Bir Mektup
Leyla ile Mecnun'dan bahsediyorsan, kavuşsalardı aşklarının kutsallığı kalmayacaktı...Belki de hasretin hayal ettirdikleri gerçeklerle bağdaşmayacaktı...
"Yazmak, varoluşun o bitmek bilmeyen fısıltısına, 'Biraz daha çay?' diye soran kibar bir hayalettir." — Virginia Woolf"
"Yazmak, varoluşun o bitmek bilmeyen fısıltısına, 'Biraz daha çay?' diye soran kibar bir hayalettir." — Virginia Woolf"
Leyla ile Mecnun'dan bahsediyorsan, kavuşsalardı aşklarının kutsallığı kalmayacaktı...Belki de hasretin hayal ettirdikleri gerçeklerle bağdaşmayacaktı...
Orada mısın? dedim, Güldü -Buradayım elbette dedi aşağılayıcı bir tavırla. - Nerede olabilirim ki? Gerçekten de orada mısın dedim - Evet! dedi. Sol arkasından gördüğüm kadarı ile yüzü gerilmiş ve o kaşını kaldırmıştı ve kaşını kaldırmasından nefret ediyor
nasıl susarsınız, nasıl dokunamazsınız, nasıl bir ara verirsiniz bedenlerinize, işte öyle bir oda yalnızlığı..
bir sussan gülüp ayağa kalkacağız birden. susmak hiç kimseye sana yakıştığı kadar yakışmayacak bir daha.
Ben biraz errrkekleri çekiştireceğim yüksek müsaadenizle! Eh yazının başlığı 90-60-90 kıvamında seks kokunca, onları anmamak ayıp olur değil mi? Ne de olsa seks, onların tek-elinde, diktasında olan bir meşgale..!
Efendim ben deniz bir kısım erkeklere,
Koskocaman 4 sene oldu bitanem. Yeri geldi ağladık, yeri geldi güldük... Hep seninleyim güzelcim.
Kadıköy Vapurunu bekliyorum Beşiktaş' ta. Adım farkıyla kaçırmışım ve yüzüme kapanmış kapı hoş açıldığını görmedimki. Kalkmasına 25 dakika var diyip hemen yandaki Üsküdar' a giden gürültücü deniz motorlarına yönelen aceleci insanlardan farklı ( Kim bilir
Beyaz başladığın hayatta, belki isteyerek belkide istemeyerek bazıları kırdı seni ve sende bazılarını. Birbirinizden bir şeyler çaldınız. Ruh emici bazen sen oldun bazen de karşındaki...
Kırmızılar dökülürken ardımızdan
Bir mavinin kamburunda nefes almaya çalışıyoruz
İletişim kazalarına yol açan şeyin kendimize ayna tutmaktan kaçmak olduğunu size söyleyen biri olmuştur muhakkak.
hep birşeylere sarılmak, hayalini kurarız ama bunu bir türlü karşımızdakine doğrudan anlatamayız. fısıltılara, gölgelere sığınırız...
Güzelin güzelini, iyinin iyisini diledim, istedim.
Olmadı gene olmadı ...
Bulamadık suçluyu bile..
Adını yazgı koyduk birlikte....
Uzanmışım kıçıma batanbinaları yok saymışım, kulaklarımız yırtan klaksonları susturmuşum. Vermişimkendimi kimsesizliğin sigara dumanlı rüyalarına. Kah polis peşime düşmüş,çatışmışım hüseyin bakkal' ın köşesinde, kah kaçmışım 1946 model bir desotok
Biliyorum, ‘çok söz hamal yüküdür, demişti, Y.Emre.
Kısa keseceğim.
Zaten enbaşından, herşey de, konuşulmuş-yaşanmış değil midir?
Yaşanmamışlıklardan ardakalanların son çırpınışları ise, Yazı!
Kısa!.. Çok kısa!..
Gecenin içinde, gözlerimde yangınlar, dört duvara sığmayan umutlar yüreğimde patlayacaklar. Karabasanlar üzerime geldikçe çoğalırım binlerce.
Öyle çok şey var ki canımızı acıtan. Ve en önemlisi ne biliyormusunuz, keder, üzüntü ve acı uzun sürüyor. 3 gün 3 gece ağlarsınız, aylarca sıkıntı çeker kederlenirsiniz de. çok keyif aldığınız birşey gerçekleştiğinde kahkahanız birkaç dakika sürer.