Gülsüm...
Gülsüm dilsiz, sara hastasıdır. Hayat onun için büyük bir bilmecedir. Var olmak, zaman ve ölüm...
"Emek ve dayanışmanın gücüyle, her yeni gün umut ve yaratıcı ışığını içinde taşır."
"Emek ve dayanışmanın gücüyle, her yeni gün umut ve yaratıcı ışığını içinde taşır."
Gülsüm dilsiz, sara hastasıdır. Hayat onun için büyük bir bilmecedir. Var olmak, zaman ve ölüm...
Dumanı üstünde susamlı, çörekotlu güzelim ekmeklerden yayılan kokular konukların aklını başından alacaktır. Oraya karakol da kursanız, konuklarınızı kuru ekmek yemekten alıkoyamazsınız. Ama, yanılıp şaşıp da, masayı değme yemeklerle donattığınız halde, ekmekleri masaya koymamış olsaydınız, yemeklere kimse banmazdı… Zira, ekmek bizim soframızın ana direğidir. O nedenle, soframızdaki katıklar her
Sakinlik olmuş olanlara ve olabileceklere karşı.
Kayıtsızlığın başarısı tesadüf olmasa da mucize gibi algılanır.Ara sıra haksızlıklara karşı kısacık süren başaldırı nöbetleri dışında
Havada uçuşan harfler, onlardan oluşmuş anlamlı kelimeler, onlardan da oluşmuş anlamsız cümleler hiç hedefe ulaşamadı. Ulaştılarsa da anlamları kocaman anlamsızlıklar, anlamsızlıkları ilgisiz anlamlar doğurdu. Konuşuldu… Konuşuldu…
Kendi ölümümüz; hayatımızın nihayeti, yeni bir hayatın alâmeti, veya yalnızca bir merhale, teşekkül, transformasyon olacaksa... başkalarının ölümü bizim için ne ifade eder?
Ellerin acı katmıştı yüreğime. O çocuğun gözlerinde aramıştım seni. Sen yoktun. Çünkü senin gözlerini ben hiç görmedim. Bir yağmur altında, ıssız kaldırımlarda mendil satan ellerine hiç rastlamadım.
Akşamları işten döndüğünde eşini oturma odasındaki halının ortasın da dizleri üzerinde otururken bulurdu. Yanından eksik etmediği piknik tüpü, halının bir ucunda durur, yerinden bir milim dahi kımıldamadan günlerce kalırdı orada. Hiç sönmeden kısık ateşte yanan tüp, gün içinde defalarca üzerinde çayın demlendiği odanın demir başlarından biri olmuştu. Piknik
hayatı düşünüyorum bazan ufuklara dalarak neden niçinlerle yaşamakatan hayatı sorgulamaktan korkmadan yılmadan ve istekle içimdeki düşünceleri sorguluyorum bir cıkış noktası bulmak için cabalıyorum belkide bu sorulara cevab verdigimde kendi varoşuş nededi
düşünmek istemiyorum artık ne hayat ne ölüm üstüne mutluluğu beklemekten bıktım sihirli kutular yok sevdiklerin gince zaman saymaktan başka kalan birşey yok nefes aldıkça uyum
Yıllarını geçirdiği yerden, işinden ayrılmak üzere olan Sadi Efendi'den... Öykü, etrafımda gördüğüm onlarca güvenlik görevlisi ve bekçinin zamanlarını nasıl geçirdiklerini düşünürken ortaya çıktı.
Sudaki sessiz aksim bana yardım edemezsin. Seni kırk kere gördüm ve bi o kadar yadsıdım.Aynadaki kibirli yaratık sen bin kere sevdim ve bi o kadar da kutsadım.Elimde ayna suyun aksindeyim......
Yaşanılan bir ana dair bir yazıdır. Yaşanılan bir yolculuğun bireysel bir temelden hareketle insanın varoluş sorunuyla yüzleşmesi ve Dünyadaki sistem içerisindeki tanımından sıyrılarak tüm evren içindeki kendini konumlandırma arzusu ifade edilmek istenmiştir. Zaman ve mekan ve kişiler bulanıklaştırılarak kısa örgü içinde asıl tema vurgulanmaya çalışılmıştır.
yeni bir güne başlamıştı şimdi.. işlerini bitirip eve dönmeyi sabırsızlıkla bekliyordu..
nihayet saatler sonra evindeydi… yemeğini yiyip, dinlendi biraz.. düşündü… kitabını aldı eline, işaretlediği yerden okumaya devam ederken uyuyakaldı.. yine konuşmaya başladı kendiyle!! Anladı bu sefer… uyanmalıydı… derin bir nefes alarak açtı gözlerini karanlık odasında!! Elinde
Bu gelişinde, geçen sefer anlamlı anlamlı süzdüğü kumralı göndermişti yatağına Rezzan Hanım. Herkes hanım diye hitap ettiğinden Alpar da alışmıştı, bu fahişeden bozma kadına hanım demeye...
Deniz okulun duvarları gibi gri, onlardan farklı olarak dalgalıydı. Aldatıcı bir dansla insanı bir tür melankoliye davet eder gibiydi.