Ölümden sonra yeni birþeylerin olduðu konusunda umutluyum. -Platon |
|
||||||||||
|
Bekliyorum seni… Seni göreceðim; içimde Arap taylarý dolu dizgin koþacak. Sen yine beni görmeden geçeceksin. Ben ise kederle sevinci yüreðimde yoðurup gözlerimi kapatarak dalacaðým dilediðim aleme… Dünyamýza ait her þeyi kederle kuracaðým. Sonra çarþýlardan çarþýlara, yollardan yollara, insan sesleri, araba kornalarý arasýnda, her þeyi seninle kurulmuþ bu þehirde tek baþýma dolaþacaðým. Bekliyorum seni… herkes geçti bir sen geçmedin zihnimin içinden, gözlerimin önünden… Yüzünü göremedim. Bayramým, çocukluk bayramý salýncaksýz geçmiþ öksüz bir çocuk misali gözlerime yaþlarýn dolmasýna sebep oldu… Þimdi burada soðuktan mý titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi, bilemem. Pýnarýn tazyikli suyu bulanýk. Telefonun saati 12’yi geçmiþ gösteriyor. Beton banklarda kimsecikler yok. Yoldan geçen yük kamyonlarýnýn çýkarttýðý sesler pýnarýn kenarýndaki beton banklarý bile titretiyor. Sonra yabancý plakalý bir araçtan, tipleri yarý Türk, yarý Fransýzý andýran bir erkek, bir de kadýn pýnarýn yanýndaki fýskiyenin kenarýna park ediyor. Tanýdýk mý acaba bu insanlar? Kim acaba buranýn sessizliðini bozan bu insanlar? Ne diye öyle dönüp dönüp bana baktý?… Yoksa kimseciklerin oturmadýðý beton banklara bu saatte yalnýz baþýboþlar mý oturur? Kimseler aþýk deðil mi bu þehirde? Kimseler, bir pýnarýn kenarýndaki bu buz gibi beton banklarda sevdiði birini bekleyemez mi, yüzünü bir dakika görmek için günün herhangi bir saatinde oturup hayallere dalamaz mý? Geldiler karþýmdaki banka oturuverdiler. Adam bana bakarak gülümsedi. Halim yok gülmeye; yoksa tatlý gülümsemesine karþýlýk verilmeyecek bir adam da deðildi. Bu selam yerine geçen gülümsemeye neden cevap vermedim? Çünkü Seni bekliyordum. Hala seni bekliyordum. Belki de bugün, bu saatte buradan çýkmayacaktýn… Acaba yine koþuþturma içinde misin? Yoksa Allah korusun hasta mý oldun? Bir ara bir baþka geçen kýzda saçlarýný, yürüyüþünü, gülüþünü seyreder gibi olmuþ, sen olmadýðýný görünce yeniden merak edip üzülmüþ; sonra, belki de benim burada oturduðumu tahmin etmemiþtir de öteki yollardan geçmiþtir þüphesine düþtüm. Bu þüpheden çabucak caydým. O kadar ehemmiyet verilmeye deðer miydim? Ya hastaysan? Sanki hastaydýn. Koþup yataðýnýn baþucuna gelmiþtim. O esrarlý gözlerini açmýþtýn. Alnýn terlemiþti. Ýki siyah tel alnýnýn üstüne yapýþmýþtý. “Ateþim düþmüyor” demiþtin. Þehrin tüm eczanelerini dolaþmýþtým. Nöbetçi eczanelerden kavga dövüþ ilaçlar alýp gelmiþtim. Ýlaçlarý içmiþ sonrasýnda kendini toplayýnca rýhtým boyunca birlikte yürümüþtük. Taze, beyaz tenin. Alnýn terliydi. Gülüyordun, alay ediyordun. Koþuyordun, yakalayamýyordum. Allah esirgesin! Hasta olma sen… Dört beþ saniye içinde bunlarý düþündüðümden adamýn selamýna karþýlýk verememiþtim. Dört beþ saniye bir gecikmeden sonra ben de tebessüm ederek gülümsedim. Bunun üzerine adam karþý banktan kalkýp yanýmdaki banka oturdu. – Bu pýnarýn ismi ne? Bir türlü aklýma gelmedi pýnarýn ismi desem inanýr mýsýnýz? Hala senle beraberdim. Hayýr, hasta filan deðildin, çok þükür! Beni görmemek için gittiðin tüm yollarda gözlerim seni aradýðý halde sýrf beni görmemek için yeni yollar keþfederek o yollardan kaçýþýný görür gibi oldum. Ýçimi mütevekkil bir sýkýntý sardý. Kýzamýyorum ki sana… Dünyaya kýzýyorum. En iyi arkadaþýma, en çok sevdiðim hocalarýma, dostlarýma, yoldaþlarýma, sevdiklerime… Yok sana kýzamýyorum ne çare… Bu ikibin yirmi yýlý Mart’ýnýn soðuðuna kýzýyorum. Aptalca, budalaca gülen ergen kýzlara kýzýyorum. Sana kýzamýyorum. Arka sokaklardan beni görmemek için kaçtý ise, beni düþünerekten gitmiþtir, herhalde diyorum. Hatýrladým pýnarýn ismini: -Çokça Pýnar’ý a caným benim! Kadýn da yerinden kalktý. Adamýn mühim bir soru sorduðunu, cevabýnýn bütün karýþýk meseleleri halledeceðini baðýran pek mütecessis bir sýfatla yanýmýza yaklaþtý. O da bankta yanýmda oturan adamýn yanýna oturdu. Bu sefer de o sordu: – Hacý Bektaþ nerede? – Þu tarafta… Bir iþaretle sol tarafý gösterdim. Anlayamadýlar ne taraftadýr Hacý Bektaþ… Elimin gösterdiði istikameti bir türlü kestiremediler. Gösterdiðim yerde gözle görünmeyecek geniþçe tepeli ovalý boþ bir arazi vardý. Bu boþ arazide hangi yoldan Hacý Bektaþ’ý bulacaklardý? Ama ne yapsýnlar, çaresiz kabullendiler. Zahir þu ovanýn bittiði, tepenin de baþladýðý yerin arka taraflarýnda kalýyor diye akýllarýndan geçirerek yüzüme baktýlar. Son bir defa daha: – Herhalde çok uzakta – der gibi baktýlar. – Yok, pek uzakta deðil – der gibi mukabelede bulundum. Adam ellisini aþmýþtý. Toprak rengi yüzünde þimdiye kadar hiç kimse de görmediðim derin çizgiler vardý. -Bunu getirdim karþý köyden- dedi. Pardösülü kadýný gösterdi: Sütlaç gibi buruþuk, ufacýk gözleri ile yanaklarýnýn elmacýk kemiklere rastlayan yerleri pýrýl pýrýl, diþleri bembeyaz, yüzüne bakýnca bir süt kokusu duyar gibi oluverdim. Bu yüz pembe mi pembe; içinde ne güzel, ne kýrmýzý bir kan akýyordu kim bilir… – Hiç köy görmedi bu. Bakýyor, hoþlanýyor da gülügülüveriyor bu aldýðý gezme zevkinden. Biz aslen Ýzmir’liyiz. Ben geldim de bir kaç defa bu taraflara fakat bu gelmemiþti hiç… Anadolu’muzun unutulmuþ tüm yerlerini gezdiriyorum. -Neþet’in Kýrþehir’de ki anýt mezarýna da uðrayýn. -Gideceðiz. Mahsuni’nin mezarýný da görürüz inþallah. O da Hacý Bektaþ’ýn içinde deðil mi? -Evet. -Araba ile gidelim deðil mi? -Arabayla gidin ya. Araç için park yeri de var koca kabristanda. -Ama biz önce Kýrþehir’e mi gitsek? Sonra mý Hacý Bektaþ’a gitsek? -Kýrþehir 70 km uzakta. Amma gidecek olursanýz Mucur var arada orada da güzel yerler var. Hatta oranýn ünlü ozaný Þemsi Yasdýman ailesinin mezarlýðýna gidip onlara da dua edebilirsiniz çok kýymetli bir sanatçýydý rahmetli. Ya demek uzak. Yolun uzak olmasýna beraberce üzülüyoruz. Kadýn, elinde hediye paketine sarýlmýþ minyatür alçýdan biblolarý bana gösteriyor: -Bunlar ucuzmuþ çok uyguna aldýk. -Öyle mi kaça aldýnýz? -5 parçaya… Ne verdikti?.. 500 TL aldýlar bizden. Te bak þu büyük parçaya baþka bir yerde 350 TL demiþlerdi de biz almamýþtýk. Pahalý deðil, deðil mi? -Yanlýþ hatýrlýyorsun 5 parçaya 350 TL verdik. -Ama sen 500 TL verdiydin. Sana geri ne kadar para verdi züccaciyeci? Hesap ettiler, kitap ettiler önce anlaþamadýlar. Sonra anlaþtýlar. 450 TL’ye almýþlardý 5 parça bibloyu. Adam 500 TL verip 50 TL de geri almýþ meðersem… Ben senin gelmen ihtimali olan yola gözlerimi dikmiþtim. Onlar, hesaplarýný yapmýþ, pýnardan çýkan ve bir havuzda toplanan suyun toplanýþýný ve akýþýný seyrediyorlardý. Ben geçmenden ümidimi kesmiþtim. Seni nerede bulabileceðimi: “Bana bakýn beni dinleyin n’olur? Bakýn da bir gün samimi olayým. Söyleyeceklerimi söyletmiyorsunuz. Dinleyeceklerimi dinletmiyorsunuz. Býrakýn da anlatayým….” -Bu pýnar dipten mi kaynar? -Yok caným? Vay anasýný bu pýnar mý? Boruyla buraya daðlardan çekilmiþ kaynak suya benziyor. Adam yanýndakine dönüyor: -Demir borularla suyun çýktýðý yerden buraya kadar su getiriliyordur. Ellahem bu suyun kökü aha þu Hasan Daðý’ýnda… Bana: -Pekiii, bu pýnarýn sularý yukarý doðru fýþkýrýr mý?… -Yani evet yazýn sýcak havalarda belediye ekipleri gelip öyle suyu yukarý fýþkýrtsýn diye tertibat kuruyorlar… Hava soðuk diye þuan ihtiyaç hissetmiyorlar suyun fýþkýrmasýna. Adam kadýna; -Hava soðuk da ondan fýþkýrtmýyorlar, anladýn mý?, Sýcak havalarda fýþkýrtma iþlemi gerçekleþtirip hem etrafýn tozunu topraðýný hem de insanlarýn serinlemelerini saðlýyorlar demek ki… Bana dönüyor; -Peki… -diyor-, Hani üstüne top korlar da sular lastik topu havaya fýrlatýr, oynatýr durur; öyle de yaparlar mý? Elli yaþýnda Avrupa görmüþ bir adam, ellisine ayakbasmak üzere zarif bir kadýn… Fýskiyeler, toplar… Onlar benden de çocuk anasýný satayým. Seni görmememin sýkýntýsý daðýlýyor, seviniyorum. Kadýn eðilip beni dinliyor. Ýstanbul’da yaþadýðýmý buraya seyahat için geldiðimi öðrenince Taksim’den, öteki camillerden, meydanlardan, Boðaziçinden, Kýzkulesinden söz açýyoruz. Sonunda lakýrdýmýz bitiyor. Konuþmuyoruz bir zaman. Ben, seni bir mýsra bulup söylemek istiyorum onlara Leyla… diyorum içime damlayan gözyaþlarýmý kafamýn bulutlu oluþundan söz edecek mýsralar arýyorum yeryüzünde… Bu sýrada adam, kadýna Kýzkulesi’ni Haydarpaþa’yý, Selimiye’yi anlatýyor… Bir ara üçümüz de susuyoruz. Mühim þeyler düþünüyor gibi bakýþlarla etrafý inceliyoruz. Hele ben, neler düþünmüyorum: Kýrmýzý bir arabayla yanýmýza gelip durduðunu kapýyý açýp ellerini kucak þeklinde açýp koþa koþa gelip sarýldýðýný, sonra koluma girip baþýný omzuma yasladýðýný, hatta sýmsýký sarýlýp uzun uzun öpüyordum seni… Tam bu sýrada adam: -Kýþýn donar mý bu su Yuþa Bey? Ne diyeyim ki ben þimdi buna? Üzüntüm yine daðýlýyor Leylam. – Donar, donar tabi – diyorum. Donar hatta köyün çocuklarý bu havuzun üzerinde buz pateni bile kayarlar diyorum. -Bak donarmýþ; çocuklar üstünde de buz pateni yaparlarmýþ- diyor. Ne dersin sevgilim, caným, biricik Leylam… Çokça Pýnar’ýn suyu kýþýn donar mý? Ferhat abiyle Þirin teyzeye ben donar dedim….
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |