..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi sabýrlý ve yürektendir, sevgi kýskanç ve övüngen deðildir. -Ýncil
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yaþam > Yûþa Irmak




4 Temmuz 2012
Modern Kýzlarýn Gönül Oyunu…  
Gerçek Bir Hikâye

Yûþa Irmak


Ýnsaný yýkayan en temiz suyun kendi teri olduðuna inanmýþ olacak ki, uzun zamandan beri vücuduna baþka su deðdirmemeye özen gösterdiði ilk bakýþta anlaþýlýyordu. Kýrçýl saçlarý öyle yapaðýlaþmýþ ki görseniz içiniz acýr… Ýri yapýlý, badem gözlü, yüzü çopurlaþmýþ, buðday rengi yüzünü kapatan 5 aylýk sakalý, aðzýna doðru sarkan intizamsýz býyýðý ile bir insan baþýndan ziyade görüntü olarak adeta yosun tutmuþ bir volkanik kaya kütlelerinden bazalt taþýný andýrýyordu...


:BGCF:
Ýnsaný yýkayan en temiz suyun kendi teri olduðuna inanmýþ olacak ki, uzun zamandan beri vücuduna baþka su deðdirmemeye özen gösterdiði ilk bakýþta anlaþýlýyordu. Kýrçýl saçlarý öyle yapaðýlaþmýþ ki görseniz içiniz acýr… Ýri yapýlý, badem gözlü, yüzü çopurlaþmýþ, buðday rengi yüzünü kapatan 5 aylýk sakalý, aðzýna doðru sarkan intizamsýz býyýðý ile bir insan baþýndan ziyade görüntü olarak adeta yosun tutmuþ bir volkanik kaya kütlelerinden bazalt taþýný andýrýyordu.

Önündeki makineye o kadar dalmýþ ki dükkâna girdiðimizi fark edemedi. Ýyice yanýna sokulunca baþýný kaldýrdý bizi görür görmez, önce þaþkýn bir edayla yüzümüze baktý, sonra kendini hafifçe toparladý “Hoþ geldiniz” dedi. Beni oraya götüren arkadaþým tam tanýþtýracaðý sýrada o daha atik davrandý ve birden tozlu elini uzattý, kendini tanýttý: Merhaba efendim, bendeniz Mucit!

Hurda demir, bakýr, çinko, alüminyum ticaretiyle uðraþan dostum Tokatlý Sami Bey efendi bana daha önce ondan uzun uzadýya bahsetmiþ ve fikirlerini oldukça ilgi çekici bulduðu için bilvesile tanýþtýrmak istemiþti. Arkadaþýmýn alaylý bir üslupla anlattýklarýna göre: Asýl adý Mucit filan deðil imiþ. Týpta yeni bir çað açacak kadar mühim bir icadýndan dolayý çevresinde herkes ona Mucit diye lakap takmýþ! Mucit Bey aþaðý, Mucit bey yukarý, derken kendisi de bu adý benimsemiþ! Her türlü makinenin tamirinden gayet iyi anlayan birinci sýnýf saðlam bir usta imiþ. Sami Bey kardeþim sýrf bu merakýndan dolayý Gebze – Tuzla arasýnda bir dükkân tutmuþ ona. Küçük oda, bakla sofa bir yere lazým olan tüm alet ve edevatý tezgâh üzerine kendi elleriyle de yerleþtirmiþ: bankalardan, þirketlerden topladýðý hurda parçalarýndan: bilgisayar, yazýcý, eski daktilo, büyük hesap makineleri, para sayma cihazlarýný önüne yýðmýþ, parça baþýna belli bir ücret ödeyerek dükkânda tamir ettirdikten sonra ihtiyacý olan iþ yerlerine gayet iyi fiyata satýyormuþ. Ama o kadar güzel onarýyor ki, eksiðini gediðini tamamlýyor, temizleyip parlatýyormuþ ki yenisinden adeta ayýrt edilemiyormuþ. Ve tabii piyasadaki iþ yerleri çok pahalý bir þey almaktansa çalýþýr durumdaki bu makinelere Çin malýndan kalitelidir diye raðbet ediyormuþ…

Kýrk dokuz yaþýný geçtiði halde yirmilik delikanlýlara taþ çýkaracak þekilde, büyük bir gayret, azim ve þevkle sabahýn erken saatlerinden gece geç saatlere kadar çalýþýrmýþ. Öðleleri ne bulursa hani ekmek arasý döner, belki biraz zeytin yahut peynirle, tezgâhýnýn bir köþesinde beþ on dakika içinde atýþtýrýr, hiç dinlenmeden yine iþine koyulurmuþ…

Hayallerine, projelerine yaptýðý iþin saðlamlýðýna herhangi bir itiraz gelmediði müddetçe hiçbir Allah kulunu incitmez, gayet naif, alçak gönüllü, tok gözlü bir insan imiþ. Sadece iki gayesi varmýþ þu hayatta: Biri milletvekili olmak, yek diðer ise büyük keþfini ilim dünyasýna kabul ettirip dev bir þirket patronu olmak… Her seçim dönemi aday olmak için baðýmsýz olarak seçimlere katýlýr, onbinlerce adaylýk insertleri bastýrýr, para ile tuttuðu adamlara bunlarý daðýttýrýr sonra konuþma yapmak için meydanlara insanlarý dinleyici olarak ücreti karþýlýðýnda kalabalýk yaptýrtýr seçimin gerektirdiði daha baþka bir ton oyun ve politik hadiselerle birlikte masraflarý da hiç çekinmeden göze alýr, dört sene zaman zarfýnda diþinden týrnaðýndan arttýrdýðý ne kadar para, mal, mülk varsa hepsini bu uðurda harcar sýfýrý tüketirmiþ… Kampanya sonunda tabii elinde avucunda bir þey kalmaz, sadece kendisine, yine kendisinin attýðýndan baþka oy alamamasýna raðmen, ümitsizliðe hiç kapýlmadan, dipdiri bir þekilde, heyecanýndan en küçük bir þey kaybetmeden yeni dönem milletvekili seçimlerine hazýrlanýrmýþ…

Hasýlý kelam “acayip bir karakter, ütopik bir insan” demiþti arkadaþým. Son zamanlarda her önüne gelene icadýndan söz ediyor, patent almak için yardýmda bulunmalarýný rica ediyormuþ. O an ayaküzeri pek bir þey konuþamadýk. Ben sadece “keþfinizden haberim var efendim, Allah tez zamanda umduðunuza nail kýlar sizi inþallah” dedim. Ben böyle deyince, o yüzü küflü adamýn, gözlerinin içi ýþýl ýþýl: “Vay, vay vay… Demek duydunuz ha! dedi emin olun Yuþa bey, bu icat hastalýktan bitap düþmüþ bir çok muzdarip insana çare olacak ve yüzünü güldürecek! Lütf edip bana yardýmcý olabilirseniz, bende bu icadýn patentini alýrým” dedi! Ben cihazla ilgili çok geniþ bir bilgiye sahip deðilim ama deyince… “Haklýsýnýz nasýl bir cihaz olduðunu size anlatayým” dedi.

Ýþin aslý hiç dinlemek istemiyordum anlatacaklarýný… Sýrf bu yüzden konuyu baþka mecralara çekmek için “üstadým siz nerede oturuyorsunuz?” diye sordum. Cevaben “Þifa Mahallesinde.” –“Aaa ben yarýna kadar burada olacaðým iþlerinizi bitirir bitirmez, oturduðunuz evin arka caddesinde de eniþtem oturuyor. Ben en iyisi sizi oraya davet edeyim. Hem çaylarýmýzý içeriz, hem de oturur rahat rahat konuþuruz” dedim.

Bir saat geçmeden geliverdi! Ama, fakat ve lakin öyle biçimsiz ve uygun olmayan bir zamanda geldi ki yanýmda kimya öðretmeni, dýþ cephe mimarý ve inþaat müteahhidi üç arkadaþým vardý.

Tanýmadýðý kimselerin yanýnda açýlamayacaðýný zannettim. Fakat ben ne çok aldanmýþým! Adam hiçbir sakýnca görmeden, rahatça anlatmaya baþladý. Mevzuuna hâkim bir büyük bilgin edasý ile: “Þu bir gerçek ki, insana hayat veren kandýr dolayýsýyla, insaný yýpratan, hasta eden de kandýr… Kanýn dolaþýmý bozulur veya yavaþlarsa yahut durursa ne olur? Siz okumuþ insanlarsýnýz azbucuk anlarsýnýz demek istediðimi ve ben çýkýþ noktasý olarak bu felsefe üzerinden hareket edeceðim. Misal vücudun herhangi bir yerinden, diyelim ki bacaktan özel bir boru yardýmýyla kaný taptaze edecek bir makineden geçireceðim ve temizlenen bu kaný yine bu makineyle tekrar damarlarda dolaþmasýný saðlayacaðým. Evet, bunun týbbi olarak bir takým ayrýntýlarý illaki var, burada izahý ise çok çok uzun sürer, ben hoþ sohbetinizi bölmek ve vaktinizi almak da istemem. Yalnýz þu kadarýný söyleyeyim ki, bu cihazla bir insaný dört ay gibi kýsa bir zaman zarfýnda neredeyse on yaþ gençleþtirmek mümkün olacak.” Dedi!

Arkadaþlarým zaten þeklini beðenmedikleri Mucit’i saçma sapan sorularýyla öyle bir canýný sýktýlar ki ben dahi Mucit kadar sýkýldým durumdan! Kimya öðretmeni: “Bedenin dýþýnda kaný nasýl temizleyebilirsiniz?” dedi. Mimar olaný açýktan açýða alay ederek: “4 ayda 10 yaþ ha! Bu hesap-kitapla bir insaný gençleþtirmeye devam ederseniz, ömrü sýfýra yani doðumumuza kadar indirirsiniz herhalde, týpký bir filmdeki sendrom gibi…” Bunlar yetmiyormuþ gibi bir de inþaatçý: “Merak ettim demin özel bir borudan bahsettiniz, ne cins bir boru bu? Kurþun mu? Demir mi? Plastik mi? yoksa lastikten mi?”
Mucit, fena halde sinirlenerek: “Sizin bu iþlerden anlamadýðýnýz besbelli, diye parladý. Bilmeyene ben nasýl anlatayým ki derdimi? Ayný seviyede, ilimde oturup konuþabilmemiz için daha bir fýrýn ekmek yemeniz lazým sizin…”

Oldukça sert bir tonla bu kýrýcý sözleri söyledikten sonra nasýl olduysa birden bire yumuþayýverdi ve gülümseyerek: “Kardeþlerim: Ýnsanýn bir makineden ne farký var? Bence hiçbir farký yok! Nasýl ki bir makinenin motoru yenilenip tekrar sürülebiliyorsa, insan da aynen eskiyince kanýný tüm pis ve kirli maddelerden arýtýlarak gençleþtirilebilir pekala!” deyip arkasýný dönerek cebinden çýkarttýðý sarý kehribar tesbihini çekerek, “Ýnsan makine ve o da onarýlabilir” diye mýrýldandý…

Eskilerin yani atalarýn tabiriyle “ Kazýye-i ulâ” bu idi ona göre ama, kazýn ayaðý öyle deðildi! Onun zannettiði gibi insan basit bir makine filan hiç deðildi! Ne bir daktilo, ne bir bilgisayar, ne bir printer… Belki biraz arabaya benzetilebilirdi ama, o manada asla ve katta deðil! Bunu söylemedim tabii. Alaka ile dinler gibi göründüm. Arkadaþlarýmý bilemem ama benim hayatta iþittiðim ilk saçma bu olmadýðý gibi, gördüðüm ilk mucit de bu deðildi. Vaktiyle televizyondan seyrettiðim ve hafýzalamda kalan o görüntülerde yetenekli ve bir þeyleri keþif etme merakýyla dolu insanlarýn durumu gözümün önünden film þeridi gibi geçti… Hatta Gaziantep’te hatýrladýðým bir mucit vardý ki bu Mucit’inkinden daha renkli bir hayatý vardý. Çünkü o bir ressamdý! Ordudan ayrýlmýþ bir topçu subayýydý! Tam bir barut fýçýsý. En ufak bir dokunmayla parlýyor, tozu dumana katýyor, kýrýp döküyor, sövüyor, sayýyor, sonra oturup çocuk gibi aðlýyordu. Asi mi asi, hýrçýn mý hýrçýn… Askeri lisede bir gün hocasý buna: “Ýsminin anlamýný biliyor musun Seyfi ne demek?” diye sormuþ. O da: “Elbette biliyorum komutaným Sultan Vahdettin’in kýlýç kuþandýðý zaman babama bu isim konulmuþ ayný isim sýrf ben babama çekeyim diye bana da koymuþlar.”

“Peki, niye Kýlýçarslan koymamýþlar da illa Seyfi?” diye üsteleyince komutana hiç tereddüt etmeden yapýþtýrývermiþ cevabý: “Babam þehit! Ve mezarlýða yolunuz düþerse onu babama sorarsýnýz!” demiþ.

Bu pek yerinde karþýlýk üzerine kaç hafta hapis cezasý ve çarþý izinsiz gün geçirdiðini merak edip sormuþtum da hatýrlayamamýþtý Seyfi emmi…

Bu türlü isyankâr davranýþlarla çok genç yaþta daha üsteðmenken ordudan ayrýlmýþ, güzel sanatlara meraký okulda fotoðrafçýlýkla baþlamýþ, þipþakçýlýktan kaynaklanan bir san’at aþkýyla daha sonralarý ressamlýðý meslek olarak seçmiþ. Ben tanýdýðým zaman çocuktum fakat o zaman dekoratördü: fakat yapabildiði tek þey ise boya badana iþleriydi… Yanlýþ hatýrlamýyorsam, yatalak olduðu günlerde, bir gece yarýsý aniden geçirdiði kalp krizi sonucu hayatýný kaybetmiþti…

Mizaç, tavýr, hal, hareket ve davranýþ bakýmýndan bu tip insanlar nasýl birbirine benziyorlar diye düþündüm. Hepsi sebatsýz, kararsýz, çalkantýlar içinde… Þimdi mütevazý, sakin, saygýlý bir zaman sonra, maðrur, hýrçýn, saldýrgan, sataþkan… Hayat denen oyunda bir perde arasý kadar bile hayale yer olmadýðýný anladýklarý gün ayakta duramýyorlar, duramazlar. Bana öyle geldi ki onlarýn dünyasý daha iyi, daha sýcak, daha ýþýðý bol ve güneþli…

Ben böyle çocukluk hatýralarýma dalmýþ ve derin bir þekilde düþünürken, insanlarý gençleþtirme sevdasýna kapýlan mucidimiz ani bir þekilde tekrar kafasýný yerden kaldýrýp, çýkýþýr gibi ve sert bir edayla o sessizliði yýrtarak: “Ne düþünüp duruyorsunuz deminden beri kardeþim? Konuþsanýza yahu!, niçin susuyorsunuz Allahýnýzý severseniz” deyince, ben: “Ürktüm! yani dedim üstadým, benim çok bir ilmim yok, fakat böyle þeylere meraký olan birinin gözüyle naçizane metodunuzun esaslarýný tam kavrayamadýðýmdan birþey söylememin veya fikir beyan etmemin hiçbir kýymeti harbiyesi olamaz, aksine ne konuþursam konuþayým benim için bir sorumluluk olur bu” dedim! “Bu meseleyi biz bir ara geniþ bir zamanda yine görüþelim mi sizinle þöyle rahat rahat uzun uzun…”

“Hayhay, ne zaman emrederseniz.” Diye cevap verdi kibar bir gülümseyiþle, “Genç kardeþlerimizle de tanýþtýðýma memnun oldum bu arada onlarda tekrar buyurur gelirlerse muhabbete aðýrlamaktan memnun olurum” dedi.

Tam gidecekken: “son bir þey sorabilir miyim size: Ýnsaný gençleþtirmek fikri nereden aklýnýza geldi söyler misiniz?!”

“Benim tahsilim yok ama tecrübem var, dedi, hayata gördüm ki her þeyin hurdasý para ediyor ama insanýn eskisi bir iþe yaramýyor.”
“O apayrý bir konu dedim, para eder etmez, iþe yarar ya da yaramaz oturulup uzun uzun tartýþýlýr. Sizi bu buluþa sevkeden o deðil herhalde, daha baþka, daha mühim bir þey olmalý. Asýl sebebi nedir söyleyin lütfen yoksa çatlayacaðým… Zira ben her keþifte bir çekirdek ararým, topraðýn altýndaki yaratýcý tohumu yani… Bulamazsam mutlaka bir tarafý yarým kalýr” dedim.

Yutkundu, sesi titredi, betibenizi attý ve; “keþfimle bu kadar ilgilendiðinize göre, her þeyi öðrenmek hakkýnýz tabii, dedi. Ýtiraf edeyim ki beni tahrik eden þeyin ne olduðunu ben de pek bilmiyorum aslýnda! Gerçi baþýmdan geçmiþ tatsýz bir maceram var. Hala unutamadým, kanayan bir yara gibi… Kim bilir belki de bunun yüzünden böyle bir þeye merak saldým! Ama bunu size nasýl anlatabilirim? Hem anlatýrsam beni ayýplarsýnýz, gülersiniz mutlaka… Gülünç ve gerçekten çok komik… Hele ben yaþtaki bir insan için… Oldu bir kere, artýk siz ne düþünürseniz düþünün…”

Öksürüp sesini ayarladýktan sonra devam etti: “Bir kýza tutuldum bundan 8 sene evvel. Düþünün, kýz 19 -20 yaþýnda, bense 42 yi geride býrakmýþým. Ne komik deðil mi? Hem komik, hem ayýp! Hayýr anlatmamalýyým bunu, küçülürüm ve gözünüzden düþerim…”

Konuyu çok merak etmiþtim, sonunu öðrenebilmem için kendisini ikna etmem gerektiðini hissettim. “Ben sizin gibi düþünmüyorum Mucit Bey dedim. Komik de deðil, ayýp da deðil bence! Neyzen Tevfik’i bilir misiniz, tanýr mýsýnýz? Ömrünün dörtte üçü buralarda geçmiþ. Onun hoþuma giden, harika bir beyti var söyleyeyim size:
‘Altmýþýmdan sonra reftârýnla çoþturdun beni,
Zerreyim ben, sen güneþlerle konuþturdun beni!’ ”

Hem, bir Fransýz þairi olan Pierre de Ronsard bir genç kýza aþýk olmuþ, ona ölümsüz þiirler söylemiþ, o da bir mýsrasýnda bakýn ne diyor:
‘Bugünden tezi yok hayatýn güllerini derelim!’

Bunu söyleyen þair ellenin üzerinde, üstelik duvar gibi saðýr, sevgilisi ise 18 yaþýnda. Ben tuhaf karþýlamýyorum. Bir Çin filozofu gibi ben de inanýyorum ki, bir ömrü dolduracak kadar büyük bir aþk için vakit hiçbir zaman genç deðildir.” Dedim.
“Peki normal mi bu?”
“Ne bileyim ben…. Fransa’da bazý hekimler týbbi raporlarýnda ‘Anormal derecede normal’ gibi ifadeler kullanýrlar. Normalin nerde sona erdiðini, anormalin nerede baþladýðýný bilemem. Ýnsan ruhu bu 70 yaþýna kadar aþýk olabilir herhalde… Ama yine de siz bilirsiniz, anlatmayýn isterseniz.”

“Yoo, anlatayým dedi, siz böyle düþündükten sonra…”
Ve devam etti hikayesine: “Karým öleli çok olmuþtu. Kendime göre bir düzenim vardý. Þurda burada çalýþýyor, geçinip gidiyordum. Bir gün bu kýzla tanýþtýk. Bir Türkmen kýzý. Kumral, çakýr gözlü, elmacýk kemikleri çýkýk. Pek güzel bir kýz denilemez ama çok zeki, az kültürlü, lise ikiden ayrýlmýþ. Þaka maka derken tutuldum adamakýllý. Haftada bir iki buluþup çocuklar gibi el ele geziyorduk. Bir gün Üsküdar’a gittik! Bir çay bahçesinde çaylarýmýzý yudumlarken sordum ona: Leyla gerçekten bir genç kýz kendisinden 20 yaþ farký olan yaþlý bir erkeði sevebilir mi?” Güldü, “Tabii sevebilir, dedi, hem de çok sevebilir. Hatta ben ilk okuldayken, Türkçe dersimize giren öðretmenimize aþýk olmuþtum! Hani öyle yakýþýklý filan deðildi, kýlýk kýyafet de felaket derece kötüydü fakat çok güzel konuþan, kýrkýný aþkýn bir insandý. Ve sadece ben deðil, neredeyse okuldaki çoðu arkadaþým bu hocaya aþýk olmuþtuk. Hayallerimizi, rüyalarýmýzý süslüyordu. O ise daima dalgýn, her daim ciddi, etrafýnda dönen cývýl cývýl kýzlara kayýtsýz hiçbirþeyin farkýnda deðildi. Yüzümüze bile bakmazdý. Dersten çýkýnca yolda içtiði sigaralarýn izmaritlerini toplar, defterimin arasýna saklar, kimseye göstermeden zaman zaman o sararmýþ izmaritleri çýkarýr koklardým. Ah, çocukluk iþte, ne güzel þey!… ” Bunlarý söylerken gözlerimin içine baktý. O anda içim tatlý ürpertilerle doldu.

Bir gün Çayýrova’nýn o muhteþem manzarasýný süsleyen büyük bir aðacýn altýnda Leyla ile sohbet ediyorduk dönüþte ona: “Sen çok gençsin, Nasýl olacak bu iliþkinin sonu?” Dedim.
“Ne iþi, ne sonu” dedi
“Yani bu sevdanýn sonu” önce bir tuhaf oldu, sonra kýkýr kýkýr gülerek: “Ne! Ne dedin?” Dedi, bir daha söyler misin lütfen. Sevda mý dedin? Hadi bir daha söyle, n’olur….” Sonra ciddileþti, gayet soðuk bir yüzle: “Siz bu oyunu sahi zannettiniz galiba, dedi, oysa ben siz yaþtaki bir erkeðin nasýl sevebileceðini merak ettiðim için sizinle zaman geçirdim….”

“Soðuktan kavrulmuþ bir aðaç gibi oracýkta kalakaldým. Günümden, geleceðimden ümitsiz, periþan….”
Aniden bir hýþýmla ayaða kalktý, alnýný eliyle yokladý… “Niye anlattým kuzum ben size bunlarý, dedi, ziyaný yok, bir gün bizim de adýmýz meþhurlar arasýnda anýlýrsa elbet… ”

Ve veda bile etmeden, arkasýna bile dönüp bakmadan koþar adým ve aðlayarak çekip gitti Zeynel usta…

Meraklýsýna not: (Hikâye özü itibariyle gerçektir. Elbette edebiyat sanatlarýnýn hepsinden faydalandým…)




http://twitter.com/yusairmak
https://www.facebook.com/yusairmak
yusairmak@hotmail.com



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yaþam kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'nin Düþündürdükleri
Ýki Burçlu Bir Kale: Zaman!
Kendini Anlatma Þekli
"Güzel"in Anadilini Konuþursak Ne Olur?
Dünyaya Açýlan Yol
Yürek Evinde Oturmak
Güzelliðin Evine Kurulmak
Kendini Çimdiklemek!
Zamaný Tende Durdurmak, Ruhu Cumada Diriltmek
Ýnsanlara Bakmaya Alýþtým

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýstanbul’u Düþünmek
"Bu Dünya Ýþi Oyundur Oyun"
Üç Elma, Üç Yýldýrým
Sözcükler Ýçindeki Evren
Bir Çýðlýk
Yabancý Gözüyle Türkler
Çýlbýr (Yoðurtlu Yumurta)
High – Rise (Gökdelen)
Eski Kitaplar Neden Okunur?
"Ýyi", "Kurt", "Ceberrut", "Sosyal" Deðil "Kerim Devlet"

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sakin Bir Acý [Þiir]
Geldim [Þiir]
Sözün Çiçeði [Þiir]
Gözbebeði Turþusu [Þiir]
Bir Hicran Naðmesi [Þiir]
Sevgiliye Hasretle [Þiir]
Geceye Kâside [Þiir]
Benimle Ölür Müsün? [Þiir]
Beste-i Nigar [Þiir]
Bilemezsiniz [Þiir]


Yûþa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aþýðý! Yayýncý, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.