"Kitap okumaktan sıkıldıysanız, belki de okuduğunuz kitapların sizi sıkmasından sıkılmışsınızdır." - Terry Pratchett"

Sadece Kadırga Çıkmazı'nı değil hayatın çıkmazlarını da keşfetmek ✍️

Bazen yalnız kalmak değil, susmak gerekir. Çünkü zihin, susturulmadıkça konuşur. O konuşmalar, çoğu zaman bizim değil, başkalarından ödünç aldığımız seslerdir. Ve sonra bir gün o an gelir ❓👇

yazı resim

Sonsuz bir karanlığın içinde doğdum. Işığı gördüm korktum ağladım...

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm ağladım...

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurlandım. Ağladım...

Yaşamayı öğrendim, doğumla hayatın bitmeye başladığını, aradaki bölümün ölümden çalınan zaman olduğunu anladım...

Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla, zamanla yarışılmayacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim, sonra insanlar içinde iyiler ve kötüler olduğunu öğrendim; sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük olduğunu öğrendim...

Sevmeyi öğendim, sonra güvenmeyi, sonra güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu; sevginin de güvenin sağlam zemini üzerinde kurulduğunu öğrendim...

İnsanı tenini öğrendim, sonra tenin altında bir ruh olduğunu, sonra aslında ruhun tenin üstünde olduğunu öğrendim...

Evreni öğrendim, sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Evreni aydınlatmak için çevrenin aydınlatılması gerektiğini öğrendim...

Ekmeği öğrendim, sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesini, sonra da ekmeği hakça bölüşmenin üretmek kadar önemli olduğunu anladım...

Okumayı öğrendim, sonra yazmayı, yazım ise bana kendimi öğretti...

Gitmeyi öğrendim, sonra dayanamayıp dönmeyi, sonra da kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta, sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiğini; sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olduğunun gerekliliğini anladım..

Düşünmeyi öğrendim, sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim, sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim...

Gerçeği öğrendim bir gün, gerçeğin acı olduğunu, dozunda acının hayata lezzet kattığını anladım. Her canlının ölümü tadacağını, bazı canlıların ise hayatı tattığını öğrendim...

Dostum; ben dostlarımı ne kalbim ile ne aklımla severim, olur ya akıl unutur, kalp durur, ben dostlarımı ruhumla severim, o ne unutur ne durur...

Telefonunda mesajı gördüğünde anlamıştı kimden geldiğini Poyraz müdür. Onun zor anlarını hisseden ve hep yanında olan can dostu kıvırcık diye hitap ettiği arkadaşı yollamıştı bu dizeleri. Mevlâna’nın yüzyıllar öncesinde yazdığı, ölümle yaşam arasındaki yaşanan her şeyin anlamlı bir özetiydi bu satırlar. Aslında hayatın ta kendisiydi. Son günlerin koşturmacasında yüzünde tebessüm oluşturmaya yetmişti unutulmadığını görmek. numarasını çevirdi arkadaşının;

--- Yahu kıvırcık, ne iyi geldi sabah sabah mailini gördüm Mevlana’dan diye yazıyor sonunda, nefis bir yazı görmemiştim bunu daha önce. Kocamanmış gibi görünen hayatımızı ne güzel alt alta röntgenini çekmiş. Sana çok teşekkür ediyorum ne zaman sıkılsam bunalsam hisseder gibi sesini soluğunu hatırlatıyorsun dostum. Dostluğunu cömertçe sunduğun için sağ ol var ol. Şu elimizdeki iş bitsin en kısa sürede geleceğim kahve içmeye söz, ama şimdi kapatmalıyım. Bitirilmesi gereken şu malum cinayet dosyası var elimizde. Hep böyle hoş kal emi kıvırcık.

-- Yaa beğenmene sevindim, unutulmadın elbette biz ruhumuzla severiz biz dostlarımızı. Moral olsun diye yolladım sana. Evet yoğunluğunu biliyorum, en son dernekteki lokalde görüştükten sonra senden ses çıkmayınca anladım zaten. Gazetelerden takip ediyoruz artık seni napalm. Bizde meşhur dostumuz var diye övünürüz. Takılıyorum tabi, sen bakma bana, en kısa zamanda bekliyorum ofise kahveye, soğutma kahveleri olur mu? kolaylıklar diliyorum sana.

Bilim adamları ve kişisel gelişim uzmanları bir şeyi 21 gün boyunca yaparak tekrarlarsanız, o yaptığınız şeyin alışkanlık haline geleceğini söylemişlerdi. O sabah kahvelerini içerken ''Galiba o sınıra ulaştık değil mi? Şefik ne dersin'' diye sordu Poyraz müdür. Alışkanlıktan öte bağımlılık denebilecek kadar yoğun bir tempoyla bu dosyanın içine gömülmüşlerdi adeta.

Leyla Çağlar vakasının kısa gibi görünen yirmi bir günün ardından uzun yolculuktaki sislerin biraz olsun dağılmasıyla yüzlerde tebessümüm görülmeye başlamıştı. Labirentteki çıkış henüz tam anlamıyla görünmüyor olsa da içlerindeki ses doğru yolda olduklarını söylüyordu. Leyla'nın hayat yolcuğunu tekrar gözünün önüne getirdiğinde, Kadırga yokuşunda kesişen birçok insanın tuhaf tesadüfler zincirinin son halkasında doğru iz üzerinde olduklarını anlamıştı. Geçen 21 gün boyunca bu çengel bulmacanın anahtar sözcüklerini bulmaya çok az kalmıştı artık.

En zor ve karmaşık görülen şeyler bazen basit bir matematiğin denklemiyle çabucak çözülebilirdi. Ama hayatın koşturmacası içinde en zor şeyde bu basit bakış açısını uygulayabilmek değil miydi? Kadere meydan okuyarak değil onun sunduğu nimetleri akılla kullanmak gerekiyordu. Ünlü yazar Jose Saramago '' Görmek'' isimli kitabında ''Kadere meydan okumanın çok çeşitli yolları vardır ve neredeyse hepsi de boşunadır ve en kötüsünün olacağını düşünmeye mecbur kalırken en iyisinin olacağına inanmak ise bu yolların en sıradanlarındandır. Bu dikkate değer bir teşebbüs olabilir fakat mevcut durumda hiçbir sonuç vermeyecektir.'' diye anlatmıştı.

‘'Neyse ki, daha önce sözü edildiği üzere, evreni kendi patikalarında ve gezegenleri de onu yörüngesinde tutan denge zorunluluğu, bir taraftan bir şey eksildiğinde öte tarafa az çok denk, eğer mümkünse aynı nitelikte ve aynı oranda bir şey konmasını her zaman şart koşar, böylece farklı muamele görmekten kaynaklı yakınmalar birikmiş olmaz'' diye eklemişti. Evrenin işleyişinde olan ahenk ve uyum doğru anlaşıldığında sürekli aynı döngüde gitmediğini ve bir süre sonra olumsuz gelişmelerin başarıya giden yolu da açabildiğini anlatmaya çalışıyordu.

Poyraz müdürün meslekte geçen uzun yıllarında farklı yerler ve insanları tanıması, böylesi kriz anlarında eldeki verilerle doğru analiz yapabilmesini sağlamıştı. Rakamları değil harflere olan tutkusu bu yüzdendi. Sayılar ona hep hesap yapmayı ve hesap yapanları çağrıştırırken, harfler ise özgür iradeyle hesapsız bir doğallık demekti. Kendini özgürce ifade edebilmenin, anlamanın ve doğru iletişim kurmanın pusulasıydı. Neyse diye içinden geçirdi, gördüğü bu manzara ve kendisine biçilmeye çalışılan rol ona bol gelmiş, içine sinmemişti. Bülbülleri ve Kanaryaları düşündü, emeğin şehrinde emek vermeden bir şey elde edilemeyeceğini biliyordu. Üç tane kuyu vardır diyordu Şems ''Onaylanmak, takdir edilmek, sevilmek.'' ve bunları aramayı bıraktığın zaman bir nehir gibi akar ve özgürleşir insanın ruhu diye eklemişti.

İnsanların paranoya derecesinde bencilleştiği, bireyselleştiği modern zamanlarda ise bunu başarabilmek hiç de kolay değildi. Asıl çıkmaz ise Leyla'nın hayatına girenler öldürmek için sözleşmiş gibi aynı zamanda etrafında toplanmış ve kendilerince geçerli sebepleri vardı. Dedektifler olayı çözebilmek için uzaktan bakmaya çalıştıkça bir girdap gibi içine çeken kısır döngünün ortasında kaybolmanın çaresizliğini hissediyorlardı, ama kolektif suç olmazdı ! bu varsayımın doğal sonucu olarak kolektif masumiyet de olmazdı! Zaten ölçü/tartı ve Themis'in elinde tutuğu terazi de bunu için vardı. Herkesin hikayesi de kaderi de tıpkı parmak izleri gibi farklı ve benzersizdi.

KİTAP İZLERİ

Kendi Işığına Yürü

M. Kemal Sayar

Karanlığın Ortasında Bir Işık: Kemal Sayar'dan Toplumsal Travmaya Edebî Bir İlk Yardım Türkiye'nin kolektif bilincinin pandemi, ekonomik krizler ve depremlerin derin yaralarıyla gölgelendiği bir çağda,
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön