"“Yazmak, bazen kendinle konuşmanın en az aptalca hali; en azından kimse cevap vermez.” – Franz Kafka"

Râhi̇p Bahîra Ri̇vâyeti̇ni̇n Değerlendi̇ri̇lmesi̇: Tari̇hî, Hadi̇sî Ve Kur’ânî Açidan Bi̇r Bakiş

İslam tarihinin erken dönemlerinde, genç Muhammed'in amcası Ebû Tâlib ile Şam yolculuğu sırasında yaşandığı iddia edilen Rahip Bahîra olayı, tartışmalı bir rivayettir. Bahîra'nın Muhammed'i gelecekteki Nebi olarak tanıdığı anlatılır, ancak bu rivayet hem kaynak hem de içerik açısından ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. İbn İshâk'ın Sîre'sinde geçen bu anlatım, güvenilirlik sorunları taşımaktadır.

yazı resim

**İslâm tarihinin erken dönemlerine dair anlatılar içerisinde Râhip Bahîra kıssası, oldukça dikkat çekici ve bir o kadar da tartışmalı rivâyetlerden biridir. Genellikle Nebimiz Muhammed’in gençliğinde, amcası Ebû Tâlib ile yaptığı Şam yolculuğunda geçtiği kabul edilen bu kıssada, bir Hristiyan râhibin onu geleceğin nebisi olarak tanıdığı iddia edilir. Bu rivâyetin detaylarında, Bahîra’nın Nebimiz Muhammed'i bir bulutun gölgelendirmesi gibi olağanüstü bir alametle tanıdığı anlatılır. Ancak bu anlatım, hem sened hem de metin açısından ciddi tartışmalara ve eleştirilere maruz kalmıştır. Rivâyeti ilk aktaran kaynak, İbn İshâk’ın Sîre’sidir. Ancak İbn İshâk bu rivâyeti herhangi bir sened ile desteklememekte, “fîmâ yez‘umûne” (iddia ettiklerine göre) gibi temriz sigalarıyla aktararak, bu olayın tarihi güvenilirliğine dair kuşku uyandırmaktadır. Onun bu rivâyeti, tâbiînden Abdullah b. Ebû Bekr b. Muhammed’e dayandırdığı ifade edilse de, iki veya daha fazla râvî atlanarak yapılan bu aktarım hadis ilminde mu‘dal olarak değerlendirilir ve zayıf hadislerin en alt derecesinde yer alır. Taberî de İbn İshâk’tan ve Tirmîzî’den benzer rivâyetleri nakletmektedir. Ancak bu rivâyetler de aynı şekilde sened yönünden ciddi zaaflar taşır. İbn Sa’d’ın rivâyeti ise daha çok Vâkıdî’ye dayanır ki, Vâkıdî hadis otoriteleri tarafından güvenilir kabul edilmemiştir. Onunla ilgili “zayıf ve uydurma hadis nakleden râvî” değerlendirmesi yapılmıştır. Vâkıdî’nin aktardığı rivâyetler de tıpkı İbn İshâk rivâyeti gibi mu‘dal kabul edilmektedir. Tirmîzî’nin naklettiği rivâyet ise nispeten daha sağlam kabul edilmekle birlikte, Tirmîzî bunu “garip, hasen” olarak nitelemiştir. “Garip” oluşu, sened zincirinde bir yerde tek râvîye dayanmasından kaynaklanır ki bu durum, hadis bilginleri nezdinde rivâyetin güvenilirliğini düşürür. Ayrıca Tirmîzî’nin “sadece bu tarikten biliyoruz” demesi, rivâyetin başka destekleyici yollardan gelmediğini, dolayısıyla sahih şartlarını taşımadığını gösterir. Rivâyetin içeriğinde de pek çok tenkide açık unsurlar mevcuttur. Özellikle bulutun sadece Nebimiz Muhammed'i gölgelendirmesi, olayın doğrudan şahidi olması gereken onlarca kişinin buna sessiz kalması ve bu olayın Mekke’de hiç dillendirilmemesi, rivâyetin kurgusal bir niteliğe sahip olabileceğini düşündürmektedir. Zehebî, bu rivâyeti “uydurma” olarak nitelendirerek onun “sahih olmadığını” açıkça dile getirir. Özellikle bulut ve ağaç gölgesinin aynı anda olması gibi fiziksel olarak çelişkili unsurlara dikkat çeker. Ayrıca olayın neredeyse sadece râhibe söyletilmesi, diğer karakterlerin edilgen konumda olması ve olayın dramatik bir şekilde sunulması, rivâyetin doğal değil, idealize edilmiş bir anlatı olduğunu düşündürmektedir. Kur’ân perspektifinden bakıldığında ise bu tür rivâyetlerin doğruluğu daha da kuşkulu hale gelmektedir. Zira Kur’ân’da Nebimiz Muhammed'in vahiy almadan önce böyle bir görevle görevlendirileceğini bilmediği açıkça belirtilir: “Ve sen, sana Kitab’ın vahyedileceğini ummuyordun.”(el-Kasas, 28/86) Bu ayet, Allah Resûlü’nün nebilik görevinden önce böyle bir beklenti içerisinde olmadığını gösterirken, Bahîra rivâyeti gibi “geleceğin nebisi olarak tanındığı” türdeki anlatıları doğrudan çürütmektedir. Zira böyle bir olay yaşanmış olsaydı, bu olay hem Nebimiz Muhammed'in hem de onu tanıyanların zihninde iz bırakır, ilk vahiy geldiğinde bu olağanüstü hatıraya mutlaka başvurulurdu. Oysa ne Hatice validemiz, ne Ebû Tâlib, ne de sahâbeden biri, böyle bir geçmiş olaydan söz etmemektedir. Râhip Bahîra rivâyeti, hem sened hem metin hem de Kur’ân perspektifinden bakıldığında ciddi zaaflar taşımaktadır. Rivâyetin hadis ilmindeki sınıflandırması oldukça zayıf, içeriğindeki unsurlar fizikî ve mantıkî olarak çelişkili ve Kur’ân’ın ortaya koyduğu bilgiyle uyuşmamaktadır. Bu sebeple, bu tür anlatıların tarihî hakikatler değil, daha çok sonradan oluşmuş kutsal biyografi (hagiografi) unsurları olduğu söylenebilir. Nebimiz Muhammed'e olan sevgi ve saygının onu efsaneleştirme yoluyla gösterilmeye çalışıldığı bir dönemin ürünü olan bu tür rivâyetler, Kur’ân merkezli bir nebi anlayışıyla yeniden değerlendirilmelidir.
**

Yorumlar

Başa Dön