..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Kemal Yavuz Paracýkoðlu




29 Þubat 2012
Babam…  
Bizim Köyün Ayýlarý..

Kemal Yavuz Paracýkoðlu


Babam, her sabah pýrýl pýrýl týraþýný olur, öyle çýkardý evden; bir kere bile kirli sakalla golaþtýðýný görmedim onun.


:BCBA:


   Beþinci sýnýftaki ikinci yýlým baþladýðýnda sýnýf öðretmenimden baþka iki öðretmenim daha olmuþtu. Ablam ve babam... Geçen yýlki o tembel öðrencinin yerini bu yýl sýnýfýnýn en çalýþkan öðrencisi almýþtý.
Babam, adam gibi adamdý. Niçin böyle düþündüm, bilmiyorum. Babam olduðu için mi? Bu etken bir fatör olsa da sorunun cevabý deðil. Belki çok temiz, çok iyi giyimli olduðu için… Babam, her sabah pýrýl pýrýl týraþýný olur, öyle çýkardý evden; bir kere bile kirli sakalla golaþtýðýný görmedim onun. Renkli gömlek giyerken de görmedim hiç, daha beyazýný bulamayacaðýnýz kadar beyaz, bembeyaz gömlekleri vardý. Kravatýnýn düðümü gömleðin yakalarý arasýna milimi milimine oturur, yerinden oynamazdý. Pantolonu da týð gibi ütülü olurdu. Ayakkabýlarý da öyle, hep boyalý, pýrýl pýrýl olurdu. Saçlarýnýn önü açýk, arkasý kýsacýk týraþlý… Saçlarýnýn önü açýk, arkasý kýsacýk týraþlý, temiz kumaþtan bir fötr þapka ile kapatýrdý onlarý sokaða çýkarken… Diþleri týpký gömleklerinin renginde, bembeyaz…
   Bir memur maaþýyla ev kirasý ödüyor, evini geçindiriyor, iki evlat okutuyor ve bu denli iyi giyinebiliyordu; ama, bunun nedeni çeþit çeþit giysilere sahip olduðu deðil, sahip olduðu bir iki çeþidi tertemiz tutabilmesiydi. Sýk sýk tekrar ettiði bir nasihati beynime kazýnmýþtý: “Eski yamalý giyinmekten deðil, yýrtýk, kirli giyinmekten utanýlmalý!” O da zaten eski gömleklerinin sýrf yakalarýný deðiþtirerek, elbisesinin, paltosunun kumaþýný ters yüz ettirerek, ayakkabýlarýnýn tabanlarýný tamir ettirerek ayný þeyleri yýllarca kullanarak idare ederdi.
   Sýnýfýmýzda, öðretmenimiz, “Cumhuriyet” konusunu iþlemekteydi. Damdan düþer gibi, beni ayaða kaldýrarak, “Anlat bakalým! Cumhuriyet nedir?” diye sormuþtu.
Cumhuriyetimizin kýsýtlý imkânlarýyla ayakta durma çabalarýna karþýn pýrýltýlý bir görünümü olduðu bir dönemdi o yýllar, týpký babam gibi... O, Cumhuriyet dediðinde aklýma babam geldi. Bana göre Cumhuriyet babam demekti. Cumhuriyet ete kemiðe bürünerek babam olmuþtu. Öðretmenime verdiðim cevap aynen þöyle oldu: “Ben Cumhuriyeti çok seviyorum!” Çünkü, babamý çok, çok, çok seviyorum…
   Sýnýftakilerden gülüþme sesleri yükselince, öðretmen onarý azarladý: “Susun!” Sonra bana dönüp, “Tamam, otur oðlum! Cumhuriyet de seni çok seviyor,” dedi. Bunun üzerine sýnýftakiler bir kere daha kikirdeþtiler.
Babam, evimizin zemin katýndaki çay ocaðýnda oturdukça emekli imam ile sohbet ederdi. Tam bir Cumhuriyet karþýtlýðýný savunan, son padiþahlarýn lafýný ettikçe, adlarýnýn önüne “Cennetmekan”, sonuna da “efendimiz” koyan emekli imam, Mustafa Kemal Atatürk’ün adý geçmesi gerektiðinde de, onu “Kör” diye adlandýrýyordu. Ve, “onun bir gözü takmadýr, cam gözdür,” diyerek, taktýðý lakabý haklý çýkartmaya çalýþýyordu. Mustafa Kemal’in okul duvarlarýndaki resimlerine sýk sýk bakarak gözlerinden birinin takma olup olmadýðýný anlamaya çalýþýyordum. Gözünün birinin akýþý gerçekten baþka, sanki þaþýymýþ gibi görünüyordu bana… Görüntüyü, yoksa tek gözü gerçekten cam mý, diye sorguluyordum. “Olsun,” diyerek kabulleniyordum tek gözünün kör oluþunu, “daha iyi ya, tek gözüyle bunca iþi barmýþ ya…” Susmasýný bilmeyen adam, bir de, “Selanikli bir Yahudi dönmesidir kendisi,” diye lafýný sürdürüyordu.
   Mustafa Kemal’i küçültmek isteyenler uydurduklarý “Kör”, “cam göz”, “Yahudi dönmesi” yalanlarýna dört elle sarýlmaktaydýlar. Bu uydurmalar Mustafa Kemal düþmanlarýnca çok kullanýlýyordu.
   Bir gün dayanamamýþ, “ne olmuþ öyleyse?” diye çýkýþmýþtým ona.
   Babam, bu ukalalýðýma kýzmýþ, “büyüklerine karþý saygýlý ol baki’im!” diye ikaz etmiþti beni.
   Camide vaaz verir gibi babama nutuklar çeken, siyasi ve tarihi misyondan yoksun bu adamla hiçbir tartýþmaya giriþmeden, öylece dinleyen babama kýzýyordum. “Niye katlanýyorsun o adamýn zýrvalýklarýna baba?” diye sorduðumda bana Sokrates adýnda bir yunanlý felsefeciden söz etmiþti. Bu Sokrates’e Tanrýsý, “benim için en bilgili adam sensin,” dediðinde, aslýnda bir þey bilmediðine inanan Sokrates çok þaþýrmýþ. Ama zamanla, bilge sandýðý insanlarýn çok þey bildiklerini sanarak yanýldýklarýný, onlarýn aslýnda bir þey bilmediðini, ama bir þey bilmediklerini de bilmediklerini görmüþ. Tanrý’sý ise, Sokrates’in onlardan üstü yanýnýn, bir þey bilmediðinin farkýnda olduðunu görerek diðerlerinden daha bilgili durumda olduðunu düþünüyormuþ…
   Babam Sokrates’leri bile bilen kültürlü bir adamdý. Onu çok sevmem için daha baþka bir sebebe ihtiyacým var mýydý?
Babamýn en sevdiðim huyu ise, teneffüslerde elinde bir tahta cetvelle dolaþýp, yaramazlýk yapan çocuklara, “aç bakayým avucunu!” deyip, cetvelle vurmasýydý. Cetvel korkusuyla hiç kimse bana sataþamýyordu. Benim sataþtýklarým da aþaðýdan alýyorlardý.
   Babamýn cetvelinin tadýna bir gün benim de bakacaðým hiç aklýmdan geçmezdi.
   Ýki tane tatar çocuðu, aralarýnda bir lastik topu zýplatarak oynatýrlarken müdahale edip topu ellerinden aldým; tabii ki, itiraz bile edemediler. Topu baþladým yerde zýplatýp saymaya; bir, iki, iki buçuk… Buçuk dedikçe topun üstünden bacaðýmý geçirip sektirmeye öyle devam ediyordum; üç, dört, dört buçuk…
   Ben oyunumu sürdürüp sayarken bir kiþi de habire omzuma þaplak vurup duruyordu. Kim bilir kimdi?    Oyunumu sürdürebilmek için de dönüp bakamýyordum. Bir yandan sayýyordum; beþ, altý, altý buçuk, yedi buçuk… Öte yandan da baðýrýyordum. “Yapma! Sekiz, dokuz, dokuz buçuk, on buçuk… Yapmasana be!”
   Ben yerde topu zýplatýp, bacaklarýmýn bir birini, bir ötekini topun üstünden geçirip maharetimi sergileren, þaplaklar da þiddetini arttýrmaktaydý. “On bir, on iki, on iki buçuk, on üç buçuk… Yapmasana ulan hayvan oðlu hayvan!” O kýzgýnlýkla öyle bir döndüm ki, þaplaklarýn sahibine, þamarý indirmek üzereydim. Karþýmda elimde cetveliyle babamý bulmayayým mý?
   Evde, bebeliðimden beri yaptýðým her türlü haylazlýða karþý bana bir fiske bile vurmamýþ olan adam, okulun avlusunda, hem de can düþmanlarým olan tatar çocuklarýnýn gözü önüde, açtýrdý avucumu. Baktý cetveli her sallayýþýnda elimi kaçýrýyorum, iri yarý iki tatar çocuðuna kolumu zapt ettirerek, hem de cetvelin keskin yeriyle, etime kan oturuncaya kadar defalarca vurdu. Yediðim dayaða mý yanayým, bütün karizmamýn bir anda yok olmasýna mý?
   Yok, yok… Babamý o kadar da sevmiyordum.
   Cetvel cezasýndan sonra epey bir zaman sokulmadým babama, yüz vermedim. O da pek umursamadý bu tavrýmý.
Kalýn bir karton tuval üstüne sulu boya/guaþ boya ile manzara resmi yapacaðým. Önce tahayyül ettiðim manzarayý karakalemle çizmeye çalýþýyorum, ama çizdiklerimde perspektif diye bir þey yok. Babam görüyor bocaladýðýmý, “getir de bir bakayým,” diyor.
   Götürsem mi, götürsem mi? Götürmeyeceðim iþte!
   “Getir þunu, evladým!” diyerek ýsrar ediyor.
   Ben de götürmemekte inat ediyorum.
   Birden sesini yükseltiyor: “Kalkýp cetveli aldýrma elime, getir!”
   Korkup götürüyorum. Bakýyor, çizdiklerimi beðenmiyor, hepsini sildiriyor. Baþlýyor öðretmeye: “Uzaklarda olan þeyler yakýdakilerden daha küçük görünürler. Þu daðlar uzakta, o halde küçük çizilmeliler. Onlarýn önündeki ada, onlardan daha büyük görünür. Þu en öndeki kayalýklar da çok yakýn olduklarý için çok büyük çizilmeliler. Anladýn mý?”
Anlamýþtým.
   “Çiz bakayým!”
   Çiziyorum, gene beðenmiyor, “bu daðlarý daha dar ve upuzun çiz.”
   Siliyorum, çiziyorum yeniden, bu defa beðeniyor. “Onlarýn önündeki adayý daðlardan daha büyük çizeceksin. Þöyle…” diyerek tarif ettiði adayý çiziveriyor. Tamam, þimdi de bize en yakýn olan kayalýklarý çok büyük çizeceksin. Tamam mý?”
   Resim kaðýdýnýn üstlerine kadar yükselmiþ kayalýklar çiziyoruz. “Gördün mü bak, resim sanki canlý gibi oldu. Haydi, þimdi de boyayalým resmi…”
   Boyadýðým resim adeta canlanýveriyor gözlerimin önünde; çok hoþuma gidiyor. Babam da, ummadýðý kadar güzel bir resim olduðunu söylüyor. “Öðretmenine gösterdikten sonra getir, çerçeveletip evimizin duvarýna asalým,” diyor. Gerçekten de asar mý, yoksa benimle barýþabilmek için yaðcýlýk mý yapýyor, karar veremiyorum.
   Resmi okula götürdüðümde, öðretmen önce resmi benim yaptýðýma inanmýyor. Tebeþirle, tahtaya benzeri bir manzara resmi yapmamý istiyor. Usta çizerler gibi, birkaç dakika içinde çiziyorum istediðini: En uzaktakiler en küçük, en yakýndakiler en büyük… Öðretmen çizdiðimi görerek inanýyor benim yaptýðýma. “Otur! Pekiyi…” Fakat, resmimi iade etmiyor. Bir hafta, on gün bekliyorum, belki iade edecektir diye, ama etmiyor. Gidiyorum yanýna istiyorum resmimi, “babam çerçeveleterek duvarýmýza asacak,” diyerek.
   Öðretmenim, “o resmi, Milli Eðitim Bakanlýðýnýn açtýðý, ilkokullar arasý resim yarýþmasýna yolladýk,” diyor.
   Þaþkýnlýðým had safhada. O þaþkýn halimle küslüðümü unutarak babamýn odasýna koþturuyorum.
   “Resmim Ýlkokullar arasý resim yarýþmasýna yollanmýþ babacýðým,” diyerek yanýna gittiðimde,
   “Biliyorum,” diyor babam. Öyle ya, okulun müdürü o, bilecek elbette.
   “Bana söylemediniz ama,” diyerek sitem ediyorum.
Bana gülümsüyor. “Küstük ya, onun için söyleyemedim,” diyor.
    Fazla da üstelemek istemiyorum.
   Babam, öpüyor beni, odadakilere, “benim oðlum ressam olacak,” diyor.
   Barýþý böylece ilan etmiþ oluyoruz…
   Ressamlýðýn bir iþ olup olmadýðýný bilmiyorum. Nasýl olunduðunu da… Babama soruyorum bunu.
Babamýn verdiði cevap umduðum gibi olmuyor. “Güzel resimler yaparak,” diyor.
   Ýlk fýrsatta Safinaz ablayla buluþuyorum, ona soruyorum. Babamdan alamadýðým cevabý o veriyor bana, “Liseyi bitirdiðin zaman üniversiteye gidip, Güzel Sanatlar Akademisinde ya da Resim Öðretmenliðinde okuyarak…”
Kesin kararýmý veriyorum: “Ben ressam olacaðým…”




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Balkonlu Ev...
Bizim Köyün Ayýlarý... 2.
Madam...
Büyük Öðretmen Boykotu…
Çöpçatan...
Tip Tip Tipsizler…
Anneanne...
Safinaz Abla...
Son Söz...
Bohçacý...

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Muhittin Amca...
Hempa...
Krallarýn Kraliçesi
Hanýmeli...
Siktiriboktan…
Basgitar...
Nil Kraliçesi.
Nerede O Eski Öðretmenler…
Kur'an Ayetlerinden
Öpücük Tutkusu...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Part - Time Seviþmeler [Þiir]
Bir "Hiçbir Þey" Olmak [Þiir]
Deliler Bayramý [Þiir]
Nazlý Nazlý Karýlar... [Þiir]
Gülbahar'ým; Can Çiçeðim! [Þiir]
Ýkimiz Ýçin [Þiir]
Hayatým [Þiir]
Halepçe [Þiir]
Senden Önce, Sensiz [Þiir]
Çapkýn Kýz... [Þiir]


Kemal Yavuz Paracýkoðlu kimdir?

Okur yazar, okuduðunu anlar, yazdýðý okunur, emekli büro memurluðundan devþirerek, kendi kendine oldu yazar. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Hiç kimseden etkilenmemiþtir, kendine özgü bir yazý dili kullanýr...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.