İçimizdeki Arka Sokakla
Rüzgar kaldırır benlerimizi havalara omuzlarımıza yeniden takarız büyük adam apoletini. Yanıp söner vitrinde ışıklar maskeli baloda olduğumuzu bile bile hep beraber yürürüz.
"Her yeni sabah, yaratıcı ruhun taze bir başlangıç yapması için verdiği sözün sessiz teyididir."
"Her yeni sabah, yaratıcı ruhun taze bir başlangıç yapması için verdiği sözün sessiz teyididir."
Rüzgar kaldırır benlerimizi havalara omuzlarımıza yeniden takarız büyük adam apoletini. Yanıp söner vitrinde ışıklar maskeli baloda olduğumuzu bile bile hep beraber yürürüz.
Bunca kelamı yazmama sebep olan son zamanlarda en çok dinlediğim iki şarkı( Limon çiçekleri Mustafa Ceceli ve Enbe Ork Altan Çelik Martılar)
Yine sensindir özünden ayrı kalan. O seni düşünmezken, sen yalnızlığına varırsın, incitirsin başkalarını. O yoksa hiç kimse yoktur, gecende, gündüzünde, açlığında, tokluğunda, su içmelerinde de bir tek sen kalırsın.
Gelişen teknoloji asırlardır kör olan aşkın da gözünü açmayı başardı nihayet..
Ama gel gör ki içimi acıtan kullanışmış şiirler değil,ikinci el bahanelerdi... Bana bakire yalanlar söyle sevgilim... Duymadığım bilmediğim şahsıma münhasır olsun rica ederim...
Porselen tabaktaki dilimlenmiş muz gibi parlıyordun. O an dilim dilim yemek istedim seni. Dudaklarıma sevinç, dilime tat, ağzıma nefis bir haz olurdun. Ah yiyebilseydim seni hiç çatal kullanmadan. Elimle bir çiftçi açlığıyla mideye indirmek isterdim seni.
Gerek karşılıklı ve gerekse karşılıksız aşklar sonuçları itibarıyla trafik kazaları gibidir.Karşılıklı aşklarda kazanın tarafları için fazla bir sorun olmamasına karşın karşılıksız aşklarda durum çok vahimdir ve çarpılan kazazede için içinden çıkılmaz bir labirente girme tehlikesi sözkonusudur!
Sen..Ben..Bir de biz…Biz ki bu sevdaya başlamadan sonumuzu çizen iki kahramandık sırtları hiçbir zaman birbirine dayanmayacak..Biz ki tek umudun peşine takılıp ölümü birbirimizin dudaklarından içen iki kurşunduk girse de yüreğimizin en derine…Kanasa da gövdemiz gözlerimiz hiç acımayacak...İki yoksulduk biz gözlerimizde sevdamızın varlığıyla zenginleşen..Tek bir yolduk avuç içlerimizden düşüp
Fırtınanın dindiği andaki bozkırın ruhu sarı yapraklarda hayatın ta kendisiydi. Yamaçlarda, dağlarda, ovalarda, ağaçlar toprakla sevişmekteydi. Dallarda çiçekler tohumlarını çıplak toprağın kasıklarına dökmekteydi.
Hadi gel yağmur görsün sevişmek rüyalarda. Gecelerce büyüsün saçlarınla uzayan şarkılar. Vadi diplerinin henüz su görmemiş kuytuları gibi dinmez dediğim duygularım durulsun. Ey
Umut ektiği tarlalar kuruduğunda, ölesiye susuzluk çeker insan. Hayat çoğu zaman seyrini ve hızını değiştirmeyen bir Doğu Ekspresi trenine benzer: Usul, gürültülü, yavaş… Ölüme doğru akıp gittiğini düşünürüz zamanın; ta ki o gelene kadar.
O diyorum. Adını söylemekten korkuyorum nedense. Dudaklarım kanar, yüreğim sızlar sanıyorum. Sonra
Birbirinin içine girmiş iki daire olabilmeli aşkı kaldırabilmiş iki yürek. Üstünlük gelmemeli ki akla, zedelenmesin incelikler ve dahi kalınlıklar. Birbirine güvenir birbirine yaslanır iki daire... üst üste gelince birmiş gibi görünen aslında bir olmayan iki daire... Hem bir hem iki daire...Yani niceliğinin müşkülat yaratmadığı mutlu daireler...
Şimdi bir yaşını doldurmaya az kalmış sevdanın koynunda,
Uzun bir yol oluyor cümlelerim..
Eskimiş şarkıları demliyorum yüreğimde..
Kucağımda Elif’in büyüme heyecanı,
Sana büyüyorum….
Gözyaşlarımın mendili olur mu yar öpüşlerin? Yanaklarımda gezinse ellerin, durulur mu dersin çağlayan yüreğim? Sorgulamalar boşuna... Yanıtı olmazmış düşlerde kalmış dibi tutmuş bekleyişlerin...
Aşk tutkuların kavrulduğu çöl gibi yakar yüreği, denizlerin bilinmez yerlerine gizlenmiş girdaplar gibi çeker insanı içine. Aşkta sormak yoktur, cevap aramak yoktur. Bu yüzden aşk gönüllü bir körlüktür.
“ Farklı açılardan aynı şeye bakmanın diğer adıymış ZAMAN”
Olgular ve kavramlar netleşmiyor bu karanlıkta, kimi zaman yalancı bir dost yüzüyle bakıyorum aydınlığıma karanlık odalardan, ben gecelerime kurban ediliyorum celladım ZAMAN
En çok neyi yakıştıramadımki kendime... Aşk acısı çekmeyi mi, yaralanmayı mı, gülüp geçmeyi beceremedim diye mi öfkelendim. Belki de “aşk kısa süreli bir ahenkti” gerçekten ama ben çocuksu bir saflıkla, belki dalgınlıkla, belki de bile bile...
Şiir yoruldu!
Şimdi saçlarının kokusu yok düşlerimde, paramparça etti beni kimsesizliğime sarıldığım sahilde sensizliği getiren denizin rüzgarı…
Ve titreyen yalnız sesim değil artık!
Kış çok sert geçti!
Şimdi otobüsün camından sana akan yüreğimi geri ver desem, sende bıraktığım o uzun saçlı yosun yeşillinden bir vücut bulabilsem...