Kayboluş
Uzun uzun calan telefonuma cevap veren android bir sesti. O yine uzaklardaydi, anlamistim. Yeniden tek basina ciktigi o yolculuklardan birindeydi ruhu....
"Her yeni gün, içindeki sessiz ışığı keşfetmek ve hayatın hikâyesini yeniden yazmak için bir davettir."
"Her yeni gün, içindeki sessiz ışığı keşfetmek ve hayatın hikâyesini yeniden yazmak için bir davettir."
Uzun uzun calan telefonuma cevap veren android bir sesti. O yine uzaklardaydi, anlamistim. Yeniden tek basina ciktigi o yolculuklardan birindeydi ruhu....
Evet, günün ışığı kayboluyor, yani gündüzün aydınlığı körleşiyor. Hür türlü eylem ve hareketler hep değişmek zorunda. Aydınlık ve karanlığın farklılığı insanı müthiş değiştiriyor, sarsıyor Gözbebekleri büyüyor insanın, ruh adeta boyut değiştiriyor. Yarın güneş yine doğacak belki ve belki gözlerimiz ufuk çizgisini bir daha yakalayacak Ama bugün bitmiş olacak
Tüm bunlar, paranın alamayacağı şeylerde olduğu gösterse de, hayal kurmanın kimseye bir zararı olmamıştır herhalde . Gerçi kimine göre, hayaller kurulmak için vardır gerçekleşmek için değil, diyerek insanoğlunun elde edinceye kadar ki istek ve azmini elde ettikten sonra da göstermesini dileyelim.Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy Şimdiden
Çok sevdiğin biri ölür ya bazen, hani aslında yakındır ama uzaktır artık, yani hep seninledir ama hiç seninle değildir, hani her zaman hissedersin ama duyamazsın sesini ya artık, hani ölür ama anılarıyla yaşar ya, işte o gidenin ardından;
Her fani bir gün bu suret âleminden hakikat âlemi olan ahrete göç edip gidecektir. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (Biz Allaha aidiz ve (yine) Ona döneceğiz)(Bakara 156) ayeti de bu gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor, en büyük tonda kulaklarımıza haykırıyor. Fakat basiret nazarları felç olmuş, duyma
Öldüğümüz an imzamızı da atmış oluruz yaşam mektubumuzun altına. Sizce kime yazılmıştır mektup ?
Mümkün müdür ki değişimin kendi kalması? Bir insanın kendi kalarak değişmesi? Değişimi ve kalmayı, süregidenle durağanı, gitmekle kalmayı aynı cümlede kullanmak doğru olur mu ki? Deneyelim...
Zaman denen girift bilmecenin bir dönemecinde Sancak Merkezi olan Kemahtan Erzincana doğru giderken, hemen yanınızda size vefalı bir dost gibi Fırat Nehri refakat eder. Bu ahbaplık; mevsimine göre kabına sığmayan acele ve köpüklü sularındaki ürperti veren korkuyla olabildiği gibi, yorgun ve durgun akışındaki kemaliyle ömrünün hazanını yaşayan bir
Hiçbir şey için vaktimiz yok. Ama Attila İlhan’nın Bıçak Sırtı romanındaki kahraman Suat’ın dediği gibi ;
“Yassı, somurtkan bir yaşantının ağır ağır ufaladığı bir kadın; Bir yandan kocasının kaprislerine, bir yandan ev işlerinin ahmakça düzenine bağlı, çamaşır günü, ütü günü, büyük temizlik günü, kabul günü! Dehşetli
Yaşamayı akrep ve yelkovanın koşuşturmasından taklit ettik, bazen ileri gittik bazen geri kaldık, başa baş gittiğimiz de oldu. Duymaz, görmez, söylemez olduk.. kendini duy, kafandaki tıkırtılara kulak ver..
Nezafet(paklık, arılık, temizlik), doğal temizlik anlamı taşır ve bütün varlığı kuşatıcı ontolojik bir olguyu temsil eder. Bu kelime, maddi çağrışımlar ile birlikte esasen maneviyatımızla da ilgilidir.
Gönül ister ki, her bayramımızı, miili veya dinî diye ayırmadan, bir görev anlayışı ile değil; gönülden yürekten kutlayalım. Ziyaret edemezsek bile, telefon açıp kendi sesimizle, yüreğimizin titreşimleri ile birbirimizin bayramlarını kutlayalım.
Herkes bir gün bir şekilde kaderine kavuşur, her
ne kadar zorlasa da şartları, yolunu ne kadar değiştirdim dese de içten içe bilir kaderinin askeri olduğunu.
Bugün geçti, yarın gelmekte.
Ya dün, düne ne kaldı bugününüzden?
Rivayete göre Afrika bölgelerinde Derisi pahalı ve bir o kadar kalın olan bu ayıları topla-tüfekle avlamak, derisini zedelemeye sebebiyet verdiği için zalim avcılar bir miktar kan sürdükleri baltayı keskin tarafı yukarı gelecek şekilde kara gömerlermiş.
Dili kesilip kan kaybeden ayılar farkına varmaksızın kendi kanını emmeye başlarmış.
Ormanları yakıyoruz, hem de bile bile... Yanan ormanlar ile birlikte onlarca canlıda hiç hak etmedikleri şekilde kavrularak ölüyor yok oluyor... Nehirleri ve denizleri kirletiyoruz, fabrikaların pislikleri, sularımızı mahvediyor, duyarlı insanların dışında da kimseler seslerini çıkartmıyor...
kibir; güçlünün zayıfı ezmekten zevk aldığı zenginin fakire tepeden baktığı dünyayı yaşanılabilmesi imkansız bir hale getiren bir duygu yoğunluğundan ibarettir.
Hızlı, soluksuz, mağrur, arada duygusuz! Korku bir derin hayal, umut en azından faal! Kendinden önce, farklı çıkar sesin, nedendir bilinmez gerekli mi bu iyiliğin! Nasılda, derinden, soluğunda asılı kalır, kırılan bardak yerine konur. En azından yeni bir başlayıştır, yeni bir dünya, sonu belki de bu olur!
son yıllarında, hastalıklarla uğraşarak geçti günleri. hasta haliyle yine de yazmadan vazgeçmedi. burhan günel, 21 aralık 2012 günü, 64 yaşının eşiğinde aramızdan ayrıldı. kırkbir yıldır aralıksız yazan, burhan günel'e kırkbir kere maşallah demeden geçemiyoruz. ışıklar içinde yatsın.