Anlamak İse Zordu
O günden sonra eleştirel tümceler ile vedalaştım. İnsanlara bir şeyler anlatmaya gerek yoktu.
"Geçmiş bir hayalet, gelecek bir rüya, bugün ise tam bir baş belası." - **Terry Pratchett** (kurgusal alıntı)"
"Geçmiş bir hayalet, gelecek bir rüya, bugün ise tam bir baş belası." - **Terry Pratchett** (kurgusal alıntı)"
O günden sonra eleştirel tümceler ile vedalaştım. İnsanlara bir şeyler anlatmaya gerek yoktu.
Bense durmuş seyrediyorum bu karşı konulmaz düzeni, olacakları görüyorum... ta ki başımı kaldırıp gökyüzüne bakana kadar,sabah serinliğini taşıyan rüzgar içimi ürpertene kadar..
Doğuştan gelen yapımız ile bize sonradan kazandırılan yapay yapımız arasındaki çelişki mutsuzluğumuzun belkide ana nedeni.
Zaman kendini kucaklamış yitirdiklerinin tesellisini kendinde arıyordu yine.
Saatler saklambaç oyunlarından geri kalmıyor körebe oyunlarından da ileri gidemiyordu bir türlü.
Dönüp dolaşıp bahçelere aynı yağmurları yağdırıyordu sonbahar ve çatılardan düşmeyen kar sıkı sıkı bağlanıyordu yine kendi saçının beyazına.
"İyi" ve "kötü" gerçekten var mıdır, yoksa insanın kendi çıkarlarına göre uydurduğu kavramlar mıdır sorusu tartışılan bir konu. Çünkü bildiğimiz bir şey varsa her insan aslında davranışlarında öncelikli olarak sadece kendi çıkarlarını düşünmektedir. O zaman iyilik nedir?
Bir dünya düşününki!yedi milyar insan,yedi milyar can,yedi milyar düşler,tutkular,özlemler,hasretler,ayrılıklar,nefretler,acılar,göyaşlarında akıp giden umutlar ve yaşayışlar.
Yediveren gül bahçem
Hayat elbiselerimi bohçalayıp koyduğum naftalin kokulu sandığım…
Bu havada şemsiyesiz mi çıktın?
-Şemsiyesiz çıkmadım, şemsiyeyi kaldırıp attım.
-Niye attın, aklını mı kaçırdın?
-Rüzgâr aldı şemsiyeyi ters çevirdi. Bütün tellerini kırdı. Baktım düzelecek gibi değil.
Kızdım, kaldırıp attım işte.
Belki acı adını verdiğimiz o zenginliklerimiz olmasa biz de kolay kırılan basit kabuklu tükenip giden midyeler olarak kalırız ve birkaç sert kayaya yapışır yosun tutar, okyanusa ya da yaradılışımıza direniriz yalnızca.
Müziğin ruhunu yücelten, eksik taşları tamamlayan, hayattan evrene akış ayininin son mertebesidir DANS...
Amaç savaşçısı yuvasına azığını güvenli bir şekilde yerleştirirken benim de yüreğime ruhuma bir umut ve yaşamdaki zorluklara karşı bir güç yüklediğinin farkında mıydı acaba?
Ekonomik bağımsızlık yine eli cebinde dolanıyor mahallede, sahipsiz. Evinde yatağından çıkmadı hala İstanbul Borsası.
Öğleye doğru imece ile düzelttiler TL imajını. Bizim oğlan Yeşil Deve karşı.
Çaresiz insan, yapacak hiçbir şeyi olmayan insandır. Bir çarşamba gecesi sokakta oturup bağıran sarhoştur mesela. Düşünceleri fazla gelmektedir. O nedenle durdurmak ister beynini uyuşturarak.
Yüzyıllar önceden Karacaoğlan teşhisini yapmış : "...Üç derdim var birbirinden seçilmez; bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm"
Kulenin kapısı günde bir kez benim için özel kurulan bir tim tarafından açılırdı, anlıyor musun? Benim yaşadığımı gördüklerinde ilk mırıldandıkları da bu gebermemiş mi hâlâ olurdu. Önüme bir parça küflenmiş ekmek ve insafları tutarsa kokuşmuş bir parça peynir veya domuz yağı falan atarlardı. Sanki köpeğin önüne atarmışsın gibi.
Değil mi ki, sıradan yaşanılan bütün hayatlar, sonunda tümüyle anlamsız, önemsiz ve yokluğa mahkum. O halde ben hayatta ne yaptım? Diye kendime soruyorum.
Akşam yavaşça iniyor, öksüz bir çocuk gibi sokaklar, telaşsız insanlar. Ay doğmayacak biliyorum, annem ölmüş, ağaçlar neyi bekler, kuşlar şarkısız ay doğmayacak, nefesim tükenmiş, dudaklarım mühürlü, gözlerim ıslak…
Reşat Nuri Güntekin