"Sorgulamayan akıl, pas tutmuş bir anahtar gibidir; açtığı kapıların sayısı giderek azalır." - Umberto Eco"

Üzgünüm, Allah’ım... Kırık bir tövbenin itirafı

yazı resim

Üzgünüm, Allah’ım…

Her şey için sessiz bir itiraf gibi, titreyen dudaklarımın ardında saklı.
Günahlarım için üzgünüm; isyanlarım için, savrulmalarım için…
Nerede ve nasıl dağıldım böyle, bilmiyorum; yalnızca içimde, fırtınalarla yarışan bir pişmanlık var.

Senden kaçışlarımın hesabını veremem; bir eşkıya gibi koştuğum yolların utancını taşıyorum.
Sözümde duramadığım, verdiğim ikrarlara ihanet ettiğim her an için senden af diliyorum.
Kalu Bela’daki kutsal sözü çiğnediğim o anları, yüreğimin en derin yerinde ağır bir yük olarak hissediyorum.

Beni bilen Sensin; kayboldum ben, amma bil ki dönmek istiyorum öylece, sonunda yalnız sana muhtaç ve mahcup. Affın gölgesine sığınmak istiyorum; ellerimi kalbimin üzerine koyup, her defasında yenilenen pişmanlığımla yüzleşmek. Ey benim yarim varım yoğum yanım yörem biricik sevdiğim, elimde kalan tek gerçek her harfiyle sancılı bir öykü olan pişmanlığım. Bana da gel demeni hasretle beklemekteyim.

Yaralarım oluk oluk kanıyor, göğsümde zamanın çizdiği haritalar var, her biri bir kayıp, her biri bir kesik. Geçmişin sokaklarında ayak izlerim silinmiş, yalnızca kanayan izlerim kaldı.
Dertlerim, geceyle karışmış birer gölge gibi; dokunuldukça çoğalan, sustukça büyüyen yaralar.

Pişmanlıklarım, gece lambasının titreyen alevi gibi: yakıyor, aydınlatıyor ama sızlatıyor da.
Her hatamın ardında bir isim, her terkedişin ucunda bir yüz; unutmak istiyorum ama yüzler peşimde dolaşıyor. Sözümde duramadığım için suskunluğa gömülen dostlarımın bakışları zihnime kazınmış; onlara ihanet ettim belki, ama en çok kendime ihanet ettim. Senden özür diliyorum.

Kalu Bela’daki ikrarımın kırık parçaları cebimde ağır bir taş gibi; her adımda beni yere çeken, her nefeste hatırlatan. O ikrarın sözcükleri, dudaklarımda bir tür lanet gibi; söylemekten korkuyorum, söyleyince iyileşeceğimi sanıyorum ama yaralar yeniden açılıyor.
İsyanlarım öyle büyüktü ki; bazen kendimi bir dağın eteklerinde, çığ altında kalan bir yolcu gibi hissediyorum, nefes almak zor, ilerlemek imkânsız.

Sana dair özlemlerim var gölgesinde kirlenmiş te olsa. Sana dair sevgi sözleri, güven ve hüsnüzan üzerine kurulmuş umutlarım. Hepsi kırılmış cam parçaları gibi avuçlarımda Allahın sıarıldıkça kanatıtığım.. Şimdi her sevgi düşüncesi bir pişmanlığa dönüşüyor: neden koruyamadım, neden sadık kalamadım, neden günahlarımla her şeyi savurdum?

Yaralarım, yalnızca bedenimde değil; ruhumda harap olmuş bir köy gibi: kapıları kırık, pencereleri yamulmuş, içi boş. Her hatanın yankısı orada; rüzgâr estiğinde eski kahkahalar değil, suçlu sessizlikler duyuluyor. Berelenmiş vicdanım sabahın ilk ışığında bile rahat etmiyor; gündüzün aydınlığı suçlarımı örtmüyor, aksine gölgelerini daha belirgin yapıyor.

Dertlerim, geceyle birlikte büyüyen bir orman; her ağaç bir pişmanlık; dallarına takılan umutlarım çürümüş yapraklar gibi. Yürüyorum bu ormanda, el yordamıyla, bilinmezliğe doğru; her adım bir ezgi değil, her adım bir ağıt. Kimi zaman gözlerim doluyor, kimi zaman dilim susuyor; dua mı ediyor, iç çekiş mi yapıyorum, ben bile ayırt edemiyorum ama seni çok özlüyorum.

Özlemlerim esir oldu zamana; hem dünün hem bugünün mahkûmu. Sana dair sevdiklerimi bir rüya gibi arıyorum; ulaşılmayan bir kıyıya atılmış mektuplar gibi bekliyorlar Cemalullahına hasret hislerim. Sıcaklığını hissetmek istiyorum; rahmetine tutunmak, merhametine sığınmak, ama ellerim yüreğim çok kirli, sözlerim sahte gibi, bu utanç yetiyor bana.

İçimde bir yerde hep umut da kalmıştı; küçük, narin bir mum gibi. O mum, fırtınayla söndü sandım ama bazen kıvılcım halinde hâlâ yanıyor. İşte ona tutunmak için yalvarıyorum şimdi; affın ve bağışlanmanın kıvılcımına, yeniden olma ihtimali olan o ince ışığa.

Ey Rabbim, bil ki bu sözler sadece bir lakırdı değil; dökülen kırık dökük gönlümün derin dehlizlerinde esir olduğum teslimiyetim.

Beni bilen sensin; belki de senin için en kıymetli olan, benim samimi yere düşmüş haldeki tövbemdir. Boynumu büküşüm acziyetimi itiraf edişim.

Bağışla beni özlemim hasretim biricik Sevdiğim…

Bağışla şu kırık vaatleri, bağışla şu tutarsız adımları, bağışla şu çelişkilerle dolu yüreği.
Yaralarımı görmek, onları sarmak istiyorum; iliklerine kadar inmiş pişmanlıkları iyileştirmek istiyorum.

Ellerimi uzatıyorum; dünün yükünü çekmeye hazırım, bugün doğruyu aramaya hazırım, yarına yeni bir sözle uyanmaya hazırım.

Eğer affı kutsal bir liman ise, ben yorgun bir denizciyim; kıyıya varmak istiyorum.
Eğer merhametin kapısı aralanacaksa, ben küçük, mahcup bir misafirim; içeri girmeye layık değilim ama yine de kapının eşiğinde bekliyorum.

Eğer bir şans kalmışsa bana; Sensin veren, Sensin alan; yalnızca Senin elinden gelen telafiye muhtacım.

Ben, bütün eksiklerimle, bütün kırıklarım ve kefensiz pişmanlıklarımla buradayım.

Gecenin çığlığı kadar derin, sabahın ilk umut ışığı kadar çaresizim; ama teslim olmak istemiyorum, dönmek, onarmak, yeniden başlamaktan söz ediyorum.
Sana yakarıyorum; kulun olmanın utancıyla, insan olmanın acısıyla, pişmanlığın ağırlığıyla.

Affınla suskunluğumu dindir; merhametinle yaralarımı sar; sabrınla yoluma ışık tut.
Kulluğumun en çıplak gerçeği şu: ben yanıldım, ben kırdım, ben kaçtım; ama artık dönmek istiyorum.

Al beni; kabul et beni; gönlümü temizle; kalbimi onar ve eğer mümkünse, yeniden yürümeme izin ver.

Yorumlar

Başa Dön