Sen...
Saat yine üç,
Belki biraz beş geçiyor.
Ben yine biraz sessizim. Yine biraz bulanık…
Yine biraz derinlerdeyim. Yine biraz soğuk…
Kış gibi üşüyorum bugün… Kış gibi soğuk geliyor haziran…
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Bir yanımız ayaza vurmuş dağlar kadar mağrur, bir yanımız beynimizdeki kaçak, daima gel diyen avuç içleri...
Cümlelerim tuzak kuruyor bana…Aslında anlatmak istediğim şeyler başka…..
Bu yazı, kadınlara özeldir.Kendi aramızda bir paylaşım hülasa..
"Biliyordum aslında ;seninleyken yazdığım bu mektubu;günün birinde sensiz okuyacağımı"
sen yaşamımın bir parçası olmaktan çıktığın gün daha da yakınıma sokulup kanayamayan bir yara oldun çıktın içimde... eskisinden daha çok acıyor şimdi sol yanım. sen benden gittiğin gün ben yarım kalmışım meğer. hiç bir işe yaramayan yarım bir beden bıraktın arkanda,sen kangren olmuş kolumsun artık...
Şiddetli bir şimşek çarptı.Birkaç saniye sonra Yağmur başladı. Ağaçlar ağlıyordu, gökyüzü ağlıyordu,boynumdan yükselen ses küçük bir kızın çığlıklarıydı. Balkona inşaat sesleri damlıyordu. Birileri kulağımın dibinde hiç durmadan, acımasızca bir kağıdı parçalıyordu,göğsümden kedi sesleri yükseliyordu. Tüm bu ses karmaşasına yenik düşüp, kalemi bıraktım.
Umut ektiği tarlalar kuruduğunda, ölesiye susuzluk çeker insan. Hayat çoğu zaman seyrini ve hızını değiştirmeyen bir Doğu Ekspresi trenine benzer: Usul, gürültülü, yavaş… Ölüme doğru akıp gittiğini düşünürüz zamanın; ta ki o gelene kadar.
O diyorum. Adını söylemekten korkuyorum nedense. Dudaklarım kanar, yüreğim sızlar sanıyorum. Sonra
Mühürlerinde yüreğimin zincirlerini kırdığım boynu bükük sevdiğim, gidişine ağlayamadığım, gelişine sevinemediğim, belki hep düşlediğim, belki hiç elde edemediğim.
Saçların değiyordu galiba omuzlarına, üzerinde çiçekli bir elbise vardı, hiçbir kadına yakışmazdı senin üzerinde olmasaydı. Bir elin yumruk olmuş yanağındaydı, diğer elin kucağında, gözlerin vardı rengi gelmiyor aklıma, o kadar güzeldi ki eritiyor beni hala hatırlamaya çalıştıkça.
Yüreğimden apansız sıçrayışlar gibi giderken sen, gülümseme değildi o dudağımdaki kıvrım. Öptüğün yerde bıraktığın izindi, gör ve hatırla istediğim...
dokunma satırlarıma aklından bile geçirme/ne doğrum senin doğrun ne yanlışım yanlışın
İnsafsızlık dünyayı çevreleyen kahpeliktir. Gurursuzluktur başkası için yaşamak...
Sevgiye susamış, sevgiyi arıyordu ben onu sevdiğimde.
En anlamlı bakışlarıyla önce umutlandırır, ardından bir uçurumun kenarına yapayalnız bırakır giderdi.
Bu sevdadan ben çaresiz, yorgun, umutlu kalakalırdım öylece.....
Şimdi ayrılığın derin zamanlara vurulmuş prangalar gibi.Çehremde çözümü zor bilmeceler.Enginliğin, derinliğin esrarı bakışlarımda.İçimde uykusu olmayan geceler....
Git demesi gerekirken insanın, neredeyse gitme diye yalvaracak olması ne garip, bana gittiğini söyleyen gecenin yalancı olduğunu, gitti artık(!) diyen dostlarımın birer düşman olduğunu düşünmek ne garip. Sana sarılmadan uyuduğum gecelerin ömrümden sayılmadığını düşünmek ne garip. Aldığım nefeslerin içinde oksijen değil, sensiz geçen her dakika içini yüreğime lanet
Adalet Ağaoğlu