Şu Sıralar Yarım Kalmış Şiirler Biriktiriyorum
şu sıralar yarım kalmış şiirler biriktiriyorum / yarım kalmış aşklara inat
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
şu sıralar yarım kalmış şiirler biriktiriyorum / yarım kalmış aşklara inat
Sadakayı sadece maddi olarak da düşünmemek lazım. Gözleri görmeyen bir vatandaşımızı, yeşil ışıktan karşıya geçirdiniz, bu da bir sadakadır. Bir teyzenin pazar filesini alıp evine kadar götürdünüz, bu da bir sadakadır... Mahalleden geçerken insanlara selam verdiniz, selam aldınız, bu da gayet tabi sadaka olarak sevap hanenize yazılacaktır...
Bu ilhamlar ile esin hanımlarda her ne hikmetse orada da bir geliyor, pir geliyor... Rahmetli babam gazete bile okurdu alafranga diye tabir edilen tuvaletlerde, ben onu yapmasam da, defter kalem hep yanımda olduğu için, geldi mi açıyorum defteri, kalem elimde karalıyorum bir şeyler kendimce... Ha o arada dışarıda
Ünlü Çek yazar Milan Kundera'nın da bir kitabının adıydı ''Var olmanın dayanılmaz hafifliği'' yıllardır düşünür dururum. Var olmak ağırlık mıdır, yoksa hafiflik mi? Romanı okuduğumu söyleyemem dört dörtlük, şöyle bir sayfalarına göz gezdirmiştim...
Bizim İsmail Abi mesaiyi bitirmiş montu elinde damladı dükkana. Gündüz normal sıcaklıkta olan havada birden yıldırım hızıyla soğuyuverdi... Eee tabi biz de verdik veriştirdik havalara... Haaa havaların umurunda oldu mu, olmadı tabi ki... ''Giy İsmail Abi şu montunu böyle gitme kış zaten kapı da bir de seni dert
''Düşürdüm denizlere atlastan düşlerimi / Saklayıp gölgelere astım gülüşlerimi.'' /
Eğer ki merdiven duruyorsa ve siz üstüne hamle yapınca yine de yürümüyorsa, neme lazım yine de dikkatli olun. Tam ortasına gelirsiniz de sonra, yürüyen merdivenin aklı başına gelir, bir hareket eder, dımdızlak kalırsınız, aşağıya iniyorken bakmışsınız, yukarılardasınız...
18 Yaşında
Nihayet 18 yaşına girip reşit olmuştu. Artık, arkadaşlarının oynarken kendinin baka kaldığı şans oyunlarını o da oynayabilecekti... Öyle ya bu ülke de hemen hemen her gün şans oyunu oynanıyordu, o da nasiplenirdi bundan az ya da çok... Önce beş tane sayısal loto kuponu doldurdu...
Lozan'da çizilmişti, yurdumun sınırları / Saltanatı yıkıp da, cumhuriyeti kurduk. /
Meslek ayakkabıcılık olunca, eş, dost, arkadaş, akraba, arkadaşın arkadaşı, dostun dostu çevresi de haliyle bayağı geniş. Toplasan bir bölük, bir tabur hatta alay bile olurlar... Eeee o kadar popülaritemizde olsun artık canım. Kıskanmayın siz de... Sizin de vardır bir dolu akrabanız, eşiniz dostunuz... Ben size bir şey diyor
Çok havalısın belli ki / havandan geçilmiyor direksiyon kardeş... /
Aslında her şey özünde kendini sevmekle başlıyor desem, kaçınız benim bu düşüncelerime katılır. Güzel kadınları seviyorsunuz, sevimli çocukları öpüp okşuyorsunuz, yakışıklı erkeklere bayılıyorsunuz. Normal görünüşte olan ya da görünüşü vasatın altında olan insanları da sevebiliyor musunuz? Birini sevmek, onun yüreğine, beynine, benliğine dokunmak değil midir aslında? Daha önceki
Zamanın kanatırcasına,kanırtırcasına vurduğu darbelerden, / Sendeliyorum ara ara... / Ahhh!!!
Bildiğiniz gibi artık her devlet kuruluşunun ve çoğu özel sektör kuruluşunun büyük küçük bir internet sitesi var. Hacker denilen arkadaşların bir kısmı buraları koruyor, kötü niyetli bir kısmı da buralara elektronik saldırılar gerçekleştiriyor, dolayısı ile sitenin işlevlerini yavaşlatıyor ya da tamamen devreden çıkartıyor. Bu sebep ile önemli her
Dağ başında devasa bir şato çok gizli bir yer. Mankurmanya Ülkesinin Gizli Servis Binası. Şoförsüz bir arabayla beni aldıkları yerden kapıya kadar geldim. Büyük mü büyük, devasa bir kapı. Tokmağı, zili bile yok. Kapıda bir yazı sadece ''Üç kere öhö öhö öhö diye öksürün sonrasını bize bırakın.'' Hay
Bakkallar yavaş yavaş hayatımızdan çıkıyorlar. Ekonomik gelişmeye kurban gittiler, kapitalizmin çarkları onları da öğüttü... Oysa ne güzeldi seksenli doksanlı yıllarda ve hatta daha öncesi yetmişli yıllarda, mahalle bakkalları... Erken açılırdı bakkallar. Saat altı altı buçuk dedi mi, bakkallar faaliyete geçerdi. Şimdiki büyük marketler gibi saat dokuzu, onu beklemezlerdi...
Ben aşık olmaya başladığımda / Doğan çocuklar / Şimdi,sekiz on
Bakıyorum daha ilkokula yeni başlamış bire ya da ikiye giden çocukların çoğusunun gözleri bozuk. Tamam, bilgisayardan geri kalmasınlar ama bununda bir sınırı, derecesi olmalı. Ana babalar lütfen bu konuya dikkat etsinler. Sokaklarda çocuk oyunu diye, çocuk diye bir şey kalmadı bu sosyal medya yüzünden. Belki bunlardan bir nesil
Kimisi inanır kimisi inanmaz ilk görüşte aşka...Her iki görüşe de saygı duymak lazım. Gözlerde başlıyorsa herşey, bakışlar hemen kendini belli eder. Gözbebekleri büyür, bazen ter basar, cümle kurmada zorlanabilir insan, dili damağı birbirine yapışır, belki karşınızdaki insanda aynı durumdadır. Kimi zaman hissedersiniz, kimi zaman hissedemezsiniz bunu...
Çok iyi iki dosttular. Kılıktan kılığa ve şekilden şekle girmek ise onların en büyük özelliği ve meziyetlerinden biri idi... Kimi zaman sarı leblebi olarak çıkarlardı insanların karşısına, kimi zaman patates cipsi, kimi zaman sütlü çikolata, bazı bazı ekmek arası kaşar ya da ikindi vakti okuldan dönen çocukların ekmek
1961 Ankara'da başlayıp devam eden bir hayat. İlk ortaokul, lise ve iki yıllık bir üniversite deneyimi, ticaret hayatı Ankara'da iki tane aslan gibi evlat biri dişi biri erkek aslan olmak üzere hayat mutlu bir şekilde akıp gidiyor. Biraz şiir, biraz öykü ve denemelerin sıcaklığında...
Elliyedi seneye sığdırılan bir yaşam. Geçip gidiyor işte şiir, deneme, öykünün sıcaklığında... Yirmi beş yıllık bir birliktelik iki de aslan gibi evlat daha ne olsun?
Mizah ağırlıklı öykü ve denemeler toplumsal ağırlıklı şiirler
Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Erich Fromm
Aziz Nesin, Muzaffer İzgü,
Faruk Duman