Hoşçakal Annem
Küçücük hayatıma kocaman bir hatıra vermiştin bana, annem. O kadar kocaman ki içine ruhumu sığdırdım.
"Her bahar gibi hayat da yeniden başlar; bugün yazacağın sayfa, geleceğinin en güzel destanı olabilir."
"Her bahar gibi hayat da yeniden başlar; bugün yazacağın sayfa, geleceğinin en güzel destanı olabilir."
Küçücük hayatıma kocaman bir hatıra vermiştin bana, annem. O kadar kocaman ki içine ruhumu sığdırdım.
Çevresi daha açık renkti, ortasına doğru koyulaşıyordu. Rengini tam olarak söylemek zordu. İlk bakışta siyah gibi görünüyordu ama bir süre sonra içinde gökkuşağının yedi rengini de ayırdeder olmuştum.
Adam çok önemli bir şey bulduğunu düşünerek özenle taşın etrafını temizledi. Avuçla topraklarını aldı. İçini karma karışık bir mutluluk kapladı. “Buldum herhalde”, dedi.
Mehmet, genetiği ile oynanmış yiyeceklerden yemediği için düşünme yeteneğine sahipti ve bu sayede kendini ele vermeden hayatını devam ettirebiliyordu. Mehmet hayatta pek başarılı olamamıştı bu çok normaldi çünkü, o kul köle efendi zincirine girmiyordu. Özgürlüğüne düşkündü. Mehmet’in çocukluk yıllarında recep diye bir arkadaşı vardı. Recep çocukluk yıllarında birileri
Sanırım dört ay kadar sonraydı, bir gün büromda gazetelere göz gezdiriyordum. Uludağda önüme çıkan o kadının gazetede resmini gördüm.
ERDEN ERKİN
Her gece en azından beş defa uyanırım. Dinlemek için. Nerde olursam olayım, her kimler olursa olsun evin içindekiler, her birinin soluklarını dinler, sağ salim uykularına devam ettiklerini teyit ettikten sonra dalarım tekrar.
aldatmacaların çok olduğu günüzmüzde,aklıma böyle bir hikaye yazmak geldi
...
Midem sızlamaya başlıyor. Midemde kocaman bir yara var benim, tıbbi terimlerin açıklayamayacağı ve hatta keşfedemeyeceği kocaman bir yara. Yalnızca olmayan acılar, sancılar çekerken sızlayan bir yara. Kıvranmaya başlayacağımdan korkarak gözlerimi hızla çekiyorum kitaplıktan. Pencereye takılıyorum bu kez. Gördüğüm şey ufak bir pencereden herkesin görebileceği kadar
hayat hikayedir. hayatın yazdıkları yaşamımızdır. iç içe geçmiş yaşayan binlerce hikaye.. bu hikaye hayatın hikayesidir. ve bir çok hikayenin hikayesi..
Neden eylül giyer ki ayrılığın hükmünü, haziran, temmuz, ağustos dururken ...
Karşıma oturdun,ellerini çenene yaslayıp en güzel rüyanı uzaktan izler gibi gözlerime bakıyordun,on beş gün kaldı diyordun son on beş gün düğünümüze.Dakikalarca gözlerini ayırmadan,elinden tutulup parka oyun oynamaya götürülmüş çocuk edasında kayboldun yüzümün bahçelerinde.Elini uzatıp sıkıca tuttuğun bileğimden ansızın sarsıp 'yoksa beni dinlemiyor musun sen? ' deyince irkildim.
Hastaneler beni hep başka bir türlü etkiler; açılı yüzler, sağa sola koşuşturmalar ve keskin bir ilaç kokusu...
Kimliği belli olmayan bir ölüyü toplum "öldüğünü" bile bile dışlar. "Kimliği belirsiz" de tüm ölü haline rağmen "topluma inat" yaşamı sorgulamaya başlar.
Herkesin bir öyküsü var. İşte o öyküleri bilmeyi istedim ben sadece, çocukken de, 15–16 yaşında bıyıkları henüz terleyen bir delikanlıyken de meraklıydım hikâyelere. O yüzden farklı insanlarla tanışmayı çok severdim. Tanışma konusunda da şimdikinden çok daha iyi olduğum çevremdeki insanların sayısına bakılacak olursa gün gibi ortada.
Her takım elbise giyenin öğretmen olduğunu düşünüyor olmalı. Durdum. Çocuğa döndüm, ‘Senin için öğretmen olmamı ister misin?’ dedim.
Yüzüme bakma gereği bile duymadan, topuyla oynamaya devam ederek, ‘Amca sen salak mısın’ dedi.