Vicdan
Bu kez kaybediyorum seni,sesini ve de tenini. Kırgın ve bir o kadar da kızgın bakışlarla terk ediyorsun evimi. Belki ilk on beş dakika gururluyum. Sonralarıysa...ne diyeyim? Düşünceli.
"Bir kitap, yazarı uyurken de çalışmaya devam eden bir fabrikadır." - Gabriel García Márquez"
"Bir kitap, yazarı uyurken de çalışmaya devam eden bir fabrikadır." - Gabriel García Márquez"
Şimdi susma zamanı dostlar.
Susalım, konuşmayalım.
Kürsüden, ekrandan, gazeteden, radyodan, sanaldan, meydandan, megafondan, mikrofondan oturduğumuz koltuktan, telefondan, postadan, balkondan, kapıdan, bacadan, pencereden, … rastgele konuşmayalım.
Kurşun gibi delici, hançer gibi kesici cümlelerle birbirimizi yaralamayalım.
İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur. der Mevlâna. Ayna kadar, sizi, size tüm gerçekliği ile yansıtan bir dostunuz varsa eğer, çok şanslısınız demektir. Böyle dostlar herkese nasip olmaz; onun kıymetini bilin. Ne yazık ki böyle dostlarımız pek sevilmezler. İşin garip tarafı toplumda da pek de kabul görmezler. Doğrucu
Mektubuma bu şiirle başlamak istedim. Çünkü sen derdin ki kelebekleri incitmek istiyorsan gülleri kanatlarından kır. İşte bu yüzden seni mutlu etmek için gül kokan mısralarla başladım mektubuma mor kelebeğim.
Dilden dile, evden eve, elden ele, gönülden gönüle bir adamın kadınlar üzerindeki beş duyu merkezi. Biri aile biri huzur biri aşk ve para biri korku diğeri son nokta. Aradaki kadınların çerezliği cepte avanta. Beş kadın birbirinden haberdar adam arada kendini geçmişin sultanı sanmakta. Günümüzde evden eve nakliyatta taşıdığı
İlişki, nemli toprağa atılmış bir tohuma benzer.. can suyunu aldıkça gerekli sıcağa erişir ve -big bang- misali patlamayı gerçekleştirir. patlamadan sonra bir madenci edasıyla toprağı delen minik filizcik tabiki biraz zorlanır. hemen görünürde bişey yok diye endişelenmemek gerekir, çünkü her tohum birbirinden farklıdır ve farklı sürelerde toprak üstüne
Duygusallık nedir? Kimler duygusal statüsünün içine girer? Duygularını; ulu orta, herkesle paylaşan daha mı duygusaldır? Duygusunu ruhunun derinliklerinde bir sır gibi saklayan duygusuz mudur? Yoksa duygusallık; gözden doğup, kirpiklerden süzülüp, bir kolu şakaklardan diğer kolu burun kenarlarından akıp, yürekte çağlayan, his dünyası haritamızdaki bir nehrin ismi midir? Veya
ne bekleyenim kaldı nede bir beklediğim,ne ağlayanım var nede uğrunda ağladığım
Yazarken bile insanı kasan sözcüklere birer örnek verin desem acaba aklınıza ilk olarak ne gelirdi. "O kadar çok ki hangisini söylesem" dediğinizi duyar gibiyim. Sizler içinizden geçenleri düşünmeye devam edin ben de kendi aklımdan geçeni sizinle paylaşayım.
İlk gafiller tarafından vurulduğu aşk!.Ve ilk gafiller tarafından yazıldı sürtük ve süregelen hikaye
Bir düşünün yan çizmeleriniz sizi ne kadar mutlu ne kadar mutsuz kılıyor,düşünüyorumda şayet
kendimizi dümdüz olduğumuz gibi insanlara tanıtmış olsaydık eminim çok daha fazla mutlu olurduk.
Kadın erkeğindeki bu değişime " Şairdi bu adam öküz çıktı." diyerek yorumlasa da,kendindeki ruh bulamacının farkında değildir.
Oysa insan sadece doğarken özgürdür.
Ölürken bir sıfatla ölür.
Bakarsınız duygularınız halen sımsıcacık, hüzünler ise daha bir dibine çöker, acılar demlenir, lime lime olur yaşanmışlıklarda tüm beden, pıhtı pıhtı koyulaşır sevdalar; karışır kana, dolaşır ayağa, kocaman bir sarmaşık misali gövdeyi sarar usul usul.
Borges, Shakespeare'in kendi içinde aslında hiç kimse olmadığından bahseder. Oyunculuk kariyerinin başlamasının ardında yatan tek neden ise diğer insanların "hiç kimse" olduğunu anlamasınlar diye "başka birisiymiş gibi yapma" alışkanlığını geliştirmesidir, ona göre.
Harry Potter kitaplarından bir karakterin bana düşündürdükleri.
Doğan Cüceloğlu