þansa inanmazdým hiç eskiden. piyango bileti almak için durmazdým sokaðýn ortasýnda, bira içilen yerlere gelip kazý kazan satan tiplere gýcýk olurdum, hayatlarýyla oynuyorlardý, hoþ deðildi, sadece gerçek ve biraz da rüyalar vardý, çünkü rüyalar hayatýmý renklendirmeye yetiyordu, o kadar da karanlýk deðildi. hatta tabii ya, güneþtim ya ben, kendimi de aydýnlatmýþým o zamanlar, saçlarýma çiçekler taktýðým zamanlar, gecenin bir körü pencereden sokaðý izleme gereði duymadýðým zamanlar, herhalde her þeyin daha parlak olduðu zamanlardý.
þans bir süre sonra denk gelmeye baþlamýþtý, ama pek de iyi þans sayýlmazdý, o zaman su ve kahve ve sabahlarý 6 buçukta uyanýnca aynadan kendime bakarken rahatsýz olmamak vardý, o zaman hava daha soðuktu, yaðmur da yaðmýyordu, kuru bir ayaz vardý, söðüt aðacýnýn yapraklarý dökülmüþtü, altýnda oturunca bile üþüyordu insan, sahne arkasýna geçmiþ gibi hissettirmiyordu artýk dallarý. yýllar önceydi sanki, ama güzeldi de, suç iþlenmiþti, sanki dýþarlarda bir yerde, ahþap masalarda oturan gözlüklü insanlar hep benim hakkýmda konuþuyordu ama pek de önemli deðildi çünkü gerçeði bulduðumu düþünüyordum, sanki gerçek kýrmýzý içkiler ve bir gün beni alýp götüreceðine, uzaklara götüreceðine inandýðým bir çift elden ibaretti.
zaman geçiyordu, sanki giderek uzaklaþýyordu hayat, düþmek ve yükselmek birlikte gelmiþti ama dengede duramýyorlardý, hava kararýnca uyku tutmamaya, sabahlarý beden yataktan kalkmak istememeye baþlamýþtý, kahve aðýr geliyordu, sözler batýyordu, kalbimi acýtýyorlardý, ha bir de kalbimin olmadýðý söyleniyordu, hani annem bana kurabiye yapýp çay getirince söylerdi, iyi bir insan olduðumu, bunlar siliniyordu, ama vazgeçemiyordum, vazgeçmek zordu, bir gün güzel olacak, birlikte paylaþacaðýz sözlerimizi ve artýk masalardan kalkýp gitmeyeceðiz ayrý yerlere diye umut ediyordum.
olmadý, bir hafta geçirdim abuk subuk, geçenlerde bir hafta, renkliydi, ama ayný zamanda bulanýktý bu renkler, saat vuruyordu ve korkutuyordu bizi, belki zamanýn geçmesi deðil, onun pek farkýnda deðildik kanlardaki anormal oranlardan, ama sesler korkutuyordu, birlikte ve yalnýzdýk, fazlasýyla kliþeydik ama çok gerçektik, bir süre sonra acýtmamaya baþladý, kim diye sormuyordum, yanýna gidip kollarýna dokunmak, gözlerimin içine bakmasýný istiyordum, ya ben beceremiyordum samimi biri olmayý ya da o istemiyordu. kim bilir. ama renkler vardý, turuncu, akþamüstü hava kapanýyordu, serinliyordu, yalnýz baþýmaydým, telefon bir köþede duruyordu, sanki bir þeyler deðiþecek diye umuyordum ama fazla bir deðiþiklik yoktu, iþtah, duyarlýlýk, tüm bunlar bir anda silinip gitmiþti, belki o yola girdiðimizi fark etmiþtim ama kendi kendime açýklayamayacak kadar korkak ve zayýftým, zayýflýk çok fazla þey kaybettiriyor insana, yapraklar, þiþeler, kýrýk bardaklar, evde aðýr, ama güzel bir koku býrakýyor ama gücünü alýyor elinden, hayýr veya evet diyemeyecek kadar, cevap veremeyecek kadar zayýf.
tabi eðleniyordum da bu durumdan, yirmi dört saat, durmak yok, abuk subuk konuþmalar sýkmýyordu beni, bir arkadaþým geliyordu, loþ ýþýkta iliþkilerden bahsedip, akþama doðru dýþarý çýkýyorduk, bir yerlere davet ediliyorduk, hoþtu tabii, eðlence son dozlarda, aynadaki suratým, boynumdan gelen yasemin kokusu, heyecan vardý, çok fazla plastik bardak ve serin hava, duvara yansýtýlan garip resimler, yanýmda biriyle aþaðýya sigara atýnca çamlarý yakacaðýmýzý düþünüp bir an için korkmak sonra aþaðýlarda bir yerlerde çantamý aramaya gitmek, ve ev her zamankinden daha aydýnlýktý, sonra korku filmi gibiydi bazen tabii, ama korku filmini seyredemeyecek kadar, -kaldý ki içine gireyim, dalgýndým, uyuþmuþtum, eðlenceden deðil belki ama yirmi dört saat diyorum iþte, cevap vermek zor geliyordu, belki de istemiyordum, o kadar da mühim deðildi, yine sabah olacaktý ve yine beni býrakmayacak bir kaç þiþe ve arkadaþ vardý.
bundan sonrasý çok daha hýzlý, bir anda hýzlandý, renklendi, kana bulandý, birileri bayýldý, mutfaktaki masa örtüsünün renkleri birbirine karýþýyordu ve biz gülüyorduk, loþ ýþýkta, sonra insanlar sinemadan ve ufolardan konuþuyordu balkonda, birileri yataðýmda sýzmýþtý, tuvaletin kapýsý açýlmýyordu, biz gülüyorduk, yanyana, herkes, insan, insanlar, sabaha kadar, uyku yok, bir gün biteceðini bilemezdim zaten, ama özlemek de gelmiyordu içimden, düþünmek yetmiyordu o yüzden ben de düþünmüyordum, küpelerim sallanýyordu kulaklarýmdan, bazen ellerim titriyordu, içtiðim her þey boðazýmdan geçip tekrar aðzýma gelmeye baþlamýþtý, evde ekmek yoktu, bir kaç parça kraker, köpek de yok, koridor bomboþ, her zaman deðil tabi, geceleri mesela çok fazla ayak sesi vardý, durmuyorduk, kimse, kimse durmak istemiyordu, nedendi ki durmak, gerek var mýydý, bütün þiþeleri birbirine karýþtýrýp içiyorduk artýk, son güne dek, yalnýz kalana dek, sonsuza kadar yalnýz ve bundan dolayý mutlu, mutlu da denmez buna ama hissizleþmek böyle bir þey olsa gerek, düþünüyorum yalnýzlýk hem de yarýyordu bana, uzaklarda, bir güney sahilinde ne halt edecektim, kendimi kaybetmekten öte, ama zaten en baþýndan beri bu deðil miydi istediðim tek þey.