"Hayat, bir prova sahnesidir; ama kimse bize metni vermemiştir." - Oscar Wilde (Kurgusal)"

Hayat dediğimiz, yarım kalmış hikâyelerden ibaretmiş meğer

yazı resim

Geçmiş yılların tozlu sayfalarını araladığımda, içimde biriken hüzün bir nehir gibi akıyor. Bazen öyle derinlere daldım ki çıkamadım, bazen de sessizce oturup kendi hayatımı bir yabancı gibi izledim. Ne zaman kayboldum ben? Hangi yol ayrımında düşürdüm kendimi? Ağır ağır tükenirken ömrümün hangi basamağında olduğumu bile kestiremiyorum artık.
Belki bir gün büyük lokmalar yuttum, belki haddinden fazla konuştum… Bilmiyorum. Sorular, sorular, hep sorular… Ama anladım ki aslında çocukluğumdan beri sürüyor bu yolculuk. Her adımda başka bir yalnızlık, her durakta başka bir yabancılık bekliyormuş beni.

Çocukluğum karşıma çıkıyor kaybolduğum her zamanda. Olmayan anne babamın yerini doldurmaya çalışan, benim için kendi ömründen vazgeçen babaannem… El kadar çocuğu bile kucaklamaya sığdıramayan akrabalarım… Neyin hırsını bana yüklediler, hangi hesapların bedelini ödettiler, hâlâ bilmiyorum. Salıncakta tek başıma sallanmayı öğrendim ben. O boşluğun içinde ileri geri savrulurken, aslında hayata da öyle tutunmayı denedim. Yanımda kimse yoktu, gülüşlerim bile kendi sessizliğimde yankılandı. Çocukluğumun en masum oyunları bile, yalnızlığın gölgesinde ağırlaştı.

Okula da tek başıma gidip geldim. Küçücük adımlarım koca kaldırımlarda kayboluyordu. Çantam ağırdı ama içimde taşıdığım eksiklik ondan da ağırdı. Hep bir yanım yarım kaldı, hep bir yanım eksik. Ne kadar büyüdüysem o kadar derinleşti bu boşluk.

Bugün anlıyorum ki aslında hiçbir yere sığamamışım. Yıllar boyu aradığım yer, belki de hiç var olmamış. Bir kırık aynada kendi suretime bakar gibi dağılıyorum. En yakınım sandığım insanların nefretine bile hedef olmuşum. İnsan kalabalığında bile yapayalnızım.

Belli ki bu yalnızlık, benim yazgım. Benden öncekilerin yarım kalmış hikâyeleri, şimdi benim içimde sürüyor. Benim acım, onların acısıyla birleşiyor. Benim sessizliğim, onların çığlıklarına karışıyor. Çocukluğumu şefkatli kollarda değil de, sert çakıl taşları arasında geçirmişim meğer.

Ve ben bugün, geçmişin yükünü sırtımda taşırken, geleceğe hangi adımla varacağımı bilemeden sadece yürümeye devam ediyorum. İçimdeki çocuğun gözyaşlarıyla, bugünkü halimin suskunluğu birleşiyor. Hayat dediğimiz şey, bazen sadece kaybolmuşluklardan ibaretmiş…

Şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki çocukluğumun o yalnız salıncağı, aslında ömrümün simgesi olmuş. O zaman fark etmedim belki, ama meğer her ileri gidişimde hayata umut bağlamışım; her geri dönüşümde ise hayal kırıklığının içine düşmüşüm.

Yıllar geçti, yollar değişti, ben büyüdüm. Ama içimdeki çocuk hâlâ o salıncakta tek başına sallanıyor. Eksik bir yanla yaşamak, insanın en derin acısıymış. Ve ben o acıyı her gün yeniden yaşıyorum.

Yorumlar

Başa Dön