Babadan Kızına...
Saçların kadar yaşarım ben / Ruhumu ince bir yalnızlık sarar her nefes alışında
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Saçların kadar yaşarım ben / Ruhumu ince bir yalnızlık sarar her nefes alışında
Garip bir şeydir bu hayat. / Bir sürü dert edinir kayboluruz.
Annen ne anlattıysa, hangi masalları anlattıysa, hangi gözyaşını sildiyse onu ararsın; bulamazsın.
Kulağında oğlunun kalp atımı. Nerede duysan tanırsın...
Gün olur gözümüzden güneş icat eder. Gün olur severiz.
Gün olur ellerimize tapar, sonumuzu alnımıza yazarız...
Bir fesleğen ne anlar hayattan ki / yaşar… / \*\*\*
Bu hayat / Yalnız bir yolculuktur, / kalpsiz bir tanrıdır,
Yağmur geceyle öpüşüyor / Şeyhi\* pişman / Yaşanıyor işte aşk
Ne güzel kelimedir ‘hayat’ / Gelir geçer de anlamayız /
'Hayat'ı eleştirmek belki de mümkün değildir.
Çünkü an gelir aklına sevgilin gelir, yüzün gülümser.
Oğlunu görürsün bir önceki satırda.
'Hayat'ı kızın için bir daha kurmayı denemek istersin.
Sarı renkli bir yol hayal edersin.
Bir böcek ölümden başka ne anlar yenilmekten / \*\*\* /
Simetri sağlar aşk / Aşık olanla acı çeken arasında /
Sarı kurdeleli, siyah saçlı kız / Ellerin, manolya yaprağının rüzgarla sevişmesinden kalan tortu
Yaprakların düşüş sesini hayal etti. Martıların sevişir gibi ağlamasını hayal etti. Bir çocuk uyandırdı onu. Islaktı, çöp kokuyordu. Para istedi. Ama tüm parasını serbest bıraktığı o kuşa vermişti. Nazikçe reddetti çocuğu. Arkasını döndü. Çocuğun ettiği küfürü duymamazlığa geldi. Yürüdü, yürüdü, hiç bir şey duymadan yürüdü.
Bu mesele ta insan anlığındaki idelerin oluşumuna kadar gider ve Locke’nin ‘İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’ adlı kitabını okumayı gerektirir ki herkesin harcı değildir bu iş. Bu kitapta o kadar çok ‘ters kelime’ vardır ki kitabı bitirmek ancak Kafka’nın ‘Bunaltı’ adlı eserini okumakla mümkündür.
Her gülüşünde gözlerin kaybolur / Gamzen göz kırpar / Ben
Kan kırmızısı yalnızlıklar boyunca / Sarı bir cadde uzanıyordu /
Sarıya kanar bu aşk / Her bakışın yalnızlığa devrilir /
İnsanlar / Necip Fazıl ya da Nazım / İnsanlar
Ara-yış... Şiirde, öyküde ve yaşamda; 'ara' da kalma ederi: Arayış...
Ne anlamı var direnmenin, acılar dolu yolculuklar dünyasında.
Koşutsal yaşanmışlıklar oluşturur tanrılarımızı. Bir sürü saçmalık var insanın içinde, ta içinde. Örneğin kan, ne saçma değil mi? Rastlantısal ya da tanrısal ne fark eder yaşamak, dünyadan çıkarımımız ölümse.
Ter kokan parfümler üretmedik mi çağlar boyu.
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16-17.........................
Küçük birer zavallı veya imparator veya fahişe veya musalla taşı olduk, sırayla. Yalvardık, ezdik, öldürdük, öldük, bir hiç pahasına, yaşamak ederine.
Şehirler dolusu saçmalıklar yazdık çocuklarımızın gözyaşlarına.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 13, 13, 13, 13...............
Anlamsızlıklar komedisine işkencelerle dolu özgürlük diye bir başlık attık. Sersem birer sperm olmaktan başka zevk almadık hayattan.
1234567899999999999999999999.........................................
Simetri sağlar aslında aşk. Kendin ve o arasında.
Zamanın belli bir anında var olabilen zamandan bağımsız tanrımıza tapmaya çalıştık, korktukça ve yaşadıkça.
1 2 3 3 3 3 3 3 3 3...............................................
Oyun bitecek elbet. Kısa bir not olacak, olmayacak veya.
000000000000000000000000000000000000000000000000.
necatdilaver@hotmail.com
a priori...
Umut, ekmek, sömürü, tanrı, insan, hayat, hüzün...
Nie...