Türlü Yaptım Türlü
uy anam, uyu!..bu ne pahalılık böyle!..ey uçuyor hayat!..saklandığın yerden çık gel artık beh!..
"“Yazarlık, teknolojinin kalemiyle dans etmek ve kelimeleri Wi-Fi hızında terketmekten şaşmamak demektir.” – Umberto Eco"
"“Yazarlık, teknolojinin kalemiyle dans etmek ve kelimeleri Wi-Fi hızında terketmekten şaşmamak demektir.” – Umberto Eco"
uy anam, uyu!..bu ne pahalılık böyle!..ey uçuyor hayat!..saklandığın yerden çık gel artık beh!..
Onu tanıdığımda 12 yaşında bir çocuktum. Güneşli Köyü İlkokulu'nu bitirmiş, Köprübaşı Ortaokulu'na yeni başlamıştım. Gerçi o zamanlar ortaokulla lise tek çatı altındaydı. Okulun adı Köprübaşı Lisesi olarak geçiyordu. Ortaokul da onun bir parçası olarak eğitim öğretim hayatına devam ediyordu. Köyden geldiğim için ilk günler biraz çekingendim. Ne de
Gümülcine ve onun yanı başındaki İskeçe, İstanbul'dan çok daha evvel Türk-İslâm yurdu olma şerefine nail olmuştur. Türk-İslâm kültürüne ait unsurlarla tezyin edilen ve Türk kokan Eski Cami ve İstanbul'un kadim sokaklarından farksız olan Gümülcine sokakları bunun canlı şahididir. Şehrin muhtelif yerlerinde elif gibi dik duran çınarlar Osmanlı yadigârıdır.
Varoluşun yarattığı sıkıntıları, problemleri, acıları, soruları çözümlemenin tek bir yolu var: Varoluşçuluk. Özgür düşünceye dayanan, her türlü otoriteyi reddeden, insana varoluşunun farkında olmasını sağlayan bir varoluşçu anlayış.
Ancak bu evin gün doğumuna bakan tarafı değil de gün batımına bakan bir damı olmasaydı bugün sizlere kitaplar hakkında herhangi bir söz söyleyemeyebilirdim. Evin damındaki o ahşap masada günbatımına her baktığımda hüzünlenmem ve kitaplarımı masaya yaymam için konulmuştu sanki
hayatta insanların sözleri ile davranışları arasındaki tutarsızlıkları siz değerli takipçilerime kaleme aldığım bu yazımda elimin yettiğince dilimin döndüğünce anlatma gayretine girdim diyorum ki siz siz olun hayatınızda çelişkileri barındırmayın
Aynaya baktığınızda gördükleriniz dışında, göremediklerinizi de sunabilirsiniz okura. Ama ilkinde karşınızda dikizciler bulursunuz ve kendi imgenizi onların göz ucuna hapsediverirsiniz. İkincisinde ise bir paylaşım bulursunuz. Kendini anlatmakla ifade etmek arasındaki o ince çizgi burada yatıyor bence.
gelenek, görenek bir toplumun yıllar hatta asırlar öncesinden kalan örf ve adetlerini içermektedir.
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
İskelesine gitmeden önce kenarına yaklaşın ve kenarından su içen karıncalara bir bakın. Onlar giriyorlar mı yüzme bilmedikleri halde, girmiyorlar, sadece su içiyorlar kenarından. Kediler giriyor mu denize yüzme dilmedikleri halde? Ayak parmaklarınızı şöyle bir değdirin ve denize ısınmaya çalışın. Burada brrrrrrrrrr çok soğuk, sesi çıkarmak serbesttir... İnanın o
siz değerli okurlarıma hayatın iki kelimeden ibaret olmadığını anlatmak istediğim kısa ve öz bir yazı yazma gayretinde oldum.
Çok güzel yaşamak. Her nefeste ruhunun diğer yarısına sarılmak muhteşem.
Muhteşem hayat, sen onu nasıl yaşarsan
Ne kadar anı, ne kadar ayrıntı varsa büyüyor, hayali başka bir şey yaratıyor sanki. İçimde kendisiyle başbaşa kalmış tuhaf tuhaf karakterler.. Ya da kentin tamamı ruh sağlığı hastanesi, boyutlarını ancak deli edenlerin bildiği
Ben hep kendimce, kendi bildiğim salt yolda ilerledim Bu yolda haklı çıktım mı? Çıktım. Yine haksız çıkıp bu yolda bedeller ödedim mi? Ödedim. Sor bana pişman mıyım? Değilim tabi ki Niye? Ben öyle istedim, yaşadım, hissettim ve öğrendim.
Farklı bakıp farkı görmeye çalışmak lazım. Belki kalp gözyaşlarında boğulur yine de hayat denen bilmecede umudu görmek var.
Sahip olduğunuz en güzel enstrüman sözcüklerinizdir.
Sessiz kalmayı bilebilmek hımmm lara ihtiyaç duymamak,
Göğüs kafesinden güçlü ve derinden konuşabilmek,
Ses tonunun bahsettiğiniz işe uygunluğu,