..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hala çevrende bulabileceðin güzellikleri bir düþün ve mutlu ol. -Anne Frank
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Çocuk Romaný > Aydýn Akdeniz




17 Ekim 2009
Küçük Dedektifler Tavþan Adasý`nda (Iý)  
Çardakta Toplantý

Aydýn Akdeniz


Þule, maþingada içinde ateþ yakmaya yarayan boþluðun kapaðýný açtý. Kesilip, maþinganýn alabileceði þekilde doðranmýþ meþe odunlarýndan birkaç tanesini buraya yerleþtirdi. Aralarýna býraktýðý çýralarý tutuþturdu ve sonra kapaðýný kapattý. Rafa uzanarak oradan aldýðý çaydanlýðý güzelce temizledikten sonra maþinganýn üzerine býraktý. Bu arada, oturduðu iskemleden þaþkýn bakýþlarla kendisini izlemeye koyulmuþ olan Kübra’ya seslenerek yanýndaki su testisini uzatmasýný istedi ondan. Az sonra odunlar gürül gürül yanmaya baþlamýþtý. Çýtýrdayarak gürültüler halinde yanan ateþ, küçücük odanýn hemen ýsýnmasýný saðladý. Bu arada Þule Kübra’ya dönerek;


:CAHH:
Þule, maþingada içinde ateþ yakmaya yarayan boþluðun kapaðýný açtý. Kesilip, maþinganýn alabileceði þekilde doðranmýþ meþe odunlarýndan birkaç tanesini buraya yerleþtirdi. Aralarýna býraktýðý çýralarý tutuþturdu ve sonra kapaðýný kapattý. Rafa uzanarak oradan aldýðý çaydanlýðý güzelce temizledikten sonra maþinganýn üzerine býraktý. Bu arada, oturduðu iskemleden þaþkýn bakýþlarla kendisini izlemeye koyulmuþ olan Kübra’ya seslenerek yanýndaki su testisini uzatmasýný istedi ondan.
Az sonra odunlar gürül gürül yanmaya baþlamýþtý. Çýtýrdayarak gürültüler halinde yanan ateþ, küçücük odanýn hemen ýsýnmasýný saðladý. Bu arada Þule Kübra’ya dönerek;
—Göreceksin bu, hayatýnda içtiðin en lezzetli çay olacak dedi ona. Ve ardýndan ekledi;
—Odun ateþinde demlenen çayýn bir baþka lezzette olduðunu duymuþtum babamdan ama burada bunu denemeden önce ne demek istediðini doðrusu tam olarak anlayamamýþtým. Ýþte bak! Çaydanlýktaki su da kaynadý. Hemen demleyelim þunu.
Çocuklar, çaylarýný yudumlarken Kübra içtiði bu çayýn lezzetini o kadar abartýyordu ki, bunun o ana kadar içtiklerinin en lezzetlisi olduðu konusunda yeminler ederek aklýna gelen her tür övgü dolu sözcüðü ardý ardýna sýralamaktan hiç kaçýnmýyordu. Hatta bir ara sözü dönüp dolaþtýrarak okul kantinine bile getirmiþ, orada satýlan çayýn kötülüðünden þikâyet etmiþti. Sonra konuþmasýna devam ederek;

— Biliyor musun aslýnda bu durumu anlatmalýyýz okul müdürüne dedi usulca. Þule;

— Anlamadým. Ciddi olamazsýn. Kübra;
— Neden olmasýn! Hem böylece aklý baþýna gelmiþ olur kantincinin dedi. Þule;
— Deðer mi buna? Ýçmezsin çayý olur biter. Yâda çay yerine meþrubat içersin. Kübra itiraz ederek;
— Hayýr, konu kantincinin öðrencilere yalnýzca bayat çaydan vermesi deðil. Görmüyor musun adam düpe düz aldatýyor bizi. Hem kabahati sadece bununla da sýnýrlý deðil. Paranýn üstünü noksan veriyor çocuklara. Özellikle de alt sýnýflarda okuyanlara. Bir keresinde bana da ayný þeyi yapmaya kalkmýþtý da tartýþmýþtýk. Hesaba itiraz edip karþý çýkýnca beni azarlayýp kovmuþtu oradan. Þule;
—Görünüþe göre haklýsýn dedi ona.
Kübra konuþmasýna kaldýðý yerden devam ederek;
—Yaptýklarýný o’nun yanýna býrakmamalýyýz. Heyecanla konuþurken kendisini kaybediyor, elini kolunu boþlukta sallayarak anlatýmýný desteklemeye çalýþýyordu. Bir taraftan da söylediklerinin onaylanmasýný beklercesine yalvaran gözlerle karþýsýndakinin yüzüne bakýyordu.
— Evet, evet her sýnýftan bir kiþi alarak çýksak müdürün odasýna ve anlatsak bütün olanlarý, ne kaybederiz sanki! Hele bir de kullaným tarihi geçmiþ ayran kutularýndan da alýrsak yanýmýza söylediklerimize inanmaktan baþka çaresi kalýr mý okul müdürünün! Þule;
— Ev ödevine iyi hazýrlandýðýn anlaþýlýyor Kübra! Ýyi bir tüketici olmak elbette çok önemli fakat olayý bu kadar büyütmesek sence de doðru olmaz mý? Dedi. Ve ekledi;

— Düþünsene bir, senin benim gözümüzden kaçmayan þey, hiç okul müdürünün gözünden kaçmýþ olabilir mi?
—Olamaz mý yani? Diye sitem edercesine karþý çýktý Kübra. Þule kendinden emin bir þekilde;
—Hayýr, olamaz diyerek sürdürdü konuþmasýný;
—Okulda en azýndan altý yüz öðrenci var. O veya bu þekilde muhakkak senin söylediðine benzer bir þikâyet konusu iletilmiþ olmalý müdüre. Ve müdür, konumu gereði bu tür þikâyetlere kayýtsýz kalmasý düþünülebilecek birisi deðil dedi. Kübra yine karþý çýkarak;
— Ya ilk þikâyeti biz yapmýþ olursak! Bu olasýlýðý niçin atlýyorsun diye sordu. Þule arkadaþýnýn bu soruyu sormasýný bekliyormuþçasýna atýlarak;
— Hatýrlýyorsan eðer, geçen gün kat nöbetçisi bendim okulda. Siz üçüncü ders saatine girdiðiniz zaman, Müdür Bey’in yanýnda bir adamla birlikte odasýndan çýktýðýný gördüm. O’nu “ siz merak etmeyin, gereken þeyler yapýlacak efendim” diyerek yatýþtýrýyordu. Daha sonra okul idaresindeki diðer öðretmenlere açtý konuyu. Kantin iþletmesinin ne zamandan beri bu adam tarafýndan yapýldýðýný ve anlaþmanýn ne zaman sona ereceðini falan soruyordu onlara. Kübra;
- “ Doðru mu söylüyorsun kýz? Yoksa adamý atacaklar mý kantinden? Vallahi ne iyi olurdu doðrusu. Onca çocuðun ahýný almýþtý zaten üzerine, yaptýklarý yanýna kâr kalmamalý bu adamýn dedi. Þule;

— Umarým öyle olur. Fakat öte yandan düþünüyorum da aslýnda bir yönüyle iyilikte yapýyor bu adam çocuklara. Kübra duyduklarýna hayret ederek;
— Ne diyorsun sen! Söylediklerini kulaðýn iþitiyor mu senin? Yoksa benimle eðleniyor musun? Þule;
— hayýr, son derece ciddiyim söylediklerimde.
Kübra, arkadaþýnýn gözlerinin içine bakarak onun ruh halini okumaya çalýþtý bir süre fakat aradýðýný orada bulamadý. Evet, hiçte öyle karþýsýndakiyle eðlenir bir hali yoktu. Ama yine de emin olmak istiyordu bu durumdan. Ölçülü olmayý elden býrakmadan sordu;
— açýklar mýsýn biraz ne demek istediðini? Þule;
—istersen basit bir örnekle baþlayalým. Küçük bir çocuk sobanýn sýcak ve yakýcý olduðunu nasýl öðrenir? Kübra;
— açýklamalarýmý yeterli bulmadýðýna göre buna da sen cevap vermelisin dedi. Þule;
—tabii ki deneme yanýlma yoluyla. Birkaç kez yanan çocuk artýk uyarýlmaya gerek kalmadan kaçýnacaktýr sobadan. Kübra;
— iyi ama þimdi bunun kantinciyle ne alakasý var?
Þule;
—olmaz mý hiç? Düþünsene bir, çocuklar kantinden aldýklarý üründen hoþnut kalmayýnca aldatýldýklarýna inanýyorlar ve ayný yerden tekrar alýþveriþ yapmýyorlar. Burada kantinci kiþilik olarak her ne kadar kötü bir örnek olsa da diðer yandan çocuklarýn öðrenim sürecini hýzlandýran etkili bir öðretici görevi üstleniyor. Kýsacasý, doðru davranýþýn kazanýlmasý için küçük bir bedel ödenerek daha büyük zararlardan korunma yetenekleri kazanýlýyor, her ne kadar adamýn amacý bu olmasa da!

Kübra anlatýlanlarý dikkatle dinledi. Sonra bunlarý yeterli bulmayarak;
— Yaptýðýn açýklamada sanýrým bir þeyi atladýn. Þule;
— neyi? Diye sordu. Kübra konuþmanýn baþýndan beri geri planda kalmanýn verdiði ezikliði bastýrmak istercesine;
—Öncelikle soba ile kantinciyi bir arada aldýn ele. Bu bir hata çünkü biri nesne, diðeri ise düþünebilen bir varlýk. Örnekler eþ deðer verilmeli. Ýkinci olarak, herhangi bir nesnenin, neden olduðu olaylarda insan davranýþlarýndaki gibi ahlaki bir nitelik aramak doðru olmaz. Çünkü kendinden kaynaklanan bilinçli eylemleri yok, ortaya koyduðu sonuçlar iyi yönde de kötü yönde de olabilir. Amaç gözetebilmekten uzak bir soba, kantincide olduðu gibi amacý bencil isteklerini gerçekleþtirmeye yönelmiþ biriyle karþýlaþtýrýlarak doðru olanlarýn öðrenilmesine aracý olduðu için nasýl örnek gösterilemeyecekse kantinci de farkýnda olmadan, iyi bir sonuca neden olduðu için baþ tacý edilecek deðil herhalde!
Þule;
— Elbette dediðin gibi. Þu heyecanýný kontrol edip sakinleþebildiðinde iþte bak ne güzel sonuçlara ulaþýyorsun! Bu özelliðine her zaman hayran olmuþumdur senin fakat sanýrým sen de bir þeyi göz ardý ediyorsun. Bana göre tutkularýna esir düþen biri özgür düþünüp, doðrularý yanlýþlardan ayýrt edemediði sürece herhangi bir nesneden farklý deðil. Kendini ve eylemlerini yönetme gücünden büsbütün yoksun olan böyle bir kiþi için sence ne düþünülmelidir? Problemi, içinden çýkýlamaz hale dönüþtüren þey, önce bu kiþinin yetiþkin biri olmasý gerçeði. Yaþý bizim gibi küçük olsa, henüz çocuktur yaþamdan öðreneceði daha çok þeyin bulunduðunu söyler geçersin. Zihinsel engelli olsa tedavi edersin. Ýnsan olmadýðýný da düþünemeyeceðine göre kendisi hakkýnda hangi hükme varacaksýn? Böylesi durumlarda nedense hemen iþin kolayýna kaçarak bu kiþilerin kötü olduðunu söyleyip iþin içinden sýyrýlmayý düþünüyoruz. Bence bu yetiþtirilme tarzýyla ilgili bir problem. Çözüme de ancak konuya bu açýdan bakýlarak ulaþýlabilir. Kýsaca iyi, kötü, güzel, çirkin kavramlarýný ulu orta amaçsýzca kullanmanýn pekte öyle bir anlamý yok sanýrým.
Kübra;
— Tamamen haklýsýn sevgili dostum. Her zaman her soruya bir cevabýn oluyor zaten senin. Bizde bu özelliðin nedeniyle seviyoruz ya seni. Ama bak fincandaki çay bitti bile. Kendime yeniden dolduruyorum, sen de alýr mýsýn?
— Çok demli ve þekerli olmasýn ama! Diye karþýlýk verdi Þule ve çardaðýn yola bakan kýsmýndaki pencereden baþýný uzatarak gelmekte olan birileri var mý diye çevreyi kolaçan etmeye baþladý. Bir süre sonra arkadaþýna dönerek sevinçle;
— Ýþte bak geliyorlar! Görebildiðim kadarýyla Ahmet, kardeþi Neslihan ve 7/F sýnýfýndan bir çocuk olmak üzere üç kiþiler. Kübra;
— Ýzin ver, bir de ben bakayým þunlara.
Elindeki dürbünle Þule’nin iþaret ettiði yöne bakarak, çardaða doðru ilerlemekte olan Ahmet ve yanýndakileri gördü.
— Evet, bunlar onlar. Adý neydi þu çocuðun? Þule;
—Bilemiyorum fakat teneffüs aralarýnda bazen Ahmet’le birlikte dolaþtýklarýný görmüþtüm. Okula geleli çok olmadý diyorlar onun için.

—Evet, evet haklýsýn. Garip bir çocuk bu! Üstelik alýþýlmadýk özellikleri olduðunu da duydum. Söylendiðine göre ailesi yokmuþ, pansiyonda kalýyormuþ. Yan sýnýftan onu simit satarken, balýkçý teknelerini boyarken ya da çay bahçelerinde insanlara, elinde tepsi ile çay daðýtýrken görenler olmuþ.
Þule;
—Olabilir, ama acaba sence de bunlar bir kiþinin niteliklerini düþürmeye yeter mi? Diye sordu.
Kübra;
—“ Küçültücü ” demek istedin sanýrým. Burada kullanýlmasý gereken doðru sözcük bu olmalýydý. Bence bu yaþta bir çocuk, bu türden iþler yapmamalý.
Þule;
—“Küçültücü” sözcüðünü kast etmedim, hem zaten senden farklýda düþünüyor deðilim bu konuda.
Çocuklar kendi aralarýnda bu þekilde konuþmayý sürdürürken Ahmet ve beraberindeki küçük kafile çoktan, çardaðýn bulunduðu aðacýn altýna gelmiþti bile. Ahmet, çardaktaki buluþmalarýnda parola olarak kullandýklarý, “ iki kýsa, bir uzun” ýslýkla geliþini haber verdi çocuklara. Yukarýda, küçük bir hareketlenmenin neden olduðu patýrtýnýn ardýndan aþaðýdakiler için çýkýþ izni anlamýna gelen, hayvan boynuzundan yapýlmýþ yaklaþýk bir buçuk oktavlýk boðuk bir boru sesi duyuldu boþlukta.
Hâlbuki eski dönemlerde yaþayýp ta böylesi bir sesi ilk kez iþitenler bunun, yeraltýnda yaþayan canavarlardan yükselen esrarengiz fýsýltýlar olduðuna inanmýþ ve hakkýnda türlü türlü efsaneler uydurmuþlardý.

Boþlukta kesintiler halinde yayýlarak meltem esintileri arasýnda kaybolup giden bu ses, ayný þekilde bunu daha önce hiç duymamýþ olan 7/C sýnýfýndaki öðrenci ile Ahmet’in kýz kardeþi Neslihan üzerinde de büyük bir þaþkýnlýða neden oldu. Bir süre, çevresine öylece bakakalan ikili, ancak Ahmet’in her þey yolunda anlamýna gelen uyarýsýndan sonra sakinleþebildi.
Bu arada çardaðýn alt kýsmýnda yer alan kapak açýlmýþ ve gelenler Þule’nin gülümseyen sýcak bakýþlarý arasýnda yukarý týrmanmaya baþlamýþlardý. Ýçeri girdiklerinde Þule, Neslihan’ýn ortamý yadýrgadýðý her halinden belli olan çekingenliðine bakarak;
—Ne tatlý þeysin bakayým sen öyle, adýn nedir senin?
Neslihan, sol eliyle beline dolanýp sað eliyle kendi omuzlarý üzerinde sýký sýkýya kavradýðý aðabeyi Ahmet’in kolu altýnda iyice pusarak, bulunduðu yerden ancak güç bela duyulabilen bir sesle;
— Neeçlihan dedi usulca. Sonra bakýþlarýný, kendi üzerinde toplanan odadaki diðer meraklý bakýþlardan kurtarmak için çardak içerisinde öylesine dolaþtýrmaya baþladý.
Odadakiler, küçük çocuðun bu sevimli haline kahkahalarla gülerek karþýlýk verdiler. Þule, konuþmasýný sürdürerek;
— Daha önce buraya hiç, geldin mi güzelim sen?
—Hýýý?
—Diyorum ki, þu senin Ahmet aðabeyin daha önce senin gibi tatlý bir kýzý buraya nasýl olurda hiç getirmez?
—Bilmeem, O’na çormalý!
—Okula gidiyor musun bakiim?
Küçük kýz, iþaret parmaðý ile yanýnda duran Ahmet’i göstererek;
— Annemle O’nu almak için otula gidiyoruç.

—Gel bakayým sen þöyle yanýma. Haydi, otur þu iskemleye. Bak þimdi, sana neler vereceðim uslu çocuk.
Þule Neslihan’ýn o küçücük mini mini ellerinden tutarak O’nu maþinganýn yaný baþýndaki iskemleye oturttu. Raflardan birine uzanarak oradan aldýðý hayvanlar âlemine ait içinde renkli hayvan resimlerinin bulunduðu bir kitabý çocuða uzattý. Sonra da sýcaktan terlememesi için çocuðun üzerindeki kabaný çýkarýp hemen yaný baþýndaki masanýn üzerine býraktý.
Ahmet kardeþine yaklaþarak;
—Beðendin mi burayý ufaklýk? Beni sevmekten vazgeçmediðin sürece iþte ben de seni hep böyle ilginç yerlere getirmeye devam edeceðim. Dedi sonra odadakilere dönerek;
—Arkadaþlar görüyorum ki içerisini bir hayli ýsýtmýþ ve sýcacýk maþinganýn yanýna kurularak keyif sürüyorsunuz burada, üstelik fincanlarýnýz da dolu, ooh ne ala ne ala. Soðuktan titreyen bizlere ikram edilebilecek bir yudum çayýnýz vardýr herhalde sizin, öyle deðil mi?
Çaylar doldurulurken sözlerine devam ederek;
—Emre’yi okulda görmüþ olmalýsýnýz kýzlar. Okulumuza geçen ay geldi. Þimdi 7/C sýnýfýnda. Gerçi o sýnýfýn Emre gibi aklý baþýnda bir arkadaþýmýza uygun bir yer olduðu pek söylenemez ama ne yapalým mezun oluncaya kadar en azýndan bir süre daha þu gürültülü ortama katlanmasý gerekecek zavallýnýn.
Kübra söze karýþarak;
—Ahmet, bizi tanýtmayý unutmadýn mý sen arkadaþýna?
Ahmet;

— Aaa, haklýsýn Kübracýðým. Unutmuþum birden, iyi ki hatýrlattýn. Emre bak, iþte bu bizim takýmýn çokbilmiþ üyesi Kübra. Yanýnda duran ise ayný sýnýftan Þule. Kübra ve Þule, sanki ayrýlmaz birer ikili gibiler. Zaten okulda hangi taþý kaldýrsan, altýndan iþte gördüðün bu ikili çýkar karþýna. Nerede bir þiir okunacak olsa, orada hemen her nedense 7/F sýnýfýndan Kübra ve Þule gelir akýllara. Ya da bunun dýþýnda herhangi baþka bir etkinlik! Kuzum, okul yönetimiyle aranýzda bizim bilemediðimiz bir sözleþme mi vardýr nedir sizlerin öyle? Neden benim gibiler hatýrlanmaz hiç okulda?
Kübra, söylenenlerden alýnýr gibi olarak;
—Amma da yaptýn haa, Ahmet. Hani seni yakýndan tanýyor olmasak kýskanýyor galiba bu çocuk bizi falan derdik ama. Dedi.
Ahmet Kübra’nýn bu zayýf yönlerini iyi bildiði ve yeri geldiðinde de bunu kullanmaktan hoþlandýðý için O’nun damarýna basarak;
—Ne yani! Sizin hep ön planda olmanýzdan hoþnut mu olacaktýk birde! Þeklinde tepki verdi. Kübra, iri siyah gözlerini iyice açarak duyduklarý karþýsýnda ne söylemesi gerektiðini bilemeden öylece þaþkýnlýk içerisinde donakaldý ve öfkeyle;
—Bak sen þu iþe! Meðer güvendiðimiz daðlara çoktan karlar yaðmýþta haberimiz yokmuþ bizim yahu dedi.
Ahmet;
— Hadi cesaretiniz varsa itiraf edin bakalým! Daima vizyonda bulunmaktan hoþlanýyor musunuz, hoþlanmýyor musunuz siz?
— Elbette hoþlanýyoruz, bundan doðal ne olabilir ki?
—Kendinizle, baþarýlarýnýzla gurur duymaya elbette hakkýnýz var sizin ve buna her hangi bir itirazým da yok benim. Üstelik arkadaþým olduðunuz için bundan en az sizler kadar ben de gurur duyuyorum. Hoþ, gerçi arkadaþ olmasak ta ne fark ederdi ki? Bu durumda sanki baþarýyý görmezden mi gelecektik? Zirveye ulaþmak için dökülen onca alýn terine, harcanan zamana saygýmýz olmayacak mýydý sanýyorsun? Fakat burada baþka bir þey var! Baþarýyý gölgeleyen, ona hak ettiði deðeri vermekten adeta kaçýnan, bir baþka þey?
Konuþmalarý bir süredir bulunduðu yerden sessizce dinleyen Þule, merakýný yenemeyerek;
— Dilinin altýnda bir þeyler saklýyorsun sen, lafý fazla uzatýp ta bizi merakta býrakacaðýna doðrudan doðruya söylesene þunu. Ahmet;
— Çocuklar aslýnda söylediklerimde anlaþýlmayacak bir þey yok benim. Boþ yere endiþelenmeyin hemen. Ben bir fýrsat eþitliðinden bahsetmek istiyorum size ve elbette bunun öneminden. Düþünsenize bir, okul ortamýnda yapýlacak her etkinlikte, hep belli isimler ön plana çýkacaksa burada yapýlan iþin bir deðeri kalýr mý hiç? Þimdi söyleyin bana, bu durumda siz ve sizin konumunuzda bulunacak olanlar bir anlamda konu mankeni olmayý peþinen kabullenmiþ olmuyorlar mý? Ya geride kalan diðer çocuklar! Birileri ödüllendirilecek diye yapýlaný sorgulamadan onlarý alkýþlamaya hazýr olan niteliksiz bir kalabalýk. Onlara biçilen rol de iþte bu dostlarým. Gel de þimdi iþkillenme! Bu durumda baþarý ödüllendiriliyor mu yoksa engelleniyor mu? doðrusu anlamak mümkün deðil. Hâlbuki çocuklar arasýnda bir fýrsat eþitliði yaratýlarak yapýcý bir rekabet ortamý oluþturulsa sen, ben hepimiz oyunun bir parçasý haline gelmeye çalýþarak sahip olduðumuz nitelikleri daha da geliþtireceðiz. Sýnýrlarýmýzý zorlayacak, kendimizi aþmaya çalýþacaðýz. En önemlisi de paylaþmayý, zamaný deðerlendirmeyi, emeðe saygý duymayý öðreneceðiz. Ýþte o zaman baþarýnýn gerçekten bizi tatmin eden bir anlamý olacak. Kimsenin kendisini göstermediði, amaçsýz ve gönülsüz olarak katýldýðý bu tür etkinliklerde baþarý olarak düþünülen kazanýmlar aslýnda sýradan olaný kabullenmekten baþka bir þey deðil. Burada tüm eksiklik aslýnda bu iþi yeterince önemsemeyen ve laf olsun diye yapan sorumlu kiþilerde hep. Sanýrým baþarýya odaklanmada, ona ulaþabilecek olan kaynaklarý harekete geçirmede bir yönetim zafiyeti var. Ben burada baþka bir olasýlýk düþünmek istemiyorum arkadaþlar.
Ahmet konuþmasýný bitirir bitirmez çardaðýn daracýk odasýnda büyük bir alkýþ sesi duyuldu. Kübra, Þule, Emre yapýlan konuþmanýn etkisiyle yürekten alkýþlýyorlardý arkadaþlarýný. Hatta Neslihan bile, her ne kadar olup biteni anlamasa da o küçücük elleriyle alkýþ tutarak destekliyordu biricik aðabeyini. Ahmet utanýr gibi oldu. Odadakilerden böyle bir tepki beklemiyordu hiç. Yanaklarýnýn kýzardýðýný hissetmiþti. Mahcup bir þekilde baþýný bakmakta olduðu yerden kaldýramadan sözlerine devam etti;
—Hayrola çocuklar n’oluyoruz, bir þey mi var? Hani alkýþlar filan, þamatayý duyan gösteri var sanacak burada. Her ne ise, Emre bak iþte sende gördün artýk iyice, bu bizim daha önce sana bahsettiðim delidolu takým arkadaþlarýný. Zaman, zaman ufak tefek atýþmalar olsa da aramýzda beraberlik ve dostluðumuz saðlam bir temele dayanýyor. Bizi buralarda tanýmayan hemen hemen hiç kimse yok dostum. Hem nasýl tanýmasýnlar ki düþünsene bir, her birinin elinde dürbün, sýrtýnda yirmi kilogramlýk sýrt çantasý bulunan ve hafta sonlarý o tepeden bu tepeye keçi gibi dolaþan aklý baþýnda kaç kiþiyle karþýlaþýrsýn sen buralarda? Dur, cevap vermeye hiç yeltenme boþuna! Ýstersen senin yerine bunu da ben cevaplayayým. Hiçbir kimse diyeceksin elbette, öyle deðil mi? Peki ya sizin oralarda? Ya geldiðin yerlerde? Var mý böyle bizim gibi macera düþkünü çýlgýn? Muhtemelen buna da hayýr diyeceksin. Ýþte bu nedenle baþlangýçta köylülerce yadýrganmýþtýk bizde. Hatta bir keresinde köyümüzün muhtarý Mustafa aða, köy meydanýn da iyiden iyiye sorgulamaya bile kalkmýþtý yaptýklarýmýzý. Allah’tan oradan geçmekte olan aklý baþýnda, köylülerce sevilip sayýlan biri çýkýþmýþtý da ona, böylece bizde adama boþ yere uzun uzun hesap vermekten kurtulmuþtuk. Sonralarý ise alýþtý köylüler bize. Bunda, ailelerimizin bize olan güveni, köydeki itibarlarý, derslerimizdeki baþarýlar ve her þeyden önce yaptýðýmýz þeylerin zararsýz olduðunun anlaþýlmasý etkili oldu hep.
Ahmet, odadakilerin ilgili bakýþlarý arasýnda bir süre daha sürdürdü konuþmasýný. Sözünün kesilmeden dinlenilmesi hoþuna gidiyor, yüreklendiriyordu kendisini. O’nun bu huyunu iyi bilen Þule, konuþmasýna müdahale ederek uyardý onu. Çardaktaki buluþmalarýnda kendileriyle konuþmak istediði konunun ne olduðunu sordu ona çünkü vakit giderek daralýyor ve Þule, annesi Nermin Haným’ýn belirttiði vakitte evde olmak istiyordu.
Ahmet, önce Emre hakkýnda bildiklerini kýsaca anlattý. Emre, küçük yaþta bir çocukken trafik kazasýnda ailesini yitirerek öksüz kalmýþ ve dedesiyle birlikte yaþamaya baþlamýþtý. Yaþlý adam, genç yaþta hastalýktan ölen eþinin ardýndan ona olan derin baðlýlýðý nedeniyle hiç evlenmemiþ ve tüm ilgisini o vakitler henüz hayatta olan oðlu ve torununa yöneltmiþti. Eþinin ardýndan sevdiði diðer kiþileri de bir bir yitirmek, zavallý adamcaðýzý çok sarsmýþ ve o’da bunun üzerine yaþadýðý þehir olan Antalya’yý terk ederek torunu Emre ile birlikte Ayvalýk’a gelip yerleþmiþti. Ne var ki yaþlý adam eskisi kadar huzurlu ve mutlu deðildi artýk. Bu nedenle kalabalýklardan kaçýnýyor, insanlardan uzak ve kendi haliyle baþ baþa kalabileceði ýssýz bir köþe arýyordu. Antalya’da iken deniz fenerinde çalýþan ve orada bir baþýna bulunmaktan hiçte öyle þikâyetçi olmayan bir ahbabýný ziyaret etmiþti. O aralar, yapabileceði her hangi baþka bir iþi de bulunmadýðý için bir süre yanýnda kalmýþtý onun. Baþlangýçta yalnýzlýktan sýkýlmadý da deðil hani yaþlý adam, fakat gün batýp ta ortalýða karanlýk çöktüðünde ve ýþýl ýþýl parýldayan yýldýzlarýn gökyüzünde o muhteþem, huzur veren görüntüsü belirince hemen fikrini deðiþtirmiþ ve orada bir süre daha kalmaya karar vermiþti. Ne kadar da hoþuna gitmiþti bu manzara. Yakýlan deniz fenerinin ýþýðý, karanlýklarý delerek uzaklardan geçmekte olan gemiler için varacaklarý yere güven içinde ulaþmalarýný saðlayan þefkatli bir kýlavuz oluyordu adeta. Ýþte o an, birden yapýlan iþin önemini kavradý yaþlý adam ve bu iþi sevdi. Arkadaþýnýn yanýnda kaldýðý süre içinde ondan iþin inceliklerini öðrendi. Tatil günlerinde Emre’de kalýyordu onlarla birlikte. Küçük yaþýna raðmen her iþe severek koþuyor, yararlý olmak için elinden gelen her þeyi yapýyordu. Çoðu kez uykusuz geçen gecelerin ardýndan hepsi, dinlenmek amacýyla öðle vaktine kadar derin bir uykuya çekiliyorlardý. Burada, Emre’nin en çok sevdiði þey, günlük rutin iþlerin yapýlmasýndan sonra tekneyle adadan þöyle yüz yüz elli metre kadar açýlmak ve dalgalar arasýnda teknenin ritmik küçük sallanýþlarýna aldýrmadan elindeki oltayla balýk tutmaya çalýþmaktý. Hele bir de þöyle irice olanlarýndan üç beþ tane balýk tuttuðu anlar yok muydu iþte o anlar, sevinç ve mutluluktan havalara uçtuðu, unutulmaz hatýralardý küçük Emre için. Emre, büyük babasýnýn ayný zamanda eski bir balýkçýda olan bu arkadaþýndan, balýkçýlýk ve denizciliðin tüm inceliklerini çok kýsa zaman içerisinde öðrenerek þaþýrtmýþtý büyüklerini. Büyük baba torunundaki bu yetenekleri görünce onu okutmaya karar verdi. Emekli geliriyle yapamazdý bunu. Çalýþmalýydý. Önce, týpký burada yapýlan türden bir iþ bulmalýydý kendisine. Böylelikle hem kendi beklentilerini karþýlayabilecek ve ayný zamanda da o çok sevdiði torununu okutarak büyük bir adam olmasýný saðlayabilecekti. Þu yaþtan sonra ömrü, torununun büyük bir adam olarak yetiþip karþýsýna çýktýðýný görmeye yeter miydi acaba? Doðrusu bundan pek emin olamýyordu ama elinden gelen her þeyi sonuna kadar yapmalýydý. Yaþlý adam, kýsa bir araþtýrmadan sonra biraz da talihin yardýmýyla Ayvalýk’ta ki bu iþi buldu. Tavþan Adasý’ndaki deniz fenerinin tüm bakým ve sorumluluðu yetkili kiþilerce kendisine býrakýlmýþtý. Bu iþ için gerekli olan referansý ona Antalya’daki arkadaþý vermiþ, üstelik bununla da yetinmeyerek ortaya çýkabilecek tüm zarar ve ziyan için bir de kefil olmuþtu kendisine. Antalya’dan ayrýlýþý oldukça güç oldu yaþlý adam için. Yaþadýðý onca yýllar ve acýsýyla tatlýsýyla yaþanmýþ koca bir hayat geride kalýyordu þimdi. Gittiði yerde, üstelik ýssýz bir adada vefalý dostlarý nerede bulacaktý? Bulsa bile bunlar geride kalanlarýn yerini tutabilir miydi hiç? Ama daha fazla düþünerek moralini bozmak ve her þeyden önce hissettiklerini torununa yansýtmak istemiyordu. Yaþlý adam korku ve endiþelerini yüreðinin en mahrem derinliklerine atarak torunuyla birlikte, kendilerini Antalya’dan Ayvalýk’a taþýyacak olan otobüse binerek ayrýldý oradan.

Ayvalýk’ta ilk gün bir pansiyonda kaldýlar. Sahil yolu boyunca sýralanan üç beþ odalýk küçük, þirin aile pansiyonlarýndan biriydi kaldýklarý yer. Ýþletme sahibi oldukça sýcakkanlý, yýllar önce emekli olmasýna raðmen yaþýný hiç göstermeyen ve son derece saðlýklý, yardýmsever bir insandý. Eþi ve kendisi pansiyona gelen müþterilerle bizzat yakýndan ilgilenir, sýcak ve samimi davranýþlarýyla yöreye özgü konukseverliðin en güzel örneklerini koyardý ortaya. Yaþlý adam ve torununa ilçenin genel özellikleri hakkýnda uzun uzadýya malumat vermiþler ve tabi’i ki bu arada da kýsaca onlarýn hayat hikâyesini öðrenmeyi ihmal etmemiþlerdi. Ýþletme sahibi Haluk Bey, okul döneminde Emre’nin kendi pansiyonlarýnda kalabileceðini belirtti. Kýsa bir zaman içinde tanýdýklarý bu çocuða çok ýsýndýklarýný, kendisine yardýmcý olmak istediklerini ve bunun karþýlýðýnda da herhangi bir beklentilerinin bulunmadýðýný usulünce anlatarak ikna ettiler yaþlý adamý. Emre’nin büyükbabasý ilkin itiraz eder gibi olsa da yaz sezonunun geçmesiyle birlikte ilçedeki hareketliliðin azalmasý ve bu dönemde pansiyondaki ufak tefek bakým ve onarým iþine Emre’nin yardýmcý olabileceði ihtimalini düþünerek bu öneriyi kabul etmiþti. Baþkalarýna yük olmayý hiç sevmezdi yaþlý adam. Çoluk çocuðuna da hayatta olduklarý zaman bu terbiyeyi vermiþti. Þimdi onlardan geride kalan tek evlat olan bu torununa da ayný asil anlayýþý kazandýracaktý.
Dede ve torunu Tavþan Adasý’na yerleþirler. Okul sezonunun açýlmasýyla birlikte, Emre bu pansiyonda kalmaya baþlar. Dedesinden ayrýldýðýnda ilkin zorlanmaz da deðil hani bu ayrýlýða fakat kýsa sürede toparlar kendini. Yeni çevresine uyum saðlamakta gecikmez. Kýsa zamanda okulunda, derslerindeki baþarý ve terbiyesiyle arkadaþlarý ve öðretmenlerine sevdirir kendisini. Arkadaþ çevresini geniþ tutmaz çünkü onlara ayýrabileceði fazla bir zamaný yoktur. Biraz da kendi durumunu gizlemeye çalýþýr yaþýtlarýndan çünkü ne kadar çok arkadaþ edinirse o kadar kiþi durumundan haberdar olacak demekti bu. Emre ise durumunun bilinmesini istemiyordu. Pansiyonda kalýrken büyük babasýnýn hafta sonlarýnda Ayvalýk’a ziyarete geliþini büyük bir sabýrsýzlýkla bekler, O’nu karþýsýnda gördüðünde ise dünyalar kendisinin olmuþçasýna büyük bir sevince boðulurdu. Bu ziyaretlerde kimi zaman Ayvalýk’ýn gezilip görülmeye deðer yerlerini dolaþýrlar, bol bol eðlenerek orada hoþça vakit geçirirler kimi zamanda Tavþan Adasý’na geçerek orada baþ baþa kalmayý tercih ederlerdi.
Emre, Tavþan Adasý’ndaki deniz fenerini çok sevmiþti. Fener, Ayvalýk’ýn batý tarafýna doðru yaklaþýk beþ deniz mili açýðýnda irili ufaklý peþ peþe sýralanmýþ üç adacýktan en iri olaný üzerinde bulunuyordu. Bina 1878 yýlýnda adanýn denize bakan en sarp kýyýsýndaki kayalýklarýn üstüne yapýlmýþtý. Deniz seviyesinden altmýþ metre yüksekliði bulunan fener, iki ana bölümden oluþmaktaydý. Kule þeklindeki yüksek yapý, beyaz zemin üzerine birbirine paralel þeritlerden sarmallar oluþturan siyah bir renkle boyanmýþtý. Beyaz badanalý olup üzeri kýrmýzý kiremitli bir çatýyla kapatýlan ve bakýcý aile için barýnak olan ikinci bina ise bu otuz metrelik kulenin yanýnda oldukça mütevazý bir görünüme sahipti. Ada’da tatlý su kaynaðý bulunmadýðý için günlük su ihtiyacý yaðmur sezonunda bol miktarda yaðan yaðmurdan, çatýyý çepe çevre kuþatan bir oluk vasýtasýyla elde ediliyor ve bu hemen küçük barýnaðýn yaný baþýndaki kuyuda biriktiriliyordu. Ýçme suyu için ise iki hafta da bir Ýlçeye gelmek gerekiyordu. Emre ve büyükbabasýnýn hafta sonlarýnda buluþmalarý iþte biraz da bu zorunlu geliþlere baðlýydý.

2. Bölüm:

Ahmet Arkadaþlarýný Tavþan Adasý’na Gitmeye Ýkna Ediyor:
(Devam Edecek )

Aydýn AKDENÝZ



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Küçük Dedektifler Tavþan Adasý'nda
Politik Ýllüzyon ve Babil"in Ýskambil Kuleleri
Politik Ýllizyon ve Babil'in Ýskambil Kuleleri
Ýþgüzar Tefecinin Marifetleri (1)
Ýþgüzar Tefecinin Marifetleri (2)

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Hisseden Payýma Metafizik Aþklar Düþtü [Þiir]
Mana Ýkliminde Seyrü Sülukun, Adam da Gaflet mi Býrakýr A Gönül! [Þiir]
Mihenk Taþý [Þiir]
Aynanýn Ötesinde Görünen... [Þiir]
Dilemma [Þiir]
Köþe Kapmaca Oynarken Ayrýlýk... [Þiir]
Faust ve Pan Arasýnda, Bir Garip Diyalog..! [Þiir]
Sezonluk Fýndýk Ýþçilerinin Hayat Öyküsünden Bir Kesit [Öykü]
Ýsterik Kadýn, Haydi Oradan Sen De! [Öykü]
Kapela [Öykü]


Aydýn Akdeniz kimdir?

Yazý vazgeçemediðim bir tutkudur benim için. Vaz geçemediðim, kendimi sorguladýðým anlardýr, o anlar. Kendimi bulduðum, yaþama anlamýný kazandýran o ya da bu þekilde duygu yüklü anlar.

Etkilendiði Yazarlar:
Dostoyevski, Puþkin, Tolstoy, Goethe, Stendhal, Shakespeare, Cemil Meriç


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Aydýn Akdeniz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.