Gençliðinde müzik öðrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Bu öyküde sözünü ettiðim þeyleri en acýklý, en deli eden darbeli biçimlerde yaþadýðýmý belirteyim. Dýþarda yaðmur yaðýyordu. Nuh, battaniyeye sarýnmýþ televizyonda yabancý bir sineme filmi izliyordu. Kýþýn en sert hâli hissediliyordu bugünlerde. Kömür sobasý son sýcaðý salýyordu salona, sönmeye baþlamýþtý. Kapý zili çaldý, gecenin yarýsý gelen kimdi? Nuh korkarak kapýya gitti. “Kim o?” diye sordu. “Benim ben, aç kapýyý.” Babasýna açtý kapýyý. Leþ gibi bira kokusu çarptý burnuna. Hayret etti, babasý bira içmezdi ki! Bu iþte bir tuhaflýk vardý. Salim, þehir dýþýnda yol iþçisi olarak çalýþýyordu özel bir fýrmada. Islak montunu çýkarýp sobanýn yanýna koydu kurusun diye. Sobaya odun attý, içerde pijamalarýný giyip geldi, divana uzandý. “Kapat þunu!” dedi. Gözlerini kapattý. Filmin can alýcý yeriydi, Nuh, televizyonun sesini kýstý, herhâlde bir þey demezdi. Umut etti. Ýçinden dua etti. Salim uykuya dalmýþtý. Uykuya dalýp horlayýnca Nuh televizyonun sesi açmýþtý farkýnda olmadan, sesi iyi duyamadýðý için. Salim filmdekilerin kavga sesiyle uyandý. “Sana þunu kapat demedim mi?!” Uykusu kaçmýþtý. Oturdu. Nuh televizyonu kapatmýþ içeri gidiyordu. “Gitme. Gel yanýma.” Nuh çekinerek ve korkarak yanaþtý. “3 gündür okula gitmiyor muþsun, ben sana gideceksin, okuyup adam olacaksýn, kendini kurtarmanýn baþka yolu yok demedim mi?” “Dedin de.” “Defol git karþýmdan!” “Ama baba…” “Kes! Konuþma. Çýk dýþarý. Yoksa böcek gibi ezerim. Gözüm görmesin seni!” diye baðýrdý Salim. “Kafasý iyi ve ne dediðini bilmiyor” diye mýrýldandý Nuh. “Ne dedin?” “Hiç.” “Duydum. Erkek ol ve ne gevelediðini de.” “Bir gün kendimi kanýtlayýnca sana ihtiyacým olmayacak. Þimdilik çekiyorum kahrýný.” Salim güldü: “Benim kahrým, ha? Bakan büyüten, eve ekmek ben götüren olduðum halde… Döverim seni! Çýk git!” “Kolaysa döv, o olay ben küçekkendi!” “Sen bana kafa mý tutuyorsun?” “Bilip bilmeden bana çatan sensin. Neyin ne olduðunu bilmiyorsun, konuþuyorsun kafana göre!” “Odana gidip zýbarsan iyi edersin.” “Yeter be! Kölen deðilim! Ne yapacaðýma ben karar veririm. Korku ve yýldýrma ve tehdit politikan o kadar boþ ki; baþka bir þey denesen iyi olacak!” “Sen benimle böyle konuþamazsýn! Bu evin kurallarýna uymuyorsan defolup gidersin! Bu ev benim! Vergileri ben ödüyorum! “Evinin içine baþlatma!” Salim, yerinden kalktý aniden ve yakadan yapýþtý. Bir yumruk attý, Nuh yüzünü tuttu. Acýyla baðýrarak. Anne seslere uyanmýþ, kopup geldi panikle, feryatla: “Neler oluyor burada?!” “Al þunu anne! Ýçmiþ. Elimde kalacak. Götür þunu!” Kadýn adamý çekti, adam ona bir tokat indirdi, kadýn yere düþtü, Nuh annesinin yanýna gitti. Salim, ona bir yumruk daha çakmak istedi. Nuh gelen yumruðu görmüþtü, baþýný geri çekti. Bir yumruk salladý bütün gücüyle. Salim yere serildi çuval gibi. Yüzünü tuttu, burnu patlamýþtý. Aðlar gibi isyan ediyordu: “Defol git evimden! Benim senin gibi bir oðlum yok artýk! Ver þuna pýlýný pýrtýsýný, onu bu evde bir daha görmek istemiyorum!” “Oh, ne güzel vurdu ama.” diye düþündü Esma. Ama kocadan korkusuna veryansýn etti: “Oðlum ne yaptýn! Babaya el kaldýrýlýr mý… ah ah ah!!!” Hikayeden kocasýna acýyor. Bir þeyler diyor, kocasýnýn tarafýný tutuyor gözüküyor. Eli mahkum ona çünkü. Mesleði yok, kendi parasýný kazanamýyor. Kazanmak istese de kocasý izin vermez. Nuh odasýna gitti. Yumruk attýðý eli acýmýþ, biraz soyulmuþtu. O kadar sert vurmasýna piþmandý; ama kendini kaybetmiþti öfkeyle, ne yapsýn. Bu babasýna attýðý ilk yumruktu. Berbat hissediyordu. Durduk yere gece gece ne hale düþmüþlerdi böyle. Gözlerinden yaþlar düþerken sýrt çantasýna eþyalarýný doldurmaya baþladý. Kadýn oðlunun odasýna girdi: “Oðlum ne oldu sana. Sen yapmazdýn böyle. “Ben de bilmiyorum. N’apim. Oldu bir kere.” “Sarhoþ, kafasý yerinde deðil. Hiç iyi olmadý.” Salim’in baðýrdýðýný iþittiler: “Söyle o namussuza hemen terk etsin evimi! Yoksa polis çaðýrýr þikayette bulunurum! Patlattýðý burnumun hesabýný onlara verir artýk! Kadýn oðlunun meþgul ellerini tuttu: “Git özür dile oðlum.” “Adam beni evden kovuyor, bu hiç iþe yaramaz. Bu iþ böyle çözülmez. Bu iþ bu gece çözülmez.” “O zaman siniri geçene kadar kal odanda, sonra gelir özür dilersin. O da yumuþamýþ olur, hata ettiðini anlar.” “Kendim için atmadým o yumruðu. Senin içindi, senin…” Salim baðýrýyordu: “Kadýn nerdesin?! Ecza dolabýndan bir þeyler getir; kan durmuyor.” Esma içeri gitti. Salim oðluna küfür yaðdýrýp duruyordu. “O nankör köpeði evimde istemiyorum! Benim öyle bir oðlum yok artýk!” Nuh’un 10 ve 9 yaþýndaki kýz kardeþleri de uyanmýþ, þok ve korku içindeydiler, kapý aralýðýndan sesleri dinliyorlar, aðlýyorlardý. Nuh odadan çýkýyordu sýrt çantasýyla. Annesi yetiþti. “Nereye gideceksin oðlum gece vakti? Dur!” “Cehennemin dibi bile bu evden daha güzeldir.” “Bu yaðmurda bir yere gidilmez ki.” Koldan tuttu. “Defol git diyor ya?!” “Konuþsun dursun köpek! Yat sen; yarýn her þey iyi olur; sakinleþir.” Nuh kolunu kurtardý. “Az bekle o zaman” dedi kadýn, mutfakta bir poþete aceleyle ekmek ve yiyecek koydu. “Halanlara git. Yarýn sabah gelirsin.” Nuh evden çýktý. Arkadan ayak sesi duymuþtu, baþýný çevirip baktý. Karanlýkta karþý evden Hacer koþarak geliyordu. Onu bekledi yolun kenarýnda. “Sizin evden sesler geldi? Ne oldu?” “Hiç; gidiyorum.” dedi, gözlerinden yaþlar düþüyordu. “Gel þöyle.” Aðacýn dibine geçtiler. Burasý yaðmur almýyordu. “Nereye? Bu saatte nereye gidersin?! Yaðmur var. Deli etme insaný bak!” “Bir daha buraya dönmem.” “Her evde kavga olur caným. Bizimkileri bilmez misin? Ýkinin biri mahallede olay olmasak rahat etmeyiz.” Nuh Hacer’le ayný sýnýfta, lise sonda okuyordu, geçen yaz deniz kenarýna gidip ne güzel hayaller kurmuþlardý üniversitede olmaya dair. Ekmek, peynir, domates, biber, zeytin yiyerek. Hacer, atmosferi çiçeklere benzeyen bir kýzdý. Ona bir bakan baþýný çevirip bir daha bakardý ve kalbi iyilik ve merhamet doluydu Hacer’in. Üstelik erkeklerle ilgilenmezdi. Yalak deðildi. Sessiz ve düþünceliydi üstelik. Okulda baþarýlý olmak, geleceðini inþaa etmek gibi bir derdi, kendi ayaklarý üstünde durup ailesine maddi ya da manevi katký vermek gibi basit bir ideali vardý. Hacer’in ailesi dindar ve tutucuydu; ama Hacer kendi tarzýný onlara kabul ettirmiþti. Baskýlarý aþma yolunu; diðer deyiþle onlarý ikna etme yollarýný bilirdi. Aile kýzlarýnýn üstüne çok düþer, kaçýrýlýp baþýna bir iþ gelmesinden korkardý. Sadece ailece görüþtükleri komþu ailenin oðlu Nuh’a güvenirlerdi. Hacer aslýnda delice sevilmek ve sevmek isterdi, güçlü bir karakteri vardý. Ne var ki aþk iþi koþullarýn –buralardaki hayatýn-sertliði ve acýmasýzlýðý karþýsýnda çok gereksiz, cýlýz ve þapþalca; daha doðrusu eþek þakasý türünden kalýyordu. Nuh için de bu geçerliydi. Nuh onu seviyordu. Onu aþktan öte biçimde seviyordu. Aþk neydi? El ele tutuþup öpüþmek mi? Onunla her þartta ve halde çok mutlu olmak mý? Her neyse. Dostluk yetiyordu. Belki bir gün içinden geçenleri ona anlatýrdý. Aþk zaten sahtekarca bir þeydi. Büyük aþklar zamanla bitiyor ve insanlar birbirine düþman oluyor; ama gerçek dostluklar bitmiyordu ki. Okul ve aþk iþi beraber yürütülmüyordu. Aþka sapan saçmalamaya sapýyordu. Yoldan çýkýyordu. Kayýplar; diðer deyiþle kaybedenler ülkesine bayrak dikiliyordu. Bu yüzden okulu yarýda býrakan kýz arkadaþlarý vardý. Ayrýca okulda birbirini delice sevenler okul bitince ister istemez ayrýlýyorlar, baþka yüreklere akýyordu yürekleri. “Doðru adam deðilmiþ! Ne kadar körmüþüm. Çok salakmýþým! Onu nasýl sevdim!” Evlenip boþanýyorlar, çocuklarýyla ve dertleriyle ve geçim sorunlarýyla baþ baþa kalýyordu kýzlar.(küçük kadýnlar). Akýllarý baþlarýna geliyor; “keþke okusaydým da doðru düzgün bir iþ sahibi olsaydým, ne kadar mankakaymýþým!” deyip ne iþ olsa yapýyorlardý. Tabi þanslý olanlar boþanabiliyordu. Þanssýzlar ise boþanmak istemeyen koca tarafýndan sokaklarda býçaklanarak ya da silahla vurularak öldürülüyordu. Kýz/ kadýn olmanýn sorunlarý bitmezdi ki. Zaten bu ülkede kadýn –genç kýz- olmak miras alýnan bir enkazdan baþka bir þey deðildi. Zaten bu ülkede insan olmak yangýndan mal kaçýrmak gibi bir þeydi. Abartayým; kanalizasyonda fare gibi gezinmek. Herkes namuslu numarasý yapýyor, herkes namussuz. Biten, salakça bir þeydi aþk. Bunun hiçbir yönden sürdürebilirliði yoktu. Nuh da Hacer gibi saðlam þeylere inanýyordu. Hacer saðlam bir dosttu, ona her konuda güvenebilirdi. Mesela kuru fasulye nasýl yapýlýr biliyordu Hacer. Devlet hastanesinde gittiðinde nerde nasýl taklalar atabileceðini… -bürokrasý-pazardan alýþveriþ yapmasýný…indirim talep edebilmeyi…yalvarabilmeyi… akabilmeyi… hayatýn deliliði ve acýmasýzlýðý içinde umut ve mücadele ederek ve direnerek… Onun sýcak ve yere ayak basan gerçekçi dostluðu! Bu ona yetip de artýyordu bile. Tamam; peki, aþk neydi? Ona hissettiði aþk mýydý? Peki ya Hacer ne hissediyordu ona karþý? Belki de Hacer’in sevgili profili hayali nal toplattýrýrdý Nuh’a, belki de onu güzelce pataklardý. Nuh sýk sýk onu yanýnda bir altýn madeni gibi görür, kuþa ya da kediye bakar gibi bakardý ona. Sevgili olunca kapris yaparmýþ. Geçeceksin onu! Hacer; vur eline al lokmasýný…türünde iyi bir kýz. Þýmarýklýk da bilmez. Tutuyorlardý birbirlerini; ama futbol takýmý tutar gibi bir aymazlýkla deðil. Herkesin böyle bir dostluðu yoktu ki. “Ýyi düþün Nuh, hani birlikte ayný üniversiteye gidecektik? Kýzýp basýp gidersen böyle hayallerini gerçekleþtiremezsin ki. Böyle þeyler her yerde baþýna gelebilir.” “Adam beni evden kovdu, ne yapayým; asla durmam orada!” “Gel; bizde kal!” “Olmaz; size yük olamam.” “Sözü mü olur; sen gel bize. Bizimkiler bir þey demez. “Olmaz; babam kapýya gelir; sizin de baþýnýzý aðrýtýr.” “Yok caným; iyi adamdýr baban. Kötü günleri unut gitsin, seni çok sever.” “Ya býrak! Öyle sevgi olmaz olsun. 3 gün hasta olduðum için rapor aldým; haberi yok. Okula gitmediðimi kimden duymuþsa artýk. neden gitmediðimi sormadý bile. Leþ gibi içmiþ. Tartýþtýk. Yüzüme yumruk attý. Sayýp sövdü.” “Babandýr, idare et, umursama, görmezden gel.” “Mümkün deðil.” Salim’in evin kapýsýnda baðýrdýðýný iþittiler: “Nerdesin hain?!” “Þuraya geçelim” dedi Hacer. Park etmiþ kamyonetin arkasýna salandýlar. Salim’in elinde sopa vardý. Oðlunu arýyordu. Evin çevresini, saðý solu araþtýrýp içeri geçti. Gençler çöktükleri yerden kalktýlar. “3 gün sonra mühim sýnavlar var. Gidemezsin!” dedi Hacer. “Benim notlar iyi zaten.” Yolun aþaðýsýndan yaklaþan polis aracýnýn tepe ýþýklarý gördü: “Polis geliyor Nuh!” “Polis mi?!” “Eyvah! Polisi aramýþ demek ki baban.” “Niye aradý ki? Adi herif!” “Ona ne yaptýn?” Nuh, iyice berbat hissetmeye baþladý. Karakola düþme korkusu sarmýþtý içini ince ince. Midesi bulanýr gibi oldu. Anlaþýlan iþ iyice çýðrýndan çýkmýþ, bir bataklýða dönüþmüþ, onu yutacak gibiydi. Karakolda hesaba çekilince nasýl bir savunma yapacaktý? Þey…Hacer…her þey bir anda oldu…of… nasýl desem… ona çok sert vurdum…” “Vurdun mu?!” Manyak mýsýn yaa!? “Maalesef, burnunu patlattým. Belki de kýrýlmýþtýr; ama kýrýlsa acýdan duramaz. Umarým kýrýlmamýþtýr.” “Bunu nasýl yaparsýn!? Bunu yapmamalýydýn! Sen o deðilsin!” “Ne yapayým. Anneme vurdu, az buz deðil. Yere serdi onu. Bana da vurmaya çalýþtý. Yumruðu fark edip baþýmý çektim ve yumruðu indirdim, bir anda olup bitti. Ama vurmak gibi bir düþüncem yoktu ki. “Tamam da karakolu aramýþsa… gidip saðrýk raporu alýr. Bu da delildir. Senin delilin ne peki? Resmen suçlu konumdasýn. Þikayetini geri almazsa sabýka edinirsin. Bu da iþe girmeni engeller. Sabýkalýlarý, hele de babasýný benzeteni iþe almak istemezler, iþ yerim olsa ben bile almam öylesini iþe. Dostum, kontrolünü kaybedip fena biçimde pisliðe bastýn. Tamam; ben de babamla çok çatýþýrým, beni dövdüðünde kaçar giderim evden. Onu yere sevmedim.” Güldü. “Sermedim olacaktý. Anlaþýlan erkeklerin dünyasýnda kaçmak yok. Güçlü olan diðerini yere seriyor.” Yine güldü. Onu boþ yere de sevdim. Kötü zamanlarýný bile… Bir kümeste 2 horoz olunca mutlaka çatýþma çýkar. Þimdi rahatla. Durumu nasl kurtarabilirsin daha da kötüleleþmden ona bak. Bakalým. Git eve. Özür dilersin. Küfür mü ediyor; etsin. Vuruyor mu; vursun. Vursun da siniri geçsin. Seni baðýþlasýn.” Polis aracý iyice yaklaþmýþtý. Nuh, aracýn evin önünde duracaðýný bekliyordu ölecek gibi. Ama devriye gezen polis aracý aðýr aðýr geçip gitti. “Oh be! Þikayet etmemiþ. Üstümden içimden daðlar kadar yük kalktý.” “Oh!” dedi Hacer. Güldü. “Tamam. Fýrsatý deðerlendir, git evine. Önüne baktý Nuh: “Hiç caným istemiyor.” “Neden?” “Onunla karþýlaþmak istemiyorum. Kendimi özür dileyecek gibi de görmüyorum. Çünkü haklýyým.” “Ya saçmalama! Senin gibi evini terk edenler var. Bilirsin. Yanlýþ yollara düþüyorlar. Çünkü hayat bilgi ve tecrübeleri yok. Yanlýþa, suça bulaþmalarý da kolay oluyor. Aile sorunlarý yüzünden evden kaçan ve sokak çocuðu olan, bali baðýmlýsý binlerce çocuk var.” “Yani ben bali mi kullanacaðým? Býrak allah aþkýna! O dediklerin ufak çocuklar.” “Aralarýnda 2 üniversite bitirmiþ yani eþek kadar olan var caným. Geçen gün haberlerde izledim. 2 üniversite bitiren nasýl düþer o duruma. Ýnsanýn aklý almýyor. Eh, bir kere baþladý mý, -hayal et zor deðil-o yola düþtü mü kopamýyor. Arkasýndan da bir iyilik meleði, kurtarýcý gelmeyince yýllarý köprü altlarýnda sidik, çöp kokan karanlýk deliklerde bali çekerek geçiyor. Tamamdýr; senin laftan anlayacaðýn yok. Bize gidiyoruz!” Koldan tuttu. “Maalesef gelemem Hacer. Býrak kolumu. Kýrmayayým seni. Böyle ayrýlmayalým. Dönerim caným. Büyütme bunu.” Hacer kolu býraktý, kumru gibi mahsun baktý: “Tamam, git kafaný düzelt, yarýn buluþuruz.” “Hayýr, bir daha buraya adýmýmý atmak gelmiyor içimden, yarýn belki düþüncem deðiþir. Bilemiyorum.” “E ne yapacaksýn?” “Zengin olacaðým. O zaman gelirim buraya. Çýkarým babamýn karþýsýna. Aygýr gibi. Elalemin oðlu okulda berbat, adamlar oðullarýný el üstünde tutuyor, ben baþarýlý olduðum halde babamýn ilgilendiði umursadýðý yok.” “Çalýþýyor ya; kafa mý kalýyor adamda.” “Saygý duymuyor. Hep dayaðýný yedim. Artýk yeter! “Senin baban hep sinirli biriydi zaten. Hep durumu idare eden iyi biriydin. Bir þekilde ona katlanmasýný bererirdin hep. Ne oldu sana anlamýyorum. Bence yanlýþ yapýyorsun. Dilerim çok berbat þeyler yaþar, çarçabuk pes eder ve hataný anlayýp geri dönersin. Burdan, evinden daha iyisini bulamazsýn bence. Senin baban sinirli biri olabilir. Ama kumar oynamaz, karý kýz ayaðý yoktur, eþek gibi çalýþýr parayý getirip annene verir. Ailesini çok sever. O yumrukla adamýn bütün hayallerini yýktýn yaktýn bitirdin.” “Her neyse. Hoþça kal Hacer. Ne bileyim ki. Bir anda kývýlcým ve barut olup birbirimize fena karýþýk.” Hacer güldü. “Beni ara.” “Tamam; ararým.” Hacer iki elini uzattý, Nuh da… eller buluþtu. Nuh, yokuþ yoldan aþað inmeye baþladý. Nuh çok önemli bir parçasýný geride býramýþtý. Hacer de hayati bir parçasýný Nuh’da býrakmýþtý. Nuh, gözyaþlarýný sildi. Bir salaklýk yaptýðýný düþünüyordu. Yolun kenarýna kör kör yanan sokak lambalarý vardý, uzun aralýklarla… bazýlarý kýrýktý ve hiç yanmýyordu, Yaðmur gücünü arttýrdý. Nuh da adýmlarýný hýzlandýrdý. Geceyi nerde geçirebileceðini düþünmeye baþladý. Bu durum Hacer’le konuþurkenki cesaretle ettiði laflara hiç benzemiyordu. Ürkmüþtü. Þaþkýndý. Islanýp üþümüþtü. “Eve geri mi dönsem? Yoksa Hacer’lerde mi kalsam?” Okulun resim atölyesi aklýna geldi; ama daha çok yürümesi demekti bu, en az yarým saat. Yokuþun sonuna, düzlüðe geldi. Bir saðýna baktý, bir soluna. Asfalt yol bomboþtu; aklý olan bu havada dýþarý çýkmazdý. Evden aceleyle çýkarken þemsiye almayý akýl edememiþti. Montu da su geçiriyordu. Rüzgar da vardý. Çift þeritli yolun karþýsýna geçti. Kaldýrýmda ileriyordu, þehir merkezine doðru. Bir yaný denizdi, ama deniz ilerdeydi. Kayalýklarýn gerisinde. Kayalýklara gitmeyi düþündü. Ama orasý soðuk olurdu. Az sonra duvar ve demir parmaklýklý devlet arazininin yanýndan geçmeye baþladý. Ýçerde aðaçlar ve yazlýk lojmanlar vardý. Duvarýn sonuna geldi. Ipýslak bir kedi gibiydi. Gözüne güvenlik kulübesi iliþti. Üstünde dumaný tütüyordu. Nuh durdu, kulübedeki adama bakýyordu. Düþüncelere dalmýþtý. Kafasýnda babasýyla yaþadýðý sahneler dönüyordu. Kel baþlý bekçi kapýya çýktý. El iþaretiyle gel dedi. Nuh kulübeye girdi. Göbekli adam ona sobanýn üstünde kaynayan çaydan bir bardak verdi: “Titriyorsun evlat. Bu havada dýþarda iþin ne? Dikilmiþ duruyordun orada. Zihinsel engelli gibi.” “Bilmem ki.” “Kafanda bir arýza yok deðil mi? Okuyor musun?” “Yok. Lisedeyim.” “Oh; iyi. Peki; nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun? Normalde tanýmadýðým birini buraya almam yasak. Bir sýkýntýn var galiba?” “Babam evden attý.” “Neden?” “Kavga ettik de.” “Hýýý; anlaþýldý mesele. Ama olur böyle þeyler. Yabancýsý olduðum bir konu deðil. Ýster kýz ol, ister erkek; babayla mutlaka olur problemler. Babamla pek çok sorun yaþadým gençken. Þimdi iyi bir baba olduðum halde çocuklarýmla sorunlar yaþýyorum. Bazen tartýþma, bazen kavga, bazen uzlaþma; yuvarlanýp gidiyoruz hayatta. Ýyi ki vicdanlý çocuklar. Yoksa iþim bitikti. Alýp baþýný gitseler n’aparým. Kahrýmdan ölürüm? Senin emsallerin. Biri lise 1’de. Biri lise 2’de okuyor. Gelelim sana; babanla neden kavga ettin?” “Caný sýkýcý. Boþ ver.” “Evin yakýn mý?” “Evet.” “Bence eve dönmelisin.” “Dönemem.” “Gidecek bir yerin var mý?” Nuh’un aklýna teyzesi, halasý, amcasý geldi. Gece vakti onlarý ayaða kaldýrýp rahatsýz edemezdi. Hem babasýna vurmuþtu ve suçluydu. Aklýna Murat geldi. Sýnýftan arkadaþýydý, Murat’la çok iyi anlaþýrdý. Ama daha önce Murat’ýn evine hiç gitmemiþti. Ailesini de tanýmýyordu. Ama Murat derdi, “zorda kalýrsan mutlaka bana gel.” Bu saatte Murat uyurdu leþ gibi. Ona da gidemezdi. Eve dönmeyi düþündü. Daha önce de böyle durumlara düþmüþ, evden uzaklaþmýþ, saatler sonra dönmüþtü; ama o zamanlar küçüktü. Babasý onun dayanamayýp ya da mecbur olup geri döneceðini düþünüyor olmalýydý, eli bana mahkum. Ama bu kez baþka bir þey yapacaktý. Bekçi öðüt verip baþýndan geçen olaylarý anlatýyordu. Nuh üçüncü çayýný içiyordu. Bekçinin gözleri yaklaþan araca takýldý: “Evlat, gitsen iyi olacak. Müdürüm yaklaþýyor. Ters adamýn tekidir. Seni burada tuttuðuma kýzar.” Nuh teþekkür edip çýktý kulübeden. Isýnmak ona çok iyi gelmiþti. Resmi araçtaki takým elbiseli adam aracýn camýný aralamýþ bekçiye bir þeyler diyordu. Arkaya kamyon geldi. Nuh kamyona týrmanýp atladý. Ýçerisi kömür doluydu. Kamyon içeri girdi. Aðýr aðýr ilerliyordu. Lojmanlarýn tarafýna gidiyordu. Nuh dýþarýyý kontrol edip aþaðý atladý. Geceyi burada korunaklý geçirebileceðini düþünmüþtü. Ama aðaçlarla doluydu burasý ve bir yapý, inþaat ya da eski ev gibi bir þey göremedi. Iþýklar çarptý gözüne. Bu neyin nesiydi. Rýhtýma ilerledi. Eski kulübeler dikkatini çekti. Orasý korkutucuydu zifir karanlýðýyla. Rýhtýma baðlý bir gemi vardý. Kamaralardan sesler geliyordu. Düþünmeye baþladý, eðer gemiye binerse bu þehirden uzaklaþma fýrsatý bulurdu, kaçak yolcu olduðu da anlaþýlýrsa mürettebat gibi çalýþýr, onlara yardým ederdi, onu gemiden atamazlardý ya. Belki de onlar tarafýndan kabul ve sevgi görürdü. Kaçak da olsa göz yumarlar, ücret de verirlerdi. Týpký filmlerde ve romanlardaki gibi. Gülümsedi kendine. O kadar isyanlar ve cesur deðildi. Sadece bir gün için. Hacer’in sevgiyle parlayan merhametli gözlerinde kendini gördü aynada görür gibi. Ona verdiði sözleri tutmalýydý. Aniden arkasýnda bir týkýrtý duydu. Geride yatan iri köpek uykudan uyanýp baþýný kaldýrmýþtý. Homurdandý. Hop birden ayaklandý. Havlayarak ve koþarak geliyordu. Nuh panikle kalasý fark etti. Gemiye çýktý. Geminin içine girdi. Koridorda korkarak ilerliyordu. Kamaranýn birinden sohbet eden iki adamýn sesi geliyordu, Nuh usulca yanaþýp kapý aralýðýndan içeri baktý. Saçý sakalý birbirine karýþmýþ iki adam vardý içerde. Bira içip kâðýt oynuyorlardý. Leþ gibi sigara dumaný sarmýþtý içerisini. “Tütün ve filtre ne zaman gelecek?” dedi Mehmet “Bir iki saat sonra gelir arkadaþ” dedi Rasim. “Geçen seferki gibi kalitesiz çýkarsa.. Bak Rasim.. ressam gibi çizerim seni!” “Yok yok, o bir kereydi.” “O sigarlarý yapmak da sýkýntý kardeþim. Pýrt pýrt pýrt. Kendimi fare gibi hissediyorum.” “Ya nesin ki?” Beriki ters ters baktý. “E þaka yapýyorum birader. Ne bozuldun hemen.” “Peki. Ýçeri gel.” “Ýçeri mi; ne saçmaladýn?” “Sana demedim, kapýnýn aralýðýndan bize bakana dedim.” Nuh korkuyla yerine çakýldý. Geri de çekilemedi. Donup kalmýþtý. “Gel içeri gel.” Nuh kapýyý araladý. “Ne var, neden gözetliyorsun bizi?” “Kusura bakma abi, geçerken gözüm takýldý da, bir bakayým dedim.” “Ben bunu hiç tanýmýyorum” dedi Rasim, kaptan iþe yeni birini aldý demek ki. Nerelisin çocuk?” “Samsun, efendim.” “Sigaralarý buna yaptýralým. Yapar mýsýn çocuk?” “Nasýl?” “Ya basit, alete tütünü yerleþtiriyorsun…manuel sigara yapým…” “Ha, tamam. Babam da ondan kullanýyor. Arada sigaralarýný ben yaparým.” “Güzel.” Mehmet söze girdi: “Gözüm tuttu seni, arkadaþým. Þimdi git bana 2 bira getir aþçýdan.” “O nerde?” “Ben nerden bileyim. Ara bul, buralarda bir yerlerdedir.” “Peki. Adý ne aþçýnýn?” “Selim.” “Sizin adlarýnýz, efendim? Hani bira kim istedi der diye sordum.” “Ben Mehmet, o da Rasim.” “Ben de Nuh, memnun oldum.” Mehmet dedi ki: “Gel þu sigaralarý hallet de öyle git.” “Olur.” Nuh yanlarýna oturdu, gazete kaðýdý üstünde tütün, filte ve sigara yapým aleti vardý. Hazneye tütünleri koydu, uca filtreyi taktý ve çekti. Seri olarak yapýyordu sigaralarý. Mehmet büyülendi, güldü: “Þaþtým. Çok iyisin.” Nuh bir paket sigara yapmýþtý. Kamaradan çýktý. Nuh korida ilerledi, 2 kamara boþtu. Üçüncüsünden sesler geliyordu. Kapý kapalýydý: “Onu öldüreceðim!” dedi Muhsin, iri bir býçaðý biliyordu zýmparayla. “Katil olmaya deðmez, sakin ol” dedi Þenol. “Ama çok sinir etti beni.” Nuh içeri girip girmemekte tereddüt etti. Kapýyý týklattý. “Kim o?” dedi Muhsin. “Girebilir miyim? Efendim.” “Ýçeri girmen için destan mý yazacaðýz? Gir iþte!” Nuh kapýyý araladý. Biri þiþman, öteki zayýf iki adam vardý içerde. Sigara ve çay içiyorlardý. Duvarlarda gazetelerden kesilmiþ bikinili kadýn resimleriyle doluydu. “Sen de kimsin?” diye sordu Muhsin. “Kaptan iþe yeni aldý beni, efendim.” “Peki. Ne istiyorsun çocuk?” “Aþçýyý arýyordum. Mehmet abi bira istedi de…” “Bulaþýk suyu içsin þerefsiz! En çok içen o. O aþçýyý da bulursan söyle Rasim çok tersime gidiyor, hareketlerine dikkat etsin, aksi halde onun için hiç iyi olmayacak. Bugün abuk subuk hareketler yaptý bana. Ses çýkarmadým. En son Selim abinin hatýrýnýna onunla barýþmýþtým. Aynen böyle de Selim abiye. Þenol dedi ki: “Çocuðu karýþtýrma. O ne anlasýn zavallý. Yeni gelmiþ. Sinirden ne yaptýðýný bilmiyorsun. Allah aþkýna sakinleþ. Bir saattir kafamýn etini yedin.” “Orasý öyle.” Þenol gülümsedi Nuh’a: “Aldýrma ona. Hem olur böyle þeyler. Kin tutmaz aslýnda. Ama bak çocuk; burasý senin gibilerin yeri deðil.” “Neden abi?” “Burasý sýkýntýlýdýr. Katlanmasý güçtür, saygýlý tavrýný sevdim. Normalde böyleleri hiç gelmez buraya. Ezerler seni burada… Ben Muhsin, o da Þenol. Unutma.” “Unutmam abi.” Nuh kapýyý usulca kapadý. Nuh baþka bir kamaranýn önündeydi, eh, aþaðý yukarý alýþmýþtý bu iþe. Çok kýsa sürede onlardan biriydi iþte. En eski meslek yalancýlýktý. Kapýya kulaðýný yaklaþtýrýp içerde ne konuþulduðunu duymaya çalýþtý. “Ne güzel yemekler yapýyorum; beðenmiyor! Dün yaptýðým kekler hakkýnda atýp tuttuðu geldi kulaðýma. E beðenmiyorsan niye yiyorsun arkadaþým? Yok arkadaþ! Ben bu iki yüzlü karaktersizi öldüreceðim, yemeðine zehir katacaðým. Ya da ona daha kötü bir þey yapacaðým, uyurken kamarasýna girip iki kulaðýný keseceðim. Denize atacaðým” dedi Selim. Fatih kahkaha atttý: “Selim’ciðim, güldüðüm için kusura bakma.” “Ya gül, ne olacak. Mahkeme salonunda deðiliz ki.” “Kulak kesme içini geç. Tam bir saçmalýk. Cezaevine girersin.” “Çok daha iyidir cezaevi. Bilmediðim yer de deðil.” “Yok yok. Sað duyulu düþün. Duvarlarýn ardýnda çok daha kötü olur insan. Sakin ol dostum, yarýn ya da bilemedin ilerdeki bir gün bir sebepele yað bal olursunuz. Birkaç gün önce yine dalaþmýþtýnýz. Onu tatlýya baðladýk. Sen þimdi onunla güzelce konuþ. Baþ baþa; sen kekler hakkýnda böyle dedin mi diye sor. Belki de lafý sana ulaþtýran kuyunu kazmaya çalýþýyor.” “Bak çok güzel dedin! Ýçim çok rahatladý.” “O öyle demiþse bile onun kulaklarýný kessen ne olacak? Öfken biter geçer gider; ama çok üzülürsün. Kulak bu arkadaþ, çok özel bir þey. Sen iyi birisin. Sinirlisin de deli deli konuþuyorsun.” Fatih bir espri yaptý. Selim kahkaha atmaya baþladý. Nuh endiþelere kapýldý. Korku duyuyordu. Evini hatýrladý. Bu saatte ne iþi vardý bu gerizekalý yerde? Evde son yaþadýðý sahneler döndü beyninde. Ýçinde bir his burayý hemen terk edip eve gitmesinin çok iyi olacaðýný söylüyordu. Buradakiler tekin tipler deðildi. Bu delilerle, kaybetmiþlerle uðraþmak kendini tehlikeye atmaktý. Mutlaka bir zarar görmek demekti. Cehennem gibi bir þeydi burasý. Ama sözünü tutup þunlara birasýný götürmesi lazýmdý. Nuh kapýyý çalýp içeri girdi. “Efendim, aþçý Selim amcadan 2 bira almam lazým. Mehmet abi istedi. Beni Mehmet abi yolladý. Aþçý þapþala bakar gibi baktý. Gülümsedi: “Sen de kimsin?” “Kaptan iþe aldý beni, yeni.” “Adýn ne?” “Nuh, efendim.” “Burasý rezil ve berbat bir yerdir.” “Bilmem ki. Belki kazýnýrsa altýndan altýn madeni çýkar. Dedem böyle derdi insanlar için.” “Sen saygýlý çocuksun. Senin gibileri burada kolay harcarlar. Burada hayatta kalmak için diþli olmak lazým. Evlat.” Aþçý kamaradan çýktý: “Gel benle.” Ýlerlediler koridorda. Aþçý kilerin kilitini açýp 2 bira çýkardý. “Al bunlarý. Baþka kimseye verme. Ona daha bira vermem. Aynen böyle söyle. Hakký doldu.” Nuh ince uzun koridorda ilerlerken kamaralardan birinin kapýsý açýldý ve içerden iri yarý, kel kafalý goril gibi bir adam çýktý. Nuh’la göz göze geldiler. Ýdris gözlerini biralara dikti. Bir eliyle Nuh’u ensesinden kedi yavrusu gibi tuttu, diðer eliyle 2 birayý almaya çalýþtý. Nuh direndi, Ýdris tokat patlattý. Biralarý alýp birini açýp hemen içmeye baþladý: “Bana bira kalmadý demiþlerdi.” “Ama onlarý götürmem gerekiyordu Mehmet abiye.” Pis pis geðirdi: “Mehmet’ten hiç hoþlanmam. Eðer diðer birasýný istiyorsan gelip benden alsýn. Ona birkaç dakika veriyorum.” Kamarasýna girecekti. Nuh birayý onun elinden almak için panter atýlýp uzattý elini. Ama idris onu dirseðiyle engelledi. Bir tokat patlattý. Gülümsedi: “Seni fýrýldak seni. Bak kafamý bozma. Yoksa bütün kemiklerini kýrarým! Yürü git iþine!” Nuh oradan ayrýldý. Mehmet’in kamarasýna girdi. Durumu anlattý. Mehmet inanmak istemedi ama Nuh’un yanaðýnda þamar izi vardý. Mehmet çýldýrmýþtý: “Gidip o ayýya haddini bildireceðim! Ama beni gebertir, Rasim sen de gel. Sen karýþmazsýn. Sadece geride dur. Ben yapacaðýmý bilirim.” Mehmet yastýðýnýn altýndan býçaðýný alýp belinin arkasýna sokup sakladý. Rasim küçük býçaðýný hep üstünde taþýrdý. Ýdris kamarasýnda yoktu. Araþtýrdýlar, diðer kamaralarda da yoktu. Mutfaða çýktýlar. Mutfak kalabalýktý. Aþçý Selim gündüz aldýðý sucuklu pideleri ýsýtmýþ mürettebata servis ediyordu çayla birlikte. Arada onlara moral olsun diye özel ve deðiþik þeyler alýrdý. Çikolata ya da baklava, kadayýf ya da kýymalý vs. Mehmet Ýdris’in yaptýðýný Selim’e anlattý Yeni bira istedi. Aþçý veremeyeceðini söyledi. “Otur da pideni ye, býrak birayý þimdi.” Selim onun öfkesini yatýþtýrmak için öðütler anlatýyordu. Nuh da masaya oturmuþ pide yiyordu. Ali, ötedeki tuzluðu istedi, tuzluk Rasim onu duymadý ve tuzluðu daha öteye koydu. Ali parlayýp baðýrmaya baþladý, aðzýna ne gelirse söylüyordu. Ve herkes sus pus olmuþ, donmuþ, hayretle ona bakýyordu. “Bitiksiniz lan siz! Hiçbirþeysiniz! Aile deðerleriniz yok!” “Ya ne oldu bu okumuþa?”dedi Rasim. Mehmet güldü: “Dur bi dinleyelim. Derdi var demek ki.” “Yeter ulan! Kaç gündür eziyorsunuz beni; okumuþ aþaðý okumuþ yukarý! Kimsiniz lan siz? Ýçinize de sokmuyorsunuz?” “Yavaþ ol bilader! Kimse birden ýsýnamaz ki sana” dedi Mehmet. “Kes be, en sevmediðim, en ters olan sensin!” “Bak dalarým zaten caným burnumda!” Selim Mehmet’in bir omzunu tutup sýktý. Bakýþlarýyla susmasýný ve beklemesini söyledi. Mehmet mesajý anýnda almýþ, öfkesine gem vurmuþtu. Ali çýldýrmýþ gibi konuþmasýna devam etti: “Sizi bekleyen yok. Toplumsal deðerleriniz yok. Burada gemide kala kala ve birbirinizi göre göre iyice yoldan çýkýp çirkefleþtiniz. Hayvan bile deðilsiniz! Ýþiniz gücünüz cinsellik, kumar, þarap! Patlayana kadar yemek yiyorsunuz. Her gün beþ kere masturbasyon yapýp cenabet geziyorsunuz. Geri zekalýlar! Hadi biriniz çýksýn da bana kafa tutsun, karþý çýksýn, hadi! Tabi susarsýnýz çünkü ben gerçekleri söylüyorum.” En deneyimli ve yaþlý olan aþçý dedi ki: “Bak okumuþ, genç arkadaþ…kardeþ…bak sana kardeþ diyorum; senin gibi 3. günde bayrak açanlarý geminin diðer mensuplarý bir olup icabýna bakar, katil de bulunamaz. Bilirsin; gemide kazalar olur, gece yarýsý birileri düþer denize, kaza iþte. Ya da yemeðin baþýný döndürür, alýp götürür seni birileri… Ýþkence ederler. Yani biz bizeyiz. Biz birer pislik olsak da az da olsa bize saygý göstermen gerekmez mi? O kadar bitik miyiz sence? Daha bizi tanýmýyorsun, hayattan ne kadar dayak yediðimizi bilmiyorsun, biz bu durumdaysak ya kendi akýlsýzlýklarýmýz, düþük zekamýz ya kader; ne bilelim buradayýz iþte. Sen yargýç mýsýn ki üç kuruþluk önyargýlar saçýyorsun bize? Bizde insani, çocuksu hiçbir þey kalmadý mý? Þayet iðrenç insanlarsak gerçekten, bu tek bizim suçumuz mu? Madem öyleyiz; ne diye buradasýn; çekip gidebilirsin sessizce. Bize agalýk yaparsan sonunun ne olduðunu da söyledim. Ayrýca biz geri zekalý olsak bile dünyanýn en iyisiyiz. Biz burada kafayý yiyoruz, iyice delirmemek için bir þeyler yapýyoruz. Bizi hayvan olarak bile deðerlendirmiyorsun.” “Sen iyi birisin Selim abi, sana sözüm yok; ama diðerleri canýmý sýkýyor, ikide bir okumuþ filan demeleri… bana adýmla bile hitap etmiyor, beni hor görüyorlar. Çok zoruma gidiyor.” “E tabi, kimseye sert çýkmadýn. Kendini kanýtlamadýn.” “Bu da ne demek oluyor?” “Gemiye yeni gelenin kabul görmesi için içimizden birinden ya güzel bir dayak yemesi ya da atmasý gerekir. bu da doðal olarak olur.” Herkes güldü. “Ne kadar saçma sapan bir þey bu. Tam hayvanlara göre. Ben karýncayý bile incitmem.” “Burada beðenmediðin birçok þey olabilir, katlanacaksýn, her yerde sana ters gelen þeyler görürsün, görmezden geleceksin, iþitmeyeceksin, hissetmeyeceksin, katlanma becerisi zeka ve yüreklilik göstergesidir. Sen okumþsun ya, günlük tuttuðunu duydum. Kamaranda sýkýntýyla oturduðunda katlanmanýn ilkelerini yaz. Bu seni tedavi eder. Okullarda katlanmaya dair bir ders yoktur. Onu yaþayarak öðreniyorsun.. Katlanmak bu kadar ters geliyorsa sana burada bazý þeylere, kimselere, tepkinin gösterirsin; gücünü, enerjini. Gençsin, olur, mücadele edersin onunla, kendini kabul etirirsin. Sana saygý duyulmasýný saðlarsýn. Ama böyle esip gürlemekle havasýndýr. Anlaþýlan korkmaya baþladýn. Haddini aþan cümleler sarf ettiðinin farkýndasýn.” “Hiç sanmýyorum.” “O zaman kendini kartal sanýyorsun. Sizin oralarýn gökyüzüyle buralarýnki hiç birbirine benzemez. Çakarlar yere. Sadece kendi savaþýný yap; ama bütün tepkileri üstüe çekme. Bu gemide çalýþýp kafayý yememek bir sanattýr.” “Zaten kafayý yemiþler.” “Öyle görünüyor sadece. Akýllý ol, insanlarla iliþkilerini iyi inþaa et. Beðenmediðin bu adamlar bir gün gelir hayatýný kurtarýr. Nerden biliyorsun arka yüzlerinde iyi bir insan barýndýrýp barýndýrmadýklarýný. Tabanca edinirsen onu bir gün mutlaka kullanýrsýn, önyargýlar da böyledir, sen çok önyargýlýsýn. Burada herkes yalnýz ve dertli. Ben eskiden tersime gideni yere sererdim; þimdi ise bu savaþma huyumdan eser kalmadý.” “Ben ama abiciðim ben herkese iyi davrandým, sorun çýkaran onlar. Beni dibe batýrmaya çalýþýp durdular.” “Henüz dibi görmedin.” “Hep diþimi sýktým alttan aldým.” “Demek ki yapman gereken bu deðilmiþ, onlarýn lisanýnda konuþsan seni anlarlardý.” “Sýfýrý tüketmiþ adamla neyin kavgasýný vereyim? O zaten dipte ve zavallýnýn teki.” “Dipte olmak bazýsý için karakter olayýdýr. Kapasitesi büyük adam diptedir. Ama burada kimse dipte deðildir, dipte olan mezardadýr, ama buradakiler nefes alýp veriyor, þanslarý var. yaþama tarzlarý sana uymuyor sadece. Yýlllardýr bu gemideyim. Önceleri hayret ederdim. Hayattan; yani karadan istifa eden herkes bu küçük pis iðrenç mahluða sýðýnýyor diye düþünürdüm. Bilseler burada þanslarý sýfýr. Hayattan kaçýp gelmek de sorunu çözmez. Kalýp sorunu çözeceksin. Yüzleþeceksin. Aðlayacaksýn zýrlayacaksýn; ama yerinde kalacaksýn. Oradan kaçarsan, baþka yerde yine öyle olur. Birinden kaçarsýn, onun gibi biri; hatta zoru çýkar karþýna. Bu gemi bir tür cehennem. Buna dayakmak ancak beyni bir þeylerle uyuþturmakla mümkün. O yüzden þarap içip cinsellik konuþup kaðýt oynarlar, çok yerler. Baðýrýp çaðýrýp rahatlýyoruz. Kavga bizi diri tutuyor. Bir yumruk yiyince kafamýz yerine geliyor acýyla. Yoldan çýkmýþ beynimiz ve kalbimiz bir þifa þansý elde ediyor. Sonra gülüp hiçbir kötü þey olmamýþ gibi birbirimizi baðrýmýza basýyorz. Burada herkesin sevgiye ihtiyacý var ve gerçtekten sevildi mi herkes iyi olur. Bak þu çocuk yeni geldi, adý Nuh, gelir gelmez herkese sevdirdi kendini. Kimse onu horlamýyor. Adam çünkü. Ýnsanlarýn gönlünü hoþ etmesini biliyor. Bazýlarý der, neden yalnýzým, neden beni sevmiyorlar, lan sende bir sorun var da ondan.” Tayfalardan biri mutfaða girdi panikle: “Selim abi, yeni olan. Neydi adý… Tayfun’un baþý belada… Ýdris onu öldürecek…yetiþin!” Güverteye koþtular. Ýdris güvertenin ortasýnda Tayfun’u arkadan boynunu yakalamýþ, kýracak gibi tutuyordu. Selim uysallaþtýran sözler söyledi, epey dil döktü. Selim onun kötü bir þey yapmayacaðýný, sadece gücünü duyurup diðerlerini ve Mehmet’i korkutup sindirmek, üstüne gelmelerini engellemek istediðini anlamýþtý. Bir dal sigara vermeyen Tayfun’a patlamýþtý iþte. Ýdris gerçekten kötü biri olamazdý. Sadece bira içince ya da çok dolu olunca sapýtýr, esip gürlerdi. Oysa normalde çok yufka yürekli biriydi. Bunu sadece Selim hissetmiþti. Sokaklarda yatýp kalkmýþtý, 39 yaþýndaydý. Küçükken havale geçirmiþ, ondan beri kafada bir arýzasý kalmýþtý. Kaptan onu kaçak çalýþtýrýyordu. Selim bir gece gemiye dönerken onu kaldýrýmda üþümüþ halde yatarken bulup gemiye getirmiþ, burada kalýp çalýþmasý için kaptana yalvarmýþtý. Birkaç gün önce Selim çarþýya gitmiþti. Geç saatle gemiye gelmiþ, Ýdris’in kamarasýnýn yanýndan geçerken kapýyý açýk görüp içeri girmiþ, ranzada gazeteden kesilmiþ bir kadýn resmi vardý. Neydi? Sonra Ýdris’in o kadýný annesi yerine koyup deli gibi sevdiðini aralýk kapýdan görmüþtü. Resimdeki dangalak kadýna anne diyordu. Anne yarasý en derin yaraydý ve herkesten saklýyordu bunu. Deli, sert ve acýmasýz görünüyordu. Tatmin olmayan bir sertlik ve delilikti bu. Selim ise onun dipte yatan yumuþaklýðýný birkaç ufak þeyle anlamýþtý. Güverteye konan kuþlara þefkatle bakmasýndan. Yatmaya gitmeden önceki yüzündeki masum ifadeden. Bulutlarý ve uzaklarý içli içi ve sanki içi acýrsasýna ve çok sevdiði ve hasretini çektiði birini beklercesine seyretmesinden. Karný çok açken dolu tabaðýna baktýðý ilk an. Ýnsan mutlaka içindekini ele verir, bir þekilde… Ýdris Tayfun’u býraktý. Selim Ali’nin yanýna geldi, dedi ki: “Ali, sen yürekliysen, bizden biriysen eðer, çýk þu aynýn karþýsýna. Bence onu kesin yenersin!” “Ya saçmalama. Beni at sineði gibi ezer.” “Ama denemeden bilemezsin.” “Gebertir beni. Çýldýrdýn mý; bir kere Tayfun’u gebertiyordu.” “Denemelisin. Mangal yürekliysen göster. Gösterirsen artýk herkes sana saygý duyar. Emin ol.” Ali korkarak yanaþtý Ýdris’e. “Bak Ýdris çok sert vurma. N’olursun.” Ýdris bir yumruk salladý. Ali eðilmiþti. Böbreklere bir yumruk patlattý, sonra surata. Ýdris devi yere yuvarlandý. Kimse bunu beklemiyordu. “Lan Ali ne yaptýn?!” dedi Selim. “Ne bileyim. Bir ara boksör olmak istemiþtim. Evde çalýþýrdým. Bilinç altý…” “Hay senin bilinç altýna… eline! Lan geri zekalý adama öyle vurulur mu? Ýnsafsýz köpek! Adamýn dudaðýný patlattýn. Terbiyesiz herif!” “Çok özür dilerim Ýdris abi.” Ýdris yerinden kalktý ve Selim’i yakaladý aniden. Onu yere yatýrdý. Selim çok korkmuþtu, durmasý için dil döküyordu. Þaka gibiydi; ama deðildi. Seyircilerden bazýlarý gülüyordu. “Çocuklar yardým edin!” “Yaklaþaný hastanelik ederim laayn! Sakýn yaklaþmayýn!” diye baðýrdý Ýdris. Onunla kedinin fareyle oynamasý gibi oynuyor, çimdikliyor, ýsýrýyor, etlerini çekiþtirip buruyor ve gýdýklýyor, boðazýný sýkýyordu. Selim gülecek gibi oluyor, -gýdýklanma tiki vardý-caný yanýyor, baðýrýp çýrpýnýp kurtulmaya çabalýyordu. Kimse yardým etmiyordu. Dayanamadý Nuh; atýldý, Ýdris elinin tersiyle ona cidden vurup kaðýt gibi öte yana uçurdu. Mehmet atýldý, o da yere serilip bayýldý. Nuh yerinden kalkýp Ýdris’in boynuna sarýldý, Ýdris onu yine savurup attý. Nuh doðruldu, yerde Selim de mücadele ediyordu, Ýdris’in elini ýsýrdý, Nuh’un aklýna iyi bir fikir gelmiþti arkadan yanaþýp Ýdris’in kulaðýný ýsýrdý bütün gücüyle, kerpeten gibi ve çekip býraktý. Ýdris ayý gibi böðürüyordu, yere oturmuþtu. Seyirciler gülüyordu. Ýdris’in kulaðýnýn acýsý geçmiþti: “Þu çocuk kadar yürekli olamadýnýz ya, ortalýkta bir de adam gibi dolaþýyorsunuz, serseriler! Selim abi ve Ali hariç hepinizin kalýbýna lan…” Ýdris Nuh’un baþýný okþadý. Selim Nuh’u güvertede bir köþeye çekti, sigara yaktý, uzaklarý seyredip dedi ki: “Evlat, seni tebrik ederim. Senin yaþýnda korkak itin tekiydim. Sonradan açýldým. Baþka gerçeklere gelmem lazým. Kamyonete atlayýp içeri girdiðini biri görmüþ ve bekçiye söylemiþ. Bekçi de bana anlattý senin babanla durumunu… dertleþirken… pek açýmýþ sana… Görüyorsun halimizi. Bizim için yaþamak bu. Babasýýyla her tartýþan ya da ondan dayak yiyen her genç evini terk etse ne olur? Kimse askere gitmez. Bütün kýzlar da fahiþe olur. Neler neler olur. Hoþ benim için fahiþeler de kutsaldýr ya. Geri dönüp durumu kurtar. Sen buraya ait deðilsin. Bak aslaným; umut, sevdiðin bazý þeyleri bazen tek þeyi kafanýn içinde döndürüp durmaktýr…bir kartal gibi…býkýp usanmadan…aileni ve diðer sevdiðin insanlarý öyle gör, öyle yaþa, tek fýrtýnaya yenilmesin sevgin; diðer deyiþle iliþkin.” “Ya býrak abi ya, ben gemide kalayým sizle.” “Olmaz! Gebertirim lan seni! Sen burada olursan mahvolursun.” “Teþekkür ederim Selim abi. O zaman ben eve döneyim. Bir gece için çok trajik þeyler yaþadým.” Gülldüler. “Yarýn uðrayabilir miyim?” “Sabah erkenden gemi gidecek sefere.” “Mesafeler çok uzak olsa da kalplerimiz ve ruhlarýmýz birbirine sarýlýr! Bunu da sakýn unutma: Hayata baðlanma nedenlerini çoðaltýyorsan yolu yarýladýn demektir.” Rýhtýma çýktýlar. Nuh ona babasýyla arasýndan geçenleri anlattý. Selim dedi ki: “Burasý mý zor; babaya katlanmak mý? Burasý elbette. Ani bir çýkýþ yapmasaydýn keþke. Vurup basýp gitmenin bedeli aðýr olur. 15 yaþýnda ben de yaptým senin gibi. Bastým gittim. O günden beri sürünüyorum. Kardeþlerim abilerim okudu, ben de sokak adamý oldum çýktým. Böyle gemilerdeyim iþte. Her biri ayrý çakal. Bakarsýn bir gün biri delirir, býçaklar sýrtýmdan beni, bilemem. Senin kaderin benzemesin benimkine. Ýnsanýn gerçek bir evi, ailesi olmayýnca iþte böyle bizim gibi oluyor. Ne yapalým, aptallýðýmýza kader deyip geçiyoruz. Bizim gibi kaybeden tipler arasýnda yerin olamaz. Baþýna bir iþ gelmesin. Seni evine kadar býrakayým.” “Yok abi, zahmet etme, ben giderim.” Bu sýrada rýhtýma taksi yanaþtý ve içinden kaptan indi, elinde poþetler vardý. “Bu arkadaþý evine kadar býrak” dedi Selim, taksiciye, bir miktar para çýkarýp verdi Nuh’a, genç adam almak istemese de. Taksi hareket ederken Nuh’un içi acýdý. El salladý Selim’e. Selim’in gözleri yaþlýydý. Nuh’unkiler de. Bu zavallý; ama güzel adamlarý orada kendi baþlarýna, kaderleriyle baþa baþa býraktýðý için, onlar için iyi þeyler yapabilirdi. Sanki onlarý yarý yolda býrakmýþtý ya da onlarý satmýþtý, onlara ihanet etmiþti. Onlarla dost olabilirdi. Kim bilir, kaderleri nasýl ilerleyecek ve nasýl sonlanacaktý? Onlarý asla unutmayacaktý. Taksi Nuh’un mahallesindeydi, eve çok yaklaþmýþtý. Nuh araçtan inmek istediðini söyledi ve araçtan indi. Genç adam evine çok yaklaþmýþtý, evin bütün ýþýklarý sönüktü, demek yatmýþlardý. Aniden arkasýnda bir ses duydu ve baþýný çevirdi. Karanlýkta babasýný ve elindeki sopayý fark etti, bastý. Birkaç adým sonra ayaðý takýldý ve yüzüstü kapaklandý yere. Baþýný taþa çarpmýþ, bayýlmýþtý. Salim salya sümük aðlýyordu, oðlunun öldüðünü sanýyordu: “Oðlum uyan!” Onu kucaklamýþ eve götürüyordu. Evde yarý uykulu vaziyette Nuh geri döner diye nöbet tutan ve pencereden yolu gözleyen Hacer de koþup gelmiþti. O da aðlamaya baþladý. Nuh gözlerini açtý. Hacer aniden güldü sevinç ve þaþkýnlýktan. Ay gibi parlak ve dolu dolu bir gülüþtü bu. Ne kadar iyi hissetti onu görür görmez…bakýþýný… Nuh da böyle hissetmiþti. Aþk neydi? Aþk bu muydu? En ihtiyacý olduðu anda onu yaný baþýnda buluvermek! “Oðlum neden kaçýyordun benden…ben senin babaným…düþmanýn deðilim ki… saatlerdir seni bekliyordum… mahallede bakmadýðým yer kalmadý… baþýna bir þey geldi diye endiþelenmekten geberdim…” “Ya býrak iyi baba ayaklarýný! elinde odun vardý.. beni benzetecektin!” Salim hafiften güldü: “Köpeklerden biri saldýrýnca sopayý elime aldým…ah oðul… periþan ettin beni. Bizi bizden baþka kim anlar?” “Anlarlar baba… anlarlar… Ama biz bir daha kötü olmayalým.” “Olmayalým.” “Birbirimize dair umutlarýmýzý yitirmeyelim. Bir kartal gibi umut edelim.” askýya alýnmýþ gülüþ/ an gelir el bombasý gibi patlar/ toz etmese olmaz aþk Ýsa Kantarcý
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |