"Leyla'nýn iþi naz ve iþve; Mecnun'un gözü yaþý çeþme çeþme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Bu vesile ile biz de, doðumunun 300. yýldönümünde Buhurîzâde Mustafa Itrî Efendi’ yi bir kere daha hatýrlamak istedik. Yahya Kemal’ in : Büyük Itrî’ye eskiler der: Bizim öz musikimizin pîri, O kadar halký sevkedip yer yer O þafak vaktinin cihângîri Nice bayramlarýn sabah erken, Göðü, top sesleriyle gürlerken, Söylemiþ saltanatlý Tekbîr' i. Tâ Budin'den Irak'a, Mýsýr' a, kadar… dediði musýkîmizin en büyük bestekârýmýz ITRÎ’ yi… Bestelediði bini aþkýn eserden çok azý günümüze ulaþan Buhurizâde Mustafa Itrî Efendi’ den, kýsaca tanýndýðý mahlasý ile, ITRÎ (1640-1712) den bahsediyoruz. Cami musýkisi formundaki tekbir ve salâtlarý bu gün bile , sadece ülkemizde deðil, bütün Ýslâm âlemininin ibadetlerinde bütün haþmetleriyle, vecd ile okunmaktadýr. Mûsýkîmizde O’ nunla baþlayacak olan klâsik dönem, 19. yüzyýlýn ortasýna kadar devam ederek, daha sonra yerini neo-klâsik döneme terk edecektir. Bestekârlýðý yanýnda iyi bir yorumcu ( hânende ) ve neyzen olmasý yanýnda, ayrýca iyi bir þair ve hattat olan Itrî, ayný zamanda çiçek ve meyve yetiþtiricisidir. Zaten kendisine Itrî mahlasý da yetiþtirdiði güzel kokulu çiçeklerden dolayý verilmiþtir. Günümüzde “ MUSTABEY “ armudu olarak bilinen ve yurdumuzun en lezzetli armut türleri arasýnda sayýlan bu meyvenin ilk olarak Itrî tarafýndan yetiþtirildiðinden bahsedilmektedir. Buhûrizâde lâkabýnýn ise, hoþ kokan, yakýlarak koku daðýtan madde anlamýna gelen “ buhur “ satýcýsý olan babasý, ya da buhurcu dedelerinden kendisine intikal ettiði sanýlmaktadýr. Bazý musýkî tarihçileri, Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme’sinde , “hünkâr hânendesi Buhurîzade Hâfýz “ olarak ismi geçen þahsýn, Itrî’ nin babasý olduðunu zikretmektedirler. Ayrýca onun bir de Esir Pazarý Kethüdâlýðý görevinde bulunduðu da biliyoruz. Onun bu göreve , esirler arasýnda kaabiliyetli ve güzel sesli gençleri bulup yetiþtirmek, geldikleri ülkelerin musýkîleri hakkýnda onlardan bilgi almak amacýyla kendi talebi ile getirildiði rivayet edilir. Bir rivayete göre : “ Buhûrizâde Itrî Efendi, Dördüncü Mehmet’ in huzurunda verdiði bir konserden sonra, Padiþâh’ ýn itifatýna mazhar olmuþ ve kendisine bir dileði olup olmadýðý sorulduðunda, Itrî Tutsaklar Kâhyâlýðý ‘ nýn kendisine verilmesi istemiþ, Pâdiþâh da bu kâhyalýðý kendisine vermiþtir…” (1 ) Özellikle günümüz gençliðinin çoðunluðunun, ancak merak edip 100 TL'lýk banknotlarýn arka yüzüne baktýðýnda göreceði portresi ile ilk kez tanýþacaðý bu büyük musýkî dehasýnýn hayatýna elimizdeki veriler ýþýðýnda bakmak istedik. HAYATI ve YAÞADIÐI DÖNEMÝN SÝYASAL, SOSYAL VE KÜLTÜR YAPISI : “…Kimdir Itrî? Bazý ansiklopedilerin, dünyanýn gelmiþ, geçmiþ ve büyük ihtimalle de gelecek en büyük bestekârý olarak nitelendirdikleri, Beethoven’ýn, onun için “Ben hayatýmda böylesine üstün bir bestekâr görmedim.” dediði Itrî…” ( 2 ) “ Itrî kimdir ?” diye soran yazar,cevabýný da þöyle veriyor: “…Vaktiyle Ýsmet Özel ile yapýlan bir söyleþiden Itri ile ilgili bir bölümü aktarmak istiyorum. Kendisine “Itrî’ mi, Bach mý? ” diye bir soru sorulduðunda þöyle demiþtir: “Ben, Türk Mûsikîsini hep yukarýda tutarým. Fakat bana “Itrî’ mi büyük, Bach mý?” diye sorarsanýz, “ Bach ” derim. Çünkü, Bach’ tan sonra Beethoven var, Brahms var; ama Itrî’den sonra yok. Yani, Itrî’nin yaptýklarýnýn üzerinde bir baþarýyý göstermiþ kimse yok… “ ( 3 ) Ýstanbul Mevlânâkapý civarýndaki Yayla semtinde 1630 ile 1640 yýllarý arasýnda doðduðu tahmin edilen ve 1712 yýlýnda hakkýn rahmetine kavuþan bu büyük musýkî üstâdýmýz çok iyi bir öðrenim görmüþ, bunun sonucunda Arapça ve Farsça dillerine büyük hakimiyet kazanmýþtýr. Daha genç yaþlarýnda, IV. Mehmed ( slt:1648-1687) in padiþahlýðý zamanýnda hem Saray’ da musikî hocasý, hem ser-hânende ( Ýcrâ Hey’ eti Þefi ), hem de Padiþah’ ýn, musâhib-i þehriyârî ( padiþâhýn sohbet arkadaþý ) si görevlerine getirilmiþtir. IV. Mehmed’ in tahtan indirilmesinde sonra da, Ýkinci Süleyman (slt: 1687-1691), Ýkinci Ahmed ( slt: 1691-1695), Ýkinci Mustafa (slt:1695-1703) ve Üçüncü Ahmed’ (slt:1703 -1730) in saltanat yýllarýnda da, saraydaki bu görevlerine devam etmiþtir. Itrî’’ nin yaþadýðý 17. yüzyýl Osmanlý Devleti’ nin eski gücünü iyiden iyiye kaybetmeye baþladýðý bir zaman kesitidir. Bu yüzyýlýn baþýndan itibaren kesintisiz olarak süregiden savaþlar, yeniçeri ve kapýkulu ocaklarý tarafýndan baþkent Ýstanbul’daki isyanlar ve Anadolu’ daki Celâli ayaklanmalarý gibi iç, merkezi otoritenin sarsýlmasýndan dolayý Erdel, Eflak, Boðdan, Yemen, Tunus gibi eyaletlerdeki dýþ isyanlar yaþanýr. Bunlara ilâveten bir de devletin büyük bir mâlî kriz içine girmesiyle tam anlamýyla bir “duraklama “ durumu yaþanmaya baþlanýr. Tabii bütün bu gerekçelerin yanýsýra, bilim ve teknik’ te Batý’ daki geliþmeler karþýsýndaki çaresizlik de devletin duraklamasýndaki önemli bir etkendir. Her ne kadar Itrî ‘ nin yaþadýðý yýllar bir siyasî inkýraz devri ise de, ilginçtir ; baþta musiki olmak üzere, mimarî,tasavvuf, þiir, hat ve diðer kültür ve sanat dallarýnda yaþanan bir altýn çað niteliði taþýr. “…XVII. asrýn 2. yarýsý, musýkîmizde, hiç olmazsa klâsik yolda,olgunluk dönemidir. Sonradan gelen Lâle Devri (1718-1730) bu dönemin hýzýyla yol alýr. Gene XVII. Asrýn ortalarý, Divân Þiiri denen klâsik þiirimizin de en olgun devridir…” ( 4 ) O dönemin büyük bestekârlarý olarak, ayný zamanda Itrî ’ nin hocalarý olan, Hafýz Post ( 1630-1694) ve Kutb-ý Nâyî olarak vasýflandýrýlan Þeyh Osman Dede ( 1652?-1730 ) nin yanýnda , Kûçek Mustafa Dede ( ö.1683 ) yi de sayabiliriz. Bestekârýmýz 1712 senesinde vefât ettiðinde, onu çok sevdiði an¬laþýlan çaðdaþý bir þair þöyle bir tarih düþürmüþtür : " Buhûrîzâde'yi bûyâ-yý bezm-i Adn ede Allah " ( ebced hesabý ile : 1124/1712) ( Ben bu mýsraý , ‘ Buhurizâde’ yi ALLAH (c.c) hoþ kokulu Cennet topluluðuna dahil etsin ‘ olarak anladým. ) Itrî’ nin kabrinin yeri maalesef bilinemiyor. Divan þairi Þeyhülislam Esad Efendi’ nin verdiði bilgiye göre Itrî , Yenikapý Mevlevihanesi’nde yatmaktadýr. Hayatý ve çevresine bakýlarak mezarýnýn muhtemelen ya, Yenikapý Mevlevihanesi civarýnda ya da Edirne¬kapý dýþýndaki Mustafapaþa Dergâhý kar¬þýsýnda olabileceðii rivayet ediliyor. ÞAÝRLÝÐÝ ve HATTATLIÐI : Döneminin ve bütün zamanlarýn en büyük bestekârlarýndan biri olan Itrî, ayný zamanda önemli bir þairdir. “Þuarâ Tezkireleri “ ve “ Güfte Mecmualarý “nda Divân Þiirinin, NAÂT, TAHMÝS, NAZÎRE, GAZEL v.d. formlarýnda olduðu gibi, hece vezni ile de bir çok þiir yazdýðý anlaþýlmaktadýr. Ancak, Itrî’nin sayýsýz bestesi gibi þiirlerini barýndýran “ DÝVAN “ ý da halen kayýptýr. Edebiyatçýlarca, þiirinde ünlü þair NÂBÎ’ nin etkisinde kaldýðýna dair yaygýn bir görüþ vardýr. Örnek olarak yine kendisi tarafýndan Nühüft makamýnda ve Aðýr Dûyek usûlünde “TEVÞÝH “ formunda bestelenmiþ aþaðýdaki naât, Itrî’nin hem þâirlik gücünü, hem de eserindeki tematik zenginlikle birlikte Peygamberimiz ( s.a.v. ) e olan sevgisini ortaya koyan güzel bir örnektir : Sâyesi düþmez yere bir böyle nahl-i Tûr’ sun Mihr-i âlem-gîrsin baþdan ayaða nûrsun Târik-i gülzâr-ý âlem mâlik-i mülk-i adem Münkirîne mahz-ý mâtem mü’ minîne sûrsun Sensin ol þâh kim Süleymanlar kapýnda mûrdur On sekiz bin âleme hükmetmeðe me’mûrsun El benim dâmen senin ey rahmeten li’ l-âlemin Þöhretim isyan benim sen afv ile meþhûrsun Padiþah-ý evvelîn ü kýblegâh-ý âhirîn Evvel ü âhir imâmu’ l-enbiya mezkursun… Þairliðine ilâveten, TA’ LÝK yazýda da güçlü bir hattat olduðunu biliyoruz. Devrinin ta’ lik yazý üstâdý Tophâneli Mahmud Nuri Efendi’ nin öðrencilerinden SÝYÂHÎ AHMED EFENDÝ’ den ders aldýðýný, Sadettin Nüzhet ERGUN’ un ifadelerinden öðreniyoruz. Mustakimzâde, "Tuhfe-i Hattatîn" ( Hattatlarýn Armaðaný ) adlý eserinde Buhûrizâde Mustafa Efendi' nin yazý sanatýnda " Hattat-ý Fahir " ( Büyük, ünlü hattat )olduðundan söz ediyor. MUSIKÎDEKÝ HOCALARI ve HANENDELÝK VE NEYZENLÝÐÝ : Itrî ‘ yi yetiþtiren hocalar kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazý müzikologlar O’ nun, DERVÝÞ ÖMER, KASIMPAÞALI KOCA OSMAN, KÜÇÜK ÝMAM MEHMED EFENDÝ, VAKIF HALHÂLÝ NASRULLAH EFENDÝ ve HÂFIZ POST gibi üstâdlardan yararlanmýþ olabileceðini tahmin etmektedirler. Ayrýca O’ nun Yenikapý Mevlevîhânesi’ nin bir derviþi olduðunu, dönemin Mevlevî musýkîþinaslarýndan yararlandýðýný, burada ney üflemeyi de öðrendiði Rauf Yektâ Bey tarafýndan belirtilmektedir. Itrî’ nin “…bulunduðu mecliste diðer hânendedere aðýz açtýrmayacak derecede güzel sesli “ olduðu SÂLÝM TEZKÝRESÝ’ nde anlatýlmaktadýr . Buna karþýlýk, Ebu Ýshakzâde MEHMED ES’ AD EFENDÝ’ nin, ATRABÜ’L- ÂSÂR isimli tezkiresinde ise , kendisinin hem huzûr-u hümâyûn fasýllarýna katýldýðýndan bahsedilip, hem de sesinin çok çirkin olduðu yazýlýdýr. Sesi belki güzel, ya da çirkindi; ama onun yüksek musýkî bilgisi, makam ve usullere hâkimiyetinin ona güzel ve doðru icralar yaptýracaðýna þüphe yoktur. B E S T E KÂ R L I Ð I : Uðraþtýðý bütün iþler dýþýnda , þüphesiz Itrî’ nin bir musýkîþinas olarak en önemli tarafý muhakkak ki bestekârlýðýdýr. Yahya Kemâl’ in ondan söz ederken : Saklamýþ kazâ ve kader Belki binden ziyâde bestesini Bize mirâsý kaldý yirmi eser. …………………………………………………… deðindiði gibi, bestelemiþ olduðu binlerce eserden her ne kadar günümüze sadece Yýlmaz ÖZTUNA’ ya göre 42, Ekrem KARADENÝZ’ e göre 49, günümüz araþtýrmacýlarýna göre de ancak 20 eserinin gelebildiði belirtiliyorsa da, o kadarý bile onun musýkî tarihimizin en büyük bestekârý sýfatýna lâyýk olduðunu kanýtlamaya yetecektir. Marmara Üniversitesi Türk Din Musikisi öðr.üyesi Doç. Dr. Ahmet Hakký Turabi’ ye göre: " Buhûrîzâde Mustafa Efendi, musikimiz adýna bir devrin kapanýp yeni bir devrin açýlmasýný saðlayan en önemli bestekârdýr. Gerek dinî, gerek lâdinî musiki alanýnda geleneklere baðlý kalarak yaptýðý yeniliklerle dönemi zirveye taþýr ve Türk musikisinin önde gelen birkaç ustasýndan biri kabul edilir." Itrî'den önceki dönem bestekârlarýn eserlerinde bâriz bir þekilde farkedilen Ýran ve Horasan musikîlerinin etkileri, onun öncülüðünde neredeyse tamamen silinmiþ ve Osmanlý – Türk Musýkîsi’ nin karakteristik vasfý þekillenmiþtir. Itrî klâsik musýki mâceramýzýn þekillenmesinde tabir caizse tam anlamýyla bir dönüm noktasý ve Osmanlý Medeniyet Müziði’ nin en önemli bir referanslarýndan biri olarak kabul edilmektedir. Mehmed Esad Efendi ATRABÜ’ L- ÂSÂR’ ýnda onun 1000’ den fazla MURABBA, NAKIÞ ve KÂR bestelediðinden ve BERKA,NECD, REKB, SELMEK gibi unutulmuþ makamlar dahil, günümüzde de kullanýlan bir çok makamdan besteler yaptýðýndan söz eder. O, geleneksel musýkîmiz içinde, gerek din dýþý, gerekse dinî musýkinin ,hem cami, hem de tekke musýkîsi dalýnda önemli ve kalýcý eserler býrakmýþtýr. Peþrev’ den saz semâisi, besteden kâr’ a, ilâhi’ den âyine, tekbir’ den salâ’ ya deðiþik formlarda bestelediði þâheserler bu gün ülkemizde olduðu gibi, özellikle tekbir ve salât-ý ümmiyesi bütün Ýslâm âleminde huþu ile icrâ edilmektedir. Bestelerinin Klâsik, Cami ve Tekke musýkîsi olmak üzere 3 ana grupta deðerlendirilmesi uygun olacaktýr . KLÂSÝK FORMLARDA YAPTIÐI BESTELER : Aslýnda Itrî’ nin Peþrev, saz semâisi, kâr, beste v.d. klâsik formda bestelediði bütün eserlerin de melodik olarak yaptýðý çaðrýþýmda ilâhî bir mesajý hemen farkediyoruz. Bizim burada dindýþý þeklindeki tasnifimiz tamamen müzikologlarýn Dinî ve Dindýþý formlar olarak belirlediði bir ayýrýmdan kaynaklanmaktadýr. Yoksa melodik örgü itibariyle bunlarýn farklý nitelikte deðerlendirilmesi asla mümkün deðildir. Itrî’ nin bestelerinde, o zamana kadar yapýlmýþ eserlerden tamamen farklý, kendine özgü bir melodik örgü taþýdýðý kolayca farkedilir. Güftelerini, kendisi de iyi bir þair olmasýna raðmen, daha ziyâde FUZULÎ, NÂZÝM, NEV’ Î, NÂBÎ ve ÞEHRÎ’ den almýþtýr. Bu formdaki eserlerinin baþýnda gelenlerinden biri de Hâfýz SÂDÝ ÞÝRÂZÎ’ nin : “ Gül bî ruh-i yâr hoþ nebâþed Gülbün-i ‘ýyþ mîdemed sâkî-i gül-‘izâr ku? Bâd-ý behâr mîvezed bâde-i hoþ-güvâr ku? Her gül-i nev zi gül-ruhî yâd hemîdehed velî Gûþ-i suhân-þinev kuca? Dîde-i i’tibâr ku? Meclis-i bezm-i ‘ayþ ra galiye-i murâd nist Ey dem-i subh-i hoþ-nefes nâfe-i zülf-i yâr ku? (Ey þâhid-i kudsî ki keþed bend-i nikaabet V’ey mürg-i behiþtî ki dehed dâne vü âbet) “ Farsça gazeline yaptýðý, Nêva - Kâr bestesidir. Nevâ-kâr, kendi musýkî formundaki emsalleri ile kýyaslandýðýnda bir þâheser olduðu kolayca farkedilir. ' Neva - Kâr ', çeþitli makam ve usul geçkileri uygulanarak âdeta nakýþ gibi iþlenmiþ bir melodi þaheseri olup, klâsik musýkî üslubumuzun prototip eserlerinden biri olarak repertuvarýmýzýn baþ köþesindeki yerini sonsuza kadar koruyacaktýr. Yerleþik geleneðe göre besteciler o zamana kadar besteledikleri “kâr “ larý hep “ terennüm “ ile baþlatýrken, Itrî nevâkâr’ ý ile bu kurala riayet etmeyip, doðrudan güfte ile baþlatýr. Bunun dýþýnda, Nef’ i’ nin : Tuti-i mucize-guyem ne desem laf deðil Çerh ile söyleþemem ayinesi saf deðil Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf deðil Gazeline yaptýðý segâh beste de, klâsik musýkîmizin abide eserlerinden biridir. Bunlara ilâveten, Bâkî’ nin “ Câm, lâ’ lindir senin, âyine, rûy-i enverin…” mýsraý ile baþlayan þiirine yaptýðý Hisar makamýndaki “beste ”si, Týflî’ ’ nin “ Her gördüðü periye gönül mübtelâ olur…” mýsraý ile baþlayan güftesine yaptýðý buselik “ beste “si, Rezmî ‘ nin “ Gamzen ki olâ sâký-î çeþm-i siyeh-î mest …” sözleri ile baþlayan þiirine yaptýðý Bestenigâr “ beste “ sini sayabiliriz. CAMÝ MUSIKÝSÝ FORMUNDA YAPTIÐI BESTELER : Geçtiðimiz günlerde topraða verdiðimiz büyük tarihçi ve musýkîþinas Yýlmaz ÖZTUNA’ nýn ifadesiyle O : ”…Cami musýkîsi’nde Itrî,Türk Musýkîsi’ nin kesin þekilde en büyük bestekârýdýr. Esasen bu san-hadaki tek rakîbi,< hiç olmazsa bu gün elimizde mevcut notalara göre > Hatîb Zâkirî Hasan Efendi’ den ibarettir ki, Itrî’ nin doðumundan bir müddet önce (17 yýl kadar önce) çok yaþlý olarak ölmüþ. Kanunî devrine yetiþmiþ bir sanatçýdýr…” ( 5 ) Bestelediði segâh BAYRAMTEKBÝR’ i ve SALÂT-I ümmiyesi Cami musýkisinin iki þâheseridir. Her iki beste de, dar bir ses alaný içerisinde, süslenmeden, sade ezgilerle yapýlandýrýlmasýna raðmen, taþýdýðý büyük ifade gücüyle kulakta ve gönülde coþkulu tatlar býrakýr. TEKBÎR : “ Allahü Ekber, Allahü Ekber , Lâ Ýlâhe Ýllallahü Vallahü Ekber Allahü Ekber Velillahi' l- Hamd…” Tekbir, hem Ramazan ve Kurban Bayram namazlarýnda, Ayrýca Kurban bayramýnýn bir gün öncesi ( arefe )nin ikindi namazýndan baþlanarak, son gününün ikindi vaktine kadar bütün vakit namazlarýnýn farzlarýný sonunda, kurban kesimi esnasýnda, Hac esnasýnda Kur’an-ý Kerîm Hatim dualarýnda hazýr bulunan cemaat tarafýndan okunmaktadýr. Itrî tarafýndan her ne kadar “ Durak Evferi “ usulü ile bestelenmiþse de, camilerde icralarý esnasýnda cemaat tarafýndan alýþýlagelmiþ serbest bir ritim ile icra edilmektedir. SALÂT-I ÜMMÝYE : Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedi nin nebiyyil Ümmiyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim… Daha ziyâde Mevlîd okumalarýnda her bahir arasýnda ve özellikle Peygamber Efendimiz (s.a.v) in doðumunu anlatan “ Velâdet Bahri “ bölümünde ve mukaddes emanetlerin ziyaretinde bulunan cemaatin de katýlýmýyla okunmaktadýr. Bazý müzikologlar bu salât’ ýn Hatîb Zâkirî Hasan Efendi’ ye ait olduðunu söyleseler de, çoðunluk tarafýndan Itrî’ ye ait olduðu kabul edilmektedir. “… Bu salât, Suphi Ezgi’ nin “ Nazarî Amelî Türk Musýkîsi “ adlý eserinin 3. Cildinde, ¾ lük orta semai giderindeki usul ve teamüle uymayan lâhin mimârisiyle yer almaktadýr. Bu tesbite göre okuduðumuz zaman salâtýn Arapça kýraatýnda bozukluk meydana gelmektedir. Merhum Neyzenlerimizden Halil Can bu eseri, uzun bir çalýþma neticesinde gerçek prozodi taksimatý ve kýraaatýna uygun düþen 43 zamanlý bir “ Darbeyn “ usulü ile doðru olarak tesbit etmiþtir. ( 6 ) O’ nun gerek bayram tekbiri ve gerekse salât-ý ümmiye’ sine ilâveten, Mâye Cum’a Salâtý ve Dilkeþ-Hâverân Gece Salâsý da Ýslâm coðrafyasýnýn camilerinde, Cuma ve bayram namazlarýnda 300 senedir coþku ile okunmaktadýr. Bunun dýþýnda, Camilerdeki cumhur müezzinliðinin musýkî dahil bir çok uygulamasýnýn, teravih namazlarý esnasýnda imam ve müezzinlerin makam deðiþtirme kurallarýnýn da genellikle Itrî tarafýndan hayata geçirildiðine dair rivayetler vardýr. TEKKE MUSIKÝSÝ FORMUNDA YAPTIÐI BESTELER : a) Nât-ý Mevlânasý : Mevlevî Âyinlerinden önce okunmasý deðiþmez gelenek olmuþ ve “YÂ HABÎBALLAH, RESÛL-Ý HÂLÝK-I YEKTÂ TÜYÝ “ mýsraý ile baþlayan bu eserin sözleri Mevlâna Celâleddin Rûmi’ ye aittir. Itrî bu eseri Rast makamýnda bestelemiþtir. 20. yüzyýlýn önemli þairi Arif Nihat Asya ’nýn na’týnda dahi : “ Itrî bestelesin tekbîrini ” mýsraý dahi, dolaylý olarak, bu güne kadar bestelenmiþ en muhteþem na’t’ ýn Itrî ’nin eseri olduðuna vurgu yapmaktadýr. Musýkîmizin abide seslerinden Safiye Ayla, haftada bir yayýmlanan 1954 tarihli bir RADYO DERGÝSÝ’ ne yazdýðý yazýda, Nât-ý Mevlâna’ nýn besteleniþ efsânesini þöyle anlatýyor : Osmanlý Ýmparatorluðunun en azametli devirlerini yaþadýðý sýralarda, Konya þehri Selçukîler devrinde olduðu gibi hakikî bir irfân yuvasý halinde bütün Türk münevverlerinin merkezi olmuþtu. Günün birinde kadirþinas Konyalýlar, Mevlâna’ya büyük bir türbe inþa ettirirler…Bilmem bu satýrlarý okuyanlar arasýnda Konya’da Mevlâna Hazretlerinin türbesini görenler var mýdýr? Ben iki kere gördüm… Türkün sadelik içinde ihtiþamýný ve azametini gösteren bütün Türk abideleri gibi bu eserin de, daha ilk bakýþta insana huzûr veren sadeliði ve o nisbette huþû içinde býrakan azameti vardýr. Ýþte bu büyük eserin resmî küþadý günü, memleketin her tarafýndan kervanlara baha biçilmez hediyelerini takdim etmeðe koþup gelen kadirþinas zenginler, mollalar, hocalar, talebeler, dindar büyük bir halk tabakasý türbenin avlusunu bir mahþer yeri gibi kaplamýþtýr. Dinî âyînle merasim baþlamak üzere iken kapýda telâþ içinde, yorgun, çekingen bir derviþ görünür; sýkýlarak içeri girer…O sýrada, kýymetli hediyeler sahiplerinin isimleriyle sýralanmaktadýr. Buhurdanlýklardan süzülen mistik ve güzel kokular içinde herkes, fakir ve zengin gözetilmeden sýrasýný almýþ, mûsikî merasimine hazýrlanmýþlardýr. Bu son gelen derviþ kimsenin nazar-ý dikkatini celbetmeden baþý önünde sessiz durmaktadýr. Mûsikî baþlar; bitmek üzere iken, mýtrýplarýn bulunduðu hücreye doðru, bu derviþin aðýr adýmlarla yaklaþtýðý görülür…Ve tam sýrasýnda koltuðundan çýkardýðý ney’ini çok azametli ve ilâhî bir naðme ile söyletmeðe baþlar. Herkes sükût içinde mest-ü hayran dinledikten sonra ney susar, fakat halkýn heyecaný bu aziz derviþi göklere çýkarýr. Elinden ve alnýndan öpenler, sýrtýný sývazlayanlar ve takdîr için kendisine söyleyecek kelime bulamayanlar etrafýný almýþlardýr. Derviþ, bu büyük takdirler önünde mahcup ve mahzun bir edâ ile: “ – Hazrete hediye edecek kýymetli hiç bir þeyim yoktu…Bu naciz besteyi onun ruhuna ithaf ediyorum…Allah kabul etsin…” demiþti…. Ýþte Itrî’nin ney’inden çýkan naðmeler Mevlâna Hazretlerinin ruhuna o günün en büyük ve ebedî hediyesi olmuþtur… Mevlevî âyînlerinde okunan bu beste “Naâtý Mevlâna”dýr. b) Segâh Mevlevî Ayini : O’ nun besteleri içinde kuþkusuz ki, muhteþem ses ahengi taþýyan Segâh Âyin-i þerifinin yeri farklýdýr. Ocak aynýnýn son günlerinde Yenikapý Mevlevihanesi'nde büyük bestekârýn Segâh Mevlevi Ayini'yle açýlýþý yapýlan etkinlikler, 2012 yýlý boyunca O’ nun adýna düzenlenecek seminer, panel, sergi ve konferanslarýn bu büyük bestekârýn hem yurt sathýnda, hem de uluslararasý sanat plâtformunda tanýtýmýnda büyük katkýlar saðlayacaðýný ümidederek, kendisini rahmet ve muhabbetle yâdediyoruz. D i p n o t l a r : (1 ) Sadi Yaver ATAMAN , TÜRK ÝSTANBUL, ÝBB Kül. Ve Sos.Ýþl. D.Bþk. Kültür Md. Yayýnlarý, Ýstanbul,2006, 2. baský, s. (2) Dr.Fazlý ARSLAN, ” Segâh Tekbîr, Salât-ý Ümmiye ve Mustafa Itrî Efendi ”, www.kalemgüzeli.net (3) Dr.Fazlý ARSLAN,” a. g. e. ” (4) Yýlmaz ÖZTUNA, “ ITRÎ “, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Yayýnlarý, Ankara, 1987, s. IX (5) Yýlmaz ÖZTUNA, “ a. g. e. “, s.33 (6) Ahmet Þahin AK, TÜRK DÝN MUSIKÎSÝ (Cami ve Tekke Mûsýkîsi ), Akçað Yayýnlarý, Ankara, 2009, s.82, 83 YARARLANILAN KAYNAK ESERLER : Yýlmaz ÖZTUNA “ ITRÎ ”, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Yayýnlarý, Ankara, 1987. Yahya Kemal BEYATLI, “ KENDÝ GÖK KUBBEMÝZ “, Ýstanbul Fetih Cemiyeti Yayýnlarý, Ýstanbul, 1983. Rüþtü ÞARDAÐ “ MUSTAFA ITRÎ EFENDÝ ”, Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý, Ankara, 1992. http://ferahnak.wordpress.com/2012/02/11/300-olum-yildonumunde-oz-musikimizin-pir-ini-hatirlamak/
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |