Kocası öleli henüz bir ay olmamıştı kumral, ela gözlü, keman kaşlı ve otuzundaki Bahar’ın. Tek çocukları Poyraz, on dört yaşında evlerine yakın bir okulun yedinci sınıfında okuyordu. Konuşmayı pek sevmezdi. Okuldan gelince yaptıkları; annesinin hazırladığı sofraya oturup yemeğini yemek, suratı asık bir halde annesiyle birkaç kelime konuşması dışında odasına çekilip derslerini tamamladıktan sonra bilgisayar oyunlarıyla baş başa kalmaktı.
Bahar ev kadınıydı. Kendi evleri ve kocasından kalan maaşları yanı sıra aynı apartmanın giriş katından aldıkları kirayla geçimini sağlıyordu. Anne ve babası bir trafik kazasında ölmüştü. Kocasının da aile ve çevresiyle olan kötü ilişkileri yüzünden evine gidip gelen akrabaları da pek olmuyordu. Evlerine gelen bir tek karşı komşusu Zeynep’ti. O da bir bankada memur olarak çalıştığından sabahtan yeni doğan çocuğunu bırakıp akşamüzeri alır, hafta sonları birkaç saat sohbet sonrası tekrar evine dönerdi. Aslında Bahar bundan pek memnun değildi ama sırf evine katkı oluyor düşüncesiyle bebeğin sürekli ağlamalarına da katlanmak zorunda kalıyordu.
Evde Bir Gün
Bahar, havanın henüz aydınlanmadığı bir ortamda gördüğü kötü bir rüya ile gözlerini açtığında sabah ezanı okunuyordu. Dualar ederek tekrar uyuduğunda kapının sürekli çalan ziliyle uyandı. Kapının ardında bebeğin ağlama sesi geliyordu. Bebeği alıp komşusuna ‘iyi günler,’ dileyerek içeri girdi. Komşunun verdiği çantadan bebeğin ılık mamasını alıp verdiğinde bebek bir süre susmuştu. Odasına geçip yatağını topladı. Bebeği onun üzerine yatırdı. Düşmemesi için birkaç yastıkla set oluşturdu. Mutfağa geçip akşamdan suyunu koyduğu çaydanlığın altını yakıp sofraya kahvaltılıkları dizdi. Oğlunu uyandırmak için odasına girdiğinde Poyraz da yatağında geriniyordu. Kalkıp tuvalete gitti. Üstünü giyindikten sonra kahvaltı masasına oturduğunda annesi meyve suyunu dolduruyordu. Poyraz akşamdan hazırladığı çantasını alıp çıkarken annesini öptü. Bahar’ın bugün canı kahvaltı yapmak istemiyordu. Zor da olsa ikinci çayı ile birkaç bir şeyler atıştırabilmişti. Sofrayı kaldırmak üzereyken bebek ağlayınca yanına gitti. Altını açtı. Temizledikten sonra bezini yeniledi. Bebek susmuştu. Kahvesini yapıp her zaman takip ettiği sabah programını izlemeye başladı. Bittiğinde öğle olmuştu. Kalkıp evi dip köşe temizlediğinde yorulmuştu. Bir süre dinlendikten sonra yemek yapmak için mutfağa girdi. Pazardan aldığı taze fasulyeleri ayıkladı. Yıkadı. Bu kez yumurtalı yapmak istedi. Dolabı açtı yumurtayı göremeyince bebeğin de uyumasını fırsat bilip yakınlarındaki markete gitti. Oğlunun bu yemeği yemeyeceğini bildiğinden akşamdan dolaba yumuşaması için bıraktığı kıymayı çıkartıp köfte yapmak için bir kap içine malzemeleri atarak uzunca bir süre yoğurup buzdolabına koydu. Oğlu arkadaşlarıyla top oynamaktan yorgun gelmişti. Banyo yapıp sofraya oturduğunda hava da kararmak üzereydi. Yemek ikisini de ağırlaştırmıştı. Kapı çalınca bebeği yatak odasından alıp çantasıyla birlikte komşusuna teslim etti. Her zaman canını sıkan haberleri izlemek istemedi. El işiyle oyalanırken oğlu odasındaydı. Dizisi başlayınca örgüyü bırakıp televizyona odaklandı. Dizisi bitince oğluna baktı, yatağında uyuyordu. Odasına geçti. Üstünü değiştirip ışığı kapattığında sokak lambasına yansıyan ağaçların kıpırdanışları perdeye yansıyordu.
Ertesi Gün
Bugün biraz geç uyanmıştı. Oğlunun okula geç kalacağını düşünüp hızla yataktan kalkınca bir an başı dönmüştü. Bir süre duvara elini yaslayıp bekledi. Geçince oğlunun odasına baktı, gittiğini görünce rahatlamıştı. Bugün bebek de yoktu. Dün annesi bebeği kayınvalidesine birkaç günlüğüne bırakacağını söylemişti. Banyoya girdi. Yüzünü yıkadı, saçlarını taradı. Yüzündeki ifadesine baktı, sert görünce bir gülücük bıraktı. Beklediği program gelince onu seyretti. Bitince dışarı çıktığında yağmur hafiften çiseliyordu. Islanmak hoşuna gidiyordu. Yürürken düşünceler içindeydi. Eşiyle de böylesi bir günde şemsiyelerini kullanmadan el ele yürümüşlerdi. Her zaman gittiği çay bahçesine uğradı. Mini havuzdaki ördeklerin süzülerek ilerleyişlerini seyretti. Ağaçlar bol ve etraf sessizdi. Bir süre sonra kalkıp evine geldi. Mutfakta yemeğini yaptı. Oğlu gelince, yedirdi. Dizilerini seyrederken televizyon karşısında uyumuştu. Kalkıp yatağına geçti.
Ertesi Gün
Oğlu soğuk havada top oynamaktan hastalanmış, bugün evdeydi. Eliyle kahvaltısını yaptırdı. Akşama kadar onunla ilgilendi. Birlikte zaman geçirdiler. Ona babasıyla olan anılarından bahsetti. Maçları sevmemesine rağmen birlikte spor programlarındaki maç yorumlarını dinledi. Meyveler hazırlayıp yediler. Oğlu iyi olduğunu söyleyip dışarı çıkma istediğini annesi kabul etmemiş, iyice dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Ertesi günün tatil olmasına da sevinmişlerdi. Uyuduklarında saat on ikiye on vardı.
Ertesi Gün
Günlerden Cumartesiydi. Oğlu geç saatlerde uyanmıştı. Hazırladığı kahvaltıyı birlikte yaptılar. Küçük öksürükler dışında oğlu iyiydi. Bugün hafta içi seyrettiği programı da yoktu. Karşı komşusu öğleden sonra gelmiş. Bir saatin sohbetin ardından tekrar gitmişti. Bir süre temizlik yaptı. Pencere kenarındaki tekli koltuğa oturduğunda yorulmuştu. Dışarılara baktı, sokakta tek tük insan vardı. Onların yürüyüşlerini izledi. Karşı apartmanın önündeki ağaca konan kumrulara baktı. Tıpkı onlar gibi uçup dünyanın her tarafını gezmek istedi. Kocasının işleri, borçları yüzünden beş yılı aşkın tatil de yapmamıştı. Oğlu uzaktan “Anne ben arkadaşlarımla bulaşmaya gidiyorum,” diyen, sözüyle hayalleri uçup gitmişti. Kapının kapanmasıyla kalkıp kirli sepetteki çamaşırları ayırıp koyu olanları çamaşır makinasına yerleştirdi. Deterjanları koyup çalıştırdığında küçük odaya geçti. Yatağına uzanıp tavana baktı. Baktı, baktı, baktı… Uyumuştu. Üşür gibi olunca gözlerini aralayıp yorganın altında kendini kaybetti. Telefonundan ‘Ergen bir çocuğun davranışları’ konulu bir videoyu seyretti. Ardından el kaydırmasıyla bazı videoları seyredip You Tube’un aramasına ‘radyo tiyatrosu’ yazıp daha önce dinlemediği bir bölümü açıp telefonu yastığın kenarına iliştirdi. Gözlerini kapattı. Sevdalılar gibi olmayı istedi. Birlikte deniz kıyısında ayaklarına dalgalar gelerek koşuşturmayı arzuladı. Radyo tiyatrosu bittiğinde mutfağa geçti. Pirinci ıslattı. Tencereye yağı ekleyip şehriyeleri kavurdu. Pilavın suyu çekince üzerine bir bez örtüp ocaktan aldı. Patlıcanları, kabağı, biberleri kızartıp tabağa yerleştirdi. Sarımsakları dilimleyip küçük bir kâseye koyduğu yoğurtla karıştırdı. Oğlunun en sevdiği yemekti. Onu telefonla aradığında kapının zili de çalmıştı. Birlikte yemek yedikten sonra odalarına çekildiler. Günün bitimine yarım saat kala yataklarına girmişlerdi.
Ertesi Gün
Günlerden pazardı. Komşuları karı-koca iş arkadaşlarından birisinin yaş günü için bebeklerini Bahar’a bırakmak zorunda kalmışlardı. Poyraz kahvaltısının ardından hazırlanıp dışarı arkadaşlarına gittiğinde Bahar da kahvaltılıkları buzdolabına yerleştiriyordu. Bebek bugün ağlamadı. Altını temizledi, mamasını verdi. Uyuttu. Oğlu akşama doğru geldi, yemeğini yedikten sonra odasına çekildi. Uzaktan bilgisayarında şiddetli oyunların sesleri geliyordu. Bahar, bebek uyuduğunda üçlü koltuğa uzandı. Bir filme takılıp seyretti. Bebeği annesine teslim ettikten sonra ikinci bir film daha seyretti. İlerleyen saatlerde oğlunun okul formasını ütüleyip odasına bıraktı. Mutfakta telefonuna bakarken uykusu geldi. Yatak odasına geçip üstünü değiştirdi. Yatağına girdiğinde beklediği, ertesi günün değişmeyen olaylarıydı.
Ertesi Gün
Ertesi Gün
Ertesi Gün, hep aynıydı!
Yazarın Notu: Öykümü okurken bir kadının her günkü aynı yaşantısı sizleri sıkmış olabilir. Aslında amacım birçoğumuzun da evlerinde yaşamakta olduğu tek düze bir hayat biçimini yansıtabilmekti.
Ertuğrul ERDOĞAN
Haziran 2025