O gün gri şehrin ve denizin üstüne şefkatli bir annenin yavrusunun üzerine yorganı örtmesi gibi her yanı kaplayan sis bulutu ile uyanmıştı gün sabaha. Nemli ve soğuk hava şehrin bütün yaşanmışlıklarıyla yarışır gibiydi. Küllükte uzunca süredir yanarak bekleyen içilmemiş sigarasını eline aldığında ‘’sadece benim için yanan sensin galiba’’ der gibi uzunca iç çekti Poyraz müdür. Yaşadığı onca karmaşık olaylara rağmen çoğu zaman kendisinin de tuhaf bulduğu sakinliğine anlam veremezdi. Sabahın yedisinde ısrarla çalan telefonun zili bozdu sessizliği. Sanki bir şeyler haykırır gibi ısrarla bıkmadan peş peşe sessiz sabahı çınlatan ses olağan dışı bir durumun habercisi gibiydi.
Her zamanki tok ve geceden kalma ses tonuyla arayan Şefik komiserden başkası değildi, karşılaştığı dehşetli manzarayı tarif edecek kelimeleri ondan beklenmeyen telaşla sıralarken heyecanı sesine yansıyordu. Poyraz müdür ise bir elinde telefonu soruları art arda sıralayıp konuyu anlamlandırmaya çalışırken, diğer yandan da hızlıca evin içinde koşturarak üzerine giyindi ve arabasına hızlıca bindi. Kapı o kadar sert çarpıldı ki otoparkta yankılandı ses sabahın o suskunluğunda. Telefonun ucundaki Şefik komiser Cinayet büronun İstanbul görmüş tecrübeli şefiydi ama şimdi Poyraz müdürle ilk kez bu kadar telaşlı konuşuyordu. Poyraz müdür anlamıştı durumun farklılığını ve hemen olay yerinde neler yapılması gerektiğini net bir tonda anlatıyordu yaşadığı şoku atlatmaya çalışan komiserine. Çünkü ilk anlar önemliydi ilk giden ekip gibi ve ufak bir hata veya gözden kaçan detay ilerde her şeyi berbat edebilirdi. Olayın geçtiği yere kimsenin alınmamasını, savcı beye de hemen haber verilip verilmediğini soruyordu direksiyonda yolu açmaya çalışırken.
Her zamanki yoğunluğa inat, sokaklar sanki olayı duymuş ve öylece kalakalmış gibi sakindi. Tek tük simit satıcısı tezgâhları ve bir iki taksi haricinde kimsecikler yok gibiydi. Sisin de etkisiyle hayalet kente dönüşmüştü, caddeler boş görünüyordu. Araba sis bulutlarının arasından süzülürken, Poyraz müdür yaşadığı şehrin bütün yorgunluğuna ve keşmekeşliğine baktı camdan uzunca ve sessizce. Kim bilir kaç hikâye daha böyle yarım öksüz hatıralar bırakacak diye içinden geçirdi. Kadırga Yokuşunu çıkarken zorlanan arabanın motor gürültüsü bozdu daldığı düşüncelerden onu. Şoförü Ramiz 'in yarı uykulu ''geldik burası müdürüm'' seslenişiyle anladı geldiklerini.
Hızlı yolculuğun aksine arabadan yavaşça indiler etrafı gözleriyle süzen adımlarla. Meraklı gazete muhabirleri ve polis şeridinin etrafında kalabalıklaşmaya başlayan topluluğun önünden apartmana girdiler. 5 katlı Umut apartmanı da tıpkı Zonguldak gibi yılların yorgunluğuna yenik düşmüş, sıvalar yerçekimine yenilmiş dökülmüştü. Kentin her yerine sirayet eden kömür isi adeta griye boyamıştı binayı. 4. kata olayın yaşandığı daire kapısına geldiklerinde olay yeri inceleme ekibinin gediklisi polis Bahtiyar karşıladı onları Şefik komiserle birlikte. Poyraz müdür koridorda eve girmeden pencereden bakarken binanın etrafında neler olduğunu soruyordu bir yandan.
Binanın karşısında bir tekel büfesi olduğunu, binanın yanında girişte bir mobilyacı mağazası olduğunu ve kepenkleri yeni açıldığını çıraklarla göz göze gelmişlerdi. Poyraz müdür de hafızasına yerleştirmişti bu manzarayı binaya girdiğinde. Olay yerine gelmeden başlayan sakinliğin sebebi buydu, küçük detayların atlanmaması prensibi bu birimin olmazsa olmazıydı.
Böyle kriz zamanlarında, herkes olayın en yakınında uğraşırken bazen en sıcak ve ilk anlarda gözden kaçırılan küçük detayların nelere mal olabileceğini tecrübe etmişlerdi. Bu arada şoförü Ramiz de en alt kattaki girişten başlayarak merdiven boşlukları ve asansör içini de inceleyip dikkatini çeken olağan dışı gördüğü her şeyin notlarını almasını istemişti. Farklı bir göz ya da bakış açısı da önemli olabilirdi ve bütün bunlar olay yeri bozulmadan yapılmalıydı.
Daireye girdiklerinde, Şefik komiserle birlikte maktul 'ün olduğu odaya doğru yöneldiler. Dairenin holündeki diğer odalara da göz ucuyla bakarak yatak odasının girişinde sırt üstü yatan kurbanın yanına geldiler. Manzara dehşete düşürecek kadar korkunçtu. Yerde yatan yirmili yaşlarında genç bir kadın, boğazına çöp poşeti geçirilerek boğulmuş ve boğazı vahşice kesilerek öldürülmüştü. Boğazından sızan kan pıhtılaşmaya başlamıştı. Poyraz müdür telefonda dinlediği komiserini dehşete düşüren manzara yüzleşiyordu şimdi ve gördükleri beklediğinden de ürkütücüydü, Şefik komisere dönerek sordu;
-- evet, ne var elimizde Şefik, neler biliyoruz? nasıl olmuş?
--- Müdürüm, yatak odasının yanındaki mutfakta başlamış gibi, kafasındaki çöp poşetinden ve mutfaktaki boğuşma izlerinden tahmin ettik. Buzdolabı yerinden oynamış yanında kan izleri vardı fişi de çekilmişti geldiğimizde, bir de mutfak balkonuna çıkan kapı açıktı.
-- Kızın kimlik bilgileri belli mi neciymiş? nasıl haber aldık kim bulmuş? neyle kesilmiş başı var mı detay elimizde? Diye sıraladı Poyraz müdür Şefik komisere, içindeki duyguyu bastırmaya çalışıyordu, ayağındaki galoşun hışırdayan sesiyle mutfak ve diğer odaları dolaşmaya başladı.
Poyraz müdür mutfakta bulunan balkona doğru yavaş adımlarla geçerken, kadırga yokuşundan yukarı doğru kıvrılarak uzanan yola baktı. Bu yoldan mutfak rahatlıkla görünüyor diye düşündü, bir yandan gözlükleri burnunun önüne düşmüş üstünü başını düzelten polis Cemil'in söylediklerini kafasından sıraya koyarken, balkondaki su giderinin etrafındaki kırık dökük fayansların çevresindeki ıslaklığa baktı. Yağmur yağmamasına rağmen ıslak ve nemli olması dikkat çekiciydi, üstelik kirli ve tozlu haline bakılınca yıkanmadığı da görülüyordu.
Bu gencecik kız bunu hak edecek ne yapmış olabilirdi diyordu bir yandan da hiçbir insan hele ki bir kadın böyle bir vahşeti hak etmez ki diye mırıldandı. Kadınlar insan bizler de insanoğlu diyen Neşet Ertaş'ın vurguladığı gibi bizleri doğuran annelerimiz değil miydi? Dalgın bakışlarla mutfaktan hızlı adımlarla Umut apartmanından dışarı doğru çıktı. Sigarasına uzandığını görünce Polis memuru Cemil yaklaştı çakmağını uzatarak. Poyraz müdür içine sigara dumanını ve soğuk havayı çekti, ciğerlerine dolan sigara dumanı ve kömür kokan hava öksürtmüştü onu. O sırada savcı Selami de yolun karşısından acele adımlarla ona doğru geliyordu, selamlaştılar ayak üstü, bir sigara da ona tuttu, sigarasından ilk dumanı çekmişti ki, bir taraftan Savcıya olan biteni anlatıyordu;
-- Savcım çıkalım isterseniz vakit kaybetmeden, görelim olay yerini. Olay yeri şubesinden arkadaşlar devam ediyordu delil toplamaya, sizi bekliyordu onlar da.
Ölümün soğuk ve donuk yüzüyle tekrar yüzleşmek için binaya girdiler. Kapının önünde onları bekleyen cinayet büronun polisleri komşu esnafın getirdiği çayları bitirmeden toparlandılar hemen. Koşar adım takıldılar peşlerine, birlikte asansörü kullanmadan merdivenlerden ağır adımlarla çıktılar 4. Kattaki Leyla'nın oturduğu daireye. Dairenin kapısına geldiklerinde olay yeri inceleme şubesinin kıdemli memuru Bahtiyar yanaştı, elinde bir kolye tutuyordu.
Savcı Selami ile Poyraz müdür incelemeleri yapıp daireden çıktılar, bu kez asansöre doğru yöneldiler, sessizlik hakimdi bu anlarda. Profesyonellik konuşmayı gerektirse de insanın kendisiyle yüzleştiği anlardan biriydi içerde gördükleri manzara. Duygular en saklı mahzenden çıkıp gelmişti ve gördükleri herkesin yaşayabileceği türden bir vahşet değildi. Gözleriyle bu vahşete yakından tanık olmuş ve durup sessizce öylece kalakalmışlardı.
Yıllanmış umut apartmanının dışı gibi içi de yıpranmıştı, bakımsızlığı her halinden belli oluyordu. Asansörü gürültülü çalışan traktörler gibi çalıştı içindekileri aşağıya indirirken. Sessizliği bozan tek şey gıcırdayarak aşağı inen asansörün halatları ve çalışan motorunun sesiydi.
Olay yerinde ilan edilen olağanüstü hâl devam ettikçe, dışarda bekleyen meraklı kalabalık ve basın muhabirleri artmıştı. Sabah mesaisi için yeni yeni sokağa çıkmaya başlıyordu insanlar. Dişe dokunur haber bulamayan küçük kentin haber sitelerinde ve gazetelerin internet sayfalarında son dakika haberleri flaş olarak geçmeye başlamıştı. Poyraz müdür, savcı Selami'yle vedalaşıp ayrıldıktan sonra arabasına geçti sakin bir ortamda il emniyet müdürüne bilgi vermek için. Uyanmıştır diye düşündü, sabahın ilk saatlerinde el konulan cinayet vakasını ilk ağızdan Asayiş müdürü olarak kendisinden duymasının en doğrusu olduğunu öğrenmişti meslekte geçen uzun yıllarda.
Telefonda karşıdan gelen alo sesiyle başladı anlatmaya cinayet vakasının detaylarını il emniyet müdürüne. Arabanın dışındaki basının ve meraklı kalabalığının boğuk gürültüsü arasında; olayın ayrıntılarını, kızın kimliği, cinayet işlenme şekli gibi detayları basının ilgisini de hatırlatarak paylaştı.








