**Kur’an’da geçen “halîfe” kavramı, tarihsel süreçte siyasal bir kuruma dönüştürülerek “hilâfet” adı altında dini-siyasi bir otoriteye dönüştürülmüştür. Kur’an’da geçen “halîfe”, “halâif” ve “hulefâ” kelimeleri genellikle insanın yeryüzündeki imtihanı ve ardıllığı bağlamında kullanılırken; tarihsel süreçte bu kelime, özellikle Emevî ve Abbasî dönemlerinden itibaren siyasallaştırılmış, “Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi” olarak tanımlanan bir makam hâline getirilmiştir. Bu durum, Kur’an’daki tevhid anlayışına açıkça aykırıdır. Zira Kur’an’a insanlar yalnızca sınanan, sorumlu varlıklardır. Arapça kökenli halîfe (خليفة) kelimesi, “birinin yerine geçen, ardıl olan” anlamındaki halefe fiilinden türetilmiştir. Bu kavram, hiçbir Kur’an ayetinde “Allah adına hükmeden” ya da “temsil yetkisi olan kutsanmış bir kişi” anlamında kullanılmamaktadır. Aksine, ayetlerde geçen kullanımlar şu şekilde bağlamsallaştırılmıştır: " Rabbin meleklere Şüphesiz " Ben yeryüzünde bir halife yapacağım dediği zaman " orada bozgunculuk yapacak kan dökecek kimseyi mi? Oysa, biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz demiştiler." Şüphesiz Ben sizin bilmediklerinizi bilirim demişti."(Bakara 2/30) Burada “halife”, yeryüzünde sınav sistemine tabi olacak sorumluluk yüklenen bir varlık olarak insana işaret eder. Meleklerin “orada bozgunculuk yapacak kimseyi mi yaratacaksın?” sorusu, insanın sınanacak bir varlık olduğunu açıkça gösterir. Ayette temsilcilik değil, imtihan sorumluluğu vurgulanır. “Sonra onların ardından neler yapacağınızı görmek için sizi yeryüzüne halifeler yaptık.”(Yunus 10/14) Bu ayette “halifeler” (خلائف), önceki toplulukların yerine geçen yeni nesiller anlamındadır. Tarihsel ardıllık ve sınama amacı ön plandadır. “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; insanlar arasında hak ile hükmet.”(Sad 38/26) Burada da adaletle hükmetme sorumluluğu söz konusudur. Davud’a verilen “halifelik”, ilahî vekillik değil; adaletli yönetme görevidir. Kur’an, halifeliği:
- İmtihan bilinciyle yaşanan bir sorumluluk (Bakara 2/30)
- Toplumlar arası ardıllık ve süreklilik (Yunus 10/14)
- Adalet temelli yönetsel sorumluluk (Sad 38/26) bağlamlarında kullanır.
Hiçbir ayette halîfe:
- Allah adına hükmeden
- Vahiy getiren
- Dini otorite sahibi
- Kurtarıcı bir kişi olarak tanımlanmamıştır. Bu bağlamda “halîfe” sadece, Allah’ın sünnetullahı (yasaları) çerçevesinde sorumluluk taşıyan ve sınanan insanı tanımlar. Nebîmiz Muhammed’in vefatından sonra ortaya çıkan siyasi boşluk, “hilâfet” kavramının inşasına zemin hazırlamıştır. Bu inşa:
Sünnî gelenekte: Halifelik, Allah adına hükmeden bir liderlik makamına dönüştürülmüştür. “Emîrü’l-Mü’minîn” unvanı altında “Halife Ömer” ve “Halife Ali” gibi isimlerle kurumsallaştırılmıştır.
Şiî gelenekte: Bu yapı “imamlık” olarak şekillendirilmiş, imâmlar masum ve ilahî otorite sahibi olarak görülmüştür.
Her iki yapı da, Kur’an’daki “halife” kavramından saparak, insanlara ilahî yetkiler atfetmiş; bu ise Roma ve Bizans’ın tanrısal liderlik anlayışları ile Firavun devrindeki ruhban sınıfına benzer yapılar doğurmuştur. Kur’an’a göre kurtarıcı yalnızca Allah’tır. (En'âm 6/51, Zümer 39/44) İnsanların, Allah adına hükmetme veya temsilcilik gibi bir yetkisi olamaz. Böyle bir iddia:
- Tevhid inancına aykırıdır.
- Şirke kapı aralar.
- Dini otoriteyi tekelleştirir.
- İnsanın sorumluluğunu silikleştirir.
Kur’an’daki “halîfe” kavramı, hiçbir şekilde bir temsilcilik anlamı taşımaz. İlahî hüküm verme ya da kurtarıcılık gibi sıfatlar yalnızca Allah’a mahsustur. Tarihsel süreçte “hilâfet” adıyla geliştirilen dini-siyasi yapılar, Kur’an’dan değil; siyasi ihtiyaçlardan, dış kültürlerden ve geleneksel yorumlardan türetilmiştir. Kur’an’ın bütünlüğü dikkate alındığında “halîfe” insanın yeryüzünde:
- Sorumluluk taşıyan,
- Sınanan,
- Adaletle hükmetmekle yükümlü kılınan,
- Allah’ın yasalarına aykırı davranmaması gereken bir varlık olduğunu gösterir.
Her Müslümanın sorumluluğu, Kur’an’ın ilkelerini bireysel ve toplumsal düzeyde yaşamaktır. İlahi temsilcilik değil, ilahi emre bağlılık esastır. **
