..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Materyalist bir dünyada yaþýyoruz, ve ben de materyalist bir kýzým -Madonna
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Modern > Þaban demir




20 Eylül 2001
Gewre Ölmesin  
Her askýn mutlaka bir sesi vardýr..

Þaban demir


Her aþkýn bir sesi vardýr mutlaka. Kendi sesini bir bir notalaþtýran sesler. Gewre’nin ney sesine benzeyen nefesinde, aþkýn bir gün bu þehirden Eskiþehir’e kýdemli bir polisin karýsý olarak gideceðine kim inanýrdý. Gewre’nin de Ýkbal


:BCBH:
Yýllarca tozlu yollarýnda at arabalarýnýn geçtiði, duvarlarýnda eski kýrýk aynalarýn bulunduðu, evlerden baktý kendine. Seksen yýlý geride býraktýðýnda, çýnarlarýn bile gölgesi artýk ona fayda etmiyordu. Ölmeyleceðini bildiði için aðýr aðýr hareket ediyordu. Çok eskiden, küçük bir cep aynasýnda biriken tozlarý silip baktýðýnda, kendini deðiþmiþ olarak bulacaðýna inanýrdý. Aynada gördüðü kimdi, o da bilmiyordu.
Týpký bir yabancýyla yaðmurlu, dar bir sokakta karþýlaþýr gibi gülümserdi kendine. O zaman gözleri tomurcuktaki çiçek gibi anlamsýzdý. Kýrýk ayna ve kendine yabancý tozlar arasýnda bir yüz... Þimdi daha iyi hatýrlýyordu, aysýz bir gece, eve giren karanlýk, daðýnýk yüzlü bir gölge... Korktukça insanýn üstüne gelen bir karabasan. Eline batan, etinin derinliklerinde kýrýlan bir diken gibi yüreðinde sýzlayan, Gewre’nin bir ney gibi göðe yükselen sesi...
Gewre ölmesin...
Suyun akýþýnda birden daðlardan, bozkýrlardan kopup gelen rüzgarýn sadakatine güvenerek, uzaklara çok uzaklara gitmek isteyen Kerem... Ama bu tozlu, kýrýk aynadaki yüz o olmamalýydý. Þimdilerde ise küçük cep aynasýndaki tozlarý silerken, kendi suretini görmekten korkan ve uzaklara, çok uzaklara gitmek isteyen o çocuk olmak için aðaçlarla konuþuyordu. Oysa bu aynalar daha önce ne korkunçtu... Zaman aðýrlaþýp, hayatýn zahmetleriyle omuzlarýna çökünce, önce kýzlar gecenin hilebazlýðýný öðrendi.
Derken aynalar... Bir gece yorgun bir aynada gördü kendini. O aynada duran kendisiydi.. Gecelerce kendi kendini seven kadýnlar gibi gözlerini kapatarak bakmýþtý aynaya. Ve þimdi tüm aynalarda gecenin bir vakti, batmýþ bir ayla birlikte gizli yüzünde hüznü saklayan bir gölge görüyor...
     Küçük bir cep aynasýnda biriken tozlarý silip, masallara inansa gene ayný çocuk yüzünü görecek miydi?.. Yaþlanmayan yaþlý kadýnlarýn ruhlarýnda taþýdýklarý genç aþklarý gibi... Sabah serinliðinde, kendini bir aðaca gizleyen gölgenin yokluðunda mor renkleri seviyordu. Oysa kaplumbaðalar ne güzel kabuklarýnda yaþarken, o yaþlandýkça yaþadýklarýný hatýrlýyordu. Seksen yaþýný geçtikten sonra:     
"Ben içimdeki aþka aþýk olduðum için bu kadar uzun yaþadým," dedi.
Kendini kendisine anlatan suskun biriydi o... Sürekli kendiyle konuþurken, yýllar sonra sesini kontrol etmekte zorlandýðýnda, kendiyle konuþmaya baslamýþtý bile.
"Aynanýn içine düþen, düþleriyle periþan olan kimleri tanýdým ben. Yoksulluk adýna katlandýðým onca gece...”

Kim dönüp ardýnda kalanlara bakar, hayata doymuþ gibi.
Çok eskiden, küçük bir cep aynasýnda biriken tozlarý silip baktýðýnda kendini deðiþmiþ bulacaðýna inanýrdý. Gene dün gece, uykunun artýk ona doyduðunu anlayýp, pencereden geceye bakarken:
"En iyisi bir zeytin aðacý ya da incir aðacý hayal etmeli," dedi . "Bense hep oldum olasý bir kavak ya da uysal salkýmsöðüt gibi yaþadým...” Gözlerini kapadýðýnda hep Gewre’nin gözlerini düþünüyordu son zamanlarda. Gewre güzeldi. “Gecenin karanlýðýnda bile ben yabancý evlerde yaþarken güzeldi o..."
Zambaklarýn beyaz, leylaklarýn eflatun olduðuna inanmak istediðini söylerdi hep. Ama kaç türküyü ard arda söyleyebilirdi? Güneþin peþine düþüp, yýllar sonra evine kanlý bir aslan gibi dönen ve hep uyumak istediðini söyleyen Keremdi.
"Ben Kerem'im, Kerem.."
Kýz ölüyor sancýlarýndan. Gençliðinin en titrek yýllarýnda bir kasabada yaþayan oydu. Dar sokaklarýnda bir aynada kendiyle karþýlaþýr gibi gülümserdi kendine. Þarap içip, baþý dönerek yýldýzlarý seyrederken kaldýrýmlarda tanýdýðý rüzgarlar, sokaðýn tozunu savurup götürürdü. Bir gün böyle bir rüzgarýn onu da alýp götüreceðini, kendini Gewre'ye anlatýrken görmüþtü.
Önce aðabeyi Kerimi düþündü. Belki þimdi ölmüþtür ve kendisinden yaþlýdýr. Otuzunu geçtikten sonra birden deðiþen, zevke safaya dalan; iri yarý, gözü pek bir adamdý Kerim. Evlendikten bir yýl sonra baþýný alýp gitmiþ ve bir daha hiç gelmemiþti.
Karýsý, beþ yýl boyunca onun yokluðuna hiçbir þey demeden katlanmýþ, sonunda kocasýnýn hayalini yatakta çýrýlçýplak býrakarak gitmiþti. Kerem hayatý boyunca aðabeyi Kerim’i her hatýrladýðýnda duyacaðý ýssýzlýðýn sesi gibi o terk edilmiþ yatak gelecekti gözlerinin önüne. Geceleri eve dönüp, anahtarý çevirdiðinde karanlýk gibi yapayalnýz olduðunu biliyordu.
Neslihan her defasýnda Kerim'i anlatýðýnda hayattan bir zevk almadýðýný, annesinin bu ismi ona verdikten sonra ölüp gitiðini anlatýyordu. Kasabaya gelen küçük bir tiyatro topluluðunun oynadýðý oyun kiþisinden alýnmýþtý ismi Neslihan’ýn... Her yaz tiyatro topluluðu panayýr kurulduðunda gelir ve ayný oyunu oynardý. Ailesi kasabaya göç ettikten sonra Kerem otelde çalýþýrken hiçbir þey düþünmediði günlerde baþlamýþtý Kerim ile Neslihan’nýn aþký.
Annesinin seyrettiði acý dolu, acemice, sonunda ölüm olan oyunun her tekrarýnda Neslihan yüreðinin daraldýðýný hissediyordu...

Çingenelerin bir gece ansýzýn gelip, çadýr kurarak, kasabaya nehir kenarýndan baktýðý yaz gecelerinde; Kerem dört yola iner, yol kenarýnda yanýndan bir yýldýz gibi akýp giden uzun yol otobüslerine bakardý. Neon ýþýklý otobüslerde yolculuk edenlerin yüzlerindeki anlamsýz ifadeler... Bakarken unuttuðu, binlerce yüz gördü otobüslerde... Kerem yaþadýklarýný anlatýrken, o zamanlar uçaklar bugünkü gibi gökyüzünden çokça geçmiyor, insanlar uzak ülkelere büyük maceralarý göze alarak gitmiyordu.
Belki de Kerem'in yaþadýklarý böylesine di'li geçmiþ zaman deðildi. Daha dündü... Tiyatro topluluðunun þehre geldiði, çingenlerin nehir kenarýna çadýr kurup þehire uzaktan baktýðý, Amerikan filmelerinin siyah beyaz televizyonlarda gösterildiði dün...
Otelde çalýþtýðý ve odalarýn beyaz çarþaflarýný hergün daha beyaz olmasý için sýkça yýkattýklarý günlerde, Kerem hiç bir þey düþünmüyordu. Sonbahara doðru þehre gelen panayýr cambazlarýný, kafasteki aslanlarý, tavuskuþlarýný, dönme dolaplarý, korku tünellerini güçlükle anýmsýyordu þimdi.
"Ben Kerem'im Kerem..."
Bu türküde kendini tanýdýkça panayýr cambazlarý uzun sýrýklara binip kasabanýn yollarýný dolaþtýklarýnda, hilikat garibeleri gibi görünmek, kýlýktan kýlýða girip kasabanýn sokaklarýndan geçmeyi marifet sanýyorlardý. Peþinde, ileride onlarý unutup gidecek çocuklarý sürükleyip gezdikleri sokaklar, þimdi onlardan geriye hiç bir þey kalmamýþtý. Oysa þehir stadyumunun yanýndaki hayvan pazarýnda kurulan büyük çadýrlarda halka atýlýyordu sigaralara... El falýna bakan kadýnlarýn ve onlarýn insanýn gözüne baktýðý zaman içini titreten bakýþlarýný çok iyi hatýrlýyordu. Ýlk defa bir kadýn elinin eline deðdi o çadýrlarda. Çürük diþli, sakallý, kasketli, þaþkýn köy erkeklerinin dokunduðu çadýr falcýlarý. Geceleri panayýrda atýlan söndürülmemiþ sigara izmaritlerinin yarým kalan dumanlarýný içlerine çeken çocuklar... Çadýrlarda falcýlýk yapan kadýnlarýn perdenin arkasýnda yaþlanmýþ ve sarhoþ cilveleriyle fal bakmaya gelenlerin ellerini tutup, gözlerine bakarken söyleyecekleri þeyler hep aynýydý. O zamanlar Kerem için kadýn vücudu tanýmsýz, sonsuz ve fýrtýnalýydý. Fal baktýrmak için perdenin arkasýna geçenlerin elleri, fýrtýnalý bir havada boþlukta çýrpýnan bir kagýt parçasý gibi gezinirdi çadýr falcýsý kadýnlarýnýn vücudunda. Kerem çýnarýn altýnda oturup kahveden çýkan delikanlýlara baktýðýnda:
"Þimdi biraz düþününce, el falýnýn ne anlama geldiðini daha iyi anlýyorum," dedi.

Oysa Kerem o zamanlar el falýna bakan kadýnlarýn perdenin arkasýnda þeytanla konuþtuðunu ve kadýnlarýn insanýn içine þeytanýn ruhunu üflediðini sanýyordu. Tabii o zamanlar bu düþünceleri bu kadar belirgin düþünmüyor, sadece çocukca korkularla resimleþtiriyordu. Bügün benim yazý dünyamda bu sözcüklerle biçimlenirken, þeytanýn nasýl bir þey olduðunu hiçbir zaman düþünmek istemedi Kerem... Þeytanýn yalnýzca kötülük olduðuna inanmak ona yetiyordu.
Neslihan’nýn hikayesini yirmidört yýl boyunca oynayan kadýnýn yaþlanýp artýk gelmeyeceðini ve çadýrdaki kötü kadýnlarýn artýk insanlarýn içine þeytanýn ruhunu üflemeyeceðine; o kadýnlarla kafesteki kadýnlarýn bir olmadýðýna yirmiki mayýs günü akþamüstü anladý. O güne kadar hep aþký düþündüðü zaman Gewre'yi hatýrlayan Kerem, uzun dalgalý saçlarý, beyaz teni ve dudaklarýna kýrmýzý ruj süren Pembe'yi görmesiyle her þey deðiþti... Neslihan'nýn kötü biten ve bu kasada yirmidört yýl kadar süren hikayesini artýk oynamaya gelmedikleri yirmiki mayýs gecesi anladý. Pembe'nin dudaklarýndaki kýrmýzý ruj, saçlarýndaki durgun rüzgar onu Gewre'den ayýrmýþtý. Gewre'yse çoktan kýdemli bir polisle evlenip Eskiþehir’e gitmiþti. Pembe'nin adýný ertesi gün þehir sinemasýnýn tiyatroya dönüþtürüldüðü giriþ kapýsýndaki afiþte okumuþtu... Ve ondan sonra da kendi içinde hep insanlarýn ismiyle ruhlarýnýn birbirine benzediðini hissetmiþ ve bunu asla ifade edememiþti... Neslihan’nýn kötü biten hikayesini yýllarca seyreden kasabalýlar yeni oyundaki mini etekli, kýrmýzý rujlu ve siyah penyesinin altýnda sütyenlerinin izi olan bu kadýn kahramana pek ýsýnamamýþtý. Týpký Gewre’nin Eskiþehirli bir Polisle evlenip bu kasabayý terk ederken, gelinlikle son defa þehri turladýðýnda otelin önünde aðlamasý gibi... Oyun boyunca hep Pembe'nin sahneye gelmesini beklemiþ, geldiðindeyse kendinden geçerek seydetmiþti. Siyah penyesinin altýnda sütyenin izleri belli olan Pembe kendine benzettigi rol kadýnýný oynarken, Kerem onun sadece sahne ýþýðý altýndaki kokusunu duyuyordu. Oyun boyunca durmadan kendi kendine Pembe'nin ismini tekrarlamýþtý. Böylece bir kadýna aþýk olmak için sürekli onun adýný tekrarlamasý gerektiðini gördü. Pembe'den sonra da kime aþýk olmaya kalkýþsa günlerce aylarca onun adýný tekrarlýyordu içinden. Bir sakýzý aðzýndaki tükürüðü bitirinceye kadar çiðner gibi.

"Kim bilir," dedi. "Kim bilir hayatýmý deðiþtiren, sahne ýþýðý altýndaki o güzel kýz nerdedir þimdi... Bana bütün bir dünyayý deðiþtirecek kadar düþ kurduran ýþýklarýn altýndaki kýz, þimdi kimbilir hangi þehirdedir. Hangi sokakta... Belki o da Gewre gibi Eskiþehir’e yerleþmiþtir. En çokta onun ölmüþ olmasýndan korkarým. O ölmesin"
Yaþadýðý seksen yýl boyunca sevdiði hiç bir kadýnýn ölüm haberini duymamýþtý. Buna da özen göstermiþti. Ama Gewre’nin ölüm haberi o kadar yakýnýndaydý ki, her an, her saniye gelebilirdi. Bir sonbahar rüzgarýyla, ya da kýþýn kuru ayazýyla... Gewre ölmüþ diyecekler, Gewre öldü... Gewre’nin mezarý da her kadýn gibi gittiði þehrin mezarlýðýnda olacak.
     Kerem'in babasý eski radyolarý tamir ederken, hiç bir zaman yaþadýðý çaðý kabullenemedi. Kerim'i de bu yüzden afetmedi. Zaten bu da pek Kerim'in umrunda deðildi. Ýþte o zamanlar çok iyi biliyordu Kerim aðabeyinin Neslihan’ý deli gibi sevdiðini. Neslihan da onu sever ona mektuplar yazardý. Bazý günler eve gelip Kerem'le uzun uzun Kerim üzerine konuþurdu. Sonrada Kerem'e Kerim için yazdýðý mektubu býrakýp giderdi. Yuvasýnda sýcak yumurtasýný býrakýp uçan bir kuþ gibi... Pembe'yle Neslihan’ý birbirine karýþtýrdý bir süre sonra. Yalnýz Neslihan’nýn burnu çok güzeldi. Bir kadýn ne kadar güzel olursa olsun, burnu güzel deðilse çiçeksiz bir aðaca benzer.
Bir de kadýnlarýn doðurgan olmasýný seviyordu... Hamile kadýnlarýn güzelliði hep etkilemiþti Kerem'i. Neslihan’nýn hamileliðini görmeden çekip giden Kerim'i ve onun yataðýný beþ yýl sonra terkeden Neslihan... Her þey birbirine karýþýyor giderek. Kerem'in sevdiði Neslihan mýydý, Pembe mi? Buna hiç bir zaman karar veremedi. Neslihan’ý hatýrladýðýnda Pembe'yi; Pembe'yi hatýrladýðýnda Neslihan’ý anlatýyodu. "Pembe gülümsediði zaman Neslihan’a benziyordu. Neslihan da Pembe'ye..."
     Pembe’deki Neslihan, Neslihan’daki Pembe... Hep bir çember dönüp duruyordu yüreðinde.
Ben de içimde çok defa çevirmiþimdir böyle bir çemberi. Ýçimdeki o ve sen... Senle o... Dönüp durur çember, saatlerce, günlerce seksen yýl... Hiç bir insan bu kadar uzaktan, hiç tanýmadýðý bir insana aþýk olamaz diye düþündüm. Sonra Kerem'in sevdiði kadýnýn Pembe olduðunu, düþlerine Neslihan’ý yerleþtiremediði için onun yerine uzak bir gölge olan Pembe'yi seçtiðini ve seksen yýl boyunca Gewre’nin ölüm haberini beklediðini, düþündüm.
Evlerinin duvarýna "Kahrolsun Faþizm" diye yazýldýðý gece, bahçedeki kiraz

aðacýnýn altýnda yýldýzlarý seyrediyordu. Babasý sabahleyin duvara yazýlan devrimci sloganýný gördüðünde, hiç bir þey demediðini sadece tuhaf bir gülümsemeyle "Olacaðý buydu zaten" dediðini hatýrladý. Öbür gece de evlerinin öbür duvarýna "MHP" yazýlýp bozkurt resmi çizildiðinde Kerem sadece
gazetelerin spor sayfalarýný okuyor, güzel kadýnlarýn resimlerine bakýp hayal kuruyor, futbolcularýn resimlerini kesip defterine yapýþtýrýyordu. O zamanlar gün doðmadan uyanýp pencereden dýþarý bakar, sokaðýn, gökyüzünün nasýl aydýnlanacaðýný görmek isterdi. Bunun için bütün dikkatini verdiði halde bir türlü yakalayamazdý gün ýþýðýný.
Gün o kadar yavaþ ve kendini göstermeden yayýlýyordu ki, bunun farkýna varmak mümkün deðildi. Gün ýþýðýnýn sokaðý doldurduðu anlarý yakalamak için sabah ezanýndan iki saat önce uyanýyor, babasýnýn abdest alýp namaza durmasýna kadar yataðýnda pencereden görünen çýnar aðacýna ve yaz gecesi ay ýþýðýna bakardý. Sadece Gewre’yi sevdiðini düþünürdü. Ýþte o zamanlarda ilk defa bir býçaðýn ay ýþýðýnda parýldadýðýný görmüþtü...
Kamyoncu Rýza’nýn bahçesinde, geceyarýsý þahlanmýþ bir at gibi kalkan gölgenin elindeki býçaðýn parýldayýp, baþka bir gölgeyi parça parça ettiðini anýmsadý tekrar... Bu görüntüyü her hatýrladýðýnda geride býraktýðý seksen yýlý da hatýrlamasý gerekiyordu. Bir birini takip eden lunapark atlý karýncalarý gibi...
Gewre’nin Eskiþehirli bir polisle evlenip gelin gitmesi, Neslihan’nýn hamileliði, Kerim’in bir gece ansýzýn ortadan kaybolmasý... Tiyatro topluluðu kasabayý terk ederken, trenle Ankara’ya gidip akþama kadar belki bir þeyleri unuturum diye dolaþmýþ, aðlamak için kalabalýk sokaklarý gezmiþti. Gönlünü avutabilecek hiçbir þey bulamayýnca da bir birahaneye gidip iyice sarhoþ oluncaya kadar içmiþti. Sonra onbuçuk trenine yetiþmek için paldýr küldür tren garýna koþmuþtu. Trene kendini güçlükle atmýþtý. Sonra da yol boyunca sarhoþ ve genç olduðunu düþünerek, Pembe’nin gidiþini Gewre’nin gidiþiyle birleþtirmiþ gene de aðlamamýþtý. Trenin demirlere çarpan uðultusunda hep aðlamayý düþünmüþtü. Pembe dair yangýnlarý içinde büyütürken bir türlü aðlayamýyordu.... Bir kadýn için aðlamasýný hiç bir zaman becerememiþti zaten...
Kamyoncu Rýza’nýn gül yüzlü karýsý, mor eþarbýyla saçlarýnýn yarýsýný kapatýrken, toplu beyaz yüzü, parlak ve yusyuvarlak mahzun gözleriyle sokaktan geçtiðinde her þeyin bir düþ olduðuna inanýrdý insan. Kamyoncu Rýza’nýn gül yüzülü karýsý, elbise diktirmek için Yakup’un evine gittiðinde öðle saatleriydi.

Elbise için kumaþý seçmiþ, modelini kafasýnda hazýrlamýþtý bile... Bir terziden daha becerikli elleri vardý. Kumaþý çýkarýp Yakup’a gösterdi. Terzi Yakup þimdiye kadar böylesine kesilmiþ kumaþ görmediðini söylerken, onun simsiyah gözlerine bakmýþtý... Kadýnýn ölçüsünü alýrken ve elbiseyi dikerken heyecandan
elini terzi iðnesiyle delik deþik etmiþti. Her dikiþte bu elbisenin o ipek gibi tene deðeceðini hayal ederek çalýþmýþtý. Yakup, kamyoncu Rýza’nýn karýsýný o kadar beðenmiþ o kadar beðenmiþti ki, elbiseyi diktiði günlerde karýsýný hemen her gün dövdü. En son yaðmurlu bir günde kemiklerini kýrarcasýna dövmüþ, sonra araya giren Kerim’e “Bizimki de kadýn mý ki,” demiþti kamyoncu Rýza’nýn evine bakarak.
Mor eþarbý, simsiyah kaþlarý, ve dolgun vücuduyla gündüzleri evin önününü süpürürken, gelip geçen satýcalarla pazarlýk yapýp bir þeyler alýrdý kadýn. Rýza ise uzun yola çýktýðýnda gül yüzlü karýsýný yalnýz baþýna evde býrakarak giderdi. Sýnýrlar ötesine yük taþýrken, her eve döndüðünde karýsýna daha çok baðlanýyordu.
O sýcak yaz gecelerinde Kerem pencereden, gün ýþýðýný beklerken çýnarlarýn yapraklarýndan, sokaktan geçen kedilere, uzaklardan gelen bekçi düdüklerine, yaz esintisinde geceyi serinleten hýþýrtýlara kadar her þeyi gözlüyordu. Kerim ise yaný baþýnda homurdanarak uyuduðunu ve bütün gece diþlerini gýcýrdattýðýný o zamanlar öðrenmiþti.
Kerem uyuduktan çok sonra, gecenin bir yarýsý aðabeyi Kerim eve bir hýrsýz gibi gelir, hemen soyunup yataða atardý kendini... Sigara pakteti hep baþ ucuna koyar, sonra uyurdu. Ve geceleri duvarlara slogan yazmak için sokakta bir gölge gibi gidip gelen devrimciler ve onlarý kovalayan köylü, esmer bekçiler... Kerim geceleri geç gelmesine raðmen hiç bir zaman bu duvar yazarlarýnýn arasýna girmediðini öðrenmiþti.
Bir gece babasýnýn deprem olduðunu sanarak telaþla uykudan uyandýðýný gördüðünde, onun içindeki depremin korkunçluðunu anlamýþtý. Duvar saati üç buçuðu vurduðu, gecenin kendi halinde olduðu sýralar yataðýndan telaþla fýrlamýþ, yarý uykulu gözle karanlýkta bir süre etrafýna bakýnarak durmuþ, eþyalarýn yerinde durduðunu fark ettiðinde rüyasýnda depremi gördüðünü anlamýþtý. Kerem’in kendisini þaþakýnlýkla izlediðini görünce:
“Korkma,” demiþti... “Bir an deprem oldu sandým...”
Sokak lambasýnýn bile aydýnlatamadýðý salonun derin karanlýðýnda babasýnýn korkusunu anlamýþtý. O güne kadar babalarýn korkusunun ne kadar vahþi, yalnýz ve kimsesiz olduðunu kavrayamamýþtý. Babalarýn ölümü ve korkusu birbirine çok benziyordu. Bu yüzden her gece uyanýp, oðullarýnýn uykuda üstlerini açacaðýný düþünerek gelip üstlerini örterdi. Elinde býçakla sokak sokak adam kovalayan Kerim’in gece üstünü açarken babasýnýn gelip yorganý üstüne çekmesi ve ona gündüz söylediklerini o uyurkende tekrarlamasý Kerem’i gülümsetiyordu.
Babasýnýn o deprem rüyüsýný gördüðü gece, Rýza’nýn evinin karþýsýndaki kavak aðacýnýn altýndan bir parýltýnýn geldiðini ilk defa o gece fark etmiþti. Kerem yataðýndan usulca doðrulup, nefesini tutarak aðacýn altýndaki parýltýya baktý. Sonra bunun gizli içilen bir sigara olduðunu sanmasýna raðmen, daha dikkatli bakýnca aðacýn bir gölgeyi gizlediðini anladý.
Rýza’nýn evinin penceresine karanlýkta bakan bir gölge... Ve gül yüzlü karýsýnýn Rýzasýz uykusu geldi aklýna... Kendini kendisinden gizleyerek, aðacýn arkasýnda duran gölgeye baktý. Gölge ay ýþýðýnda duruyor, gölgesi aðacýn gölgesinde kayboluyordu. Kýpýrdamadan, dili tutulmuþ gibi Rýza’nýn evine bakýyordu. Bu bakýþma, babasý namaz kýlmak için kalktýðýnda kesilmiþti. Gölge, birden bire olduðu yerden kaybolmuþtu.
Babasýnýn rüyasýnda depremi gördüðü günden sonra, hep o gölgeyi izledi.
O gün otelde otururken hep Rýza’nýn evenin penceresýni düþündü. Kýmýltýsýz, bir resim gibi, gecenin içinde Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn uykusunu seyrediyordu gölge. Uyuyan gül güzlü kadýný düþününce, Gewre gözlerinin önüne. Gewre’nin de onu düþündüðünü umut ederek...
Daha sonraki geceler týpký Neslihan’nýn kötü biten hikayesini seyreder gibi merakla, içi titreyerek gölgenin aðaca yaslanýp Rýza’nýn evini seyrediþini seyretmek için eve gidiyordu. Yemeðini yedikten sonra radyoda saz heyeti þarkýlar söylediðinde, uykuya dalýyor sonra gölgenin geliþinden bir süre sonra uyanýp bu hareketsiz, sessiz tiyatroyu seyrediyordu. O gölgeye bakýyor, gölge Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn uykusunu uyuduðu, yumuþak yastýklara baþýný koyarken, yorgana sarýlýp rüyalar gördüðü evin penceresine...
Bu yirmi gün sürmüþtü... Yirmi birinci gün, týpký bir civcivin yumurtadan çýkýþý gibi gölge yavaþ yavaþ haraketlenip Rýza’nýn evinin penceresine doðru yöneldi... Ýlk defa gölgenin hareketini gördü... Pencereye doðru yaklaþýyordu. Ve pencere sessizdi... Çýðlýk atmýyordu... Kerem birazdan babasýnýn rüyüsýndaki depremden uyanýr gibi uyanan, çýðlýk atan bir ses bekliyordu.
Gölge pencereye yaklaþtý. Pencere kýpýrtýsýzdý... Rüzgar susmuþtu, aðaçlar nefesini keserek izliyordu her þeyi. Kerem’in gün ýþýðýný beklerken etrafýný saran sessizliðin uðultusu gibi... Gölge yirmi binci gün gidip pencereye yaklaþmýþ ve orada bir süre beklemiþti... Ýhtimal Rýza’nýn gül yüzülü karýsý þimdi uyukusunda
gölgenin çok uzaðýnda, Rýza’nýn sýnýr dýþýnda uyuyan uykusundayadý.
Gölge pencereye Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn yüzüne dokunur gibi dokundu. Saçlarýný okþar gibi camý okþadý. Aðabeyi Kerim, hemen yanýbaþýnda uyumasa, o gölgenin Kerim olduðuna yemin edebilirdi. Ve uzaktan duyulan bir bekçi düdüðünün sesiyle irkilerek kaçtý. Ondan sonraki günlerde Kamyoncu Rýza’nýn karýsý her sabah uyandýðýnda bahçedeki ayva aðaçýna kýrmýzý bir mendilin asýlý olduðunu gördü. Rýza’nýn karýsý mendili her defasýnda alýyor, sanki hiç merak etmiyormuþ gibi sabah erkenden çýkýp evin önünü süpürüyor, çöpçülerin çöp arabalarýyla sokaða yaklaþtýðýnda hemen çöpleri hazýrlýyor, sabah güneþi yükselmeden evin önünü güzelçe süpürdükten sonra su serpiyordu... Sonra babasý sabah namazý için uyandýðýnda gölge yok olup gitmiþti...
     
Günün ilk arabasý sokaðý yýrtarcasýna gürültüyle geçip giderken artýk gece oynanan sokaðýn gizli tiyatrosu bitmiþ geride unutuluþ susukunluklar kalýyordu. Kerem evden çýkýp gittikten çok sonralarý; Kerim uyanýyor, babasýyla beraber sabah kahvaltýsý ederken hiç konuþmuyorlarýdý. Aralarýnda derin bir bað olduðunu ikiside biliyordu. Bunu en çok da Kerem biliyordu. Her ne kadar kavga da etseler, babasýnýn Kerim için “Bu çocuk beni öldürcek, millete rezil rüsva edecek,” dese bile onu seviyordu. Bunu Babasýnýn dükkanýn ruhsatýný almak için belediyeye gittiði gün daha iyi anlamýþtý. Kerim babasýnýn tamirci dükkanýna uðradýðýnda babasýnýn ona Belediyedeki memurun hakaret ettiðini söyleyince, Kerim öfkelenmiþ ve babasýný týpký bir çocuk gibi önüne katýp Belediyeye gitmiþti. Öfkeden deliye dönmüþ Kerim hiçbir þeyi görmüyordu. Babasýnýn onu sýk sýk azarlamasýna raðmen:
“Hangisi sana kýzdý?” diye sormuþtu.
Babasýnýn ona adamý göstermesinden sonra adamýn yakasýndan tutup masadan çýkarýp almýþ. Ve adama bu gece uyuyamayacaðýný söylemiþti. Sonra araya girenler, amirler, memurlar... Babasýyla memur barýþtýrýlmýþtý. Ama Kerim bütün bu olaylarý gözleri çakmak çakmak seyredip adamýn yüzünü ezberler gibi bakmýþtý. Babasý çok iyi biliyordu ki, bu çocuðun öfkesi bugün degilse en geç yarýn bu adamýn baþýna patlayacak. Çünkü Kerim belediye memurunun yüzünü ezberlemiþti bile... Belediyeden ayrýldýðýnda babasý ona:
“Hayatta böyle þeyler olabilir” demiþti. Ve Belediye memuruna bir þey yapmamasý için tembih etmiþ, ama Kerim babasýný dükkana býraktýktan sonra hemen kaybolmuþtu. O gece Kerim eve gene geç gelmiþ, zerdali yeþili gömleðinin üstünde iki üç damla kan görmüþtü. Babasý da bunu fark edip hiçbir þey dememmiþti. Babasý ertesi gün Belediye memurunun iþe gelip gelmediðini anlamak için belediyeye gittiðinde, onun yerine bakan memurun kendisini Belediyi baþkaný gibi karþýladýðýnda geceleyin Kerim’in zerdali yeþili gömleðindeki kanýn kime ait olduðunu anlamýþtý. Babasý Kerim’den önce evden ayrýldýðýnda annesi ona babasýnýn verdiði harçlýðý usulca uzatýrken, Kerim bir gün çok zengin olacaðýný söylüyordu.
O yaz iki aya içinde Kerim Neslihan’la evlenip baþka bir eve taþýnýdýðýnda babasý ona küçük bir çay ocaðý açmýþtý. O günden sonra Kerem odada tek baþýna yatarken aðabeyinin gece boyunca süren diþ gýçýrtýsýnýn nedenini düþünmüþtü. Kerem’le Neslihan iki ay içinde niþanlanýp evlendiklerinde, kamyoncu Rýza evine çok az uðrayabiliyordu. Bir sabah koca kamyon evin önünde durmuþ, Rýza yorgun, bitkin kamyondan inip eve girmiþti. Ayaklarýný topraða basar basmaz etrafýna bir yabancý gibi bakmýþtý. Rýza yokken kaç yaprak düþtü aðaçtan, kaç gün geceye usulca dokundu?
Rýza eve girerken, kapýnýn gýcýrtýsý bir çýðlýk gibiydi. Karýsýysa her zamanki gibi erkenden uyanýp bahçeyi süpürmüþ, topraðý daha ýsýnmadan sulamýþtý. Rýza geldiðinde evin önündeki ayva aðaçýna asýlý mendili görmemiþti. Çünkü karýsý sabahlarý uyanýr uyanmaz ayva aðaçýndan ayva koparýr gibi mendili alýp koynuna yerleþtiriyordu. Bilinmeze karþý bu kadar tanýdýk davranan baþka bir kadýn yoktur belki yeryüzünde... Sanki o mendiller aðaçtan bitiyormuþ gibi çok doðal davranarak alýyor, geceleri evin penceresine hiç bir gölge gelmiyormuþ gibi davranýyordu.
Rýza’nýn evde olduðu iki gün gölge gene geldi. Aðacýn altýnda durdu. Sigara içti. Sonra gene yavaþ yavaþ cama doðru gitti, eliyle camý okþadý. Sýcak sýcak nefes alýp verdi... Rýza karýsýný koynunda sarýp sarmalarken o kendi sessizliðinde Rýza’nýn gideceði uzun yollarý hesaplýyordu. Uzun bir zaman karýsýnýn gül yüzünü görmeyen Rýza, susuzluktan damaðý kurumuþ birinin suya hasretini gidermek için saatlerçe su baþýnda beklemesi gibi karýsýný yanýdan hiç ayrýlmadý iki gün boyunca. Rýza’nýn gül yüzlü karýsý da Rýza’yý uzun yollardan döner dönmez bu hasretini gidermesi için yanýndan ayýrmadý.
Rýza tekrar sýnýr ötesi yolculuklar için evden çýktýðýnda karýsý onun ardýndan su dökerken ilk defa kaçamak bakýþlarla gölgeyi aradý güpegündüz. Artýk Rýza yoktu... Gölgenin gelip gideceðini biliyordu. O gece gölge gelmedi.
Rýza uzun yollara düþtüðünde sanki gölgeyi de kendiyle götürmüþ gibi, sokaða ýssýzlýk çökmüþtü. Ýþte ilk defa Rýzanýn gül yüzlü karýsý o gece pencereden sokaða baktý. Kerem de ona... Kerem’in her þeyi bir film gibi seyrettiðini
bilseydi, uykusunu bir taþa baðlayýp derinlere atardý kuþkusuz. Gölge gelmedi, Rýza’nýn karýsý pencereden uzun uzun çýnar aðaçýna baktý. Gün ýþýr ýþýmaz dýþarý fýrladý. Ayva aðaçýnda mendiller kurumuþtu sanki... Bir sonra ki gecenin sessizliðini bütün arabalarýn gürültüsüyle yaþadý Rýza’nýn karýsý.
Kerem gençlik yýllarýnýn uzak kadýn resimlerini çeker gibi hep susarak yaþamýþtý her þeyi. Gewre’nin otelin önünden geçerken kendisine baktýðýný, ardýndan gelmesini ister gibi korktuðunu biliyordu. Kerem otelden çýkýtýp akþamüstü þehri dolaþýyordu arkadaþlarýyla. Otel sahibi Kerem’e gitmesini söylediðinde Kerem hemen koþar adýmlarla pazar yerindeki bisikletçiye gidip, bir bisiklet kiralayýp Gewre'’in oturduðu Kurtuluþ mahallesine doðru pedal basýyordu. Her akþamüstü bisikletle Gewre’nin oturduðu mahallenin sokaklarýný geziyor, Gewre’nin oturduðu evin önüne gelince yüreði yerinden fýrlayacak gibi oluyordu.
Seksen yaþýna gelip artýk ölmeyceðini anladýðýnda sokaktan geçen bisikletlerin hiç bir zaman onu Gewre’ye götüren kiralýk bisikletlere benzemediðini düþündü. Gewre evlenip Eskiþehir’e gitmeseydi, Neslihan’nýn acýklý sonla biten oyununu oynayan oyuncu yaþlanýp ve onun yerine penyesinin altýnda sütyenlerinin izi belli olan, kýrmýzý rujlu, beyaz tenli Pembe gelmeseydi; belki o da ölmeyi becerebilecekti. Artýk ölmeyeceðini düþünmesi Kerem’in geçen yýllarýnýn çocukluk yýllarý olarak düþünülecekti.
Yaþadýklarýnýn hiç biri ayný zamanlara dek gelmiyordu. Gewre’nin evlenmesi, Neslihan’nýn Kerim’in hayalini yatakta çýrýl çýplak býrakarak gitmesinden iki yýl önce oldu. Pemben’nin geliþi Neslihan’ýn gidiþine dek gelmiþti. Kamyoncu Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn gölgeye dokunuþu Kerim’le Neslihan’ýn evlilðinin üçüncü günü olmuþtu. Kerem’in uzak akrabalarý düðün için gelip evde kaldýklarý gece odasýný babasýyla yaþýt bir akarabasýna býrakmýþtý. O gece ne olup bittiðini öðrenememiþ, gölgenin neler yaptýðýný düþünmüþtü.
Kamyoncu Rýza gittikten sonraki ikinci gün gölge gene geldi, aðacýn altýnda durdu. Kerem onun geliþini týpký Rýza’nýn karýsý gibi heyecanla karþýlamýþtý. Gölge o gece eskisinden çok daha hýzlý davrandý. Sigarasýný içmedi. Pencereye doðru yürüdü. Mahallenin baþý boþ sokak köpeklerinin ulumasý geceyi karanlýklara boðarken, uzak mahallelerden bekçilerin düdük sesleri de duyuldu. Gölge pencereye yöneldiðinde perdenin kýmýltýsý suya düþen kuru bir yaprak gibi göründü. Rýza’nýn karýsý perdeyi aralayýp, bir gül gibi yüzünü gösterdi.
Sonra gölgenin duvarý bir vahþi hayvan gibi atlayýp bahçeye dalýþý... Karanlýkta gölgeye açýlan bir kapý... Ve Kerem sessizce gecenin içinde beklerken, Rýza’nýn gülyüzlü karýsýnýn gölgeyle birleþtiðni düþündü. Öylesine heyecanlanmýþtý ki, eðer Kerim evlenmeseydi ondan cesaret alýp o da camýn önüne giderek camý okþayýp severdi. Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn gölgeyi içine çekerken, gözlerini kapatýp bir kaðýt gibi yýrtýldýðýný görürdü. Ýlk defa o gece sigara içti... Kerim’in evden ayrýlýp kendi evine giderken dolapta unuttuðu sigarasýndan bir tek alýp yaktý. Duman, onu alýp götürdü. Yukarýlarda, Rýza’nýn gül yüzlü karýsýný görüyordu. Çýrýlçýplaktý ve omuzlarýný öptürüyordu. Sonra saçlarýný yüzüne döküp, üzerinde bir atýn dört nalla koþmasý gibi hýrýldayarak öpüyordu onu... Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn hayali hem Rýza’yý hem de gölgeyi aldatýyordu... Kadýnýn ellerini, gözlerini, göðüslerin, kalçalarýný öpüyordu duman onu yukarýlara çektikçe...
Kerim’in evine ilk gittiðinde Neslihan ona Kerim için yazdýðý mektuplarý verdiði zamanlarýn hatýrasý gibi baktýðýný fark etti. Aðabeyinin deðiþtiðini, sinek kaydý traþý, temiz ve düzgün elbiselerini fark ettiðinde, evlenen tüm erkeklerin ilk günlerde böyle olduðunu bilmiyordu. Mutlu olmanýn temiz olmak ve düzgün giyinmek olduðunu sanan mahallelilere bir þeyler kanýtlar gibi yaþadý bir süre Kerim’le Neslihan...
Kerimsiz evin bir heyecaný kalmamýþtý. Geceleri eve kimse gelmiyor. Sabaha kadar odada kimse homurdanarak, diþ gýçýrtatarak uyumuyordu. Neslihan’a Kerim aðabeyinin uykuda diþlerini sürekli gýcýrdattýðýný söylediðinde Neslihan bunu fark etmediðini, ama aðabeyinin çok horladýðýný, sabaha kadar su motoru gibi nefes alýp verdiðni söyledi. Bir insana iki farklý yönden tanýyan iki insanýn konuþmasýnýn kesildiði sessizlikle sustular. Sonra Neslihan ona bir çay koyup, yemek hazýrlamýþtý. Pembe’nin þehire gelmediði, Gewre’yi Neslihan’nýn yerine koyduðu o günlerde kamyoncu iki defa daha eve geldi gitti. Kerem olup biteni pencereden seyrederken her þeyin derin bir uyum içinde olduðunu, kimsenin bilmediði þeyleri öðrendiði zaman çok mutsuz olacaðýný gördü. Rýza geldiði zaman, gölge eveden uzaklaþýyor, hiç uðramýyordu. Rýza gittiðinde gölge eve geliyordu. Rýza’nýn gül yüzül karýsý sabahlarý uyanýp evin önününü süpürüyordu. Sonra çöp kamyonlarý, ekmek arabalarý ve sanayide çalýþan çýraklarýn yaðlý elbiseleri giyip uykulu gözlerle gidiþleri...
Ýlkokul sýralarýnda tanýdýðý ve Eskiþehir’li bir polisle evelenip gidene kadar sevdiði Gewre’yi, kiralýk bisikletle yanýdan geçerken, birden bire durmuþ ve ona yarýn akþam Ýkbal pastanesine gelmesini söylemiþti. Gewre de gülümsemiþ, tamam demiþti. Bu kadar kolaydý iþte... Bu kadar kolay... Týpký gölgenin eve giriþi gibi oldu.. Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýn gölgeyi görünce, perdeyi aralayýp bakmasý sonra gölgenin duvarý vahþi bir hayvan gibi atlaýyýp içeri girmesine o kadar çok benzemiþti ki, o bile þaþýrmýþtý..
Akþamüstü Ýkbal pastanesinde arka masalardan birine oturarak Gewre’nin gelmesini bekledi. Pastanenin eski görüntüsünde, yaklaþan sonbahar günlerinde ortalýðý iyice dondurma kokularý sarmýþtý. Garsonun beyaz gömleðinde lekeler, ne kadar yýkarsa yýkasýn çýkmaýþtý. Yýllar sonra o günü hatýrladýðýnda Gewre’nin suskunlðu gibi o lekeyi de hatýrlýyordu. Ön bölmede oturan adamlar sokaktan geçen at arabalarýný, traktör ve taksilerden arta kalan tozlarý seyrediyorlardý...
Ýlkbal pastanesinin duarlarýnda hergün kolonya ile silinen aynalarýndan bir türlü kendine bakmaya cesaret edemiyor, Gewre’nin gelmesini beklerken nefesinin týkandýðýný, yüreðinin yerinden fýrlayacakmýþ gibi attýðýný hissediyordu. Kulaklarý kapýda, ayak seslerini dinliyordu. Her ayak sesinin Gewre’nin ayak sesleri olabileceðini düþünerek, terlenen avuçlarýný silerek kapýya doðru bakýyordu.
Pastanenin özeliði dýþarýdaki tabeladan belli oluyordur. “Aile yerimiz vardýr” Bu aile yerinin gençlerin birbirleriyle rahat rahat görüþüp konuþmalarý için uydurulmuþ bir söz olduðunu herkes bilirdi. Yalnýzlýktan, can sýkýntýsýndan ne yapacaðýný bilmeden gözleri kapýda Gewre’yi bekledi. Bir süre sonra Gewre üstünde gök mavisi bir gömlek ve uzun, onu boylu gösteren açýk renk bir etekle içeri girdi. Kerem onu gördüðünde içini yakan türküyü bir kez daha hatýrlamýþtý.. “Ben Kerem’im Kerem..” Gewre ona doðru yakalaþtý, gözleri yere eðdi. Beyaz teninde kýzarmýþ kýrmýzý dudaklarý, kapkara iri gözleri ve mahçup elleri... Kerem’in karþýsýnda yüreði çýrpýna çýrpýna durmuþ tek kelime etmemiþti. Bugünlerde Gewre’nin ölüm haberini duyacaðýný hatýrladýðýnda o an ki sessizliði ve aþkýn içini yakan duygusunu düþündü... Bir ney gibi, uzun uzun nefes vererek çýkan ve uzayýp giden, ruhunu bir kuyudan su çeker gibi taþýyon nefesini düþündü... Gewre’nin nefesi... Yüzünde, boynunda, ellerinde her þeyiyle Gewre’nin sessliði vardý.
“Ýyi ki geldin,” demiþti Gewre’ye ellereni dizlerinin üstüne koyup yere bakarken. “Ýyi ki geldin...” Ve Ýkbal pastanesindeki kendi sesini duyduðu aný hatýrladý... Ýnce, hüzünlü bir ney nefesi ruhunu çekip yukarýlara götürüyor. Ýplik gibi, duman gibi bir ney sesi uzuyor... Gewre sustukça ses duman gibi göðe yükseliyor Ýkbal pastanesinde... Gewre’nin sessiz sesi içindi birikmiþ bir nefesin neye üflendiði gibi çýkýyor içinden..
“Hadi bir þey söyle Gewre,” dedi.
Gewre mahçup, yere bakýyor.
“Gewre..”
Gewre bir ney gibi buðulu, hüzünle:
“Ne diyeyim,” dedi.
Her aþkýn bir sesi vardýr mutlaka.
Kendi sesini bir bir notalaþtýran sesler. Gewre’nin ney sesine benzeyen nefesinde, aþkýn bir gün bu þehirden Eskiþehir’e kýdemli bir polisin karýsý olarak gideceðine kim inanýrdý. Gewre’nin de Ýkbal pastanesini hep hatýrladýðýný rüyalarýndan biliyordu. Rüyasýnda evlerinin önündeki çýkmaz sokaða kar yaðýyordu. Lapa lapa.. Herkes dýþarý çýkmýþ, karýn
altýnda çocuklar eðlenceli oyunlar oynarken; babasý, annesi, komþularý hep bir aradaydý. Yalnýz kamyoncu Rýza’nýn gül yüzlü karýsý pencereden dýþarý bakýyordu. Bir ara aðabeyi Kerim oradakilere hayretle “Bakýn bakýn yolun bu tarafýna kar yaðýyor ama öbür tarafýna yaðmýyor” demiþti... Seksen yýldan geride kalan bir çocukluk rüyasý... Çocuklar büyük bir merakla karýn yaðmadýðý öbür tarafa geçerken, babasý ve komþularý lapa lapa yaðan karýn altýnda sürekli gördükleri ve önemsemedikleri bu topluluðu hiç sayarak aralarýnda konuþuyorlardý. Kerem gidip yolun tam ortasýnda durmuþ ve öylece bakmýþtý. Rüyasýnda bir tarafýna kar yaðýyor bir tarafýnda ise sessizlik vardý. Ne zaman Gewre’yi düþünse bu yaðan masal kýþýný düþünüyordu.
Pastanede oturduklarý sürece bir ateþe üfler gibi derin derin nefes alýp verdiklerini, Gewre’nin kalp atýþlýrýný oturduðu yerden duyduðunu hissetmiþti.
Ýkbal pastanesinden hüzünlü ney sesleri aðlardý þimdi eðer Bolu’lu mütehait Tahsin orayý satýn alýp iþ yeri yapmasaydý... Hiç bir kadýný böyle yüreði burkularak hatýrlamamýþtý. Bir kadýn için aðlayabilseydi bu hiç kuþkusuz Gewre olacaktý. Gewre’nin sessizliðine, yok olup gidiþine... Bir kere bile Kerem’e “Seni seviyorum,” diyemeden baþkasýnýn karýsý olup gitmiþti. Belki Gewre bu cümleyi hayatý boyunca hiç kullanmamýþtý. Gewre’nin ölüm haberi geldiðinde aðlayacaktý. Belki ilk defa bunu becerebilecekti... Yüreðinin kalkýp indiðini, bir bayrak gibi çýrpýndýðýný hissetti. Titreyen elleriyle, yüzünü utanmýþ gibi kapattý. Bir þarkýnýn son notasý gibi dudaðý titredi... Bugün yarýn Gewre’nin ölüm haberi gelir.
Sýcak yaz günleri yavaþ yavaþ yerini serin rüzgarlarla sonbahara býraktýðýnda Kerim artýk geceleri kendi evine geç gidiyor, babasý sabah kahvaltýsýný annesiyle yapýyor ve kimseyle kavga etmiyordu. Neslihan öðleye doðru evlerine gelip annesine yardým ediyordu. Böylesine sessiz ve kendini belli
etmeden iþ yapan bir tek o vardý. Kendi halinde, içinde aðabeyinin aþkýný taþýyan bir gelindi Neslihan... Sonu kötü biten bir çadýr tiyatrosunun mutsuz kahramaný... Kerim’in kendi evine de geç geldiði sonbahar günlerinde gölgenin Rýza’nýn gül yüzlü karýsýyla her gece birlikte olduðunu yalnýzca o biliyordu.
Kamyoncu Rýza’nýn eve çok az uðradýðý sýcak yaz geceleri bitmiþ, artýk sonbahar iyice kendini hissettirmiþti. O yýl güz yaðmurlarýnýn yaðmadýðný gök gürültüsünden anlamýþtý. Her yýl güz zamaný amansýz yaðmurlar yaðar, evlerinin olduðu çýkmaz sokaktan bulanýk, kirli sarý seller geçerdi. Ama o yýl güz
yaðmurlarý epey geçikmiþti. Gölgenin eve sýk sýk gelip gittiði soðuk, yaðmursuz geceler... Rýza sanki biliyormuþ gibi, ayarlanmýþ gibi hep gündüzleri eve geliyordu. Öðleye doðru... Gene bir öðlen sonu Rýza eve geldiðinde karýsý bahçede oturup el iþi danteller örüyordu. Üstüne siyah bir hýrka atmýþ, aðaçlarda ayvalar sararýp, rüzgarlar yanýndan geçerken o bembeyaz dantel ipliklerini düðümlüyordu. Rýza’yý görünce yerinden fýrlayýp sevinçle yanýna koþuyor, onu büyük bir aþkla karþýlayýp içeri giriyorlardý. Rýza eve girdiðinde ne kadar yorgun olursa olsun, tekrar çýktýðýnda yepyeni biri olarak gidiyordu. Ýþte ilk defa o zaman tam olarak bir þeylerin farkýna varmýþtý. Annesi babasýna Neslihan’nýn hamile olduðunu söylediðinde, Rýza’nýn gül yüzlü karýsýnýndan çocuðu olmadýðýný fark etti...
Belkide o evdeki düzen, çiçeklere ve bahçeye düþkünlük bundan geliyordu. Kaç yýllýk evli olduklarýný bilmiyordu... Kerim’in bir gece evlerine Neslihan’la birlikte geldiðinde babasýnýn Kerim’le bambaþka bir adam gibi konuþtuðunu fark etti. Ýki yetiþkin adam gibi... Babasý analtýyor, Kerim dinliyordu. Kerim babasýný dinlerken gözlerini kaçýrýyor, etrafýna bakýnýyordu. Kerim’in bu uysallýðýný yadýrgamýþtý ilk zamanlar. Ama sonradan bu suskunluðun gidecek bir adamýn suskunlðu olduðunu biliyordu. Aðabeyinin eve gelmediðini onikinci gün Neslihan gelip annesine söylediðinde anlamýþtý her þeyi. Ve bir erkeðin bir kadýný neden terk edeceðini...
Neslihan’nýn evde yalnýz kaldýðý sonbahar günlerinde evlerinin önündeki çýnar aðaçlarýnýn sararmýþ yapraklarý boydan boya sokaðý kapladýðýný, kimsenin bu sararmýþ çýnar yapraklarýný süpürmediðini hatýrlýyordu. O soðuk, rüzgarýn kendini daha þiddetli esmeye hazýrladýðý geceyi hatýrladý. Sokak hala baþtan baþa sararmýþ çýnar yapraklarýyla kaplýydý. O gece hiç uyumamýþtý. Yataða uzanýp uyukuya dalmak istedikçe gözlerini birden bire açýyor, sanki bir þeyler görüyordu. Babasýnýn da týpký kendisi gibi uyuyamadýðýný bir kaç kez tuvalete kalkmasýndan anlamýþtý. Sokak lambasýnýn aydýnlatadýðý salon ve Kerimin uyuduðu oda...
Pencerenin önüne geçip baþtan baþa çýnar yapraklarýnýn kapladýðý sokaðý seyretti. Gökte yusyuvarlak bir ay vardý. Sararmýþ çýnar yapraklarý hafif rüzgarda biraz kýmýldanýyor, hareketlenip tekrar dururken etrafý bekçi düdüklerinden arta kalan sesler kaplýyordu. Bu týpký uçmaya çalýþan yavru kuþlarýn kanat çýrpýþlarýna benziyordu. Yuvadan düþen küçük serçe kuþlarýnýn çýrpýnýþlarý. Çaresizliði... Gewre geliyor iþte aklýna... Nereye baksa, ne zaman suskun bir çaresizlik görse, Gewre’nin gözlerini yere eðip susukunlðu geliyor aklýna.
Bir ara, biraz güçlenen rüzgar, kurumuþ çýnar yapraklarýný kaldýrýp tekrar yere býraktýðýnda, gölgenin artýk yabancý olmayan hareketlerle Rýza’nýn bahçe kapýsýna geldiðini gördü. Bahçe kapýsý açýktý, hafiçe itikleyip içeri girdi. Kerem bu manzarayý bütün yaz seyretmiþti. O kadar tanýdýk geliyordu ki bu görüntü ona, Rýza’nýn eve geliþi ona daha yabancýydý. Kerem Rýza’nýn kendi evine yabancý olduðunu Gölgenin bahçe kapýsýný aralayýp içeri girmesinden anladý. Zavallý Rýza karýsýna haber verir gibi koca kamyonla gelip evin önünde dururdu. Ben geldim der gibi... Karýsýnýn da sevinçle, gül yüzünde güller açarak, gözleri hasretini yakar gibi koþardý ona. Rýzanýn uzamýþ sakallarý, yol yorgunu bedeni ve insansýz geçen suskun sýnýr ötesi yolculuðu...
Her defasýnda elinde bir poþetle gelirdi. Kimbilir karýsýna neler getiriyordur. Rýza’nýn Baðdat’tan, Diyarbakýr’dan, Þamdan, Halepçe’den karýsý için bir kýrlangýcýn çerden çöpten yuva yapmasý gibi alýp getirdiði hediyeler...
Gölge sokaktan bahçeye girdiðinde ay bulutaydý. Gölge bahçede kendi gölgesine basarak dolaþýyordu. Sonra kapýya doðru gitmiþti... Ay buluttan çýktýðýnda Kerem’i dehþete düþüren bir þey oldu. Soðuk rüzgarýn bir türlü kaldýramadýðý kuru yaprak hýþýrtýlý gecede, bahçe kapýsýnýn önünde boðuþmaya benzer bir þeyler oldu.
Ay buluttayken bahçeye giren gölge, tam da buluttan çýkmak üzeryken nefes almak istercesine, bahçede boðulurcasýna, can havliyle kendini sokaða atmak için çýrpýnarak, bahçe kapýsýna ulaþmaya çalýþýyordu. Gecenin soðuk ay ýþýðýnda, güz rüzgarlarýn etrafta gezindiði sýrada bir býçaðýn bahçe kapýsýnda þimþek gibi parýldadýðýný gördü... Arka arkaya býçak havada parýldýyordu. Bir daha, bir daha... Sonra bir daha... Arka arkaya býçaðýn parýldadýðný ve hýzýný almadan gidip geldiðini gördü. Gözeleri büyümüþ, soðumus ay ýþýðýnda zorlanan sararmýþ yapraklarýn hýþýrtýsýnda, bahçe kapýsýnýn hafifçe açýldýðýný gördü. Bir gölge bir gölgeyi býçakla parçalýyordu. Hiç ses yoktu. Býçaðýn bir eti yýrtýþýný oturduðu yerden hissediyordu. Kaný donmuþ, çýðlýk atmak isterken dili tutulmuþtu sanki... Ne yapacaðýný bilmeden etrafýna bakýndý. Bütün sokak derin uykuda. Bir gölge bir gölgeyi paramparça ediyordu iþte... Ay buluttan çýktýðýnda, bahçe kapýsýndan bir gölgenin baþka bir gölgenin parçalanmýþ kanlý vucüdunu bir çuvala koyup, sürüklediðini gördü... Sararmýþ çýnar yapraklarýnýn hýþýrtýsýna katarak götürüyordu.. Korkudan bütün bedeni tir tir titredi. Rýzanýn evinin sokaða bakan penceresine baktý. Hiç kýmýltý yoktu... Rýza’nýn gül yüzlü karýsý þimdi kaskatý kesilmiþ bir buz parçasý gibiydi. Cama yapýþmýþ bir buz parçasý... Güneþten korkan bir ince buz parçasý.
Korkudan ne yapacaðýný anlamadan bekledi... Sonra üþüdüðüðünü fark etti ve insanlarýn neden kaskatý kesildiðini anladý. Belki bir daha hiç bu kadar üþümeyecekti... Sokaðýn ortasýnda bir gölgenin baþka bir gölgenin cesedini bir
çuval gibi ardýndan sürekleyip götürürken, çok uzaklarda bekçi düdüklerinin geldiðini duydu. Bu kadar korkulu bir yalnýzlýk hiç yaþamamýþtý. Gözelrinin önünde parçalanan bir gölge...
Kerim aðabeyinin þimdi bu odada olmasýný ne kadar isterdi. Bir ara babasý aklýna geldi. Mazlum babasý, kimsenin ekmeðý ile oynamayýn diyen babasý. Ýçinden hýçkýra hýçkýra aðlamak geliyordu. Babasýna sarýlýp delirinceye kadar aðlamak istiyordu. Bütün bedenine dikenler saplanmýþ gibi, babasýnýn hayalini getirdi gözlerinin önüne.. Babasýna sarýlýp ölünceye kadar aðlamak. Babasýndan sonra öleceðini düþünüp onun ölümünüde yaþayacaðý yalnýzlýðýný düþündü. Ne kadar soðuk varsa hepsi þimdi bedenindeydi... Bu gece mutlaka bu korku onu öldürmeliydi. Yoksa bir daha asla ölmeyecekti... Soðumuþ güz gecelerinde parçalanan bir gölgenin korkusu ve Gewre’nin geçiken ölüm haberi...

Sabahleyin belediyenin çöpçüleri sokaðý baþtan baþa süpürüp kurumuþ çýnar yapraklarýný çöp arabasýna doldurup gittiler. Çöp kamyonu gittikten hemen sonra kamyoncu Rýza evin önüne kamyonu park etti. Sokaðýn baþtan baþa süpürüldüðüne bakmadan bahçe kapýsýný bir yabancý gibi aralayýp içeri girdi. Karýsý onu gülerek ve sevdayla karþýladý. Aralarýnda biraz konuþuktan sonra Rýza önde karýsý arkada içeri girdiler. Rýzanýn gül yüzlü karýsý kapýyý kapatýrken artýk gýçýrtý sesi duyulmuyordu.
Oniki yýl sonra trenle Ýstanbul'a gittiðinde denizin gün ýþýðýnda aydýnlandýðýný trenin penceresinden görmüþ, serin sahil sabahýnda titrerken, bir gölgenin gene bir gölgeyi öldürdüðünü hatýrlamýþtý.
"Ýþte þimdi denizi de gördüm, geriye ne kaldý?" diye sormuþtu kendine.
O zamana kadar bozkýrda yýllarca yaþadýðýný, o kentin bir küçük kasaba olduðunu ancak anlamýþ ve hiç geri dönmek istememiþti. Ta ki, dokuz yýl sonra bir Avrupa kentine uçaktan, bulutlarýn üstünden bakýp, sabahý gözlediði, ýþýðýn daðýlýþýný göremediði günleri anýmsayýp aðlamak istediðinde babasýnýn "Olacaðý buydu iþte," dediði sabahý yaþamýþtý. Bunun için aðlamak, durmadan aðlayarak babasýna sarýlýp ölmek istediðini söylemek gelmiþti içinden. Ama babasý ölmüþtü. Kendi sabahlarýnda artýk yalnýz ve korkaktý.
Ýçini acýtan, hüzünlü ney sesine benzeyen iç çekiþinde Gewre’nin öldüðünü anladý. Týpký bir gölgenin bir gölgeyi parçaladýðý an ki gibi bütün soðuklar, rüzgarlar toplanýp esmiþti... Eðer o küçük kasabadan dýþarý hiç çýkmasaydý; daðlarý, denizleri ve okyanusu görmeseydi, bir sabah vakti ucaðýn camýndan bir avrupa kentine bakýp aðlamak istemeseydi, akþamüstülerinin insanýn içini titreten o serin aþkýn ve hayatýn tadýna varmasaydý, þimdi Gül Palas otelinde çalýþýyor olacaktý.
     Güz yaðmuru sokaða döküldüðünde Gewre’nin Eskiþehir mezarlýðýnda topraða verildiðini biliyordu artýk...







SON




















Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Ay Þiirleri [Þiir]
Kaçak [Þiir]
Ansiklopedik Karasevda Üstüne Düþ Kýrýklýðý [Þiir]


Þaban demir kimdir?

.

Etkilendiði Yazarlar:
.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Þaban demir, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.