Yeni Bir Türk Lehçesi; Türkmanca
Güzel dilimiz Türkçe, yeryüzünün bütün coğrafyalarında konuşulan oldukça yaygın bir dil bildiğiniz gibi.
"Yazarın özgürlüğü, yazdıklarının okurun aklını karıştırma özgürlüğüdür. Yoksa niye yazsın ki?" – Terry Pratchett"
"Yazarın özgürlüğü, yazdıklarının okurun aklını karıştırma özgürlüğüdür. Yoksa niye yazsın ki?" – Terry Pratchett"
Güzel dilimiz Türkçe, yeryüzünün bütün coğrafyalarında konuşulan oldukça yaygın bir dil bildiğiniz gibi.
İlk selleri kınayıp bu kınamanın sütresinde kendimizi görememekle hala sürece teolojik bakıyorduk. Neden olanın olmayana borcu vardı? Borç neydi. Kolektif yapılar olanın olmayana borçlanmasıyla başlamamıştı ki böyle bir borçlanma ve süreci çözüm şekli oluşsundu.
YZHâlbuki ki dinler içindeki her El, olup bitenle Güneş’i doğuda doğdurup, batıda batırır olmanın irade sahipliğiydi. Bunun aksini söyleyen bir El yoktur. Ama İbrahim İnanırlarına İllüzyonu böyle yapacaktı. Oysa İbrahim demeliydi ki " Bak doğuda doğan Güneş’i; benim Rabbim batıda doğduracak, doğuda da batıracak deyip olup bitene göre
B. Nihan Eren
Velayet olarak gruplar arasında paylaşılanlar (neflimler-titan soylar) bu ilk kuşak melezlerdi. Bugünkü anlayışımıza göre velayet paylaşımı yoluyla iki kardeşten biri YER’E diğeri GÖĞE veriliyordu. İlahlar etnikti. İlahın melezleri olan ilk kuşak artık etnik değildi. Melezler ilk çapraz kuşaktı.
İslam'ın temel ibadetlerinden olan namazın etimolojik kökenleri ve tarihsel gelişimini inceleyen bu metin, ibadet kavramının farklı dil ailelerindeki izlerini sunuyor. Sanskritçe'deki "nâm" ve "namaste" ile Süryanice'deki "salât" kökenlerini karşılaştırarak, namaz kavramının yalnızca İslami değil, daha geniş bir kültürel bağlamda anlaşılması gerektiğini vurguluyor.
Siber bilincimiz doğduğumuz andan itibaren aldığımız tüm iletilerin depolandığı yerdir.
Hayallerinizin peşinden yürüyün, o sizi gerçeğe götürecektir...
Yeni Hayat kitabından yaptığım alıntı. Yine virgülüne, noktasına dokunmadım.
Zamanda Yolculuk mümkünse geçmiş değiştirilebilir.
Yeryüzünde hüküm süren anlayışları genel hatlarıyla gördükten sonra en zor iş, bu pragmatist dünyayı nasıl ters yüz ederek idealist bir dizgeyi hakim kılacağımız noktasında toplanmaktadır. Bunu gerçekleştirebilmek için olanı bir kenara bırakıp olması gerekeni bir çerçeve halinde, duyularımızca kavranabilecek tarzda sunmakla başlamayı uygun görüyorum.
Cisimler kütleleri oranında çevrelerine gravite denilen parçacıklar yayar. Kütlenin çekim alanına giren küçük cisimlere gravitasyonal parçacıklar merkeze doğru bir kuvvet uygular. Düşen cisim merkeze yaklaştıkça uygulanan kuvvet de artar. Kütlesi büyük olan cisimler yaydıklar gravite sayesinde daha geniş alana yayılmış bir çekim etkisine sahipken yüzeylerindeki çekim de kütlesi
Sessiz tinimin özsuyu gümüş bir çizgi gibi çenemde birleşip, kucağıma akarken, düşündüm.
“ Gözyaşlarının tadı neden tuzludur?”
“ Denizlerin ve Okyanusların suyu neden tuzludur?”
Emrah Safa Gürkan