..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Moda denilen þey o kadar çirkindir ki onu her altý ayda bir deðiþtirirler." -Oscar Wilde
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Yazarlar ve Yapýtlar > kuzey darıcı ...




23 Haziran 2006
Açýk Denizin Çocuðu  
kuzey darıcı ...
Bir baþka gün, bir haber vermek istermiþçesine köyün davulunu çalmaya baþladý. Denizin bir ucundan öbür ucuna duyulabilecek bir þeyler baðýrmak isteði vardý içinde. Ama boðazý daralýyor, hiçbir ses çýkaramýyordu. Öylesine acýklý bir güç harcadý ki yüzü ve boynu boðulmuþlarýnki gibi kapkara kesildi. Sonunda davulu eski yerine, kaymakamlýðýn büyük salonunun dibinde sol köþeye koymak gerekti.


:AHJD:
Nasýl biçimlenmiþti bu yüzen sokak? Hangi denizciler, hangi mimarlarýn yardýmýyla, uzak Atlantik’te, suyun yüzünde, altý bin metrelik bir çukurun üstüne kurmuþlardý onu? Bu rengi açýla açýla Fransýz grisine dönmüþ kýrmýzý tuðladan evlerin uzun sokaðýný, bu arduvaz çatýlarý, bu deðiþmez, alçakgönüllü dükkanlarý kim yapmýþtý? Ya bu oymalý çan kulesini? Ya da þu içinde yalnýzca deniz suyu olan, ama üstünden ara sýra bir balýk atlayan, cam kýrýklarýyla donanmýþ duvarlar arasýnda bir bahçe olmak istediði apaçýk belli olan þey neydi?

Nasýl ayakta duruyordu bütün bunlar, dalgalarla azýcýk olsun sallanmadan?

Ve bu oniki yaþýnda, yapayalnýz çocuk ayaðýnda tahta pabuçlarý, sudan sokakta, saðlam toprakta yürürmüþ gibi güvenli adýmlarla yürüyen? Nasýl oluyordu...?

Gördükçe, bildikçe sýrayla anlatacaðýz bunlarý. Ve karanlýkta kalmasý gereken, biz istemesek de kalacak.

Bir gemi yaklaþtýðýnda, daha ufukta görünmeden, çocuk derin bir uykuya dalýyor, köy de bütünüyle sularýn altýnda kayboluyordu. Bu yüzden hiçbir denizci bu köyü dürbünle olsun görmemiþ, varlýðýndan kuþkulanmamýþtý bile.

Çocuk dünyadaki tek küçük kýz sanýyordu kendini. Üstelikk küçük bir kýz olduðunu biliyor muydu acaba?

Biraz ayrýk diþleri ve fazlaca kalkýk burnu yüzünden çok güzel deðildi. Ama derisi bembeyazdý ve bir iki çil vardý yüzünde. Alçakgönüllü ama pýrýl pýrýl ýþýklý kurþun rengi gözlerinin yönettiði küçük kiþiliði bedeninizden ruhunuza, zamanýn derinliklerinden gelen büyük bir þaþkýnlýk veriyordu.

Sokakta, bu küçük kentin tek sokaðýnda, birinden hafif bir selam ya da dostça bir iþaret beklercesine saða sola bakýyordu çocuk. Bilmeden býraktýðý bir izlenimdi bu yalnýzca; çünkü bu her an yokolmaya hazýr, yitik köye hiçkimse, hiçbirþey gelmezdi.

Neyle yaþýyordu? Balýk tutarak mý? Sanmýyoruz. Mutfak dolabýnda yiyecekler bulunuyordu. Ýki üç günde bir et bile bulunuyordu; patatesler, baþka bir iki sebze, ara sýra yumurtalar.

Yiyecekler birdenbire ortaya çýkýyordu dolapta. Bir kavanozdan reçel aldýðý zaman reçel eksilmiyordu; sanki her þey günün birinde böyle olmuþ ve sonsuza dek böyle kalacakmýþ gibi.

Her sabah, fýrýnýn mermer tezgahýnda, kaðýda sarýlmýþ taze bir yarým ekmek bekliyordu çocuðu. Tezgahýn ardýnda hiçbir zaman ne birini, ne de ekmeði ona iten bir el, bir parmak görmüþtü.

Sabahlarý erkenden kalkýyor, dükkanlarýn demir kepenklerini kaldýrýyordu. (Kiminde Kahve yazýsý vardý, kiminde Demirci ya da Çaðdaþ Fýrýn, Bakkal) Evlerin panjurlarýný açýyor, deniz rüzgarý yüzünden dikkatle kancalarýný takýyor, havaya göre kimi zaman açýk, kimi zaman kapalý býrakýyordu onlarý. Kimi mutfakta da ateþ yakýyordu, üç beþ çatýdan duman yükselsin diye.

Gün batýmýndan bir saat önce sadelikle panjurlarý kapatmaya baþlýyor, oluklu saçtan kepenkleri indiriyordu.

Bu iþleri bir içgüdüyle, onu herþeye bakmaya zorlayan gündelik bir esinle yapýyordu. Ýyi havalarda pencerenin birine bir halý ya da kuruyacak bir çamaþýr býrakýyordu. Sanki köyün, ne pahasýna olusa olsun ve olabildiðince, içinde insanlarýn oturduðu bir köye benzemesi gerekiyormuþ gibi.

Ve yýl boyunca kaymakamlýðýn hep açýkta duran bayraðýyla ilgilenmek zorundaydý.

Geceleri mumla aydýnlanýyor ya da lamba ýþýðýnda dikiþ dikiyordu. Kentin kimi evlerinde elektrik vardý ve çocuk elektrik düðmelerini incelik ve doðallýkla çeviriyordu.

Bir kez bir kapýnýn tokmaðýna siyah ipekli kumaþtan bir düðüm attý. Güzel durdu diye düþündü.

Ýki gün tuttu onu orada, sonra çýkardý, sakladý.

Bir baþka gün, bir haber vermek istermiþçesine köyün davulunu çalmaya baþladý. Denizin bir ucundan öbür ucuna duyulabilecek bir þeyler baðýrmak isteði vardý içinde. Ama boðazý daralýyor, hiçbir ses çýkaramýyordu. Öylesine acýklý bir güç harcadý ki yüzü ve boynu boðulmuþlarýnki gibi kapkara kesildi. Sonunda davulu eski yerine, kaymakamlýðýn büyük salonunun dibinde sol köþeye koymak gerekti.

Çan kulesine, kimsenin görmediði binlerce ayak tarafýndan aþýndýrýlmýþ basamaklardan, döner bir merdivenle çýkýyordu çocuk. Beþ yüz basamaklý olmalý diye düþündüðü çan kulesi ( oysa doksan iki basamaklýydý), sarý tuðlalarý arasýndan olabildiðince büyük bir gök parçasý gösteriyordu ona. Ve aðýrlýklý saati hoþnut etmek, gece gündüz doðru çalsýn diye manivelayla kurmak gerekliydi. Kilisenin bodrumu, sunaklar, sessiz öðüt veren taþtan azizler, belli belirsiz fýsýldaþarak her çaðdan varlýklarý bekleyen sýra sýra iskemleler, yaldýzlarý eskimiþ, daha da eskimek isteyen sunaklar, hep çekiyor ve uzaklaþtýrýyordu çocuðu. Ana yapýya hiç girmiyor, ara sýra, iþi olmadýðý zamanlarda, deri kaplý kapýyý açýyor, soluðunu tutarak çabucak bir göz atýyordu içeriye.

Odasýnda bir sandýkta ailesinden kaðýtlar, Dakar’dan, Rio de Janeiro’dan, Hong-Kong’dan, Charles ya da C. Lievens imzalý, Steenvoorde (Kuzey) adresine yollanmýþ posta kartlarý vardý. Açýk denizin çocuðu ne bu adlarý, ne de uzak ülkeleri tanýyordu.

Bir dolapta da bir fotoðraf albümü saklýyordu. Fotoðraflardan biri Okyanusun küçük kýzýna çok benzeyen bir çocuðun fotoðrafýydý. Çoðu kez eziklikle bakýyordu bu fotoðrafa. Hep kaðýttaki görüntü haklýymýþ, gerçek olan oymuþ gibi geliyordu ona; bir çember vardý elinde. Çocuk bütün evlerde benzerini aramýþtý onun. Bir gün bulduðunu sandý; bir fýçý çemberiydi bu, ama denizin sokaðýnda onunla koþmaya baþlar baþlamaz çember açýklara yuvarlandý gitti.

Baþka bir fotoðrafta küçük kýz, gemici elbiseli bir adamla, yabanlýklarýný giymiþ iri kemikli bir kadýn arasýnda görülüyordu. Hiç erkek ya da kadýn görmemiþ olan açýk denizin çocuðu, uzun süre, hem de gecenin en derininde, us aydýnlýðýnýn þimþek gibi çaktýðý zamanlarda, bu insanlarýn ne istediklerini düþünmüþtü.

Her sabah elinde kocaman bir çantayla okula gidiyordu. Çantanýn içinde defterler, dilbilgisi, aritmetik, Fransa tarihi, coðrafya kitaplarý vardý.

Bunlarýn yanýsýra Enstitü üyesi, Sorbonne’da öðretmen Gaston Bonnier ile Bilimler Akademisi ödüllü Georges de Layens’ýn yazdýðý, içinde yaygýn bitkiler, yararlý, zararlý bitkiler ve yüz doksansekiz resim olan bir bitki kitabý vardý çantasýnda.

Önsözü ökuyordu:
“Ýyi havalarda çok kolaylýkla, bol bol orman ve kýr bitkileri toplayabilirsiniz.”

Tarih, coðrafya, ülkeler, büyük adamlar, daðlar, ýrmaklar: Okyanusun en ýssýz yerinde küçük bir kentte, yalnýzca boþ bir sokaðý olan birisi için bütün bunlarýn ne anlamý olabilir. Okyanusun, haritalarda gördüðü Okyanusun üstünde olduðunu bile bilmiyordu. Bir gün, bir saniyecik düþünmüþtü bunu ama delice ve tehlikeli bulup hemen kovmuþtu bu düþünceyi kafasýndan.

Ara sýra görünmez bir öðretmenin önündeymiþ gibi dinliyor, bir iki sözcük yazýyor, yeniden dinliyor, yeniden yazmaya koyuluyordu. Sonra dilbilgisi kitabýný açýyor, 60. sayfadaki CLXVIII sayýlý, çok sevdiði alýþtýrmanýn üstüne, soluðunu tutarak, uzun süre eðilip kalýyordu. Bu alýþtýrmada dilbilgisi kitabý açýk denizin çocuðuna doðrudan seslenmek için dile geliyordu sanki:

- siniz? – düþünüyorsunuz? – konuþuyorsunuz? – istiyorsunuz? – baþvurmak gerek? – oluyor? – suçlanýyor? – yapabilirsiniz? – suçu iþlediniz? Sorun – dir? Bu armaðan – den? – yakýnýyorsunuz?
(Çizgilerin yerine uygun soru sözcüklerini koyunuz.)

Ara sýra çocuðun içinden bazý tümceler yazmak için güçlü bir istek doðuyor ve büyük bir dikkatle bu iþe koyuluyordu.

Ýþte birkaç örnek, yazdýðý bir sürü tümce arasýndan:

-Bölüþelim mi bunu, ister misiniz?
-Ýyi dinleyin beni. Oturun, yalvarýrým kýpýrdamayýn!
-Azýcýk karým olsaydý, yüksek daðlardan gelen, gün daha çabuk geçerdi.
-Köpük, çevremdeki köpük, katý bir þeye dönüþmeyecek misin eninde sonunda?
-El ele bir halka yapabilmek için en az üç kiþi olmak gerek.
-Baþsýz iki gölgeydiler, tozlu yolda yürüyüp giden.
-Gece, gündüz, gündüz, gece, bulutlar ve uçan balýklar.
-Bir ses duyduðumu sandým; denizin sesiymiþ oysa.

Ya da bir mektup yazýp küçük köyüyle, kendiyle ilgili bilgiler veriyordu. Mektup kimse için deðildi, bitirirken kimseyi öpmüyordu, zarfýn üstünde de ad yoktu.

Mektubu yazdýktan sonra denize atýyordu – ondan kurtulmak için deðil, böyle olmasý gerektiði için- ve belki de umutsuz bir þiþe içinde son duyurularýný sulara býrakan yitik denizciler gibi.

Yüzen kentte zaman geçmiyordu; çocuk hep on iki yaþýndaydý ve odasýndaki aynalý dolabýn önünde boþu boþuna þiþiriyordu göðsünü. Günün birinde örgüleri ve açýk alný ile albümünde sakladýðý fotoðrafa benzemekten sýkýlýp kendi kendine ve görüntüsüne kýzdý, yaþýnýn bununla altüst olacaðýný umarak saçlarýný sertçe omuzlarýna yaydý. Deniz bile etkilenip deðiþebilirdi çevresinde, belki sakalý köpüklü, büyük keçiler çýkýp gelirdi içinden, onu görmek için yaklaþýrlardý.

Ama Okyanusun ýssýzlýðý sürüp gidiyor, kayan yýldýzlar dýþýnda ortalýkta hiçbir konuk görünmüyordu.

Baþka bir gün bir dalgýnlýðý oldu yazgýnýn, sanki bir çatlak belirdi isteminde. Dumanlar savuran bir gemi, buldog gibi inatçý, az yüklü olmasýna karþýn denizi iyi tutan bir gemi (su kesimi çizgisinin altýnda güzel bir kýrmýzý þerit güneþte parlýyordu), evler gözden kaybolmadan ve küçük kýz uykuya dalmadan köyün deniz sokaðýndan geçiverdi.

Tam öðle vaktiydi. Gemi düdüðünü çaldý, ama bu ses çan kulesinin sesine karýþmadý. Ýki ses baðýmsýzlýklarýný koruyorlardý.

Ýlk kez insanlardan gelen bir ses duyan çocuk pencereye koþtu ve bütün gücüyle baðýrdý:

“Ýmdat!”

Ve okul önlüðünü gemiye doðru savurdu.
Dümenci baþýný bile çevirmedi. Aðzýndan duman çýkaran bir gemici hiçbir þey olmamýþ gibi köprüden geçti. Ötekiler çamaþýr yýkamayý sürdürdüler; acele eden gemiye yol vermek için yunuslar burnun iki yanýna açýlýyorlardý.

Küçük kýz çabucak sokaða indi, geminin izlerine yattý. Öylesine uzun uzun öptü ki dümen suyunu, ayaða kalktýðýnda sokak anýsýz, el deðmemiþ bir deniz parçasýna dönüþmüþtü yeniden. Eve dönerken “Ýmdat!” diye baðýrdýðýna þaþtý. Ancak o zaman anladý bu sözcüðün derin anlamýný. Ve bu onu korkuttu. Ýnsanlar duymuyor muydu yoksa onu? Kör müydü, saðýr mýydý bu denizciler? Ya da denizin derinliklerinden daha acýmasýz mýydýlar?

Ýþte o zaman bir dalga geldi aldý onu. Ýki yanýna doðru benzerlerinden çok daha uzaklara yayýlan koskocaman bir dalgaydý bu; gözle görülür bir çekingenlikle hep köyden uzakta durmuþtu. Üst yanýnda gerçeðe çok benzeyen, köpükten iki gözü vardý. Sanki bazý þeyleri anlýyor ve onaylamýyordu.Günde yüzlerce kez biçimlenip daðýldýðý halde bu iyi yapýlmýþ iki gözü, ayný yerine takýnmayý hiç unutmuyordu. Kimi zaman, bir þey onu ilgilendirdiðinde, dalgalýðýný unutmuþ, yedi saniyede bir yenilenmesi gerektiðini unutmuþ, bir dakikaya yakýn tepesi havada dururken yakalayabilirdiniz onu.

Dalga çoktandýr çocuk için bir þeyler yapmak istiyor ama ne yapacaðýný bilmiyordu. Geminin uzaklaþtýðýný gördü, geride kalanýn acýsýný anladý. Kendini tutamýyarak aldý, yakýnlarda bir yere götürdü onu, hiçbir þey söylemeden, elinden tutar gibi.

Önce dalgalarýn yaptýðý gibi önünde büyük bir saygýyla diz çöktü, sonra kendi derinliðine sardý onu ve ölümün de iþbirliðiyle kaçýrýp götürmek için uzun süre tuttu. Küçük kýz da dalgaya bu korkunç tasarýsýnda yardým etmek için soluðunu tutmaya çalýþýyordu.

Sonuca ulaþamayýnca onu havaya fýrlattý; bir deniz kýrlangýcý gibi küçülünceye kadar çocuk, bir top gibi attý tuttu onu; devekuþu yumurtasý büyüklüðünde köpükler arasýnda geri düþüyordu kýz.

Dalga sonunda ona ölümü veremiyeceðini anladý, sonsuz bir gözyaþý ve özür dileme mýrýltýsýyla evine geri götürdü çocuðu.

Üstünde bir çizik bile olmayan küçük kýz da yeniden kepenkleri umutsuzca açýp kapamaya, ufukta bir gemi direði görünce bir süre için denizde kaybolmaya baþladý.

Açýk denizde düþlere dalan denizciler, kollarýnýz küpeþteye dayalý, gecenin karanlýðýnda uzun uzun sevdik bir yüzü düþünmekten sakýnýn. Bu alabildiðine ýssýz yerlerde, tam bir insan duyarlýðýnda, ne yaþayabilen, ne ölebilen, ne sevebilen ama yaþýyormuþ, seviyormuþ ve hep ölmek üzere imiþ gibi acý çeken bir yaratýðýn, denizin ýssýzlýklarýnda, bu Okyanus çocuðu gibi bahtsýz bir varlýðýn doðmasýna neden olabilirsiniz.

Yoculuklarýndan birinde, on iki yaþýndaki kýzýný yitiren, dört direkli Le Hardi gemisinde tayfa, Steenvorde’lu Charles Lievens’in beyninden doðmuþtu o. Bir gece, 55 derece kuzey enlem, 35 derece batý boylamýda uzun uzun ve korkunç bir güçle onu düþündü, kara bahtýna neden oldu bu çocuðun.


Çeviren: Samih Rifat



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yazarlar ve yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Noel Ýlahileri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Bir Gülün Hikayesi [Þiir]
Bizden Biri [Þiir]
Nazým Nerden Baþlýyor [Þiir]
Bu Sefer Böyle Deðil, Bu Yolculuk , Yok Pahasýna Biçilmiþ Kaftan [Þiir]
Karanlýk Perde Piçi [Þiir]
Kadýn [Þiir]
Hepsi [Þiir]
Güneþin Altýnda Bir Kaç Tur [Þiir]
Acý - Tan [Þiir]
Rasat Kapýsý [Þiir]


kuzey darıcı ... kimdir?

artýk eskisi kadar ayýk kalamadýðým için ; bazen yazýlara geri dönüp mecburi deðiþiklikler yapmak zorunda kalýyorum, sonzamanlarda birbirini tamamlayan öyküler ya da romana giriþtiðim için de , sizi hiç düþünmeden ( gerçekten düþünmüyorum ) bazý eklemeler yaptýðýmda bu içinden çýkýlmaz bir hal alýyor. . . yine de ciddiyetimden þüphe etmeden en azýndan göz ucuyla okuduðunuz metinlere tekrar bakabilecek yetenekte olduðunuzu biliyorum . . .

Etkilendiði Yazarlar:
edebi etki yok ama , boris iyidir


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © kuzey darıcı ..., 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.