..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada birbirinin eþi ne iki görüþ vardýr, ne iki saç kýlý, ne de iki tohum. -Montaigne
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Baþkaldýrý > Aydan Okurer




4 Ocak 2009
Topuz  
Aydan Okurer
Bir kadýnýn yýllar sonra, sona bir kala iki erkekle hesaplaþmasý.


:BEDD:
t o p u z

-     Nuri Bey!
-     Hý?
-     Nuri Bey dedim, efendi!
-     Hýýý!
-     Ýyi. Siz hýlamalarýnýza devam ediniz. Çok önemli bir þey söyleyecektim, ama maalesef þansýnýzý kaybettiniz. Artýk yalvarsanýz da aðzýmý açýp tek kelâm etmeyeceðim. Hýh! Ýþte, sürgüledim dudaklarýmý! Açýlmayacaklar!
-     Sizi can-ý gönülden tebrik ederim sultaným. Ancak korkarým ki, bu pek uzun sürmeyecek. Ne dersiniz?
-     ..............
-     On dakika konuþmadan durabilirseniz, benden size bir bûse.
-     Ha ha haaay! Güleyim bari! Bûseymiþ! Allah bilir, onu da gazetenin arkasýndan vermelere kalkarsýnýz siz.
-     Demedim mi ben? Duramadýnýz iþte konuþmadan. Ýlle cevap yetiþtireceksiniz, ille! Eh, ne yapalým, bûsemi alma þansýný zayi ettiniz Þaheste Haným.
-     Asýl beni öpme þansýný kaybeden sizsiniz, efendi! Hem de yýllardýr!
-     Nankörlük etmeyiniz rica ederim. Yeni yýla girerken yanaðýnýza bir bûse kondurmamýþ mýydým? Lütfen hatýrlayýnýz.
-     Hangi yeni yýla Nuri Bey, hangi yeni yýla? 1995ten altýya girdiðimiz geceydi; çocuklar gelmiþti de saatin gongu onikiyi vurduðunda herkes birbirini öpmüþtü. Bir siz beni öpmemiþtiniz. Çocuklar, “baba, annemizi kutlamayacak mýsýnýz?” deyince esneyerek yanýma gelmiþtiniz de dudaklarýnýzý yanaðýma dokundurur gibi yapmýþtýnýz. Hiç unutmadým, hiç!
-     O kadar oldu mu sultaným? Sanki daha dünmüþ gibi...
-     Asýrlar önceymiþ gibi....
-     Ne anlatacaktýnýz? Hazýr bana gazeteyi býraktýrmýþken deyiveriniz bari.
-     Hayýr Nuri Bey, anlatmayacaðým. Annem mezardan çýksa, yine anlatmayacaðým.
-     Neden böyle yapýyorsunuz Þaheste Haným? Bakýn, kahvaltýmýzý zehir ediyorsunuz, aðzýmýzýn tadýný kaçýrýyorsunuz.
-     Var mýydý? Ben farkýnda olamamýþým maalesef, sayenizde efendim.
-     Ne alýp veremediðiniz var benim þu sabah kýraatý zevkimle, anlayamýyorum? Zevcem olduðunuzdan bu tarafa her sabah vakti yaptýðým, vazgeçmediðim ve de vazgeçmeyeceðim bu itiyadýma alýþamadýnýz gitti vesselam. Siz de okuyunuz efendim, siz de okuyunuz.
-     Tersten gazete okumak zevklerimin duhulünde mevcut deðil Nuri Bey. Karþýmda oturan þahsýn yüzünü görmek istiyorum her normal beþer gibi.
-     Bu sabah ziyadesiyle gördünüz Þaheste Haným. Þimdi havadisiniz neyse söyleyin de gazeteme döneyim artýk.
-     Yoooo! Bu bahisle alakalý aðzýmdan tek laf alamayacaksýnýz ve þimdiden söyleyeyim de sonradan demedindi demeyin; pek yakýnda çok piþman olacaksýnýz!
-     Muamma gibi konuþmanýz davranýþlarýmda bir fevkaladelik yaratmayacaktýr sultaným. Ve siz de demedindi demeyesiniz diye söylüyorum; yetmiþiki senedir yaptýðým hiçbir þeyden piþmanlýk duymadým, duymayacaðým da! Buna evlilik müessesemizin tesisi de dahildir. Þimdi yüksek müsaadelerinizle....

Nuri Bey gazetesine dönerken Þaheste Haným, karmakarýþýk, ikircikli duygular içindeydi. Ýyice hýrslanmýþtý. Bir an düþündü ve kararýný verip daha önce hiç yapmadýðý bir þeyi yaptý; Ýngiliz porseleni çay fincanýný alýp masadan kalktý. Bu, devrimdi. Þaheste Haným bu güne dek Nuri Bey sofradan kalkmadan hizmet etmenin dýþýnda asla masayý terk etmemiþti. Bu ona göre kocasýna karþý saygýsýzlýktý; öyle görmüþ, öyle öðretilmiþti ve elli senelik evlilikleri boyunca da bu hep böyle sürüp gelmiþti.
Nuri Bey meydan okuyan, isyan eden karýsýna þaþkýn þaþkýn baktý. Þaheste Haným’ýn çenesi havaya dikilmiþ gergin yüzünü, fincandaki çayý rüzgara tutulmuþ deniz gibi dalgalandýran incecik ellerinin titremesini, kararlý ve her zamankinden daha saðlam basan adýmlarla pencerenin önündeki koltuða geçip oturmasýný izledi; hayretler içinde kaldý. Þaheste Haným’ýn söyleyeceklerinin gerçekten de çok önemli olduðuna iþte o zaman inandý ancak þimdi ne kadar ýsrar etse karýsýnýn anlatmayacaðýný biliyordu. Aslýnda sormayý da kendine yediremiyordu ya içine de bir kurt düþmüþtü, ha babam kemirip duruyordu. Kendince tahminlerde bulundu fakat emin olmasý olanaksýzdý. Üstünde fazla durmamaya ve karýsýný kendi haline býrakmaya karar vererek gazetesine döndü.
Þaheste Haným, geleni geçeni seyreder görünüyordu. Bu arada çayýný içmiþ, gözünü sokaktan almayarak fincanýný bu sefer açýk çayla doldurmuþ ve yine koltuða oturup dýþarýya bakmaya baþlamýþtý.
-     Misafirimiz mi var Þaheste Haným? Birini bekliyor gibisiniz.
Þaheste Haným cevap vermedi ama ayaðýný sallamaya baþlamýþtý. Bunun, “görürsün sen” anlamýný taþýdýðýný Nuri Bey çok iyi biliyordu. “Altmýþbeþ yaþýna geldi, hâlâ kapris yapýyor” diye gülerek düþündü, “ayný gençliðindeki gibi.”
-     Ben çýkýyorum. Yemeklik ne alayým?
Þaheste Haným, baþýný hafifçe çevirip ters ters kocasýna baktý, gözlerini tekrar yola dikti. Kapanan kapýnýn sesini duyunca irkilerek yerinde doðruldu, Nuri Bey köþeyi dönüp gözden yitince alelacele kalktý, kahvaltý sofrasýný topladý, salona çeki düzen verdi. Yorulmuþ, soluk soluða kalmýþtý. Yatak odasýna geçip çok sevdiði emprime, yeþil üstüne beje kaçan açýk sarý, minik yaprak serpme desenli elbisesini giydi, topuzunu düzeltti, lavanta kolonyasýný süründü, çoraplarýný çekti ve salona gelip, pencerenin önündeki koltuða oturdu, dýþarýya bakmaya baþladý.
Aradan ne kadar geçti, bilmiyordu; Nuri Bey’in eli kolu dolu eve geldiðini gördü. “Ah Nuri Efendi, olacaklarý bilsen acaba zýrnýk alýr mýydýn?” diye düþünürken için için gülüyordu. “Bilsen, acaba?”. “Dinleseydi bilirdi” dedi sonra hýrslanarak. Kapýyý açtý, kocasýnýn elindekileri alýp döndü, mutfaða gitti. Ne yüzüne bakmýþ, ne de tek kelime etmiþti.

     Saat öðlen biri vururken yemeklerini henüz yemiþler, kahvelerini içiyorlardý. O saate kadar ne Þaheste Haným bir laf etmiþti, ne de Nuri Bey. Ýkisi de inatlarýný kýrýp konuþmamýþlar; Nuri Bey, hele de karýsýnýn giysi deðiþtirdiðini, üstüne baþýna çeki düzen verdiðini görünce iyice meraklanmýþ, buna raðmen sormamýþ, Þaheste Haným da anlatmak için can attýðý halde ve hele de olanlar olunca olacaklarý düþündükçe dilinin ucuna kadar gelenleri söylememek için dilini ýsýrmýþ, susmuþtu.
Evde bir sessizliktir gidiyordu. Nuri Bey saate baktý, televizyonu açtý. Alýndýðýndan beri sadece saat baþlarýnda televizyon açýlýyordu bu evde. Eskiden de radyo dinleme saatleri öyleydi; sadece ajans saatlerinde. Yalnýz, Nuri Bey dýþarýdayken ya da erken yattýðýnda Þaheste Haným gizlice açar, sesini iyice kýsar, öyle izler ya da dinlerdi. Nuri Bey, haberlerin dýþýndaki her programa “boþ þeyler” diyordu, “bunlarýn beyin kirletmekten baþka marifetleri yok.”.

Kahve fincanlarý kalktý, haberler bitti, televizyon kapandý.
“Þimdi derin bir iç çekiþten sonra kalkýp yatak odasýna gidecek, önce hýrkasýný, sonra gömleðini, pantolonunu çýkartýp atlet fanila, uzun donla kalacak, çoraplarýný çýkarmadan yataða uzanacak. Sað kolunu baþýnýn altýna alýp iki, üç dakika kadar boþ boþ tavana bakacak, sonra soluna dönüp yanaðýný avucuna yerleþtirecek, güzellik uykusuna dalacak, haspam. Emekli olduðundan beri yýllardýr bu böyle, deðiþmez! Bu kadar ayný yaþayan bir insan daha görmedim; sanki günlerin arasýna karbon kaðýdý koymuþ gibi! Nedir benim bu çilem, ya Rabbim!” diye düþünürken farkýnda olmadan o da içini çekmiþti ki, kocasýnýn derin bir “of”la yerinden kalktýðýný ve salondan çýktýðýný duydu.
Gerçekten de Nuri Bey yatak odasýna gitti. Hýrkasýný çýkardý, eli gömleðinin yakasýna uzandý, ama düðmeyi çözmedi. Yataðýn ucunda bir süre dolandý, düþündü ve olduðu gibi yataða uzandý.
Þaheste Haným, mutfaða geçti ve gürültü çýkarmamaya çalýþarak elmalý pasta yapmaya giriþti. Fýrýna bir tepsi de peynirli poðaça attý mý, beþ çayýnýn ikramlýðý hazýr demekti. Akþam yemeðinin zeytinyaðlýsýný dünden hazýrlamýþ, dolaba koymuþtu. Etle patatesi kýzartýrken pilav da bir yandan piþerdi nasýl olsa. Eh, salata yapmak zaten çocuk oyuncaðý deðil miydi? Keyiflenmiþti, mutfaða girdiði her zaman olduðu gibi. Alçacýk sesle eskilerden bir þarký tutturdu; “yanýyor mu yeþil köþkün lambasý, yar”.

Nuri Bey, Þaheste Haným’ýn da dediði gibi gözlerini tavana dikmiþ bakýp duruyordu ya, sol tarafýna dönmeye hiç niyeti yok gibiydi.
Son zamanlarda karýsýna bir haller olmuþtu ve Nuri Bey, bunu kesinlikle anlayamýyordu. Bir kere sormaya kalkmýþtý fakat biraz tersçe ve sertçe sorduðundan olacak Þaheste Haným cevap bile vermemiþ, salondan çýkmýþ, bir süre ortalarda hiç görünmemiþti. Döndüðünde aðlamýþ gibi gelmiþti Nuri Bey’e.
Bir ara içi kayar gibi oldu, hemen gözlerini açtý. Uyumamalýydý; bir þeyler oluyordu, uyanýk kalmalýydý. Baktý olacak gibi deðil, yataktan kalktý. Salona geçmeye niyetlendi, vazgeçti. Varsýn, karýsý onu uyuyor sansýndý. Caný sýkýldý, oyalanmak için tuvalet masasýnýn çekmecelerini karýþtýrmaya baþladý. Bu masada sadece Þaheste Haným’a ait eþyalar dururdu. Aslýnda Nuri Bey’in orayý burayý karýþtýrmak gibi kötü huylarý hiç mi hiç yoktu ama öyle sýkýlýyor, bunalýyordu ki, hani olsa, ördekleri bile çiþe tutabilirdi. Nuri Bey! Bu ciddi adam!
Orta çekmeceyi çekerken “madem ilklerin siftahýný bugün sultaným yaptý, bari ben de devamýný getireyim.” diye düþündü. Yine de suçluluk hissediyor, elleri terliyordu. Ne var ne yok didiklerken bir yandan da düþünüyordu; “ne oldu bu hatuna, anlayamýyorum. Son bir hafta, on gündür sabah çýkýyor, ikindi vakti geliyor. Nereye diye sorduðumda ya Mihriye Haným’lara, ya Hayrünisa Kalfa’ya, ya þu bacýya bu bacýya diyor, hiç tanýmadýðým, bilmediðim hatun kiþilerin isimlerini dizim dizim sýralayýveriyor. Hayýr, gitme mi diyeceksin? Desen gitmeyecek mi? Bu kadýn baþýyla bunca saat nerelerde eðlenir? Genç olsaydýk aklýma kötü kötü þeyler gelirdi, emektarý belime taktýðým gibi peþine düþerdim ya bu yaþtaki hatuna, çocuklarýmýn validesine zinhar konduramam böyle ahlaksýzlýðý!
Bu da ne? Dur bakayým! Bu, bu cigara paketi! Hem de yanýnda çakmaðýyla! Ýçinden epeyce de içilmiþ. Allah Allah ve süphanallah! Neler oluyor? Benim kadýn bu yaþtan sonra tütüne baþladý da benden gizli gizli cigara mý tüttürüyor?”.
Paketi evirdi, çevirdi, orasýnda burasýnda kendisinin de ne olduðunu bilmediði bir þeyler aradý, bulamadý. “Demek öyle Þaheste Haným” diye söylendi pakete bakarak. “O zaman sizi yalnýz býrakmayalým. Biz de tüttürelim bakalým bir tane.” Oniki sene önce doktorunun ýsrarlarýyla ve büyük zorluklarla býraktýðý sigaraya böylelikle yeniden baþlamýþ oldu. Oldu olmasýna da ortalýkta küçücük de olsa bir kül tablasý görünmüyordu. Çekmecelerin arkasýna kadar elini soktu, arandý, tarandý; bulamadý. “Acemi tiryaki!” dedi gülerek, “dur, þunu bir þaþýrtayým da, görsün! Benden gizli dolap çevirirsiniz ha Þaheste Haným? ”.
-     Sultaným!
Cevap gelmedi. Nuri Bey, sesini biraz sertleþtirerek tekrar seslendi;
-     Þaheste Haným!
Þaheste Haným, yeþil köþkün lambalarýnýn yanýp yanmadýðýný henüz öðrenememiþ olacak ki, hâlâ ayný þarkýyý büyük bir þevkle söylemeye devam ediyordu; kocasýnýn seslendiðini duymadý. Belki duydu da cevap vermedi, iþine öylesi geldi. Artýk onun orasýný ancak Þaheste Haným bilir.
Nuri Bey baktý ki “hu, efendi” diyen yok; kalktý, sigarasýnýn dumanýný üfüre üfüre mutfaða gitti, kapýya yaslanýp karýsýnýn þarkýlý türkülü poðaça yapýþýný seyretmeye yeltendi ya Þaheste Haným, sigaranýn kokusunu almýþtý. Hayretler içinde kocasýna bakýp “tuuu, baþýma gelenler!” diye feryadý kopardý. “Siz ne yapýyorsunuz, efendi!”.
“Hiiiç.... Ne yapacaðým sultaným” dedi Nuri Bey gayet sakin, “cigara tüttürüyorum. Tiryakilik baþka þeydir, anlarým. Sizi de çok iyi anlýyorum ancak bana neden bildirmediðinizi anlayamýyor, bir mana veremiyorum. Cigara kullandýðýnýzý hangi sebeple benden sakladýðýnýzý sorabilir miyim?”
“Kim? Ben mi sigara içiyor muþum?” diye hýrsla çýkýþan Þaheste Haným, ellerinin hamurlu olduðunu unutmuþ, “kim? Ben mi?” derken göðsüne bastýrýnca, o güzelim, o en sevdiði emprime elbisesine hamur parçacýklarý bulaþtý. Þaheste Haným’ýn sinirden gözü bir þey görmüyordu, tabii onu da görmedi.
- Evet. Tuvalet masanýzýn çekmecesinde buldum. Teessüf ederim.
- Asýl ben teessüf ederim Nuri Bey! Siz ne hakla bana ait eþyalarý karýþtýrýyorsunuz? Yaþlandýkça huyunuz deðiþiyor! Giderek daha kötü bir adam oluyorsunuz!
“Olabilir efendim, olabilir.... Hakikati söylemek icap ederse, bu durum için sizin affýnýzý rica edecektim; yine de ediyorum ancak sualime cevap almakta da ýsrarlýyým.”
“Ben sigara migara içmiyorum!” diyen Þaheste Haným, bir hýþýmla poðaça tepsisini fýrýna sürdü. Tezgâhý silerken kavgacý ses tonuyla anlatmaya devam ediyordu; “geçenlerde Mihriye Haným geldiydi ya, unutmuþ giderken. Ben de alýp kaldýrdým. Ne yapsaydým, atsa mýydým? Allah Allah!”.
- Neden ben haberdar olmadým?
Þaheste Haným, elindeki bezi sinir içinde tezgâha fýrlattý.
- Evi toplarken de size rapor mu vereceðim Nuri Bey? Burasý kýþla deðil, ben de emireriniz deðilim! Yýllardýr emeklisiniz ve evinizde yaþýyorsunuz! Artýk alýþýn þuna!
Arkasýný dönüp bezi attýðý yerden alýrken aðzýnýn içinden söylendi; “Þükür ki yakýnda kurtulacaðým!”.
- Anlamadým?
- Yok bir þey, yok! Artýk beni yalnýz býrakýnýz.
Nuri Bey, sigarayý söndürüp Þaheste Haným’ýn yanýna geldi; “günahýnýzý almýþým sultaným” dedi. “Afedersiniz.” Cevap alamayacaðýný, özrünün kabul edilmeyeceðini zaten biliyordu ya yine de dilemek zorunda hissetmiþti kendini. Karýsýnýn gönlünü almak istiyor, ne yapacaðýný bilemiyordu. Oldum olasý bu iþlerin acemisiydi zaten; hiç beceremezdi. Mutfakta biraz döndü, dolaþtý. “Pek güzel kokuyor. Ellerinize saðlýk Þaheste Haným” dedi elinden geldiði, becerebildiði kadar sesini yumuþatarak. “Ne zaman yiyeceðiz?”
Þaheste Haným’ýn siniri geçmemiþti. Diklendi; “ne zaman piþerse o zaman. Ajans saati geldi Nuri Bey! Ajans saati!”.
- Anlaþýldý, anlaþýldý.
Nuri Bey mutfaktan çýktý, salona geçti, televizyonu açtý.
Þaheste Haným mutfaktan çýktý, yatak odasýna geçti, topuzunu açtý.

Saat beþ olmuþ, gün geceye dönmeye yüz tutmuþtu. Þaheste Haným mutfakta, poðaçalarý servis tabaðýna dizerken kapýnýn zili çalýverince boþ bulunup elindeki servis maþasýný yere düþürüverdi. Kalbi küt küt atmaya baþlamýþ, heyecandan yüzüne kan hücum etmiþti. Oysa sabahtan beri bu âný beklemiyor muydu?
Kapýnýn zili peþ peþe çalýyordu.
Nuri Bey, salonda uyuklayýp kalmýþtý; zilin sesine heyecanla uyandý. Böyle birdenbire uyanýnca, daha doðrusu uyandýrýlýnca hep bir telaþ kaplardý her yanýný.
- Þaheste Haným, kapý çalýyor!
- Duydum efendim, duydum! Bir zahmet siz bakýverin. Benim iþim var.
Nuri Bey, “vesüphanallah” çekip kapýya yöneldi, açtý.

Karþýsýnda altmýþbeþ yetmiþ yaþlarýnda, saçý sakalý birbirine karýþmýþ, uzun pardesülü bir adam duruyordu.
- Buyurun?
Adam, “buyurduk ya iþte” dedi gülümseyerek.
“Bu densiz de kim?” diye düþünürken adamýn yüzüne dikkatle baktý ya içine kaçmýþ kopça gözlerinden ve tüylerin arasýndan fýrlamýþ koca burnundan baþka bir yeri görünmüyordu ki! Yine de bakýþlarý pek yabancý gelmedi fakat çýkartamadý.
“Kimi aramýþtýnýz?” diye sordu biraz da bir münasebetsizlik yapmaktan çekinerek. Çünkü adam hepten de yabancý gibi deðildi.
“E, bravo sana” dedi adam sitemle karýþýk alaycý bir sesle. “Daha ne kadar kapý aðzýnda dikileceðim böyle? Ýçeri buyur etmeyecek misin?”
Nuri Bey, tereddütler içindeydi.
“Tanýmadýn deðil mi?” diye terslendi bu sefer de adam. Sonra bir eliyle Nuri Bey’i hafifçe iterek içeri girerken baðýrdý; “iþte sen böyle bir adamsýn! Varsa yoksa kendin! Varsa yoksa Nuri Komutan! Kendinden baþka kimseyi tanýmayan, herkesi hiçe sayan, kendi kabuðunun içinde büzüþmüþ kalmýþ bir zavallý! Evet! Sen busun! Zavallý!”
Ýlk þaþkýnlýðý hemen üstünden atan Nuri Bey atýlýp adamýn kolundan yakaladý, kapýya doðru çekti; “Defooool’ Defol dedim! Çabuk yýkýl karþýmdan! Gözüm görmesin seni!”.
Bir silkeniþle kolunu kurtaran adam pardesüsünü çýkartýrken, “kusura bakma ama hiçbir yere gitmiyorum” dedi. “Baðýr baðýrabildiðin kadar, umurumda bile deðil!”.
“Sen ne yüzsüz herifsin yahu!” diye kükredi Nuri Bey. “Seni kim davet etti de geldin kapýma!”.
“Ben” dedi gayet sakin Þaheste Haným. “Ben davet ettim, efendim.”
- Bu ne cüret Þaheste Haným! Benden izin almadan hem de! Artýk sizi tanýyamýyorum!
- Hiçbir zaman tanýmak zahmetine giriþmediniz ki Nuri Bey.
- Bu herif bu eve giremez! Burasý benim evim, hatýrlatýrým!
“Ýkimizin evi Nuri Bey, ikimizin evi!” dedi Þaheste Haným. Adamýn koluna girdi, salona doðru yürüdüler.
- Sabahtan bekliyordum seni Aliciðim. Neden geciktin?
Nuri Bey, olduðu yerde donmuþ kalmýþ, aðzý bir karýþ açýk, yaþadýklarýnýn þokuyla arkalarýndan bakakalmýþtý.
Salona girdiklerinde adam “gözlerime inanamýyorum!” diye baðýrdý; “yahu kardeþim, bunca yýlda hiç mi bir eþyanýn yeri deðiþmez, bir biblo kýrýlmaz, yeni bir þey alýnmaz; sanki buranýn yýllar önce çekilmiþ bir fotoðrafýna bakýyor gibiyim! Hani neredeyse perdenin kývrýmlarý, halýnýn saçaklarý bile milimi milimine ayný duruyor!”.
Þaheste Haným kýkýr kýkýr güldü.
-     Bu evde kimlerin yaþadýðýný unuttun galiba?
Adam, Nuri Bey’in koltuðuna oturup bacak bacak üstüne attý, iyice yerleþti. Þaheste Haným’ýn, Nuri Bey þimdi içeri girecek, Ali’nin kendi koltuðuna tapulu malýymýþ gibi yayýldýðýný görecek diye aklý çýktý ama hýnzýrca bir güdüyle sesini çýkarmadý.
-     Hiç unutur muyum sultanlarýn sultaný, hiç unutur muyum? Tabii bu yaptýðýnýza yaþamak denirse!
“Oooof” diye ciðerlerindeki nefesi boþaltan Þaheste Haným, “bak, aðzýna layýk pasta yaptým. Yanýnda da sýcacýk poðaçalar. Çay da hazýr. Ne dersin; baþlayalým mý öðütmeye?”.
“Sorduðun kabahat ama dur, sana yardým edeyim.”
Böyle þeylere alýþýk olmayan Þaheste Haným’ýn bu yardým teklifi pek hoþuna gitmiþti. Bunca senedir ilk kez bir erkek, ona önem verdiðini belirten, gururunu okþayan bir laf ediyordu. Gülümsedi. Sesini çýkarmadan mutfaða yöneldi.

     Onlarýn salondan çýktýklarýný gören Nuri Bey, acele adýmlarla içeri geçti, koltuðuna oturdu. Elinde uzaktan kumanda aletiyle, kapalý duran televizyonun ekranýna ekonomi haberleri dinler gibi pür ciddi bakmaya baþladý. Mutfaktan, karýsýyla o boyu posu devrilesicenin kahkahalarý geliyordu. Duymamak için televizyonu, sonra sesini bangýr bangýr açtý. Oysa nefret ettiði, o výcýk výcýk, sulu sepken dizilerin saatiydi þimdi.
Ayný anda mutfaktakiler birbirlerine baktýlar. Gözlerinde endiþe, dudaklarýnda zorlukla tuttuklarý gülme vardý. Ýkisinin de sinirleri, Nuri Bey’inkinden bin kat daha fazla gerilmiþti aslýnda. Elinde servis tabaklarýyla dikilen Ali, gülmesini bastýrýp kendini toparlar gibi olunca “ne oldu Þaheste?” diye sordu kaygý dolu, “beni aradýðýnda o kadar þaþýrdým ki!”
-      Ýçeride bundan bahsetme, rica ederim. Nuri’nin haberi yok.
-      Hiçbirinden mi? Arada da olsa telefonlaþtýðýmýzdan da mý?
-     Hiçbirinden Ali. Bilmiyor musun huyunu? Söyleyemedim.
Ali, elindeki tabaklarý tezgaha býrakýp Þaheste Haným’ýn omuzlarýndan tuttu, sýkýntýyla iç çekerek hafifçe sýktý, eðilip þefkatle alnýndan öptü. Þaheste Haným’ýn gözleri dolmuþtu.
-     Hadi, içeri gidelim artýk.
-     Ama neden beni alelacele çaðýrdýðýný söylemedin daha?
-     Sonra Ali, sonra.
Çay tepsisini Þaheste Haným, servis tabaklarýný Ali aldýlar, salona geçtiler. Nuri Bey, taþ kesilmiþ oturuyor, ekrana bakýyordu. Ýkisi, yiyecekleri de getirip masaya oturdular.
Þaheste Haným, “Nuri Bey, sizi bekliyoruz.” dedi ama ne bir ses, ne bir tepki alamadý. Sesini yükselterek “Nuri Bey, hadi buyurun. Sizi bekliyoruz” diye tekrarladý. Ha Nuri Bey’e söylemiþ, ha duvara; hiç fark yoktu. Sinirle yerinden kalktý, televizyonun önüne geçip durdu. Nuri Bey’in gözbebekleri kýsýlýr gibi oldu ya milim kýmýldamamýþtý. Þimdi de televizyonun hizasýna gelen yere, Þaheste Haným’ýn karnýna bakýyordu.
-     Nuri Bey, bu yaptýðýnýz hiç hoþ deðil. Lütfen masaya gelin.
Nuri Bey, elinin tersiyle sinek kovar gibi bir hareket yaptý. Bu arada ne gözü, ne kaþý, ne de saçýnýn teli oynamamýþtý.
Þaheste Haným, “siz bilirsiniz” diyerek masaya geçti. Ali’nin yüzü karýþmýþtý. “Þaheste” dedi, “istersen gideyim, ha? Biliyorsun, sýrf sen istedin, çok ýsrar ettin diye geldim yoksa þeytan görsün kocan olacak herifin yüzünü!”.
-     Hiçbir yere gitmiyorsun. Otur oturduðun yerde. Ben boþuna mý yaptým bunca þeyi? Hem akþama da dolma var.
-     Deme! Ellerin dert görmesin caným. O?
-     Ýsteyen gelir yer. Hepsi burada iþte!
Ali, bir süre hiç konuþmadan tabaðýndakileri yedi. Hayli düþünceli, sýkýntýlýydý.
-     Sen böyle deðildin? Elli seneden sonra mý aklýn baþýna geldi de isyan bayraðýný açtýn? Ne oldu sana Þaheste?
Þaheste Haným bir süre, kadife masa örtüsünde leke varmýþ da onu týrnaðýyla kazýyormuþ gibi yaparak sustu. Sonra baþýný kaldýrýp yüzünü Ali’ye uzatarak gözlerinin içine baktý. Boðuk bir sesle, “bak Ali” dedi, “bak bana.”
Ali þaþýrmýþ, tedirgin olmuþtu. Gülerek, “bakmama gerek var mý? Her zamanki gibi çok güzelsin. Yýllar önce nasýlsan, yine öylesin.”
Þaheste Haným, acýyla güldü; “komik olma Ali. Ben ne halde olduðumu biliyorum.”
-     Oooo! Ne varmýþ halinde be Þaheste! Sen cidden de bir garip olmuþsun! Senin deli pek de haksýz sayýlmaz hani!
Þaheste Haným, yan gözle kocasýna baktý. Kinle kendilerine bakan Nuri Bey, hemen gözlerini kaçýrýp televizyonu izler gibi yapmaya baþlayýnca “bu adam beni öldürecek” diye söylenerek servis tabaklarýndan birine poðaça ve pasta koydu, tabaðý kocasýnýn yanýndaki sehpaya býraktý. Tam doðrulurken bileðine yapýþýp son gücüyle sýkan el, onu durdurdu. Baþýný çevirip baktý; Nuri Bey’in nefret, aþaðýlama, öfke ve sabýrsýzlýk dolu bakýþlarýyla karþýlaþtý. O da ona baktý; gözlerini kaçýrmadan dikti gözlerini gözlerine. Ýkisi de burunlarýndan soluyorlardý. Bir süre sonra kolu sehpanýn üstüne düþtü. Caný çok yanmýþtý, ama kocasýna yenilmediðini göstermek için bileðini oðuþturmadý. Oysa acýsý ciðerine oturmuþtu.
Nuri Bey, elinin tersiyle tabaðý itti. Þaheste Haným, görmemezlikten gelerek arkasýný döndü.
-     Ali, bir çay daha alýr mýsýn?
Fakat Ali masada deðildi.
Yüreði aðzýna geldi. “Gidemez!” diye baðýrdý içinden.
Öyle planlamamýþtý! Böyle bitmemeliydi gün!
Koþtu, hole baktý; pardesü yerinde asýlýydý. Ferahlayarak derin bir “oh” çekti. Salona geçip oturdu. O sýrada Ali, havluya ellerini kurulayarak içeri girdi.
-     Yahu Þaheste, deminden beri söyleyeceðim, bir türlü fýrsat bulup da diyemedim; görüþmeyeli sen çok pasaklý olmuþsun yahu!
-     A a! Halt etmiþsin sen onu! Nereden çýktý þimdi bu? Münasebetsiz!
-     Ne kýzýyorsun? Olmuþsun iþte! Yalan mý söyleyeceðim sana bu yaþtan sonra?
-     Olmuþsam olmuþum! Sefam olsun! Ama bir tek kirli, pasaklý bir þey göster, yemin sana, topuzumu keserim.
-     Sahi keser misin?
-     Vallahi de keserim, billahi de keserim! Amaaaa...
Nuri Bey, ikisinin þaka yollu da olsa didiþmesini aklý sýra belli etmeden izliyordu. “Þu mereti de öyle bir açmýþým ki, dediklerini tam anlayamýyorum” dedi kendi kendine kýzarak. Anlamasýnlar diye de televizyonun sesini yavaþ yavaþ kýstý.
Ali, Þaheste Haným’a göz kýrparak, “amasý da neymiþ?” diye sordu.
-     Tamam, ben topuzumu keserim, ama gösteremezsen sen de saçýný sakalýný keseceksin. Þu haline bak! Papaza dönmüþsün!
-     Kabul be! Nasýl olsa saçým da sakalým da bende kalacak. Göstereyim mi?
Nuri Bey, karýsýnýn topuzundan vazgeçmeyi göze aldýðýný duyunca yüreðine iniyor sandý. Bu itin bir bildiði vardý ki, bu kadar kesin konuþuyordu. Yoksa, yoksa? Tabii ya! Banyoda bir yerleri kirli býrakýp gelmiþ, sonra da iddiaya tutuþmuþtu. “Ýyi ama niye yapsýn?” diye düþündü. “Þaheste’ye tapar, hergele!”. Merak içinde sonucu beklemeye baþladý ama netice ne olursa olsun Þaheste’nin topuzu kafasýnda kalacaktý. Kesmesine asla izin vermeyecekti.
-     Hadi, göster bakalým. Pilavdan dönenin kaþýðý kýrýlsýn!
-     Oh be! Nihayet eski günlerdeki gibi olabildik! Kadro eksik, ama napalým...
-     Kadro eskiden de eksikti, unuttun mu? Hadi, laf karýþtýrmayý býrak da ne göstereceksen göster. Neresi kirliymiþ?
-     Tamam... Þimdi, baþýný hafifçe önüne eð ve göðüslerine bak.
Nuri Bey, hýrsla yerinden doðruldu.
Þaheste Haným, tam baþýný eðecekken kaldýrýp hayretler içinde Ali’ye baktý.
-     Allah Allah! Ne dedim ki ben þimdi? Sen dediðimi yapsana!
Þaheste Haným, çekinerek göðüslerine baktý ve bakmasýyla da çýðlýðý basmasý bir oldu.
Ali, kahkahalarla gülüyordu.
-     Nedense oradakiler çið kalmýþ.
Þaheste Haným, aceleyle kalktý ve telaþlý adýmlarla salondan çýktý.
Nuri Bey, olan bitenden hiçbir þey anlamamýþtý.

     Þaheste Haným, elbisesini çýkartýp üstüne siyah eteðiyle eflatun trikosunu geçirirken kendi kendine söylenip duruyordu; nasýl olmuþtu da fark etmemiþti üstünü baþýný çocuklar gibi kirlettiðini! Hep ama hep Nuri Bey’in yüzünden oluyordu bütün bunlar; gelip abuk sabuk konuþuyor, sinirlerini bozuyordu. Sinirleri bozulunca da aklý karýþýyor, olmadýk dikkatsizlikler yapýyordu kendisi de iþte böyle.
“Eyvah! Ýkisini yalnýz býraktým!”.
Telaþla aynanýn karþýsýna geçip saçlarýný düzeltmek istedi ve..... ve elleri saçlarýnda kalakaldý. Belki bir, belki üç, belki beþ dakika aynadan kendisine bakan, elleri saçlarýnda donmuþ kalmýþ kadýna baktý, baktý, baktý. Dudaklarý titredi, gözleri doldu. Topuzunu çözdü, aynanýn önündeki kutunun pembe saten kurdelesini çýkardý, o kurdeleyle saçlarýný ensesinin hizasýnda baðladý. Çekmeceyi açýp makasý aldý, iki parmaðýný deliklerinden geçirdi, omzuna doðru tuttu. Bu görüntüsü ona James Bond filmlerinin afiþini anýmsattý birden. Kapýya kaçamak bir göz atýp Nuri Bey’in komodininin çekmecesini açtý, tabancayý aldý. Þimdi bir elinde makas, diðer elinde tabanca vardý. Aynanýn karþýsýna geçti, ellerini göðsünde çapraz tuttu. Biraz önceki duygusallýðý yerini soðukkanlý bir kararlýlýða býrakmýþtý.
O sýrada kocasýnýn baðýrdýðýný duydu; Ali’ye yine kapýnýn yolunu gösteriyordu. Tabancayý býrakýp aceleyle makasý kurdelenin üstünden saçlarýna vurdu. Elinde sallanan saçlarýnýn diðer ucunu kurdelenin altýnda topladý, topuzunu aynanýn önünde býrakýp sinirden titreyerek salona geçti.
     Nuri Bey’le Ali, masanýn yanýnda dikilmiþler, birbirlerine horoz gibi kabarýyor, aðza alýnmayacak þeyler söylüyorlardý. “Yeter!” diye söylendi Þaheste Haným, “Yeter artýk!”. Titremeler bütün bedenine yayýlmýþtý, engelleyemiyordu.
Ýki ihtiyar delikanlý kendilerini horoz dövüþüne öylesine kaptýrmýþlardý ki, gözleri bir þey görmüyordu. Þaheste Haným’ýn salona girdiðinin, kapýdan onlara baktýðýnýn farkýnda bile deðillerdi. Þimdi Nuri Bey, Ali’yi ölümle tehdit ediyordu.
Þaheste Haným, daha fazla dayanamayýp avazý çýktýðý kadar baðýrmaya baþladý; “Yeteeeeer! Yeteeeeer! Yeteeeeeer!”.
Ýkisi de ayný anda önce birbirlerine, sonra Þaheste Haným’a baktýlar ve ayný anda dehþet içinde baðýrdýlar; “Aman Allah’ým!”.
Þaheste Haným’ýn artýk ayakta duracak hali kalmamýþtý. Bir sandalyeye çöktü. Diðerleri hâlâ þaþkýnlýklarýný üzerlerinden atamamýþlar, yerinden uðramýþ gözlerle ona bakýyorlardý.
Ýki soluk arasýnda “kesin artýk!” diye söylendi Þaheste Haným, “yoksa ikinize de hakkýmý helal etmem!”.
Kendini ilk toplayan Ali oldu. Koþarak mutfaða gitti ve bir bardak suyla geri geldi. Þaheste Haným, zorlukla ancak birkaç yudum içebildi.
Nuri Bey’in yüzü kireç gibi olmuþtu. “Ne yaptýn sultaným?” dedi inler gibi, “benim topuzuma ne yaptýn?”.
“O da mý senindi!” diye parladý Ali, “kaçýk!”.
-     Ali... Ali, yalvarýrým sus.
-     Tamam Þaheste, susuyorum, ama ben þaka yapmýþtým be güzelim. Sana göz attým ya, anlamadýn mý? Þu keresteyi biraz yumuþatmak içindi her þey.
-     Biliyorum caným, anlamýþtým.
Ýçini dertli dertli çekti.
-     Ha üç gün önce, ha beþ gün sonra; ne fark eder?
“Ne demek istiyorsunuz sultaným?” diye sordu Nuri Bey iskemleye otururken, “ne demek istiyorsunuz?”.
“Hiç” diye yanýtladý küskün küskün, “Ali, sen de otur.”. Nefesi düzelmiþti, týkanmadan konuþabiliyordu artýk.
“Bakýn beyler” dedi bir annenin çocuklarýna gösterdiði sabrý, kendisinin de onlara gösterdiðini belli eden bir tavýrla. “Geldik, gidiyoruz. Bitsin artýk bu kavga, gürültü; barýþýn.”.
Daha sözü bitmeden Nuri Bey, yumruðunu masaya öyle bir indirdi ki, her þey zangýrdadý, çay bardaklarý devrildi.
-     Ölürüm de barýþmam! Ne ölüme, ne dirime!
-     Çok meraklýydým ben de! Ölünü sýçanlar yesin!
-     Senin leþini sýçanlar bile yemez, alkolik herif!
-     Kim? Ben mi alkoliðim? Uydur, uydur bakalým! Bak, duyuyor musun Þaheste, neler diyor, duyuyor musun?
-     Þaheste Haným, ne demeye bu serseriyi çaðýrdýnýz? Durduk yerde asabýmý ne demeye yerinden oynattýnýz? Bir izahý olmalý!
-     Elbette var; barýþtýrmak için.
-     Þuursuzca, çocukça bir davranýþ, yakýþtýramadým size.
-     Asýl þuursuz olan da sizsiniz, çocukça davranan da Nuri Bey, büyüyün artýk. Bir ayaðýmýz çukurda, unutmayýnýz.
-     Çukurdaysa çukurda efendim. Netice itibarýyla çukurda olan benim ayaðým deðil mi! Mezara girmeden istediðimi yaparým Þaheste Haným, buna karar verme yetkisi size haiz deðildir. Bu saltanatý size vermedim!
-     Bencil herif! Bunak! Ne biçim konuþuyorsun karýnla!
-     Ali, tamam... Ben alýþkýným...
-     Nasýl alýþkýn olursun, Þaheste? Böyle bir saygýsýzlýða, terbiyesizliðe nasýl alýþýrsýn? Aklým almýyor! Sabýr taþý mýsýn be kadýn!
-     Karý koca arasýna girme! Bok yedi baþý!
-     Girdim bile. Böyle olacaðýný, bu kadar ileri gideceðini bilseydim yýllar önce girerdim.
-     Girmedin mi sanki? Sultanýmý elimden almaya kalkmadýn mý!
-     Salak gibi de býraktým ama. Bunu hiç söylemiyorsun.
-     Eþþekler gibi býrakacaktýn zaten, uçkuru gevþek!
-     Hooop hop Nuri Bey, aðzýndan çýkaný kulaðýn duysun!
-     Sana az bile. Daha beterlerine müstehaksýn sen!
-     Þaheste, Þaheste, daha fazla dayanamayacaðým Þaheste, ben gidiyorum.
-     Defol! Cehenneme kadar yolun var!
-     Siz, ikiniz! Ya çenenizi kapar oturursunuz, ya da ben çeker giderim, anlaþýldý mý? Hem de temelli! Ondan sonra birbirinizi asar mýsýnýz, keser misiniz, ne haliniz varsa görürsünüz artýk! Ýkiniz de anlayýþtan, nezaketten bihabersiniz. Kadýn ruhundan bir nebze dahi anlamýyorsunuz. Ben yýllar öncesinde hayallerimden, umutlarýmdan, hayatýmdan feragat ettim; ne için? Bugün, kýrkbeþ senedir baþýmda taþýdýðým topuzumu bir makas darbesiyle kestim attým, ne için? Bunlarý yaparken neler hissettim, neleri içime attým, neler koptu yüreðimden? Hiç düþündünüz mü? Beni hiç düþündünüz mü? Þimdi karþýma geçmiþ, utanmadan, Þaheste Haným uðruna birbirinize etmediðinizi býrakmýyorsunuz! Kendinizi kandýrabilirsiniz beyler, ama beni hayýr! Beni hayýr! Siz, ikiniz, beni hiçbir zaman sevmediniz! Siz, sadece kendinizi sevdiniz, beyler. Biriniz benden hoþlandý, öteki bu ilgiyi hissetti; sýrf ötekine ters gitmek, elinden almak, onu yenmek için bana ilgi gösterdi. Beni yarýþ mükafatý olarak gördünüz; kazanan ödülü alacaktý. Bu kadar basit! Maalesef, bu kadar basit!
-     Yanýlýyorsun Þaheste! Ben seni hep sevdim, biliyorsun.
-     Dur, dur bakalým; o zaman soralým bakalým Þaheste Sultan’a, madem öyleydi de neden benimle evlendi?
-     Evet! Neden Nuri’yle evlendin?
-     Ooo, maþallah! Hemen can ciðer kuzu sarmasý oluverdiniz bakýyorum. Bilseydim....
-     Eteðinizdeki taþlarý dökünüz Þaheste Haným, çekinmeyiniz, dökünüz.
-     Çekinecek hiçbir þeyim yok, efendi! Sizinle evlendim, çünkü siz, Ali’den daha dirayetliydiniz. Ama madem taþlar teker teker dökülüyorlar, bir tanesi daha düþsün bari; ben onu sevdim. Oysa o evlenilecek adam deðildi. Hoþ, siz de deðilmiþsiniz ya! Ancak üçüncü bir adayý seçme þansý býrakmamýþtýnýz bana. Mahallede adým çýkmýþtý ikinizin sayesinde. Ya kýrk katýr, ya kýrk satýr demek zorundaydým. Aklýmý kullandýðýmý sandým, yanýlmýþým. Gençlik iþte!
-     Benim karým olsaydýn/
-     Yo, ne siz Nuri Bey, sizinle evlendim diye, ne de sen Ali, seni sevdim diye kendinize paye çýkartmayýn. Birinize gönlümü, birinize ömrümü verdim ama ikiniz de hak etmemiþtiniz. Aslýnda yarýþmayý ikiniz de kazandýnýz. Kaybeden, ödüldü beyler. Þimdi, müsaadenizle.
-     Ama dur bir dakika Þaheste! Nereye?
-     Kendime! Artýk kendime!
Þaheste Haným, salondan çýkarken Ali’nin hýçkýrýklarýný duydu ama ne söylediðini anlayamadý. Yatak odasýna girdi, kapýyý kapattý.

Ali, iki gözü iki çeþme aðlýyor, “anlayamadýn, seni ne çok sevdiðini anlayamadýn. Ben anlatamadým Þaheste’m” diye hýçkýrýrken onu ilk gördüðü, görür görmez de vurulduðu o saçlarý iki yandan örgülü halini düþlüyordu.
Nuri Bey, Ali gibi aðlamayý kendisine yediremiyor ancak gözlerinin dolmasýný da engelleyemiyordu. “Ben de seviyorum” diye mýrýldandý, “kendimce.”. Gözlerinin önüne karýsýnýn az önce kýsacýk saçlarýyla salona giriþi geldi, birden nevri döndü ve baðýrarak Ali’nin gýrtlaðýna atýldý.
-     Hep senin yüzünden, Allah’ýn belasý! Hep senin yüzünden!
-     Çek git baþýmdan be! Þimdi elimde kalacaksýn, moruk!
-     Bana moruk diyene bakýn! Kim kimin elinde kalacak görürsün sen þimdi!
-     Beni sevdi diye kuduruyorsun di mi hýrsýndan! Kudur, kudur, kuduz köpek!
-     Ama benim zevcem oldu, çocuklarýmýn validesi oldu, zürriyetsiz! Sen kudur!
Ýki adam, güçleri yettiðince birbirlerine vurmaya, yumruk atmaya çalýþarak ve çoðunda da ýskalayarak kavga etmeye giriþtiler. Yine uðruna dövüþtükleri Þaheste Haným’ý unutmuþlardý. Bir ara Nuri Bey, masada duran cam vazoyu kapýp Ali’nin baþýna indirmek istedi. Ali, son anda kenara çekilip bu saldýrýyý savuþturdu. Vazo, masanýn kenarýna çarparak gürültüyle parçalandý.
Ýkisi de bir anda kalakaldýlar. Ýkisi de duyduklarý gürültünün sadece kýrýlan vazodan çýkmadýðýný anlamanýn dehþeti içinde birbirlerine baktýlar.
- Þahesteeee!

* * *

-     Haným, haberi gördün mü? Þu elindeki domatesi, soðaný býrak da bir dinle. Vay canýna be! Haber diye ben buna derim iþte!. “Yetmiþliklerin aþk cinayeti”.
-     Neymiþ? Okusana.
-     “Dün gece, komþularýn ihbarýyla verilen adrese giden polisler, içeri girince gözlerine inanamadýlar. Yatak odasýnda, yatakta bir kadýnýn, yerde iki erkeðin cesediyle karþýlaþýnca olayýn bir aþk cinayeti olduðunu düþündüklerini söyleyen Baþkomiser Turan Kurt, ‘ancak üçü de yetmiþ yaþ civarlarýndaydýlar. Yani aþk cinayeti olmasý biraz garip’ dedi.”
-     Ne saçma! Aþkýn yaþý mý olurmuþ?
-     Dinle, dinle. “Yerde yan yana yatan iki erkek cesedinin birinin elinde pembe bir kurdeleyle baðlanmýþ ve topuz þeklinde tutturulmuþ saç bulunmuþtur. Diðer erkek cesedinin elinde de ayný saça ait olan saç telleri olduðu görülmüþtür. Topuz halindeki bu saç yumaðýnýn kýsa bir süre önce kadýn maktulün saçlarýndan kesildiði tespit edilmiþtir.” Nasýl yani? Allah Allah! Ne alýp veremedikleri varmýþ kadýnýn topuzuyla yahu! Neyse, anlarýz þimdi. “Kadýnýn, asker emeklisi olan kocasýnýn tabancasýyla intihar ettiði adli tabip tarafýndan doðrulanmýþtýr. Erkeklerden birinin de diðerini öldürdükten sonra intihar ettiði belirlenmiþtir. Bu da olayýn aþk cinayeti olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.”
-     Ah, kýyamam! Demek ki ilk ölen, kadýn. Sona o kadar yaklaþmýþken, niye daha da çabuklaþtýrýr ki insan? Muhakkak baþka bir nedeni vardýr. E, oku bakayým? Sonra?
-     “Haberi alýr almaz gelen yaþlý çiftin oðlu Cerrah Hilmi Erbaþ, gözyaþlarý içinde, ‘Annem kanserdi ve bütün bedenini sarmýþtý. Bir haftadýr yaptýðýmýz tetkikler sonunda maalesef bize gelmekte çok geciktiðini, artýk kurtarma olanaðýmýzýn kalmadýðýný gördük. Çok az ömrü kalmýþtý, acýlý zamanlar yaklaþmýþtý. Kalan ömrünü, aðrýlarýný hafifleterek nispeten rahat geçirmesini saðlamak için iki gün sonra hastaneye yatýracaktýk. Babama henüz söylememiþti ama gelmeden söyleyecekti elbette’ diye ifade vermiþtir.”
A, bak, bak! Öbür adam da amcasýymýþ zaten. Duydun mu? Amcasýymýþ, amcasý! Hey, ne o? Aðlýyor musun yoksa?
“Yooo, ne aðlamasý!” dedi kadýn titreyen elleriyle topuzunu açarken, “bana ne caným elalemden!”
Yatak odasýna gitti, pembe saten kurdelesiyle saçlarýný ensesinde toplayarak baðladý. Tuvalet masasýnýn çekmecesini açtý, makasý aldý.....





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn baþkaldýrý kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yok Et Beni, Haydar Efendi!

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sevgilim, Gelinliðini Ödünç Verir misin?
Bu Sonbahar


Aydan Okurer kimdir?

Kitaplý olmakla beraber gönlünce ulaþamadýðý okurlara 'buradayým' demek isteyen yazarlardan biriyim. "Sevgilim, gelinliðini ödünç verir misin?" adlý öykü kitabýnýn yazarýyým.

Etkilendiði Yazarlar:
Anýlar, gördüðüm herkes, herþey; yani hayat.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Aydan Okurer, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.