..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Doðaüstü henüz anlayamadýðýmýz doðal þeylerin adý. -Elbert Hubbard
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Bahattin YILDIZ




2 Eylül 2004
Istakoz Büyüsü / 3 Sh.  
3.sayfa

Bahattin YILDIZ


‘Erkekler, karþý cinsten kendilerini üstün gördüklerinden, bunu anýmsatacak vurgulamayý, fermuarlarýný açarak uluorta gösteremediklerinden, delici-kesici silahlarla bu boþluðu doldurmaktadýrlar..." türünden garip yorumlara girmiþti.


:BDIB:
Kollarýný, kadýný sarmalayacak biçimde birbiriyle birleþtirmiþ olmasýna raðmen, kadýnýn bedeniyle temas edememiþ olmasý garipti.
Yumuk gözlerinin çeperini araladý.
Birbiriyle birleþtirdiði kollarý arasýnda kadýn yoktu.
Kadýn karþýsýnda bile deðildi...
‘Nasýl olmuþta kollarýnýn arasýndan sessizce kaymýþ ve uzaklaþmýþtý?...’

Sinirden bir yay gibi gerindi.
Koþacak ve yakalayacaktý...
Kýrma ve incitme pahasýna bileklerinden yakalayýp sýkacak sýkacaktý; derdi neydi öðreninceye kadar...
‘Gel!’ demiþti. Gelmiþti. ‘Takip et!" demiþti, etmiþti. Gülümsemiþti kendisine, gülümsemiþti ona. Beklemiþti kendisini, bekletmemiþti onu...
Ama gözlerini kapamasýndan yararlanarak kaybolmuþtu bir anda...
     Hatta, ayakkabýlarýndan, ‘Týk! Týk! Týk’ seslerini çýkartmayacak kadar sessiz bir þekilde...
     
Koþmak için yapacaðý ilk ataðý, kulaðýna gelen bir ses engelledi.

"Abiciðim!... Hele bi dakka dur!..."

Bir anda karþýsýnda beliren iki kiþiden birinden gelmiþti bu ses.
Sokak ýþýðýnýn hafif aydýnlýðýnda; biri uzun boylu, diðeri kýsa boylu iki kiþinin duruþ ve yüzleri, ‘Biz Tinerci Çocuklarýz!’ etiketliydi.
"Si… olun! Sizinle uðraþamam!..." diyerek onlardan uzaklaþma giriþimini, arkasýndan uzanan kollarýyla, karnýnýn üzerinde ellerini kenetleyen kýsa boylu tinerci genç engellemiþti.
"Býrak beni!" diye baðýrdý Özdal.
Kavrayan kollarý, tüm gücüyle birbirinden ayýrtmaya, açmaya çalýþtý...
Baþarýlý olamamýþtý.
Bacaklarýný yanlara açýp, eðildi…
Ýki bacaðýnýn arasýndan, her iki kolunu uzatarak, arkasýnda kendisini sýmsýký kavramýþ tinerci gencin her iki ayak bileklerini yakaladý. Kendine doðru çekti. Bu teþebbüsü baþarý hanesine yazýlmalýydý.
Tinerci gencin ayaklarýný yerden kesmiþti.
Sýrtýný geri itmesi kenetlenen kollarýn çözülmesini saðlamýþ, tinerciyi sýrt üstü yere düþürmüþtü.
Kýsa boylu tinerciden, kafasýnýn kaldýrým taþýna deðmesi esnasýnda tok bir ses çýktý…

Uzun boylu genç, elini beline attý. Ucu sivri ve kavisli; sapýna doðru geniþleyen, kesici yüzü týrtýllý bir býçak çýkardý.
"Sen bittin lan olum!..."
Ýlk hamlesini savurdu. "Sen öldün lan!" dedi, bu kez.
Yapýlan hamleyi kendisini geriye atarak savuþturdu Özdal.
Kot pantolonunun arka cebinde bulunan gövdesi ve sapý ufak sustalýyý çýkarýp, düðmesine bastý.
Þimdi her ikisinin gövdesi öne eðik, yüzleri birbirine paralel, ellerinde tuttuklarý býçaðý saðdan-sola, soldan-saða az mesafeli rotalar çizerek gezdirirlerken, her birinin aký kýrmýzýlaþan gözleri, yekdiðerinin gözlerine ölümcül bakýþlardaydý.
Birbirleri etrafýnda yarým ay çizerek; birbirlerinin açýðýný yakalama-ya, birbirlerine açýk vermemeye çalýþýyorlardý.
Kýsa boylu genç ise, hala baygýndý. Baþýndan sýzan kan, kaldýrým taþýný ýsýtmaya çalýþýyordu...
Uzun boylu tinerci genç ise onunla ilgilenecek konumda deðildi…

Kavgayý izleme mesafesinde olan evlerden, içi aydýnlýkta olan beþinin ýþýklarý kapatýlmaya baþlanmýþtý.
Süregelen kavgayý izlediklerinin bilinmesi, resmi makamlarda 'tanýk' olma riskini oluþturabilirdi. Tanýk olmak, boþ adam iþiydi. Mahkemelerde yarým günün, bazen tam günün koridorda geçmesi demekti... Tanýklýk, çoðu zaman bir tarafýn sevgisini, diðer tarafýn düþmanlýðýný kazanmak demekti. Yoktan düþman kazanmanýn ise bir alemi yoktu...
Genel olarak her evin kendisine göre dertleri vardý. Kendileriyle ilgisi olmayan bir olayda rol almak, dertlerine bir yenisini eklemekti...
Yakýn tarihli deneyimlerle oluþan bir gelenekti bu.
Karanlýk pencereler kendilerini saklayacaktý. Ýzleyeceklerdi onlarý, ama onlara görünmeyeceklerdi...
Bir evin erkeði güvenlikten emekliydi. Tanýk olmanýn bir vatan borcu olduðunu mesleði sürecinde iyiden iyiye hazmetmiþti. Korkusu tanýklýktan deðildi. Kavga edenlerden birinin, evin ýþýðýnda parlayan yüzüne bakarak küfür savurmasý, penceresinin taþlanmasý ihtimaliydi... En azýndan, "Ne bakýyon lan!... Medya maymunu mu oynuyo?..." sorusuyla muhatap olmak istemiyordu. Biraz seyredecek, iþ uzadýðýnda 911’i arayacaktý.
Pardon!... Yabancý dizi seyrede seyrede 155 polis imdat yerine bir yabancý ülkedeki 911 imdat telefon numarasý hafýzasýnýn ucuna gelmiþti...

Karanlýk pencerelerin gizlediði diðer karartýlar, iki kiþinin karþýlýklý hamlelerini, korkuyla karýþýk isterik bir iþtahla izlemelerini sürdürüyorlardý...

Karþýlýklý ataklar, izledikleri vurdulu-kýrdýlý dizilerde geçen benzer sahnelere taþ çýkartacak özellikteydi...

Kavganýn taraflarý, sanki birbirleriyle gizlice anlaþmýþ gibilerdi. Hamleler sýrasýyla gerçekleþtiriliyordu; Tinercinin hamlesinin peþi sýra Özdal’ýn, Özdal’ýn peþi sýra tinercinin hamlesi…
Ýki tarafýn hamleleri sayýsal eþitlikteydi.
Bu eþitlik; ellerinde tuttuklarý býçaklar -namý diðer kesici ve delici aletler- için geçerli deðildi. Tinercinin býçaðý, sapý hariç otuz bir santim uzunluðunda iken, Özdal’ýn ise olsa olsa on santim civarýndaydý.
Küçükte olsa yanýnda bir býçak bulundurmuþ olmasýna binlerce þükür ediyordu þimdi.
Ýyi ki, feminist arkadaþý Sevici’nin saçmalýklarýný dinleyip býçak taþýmaktan vazgeçmemiþti.
Bir gün, giyinik vaziyette ön seviþmeler safhasýnda, poposunu okþayan Sevici, kot pantolonun arka cebinde bulunan býçaðý fark ederek, " Bu ne?!" diye sormuþtu, kendisine. "Neden taþýyorsun!?"
"Kendimi güvende hissediyorum," diye yanýtlamýþtý.
Erkek delisi olan Sevici’nin feminist düþünceleri nüksetmiþti birden...
‘Erkekler, karþý cinsten kendilerini üstün gördüklerinden, bunu anýmsatacak vurgulamayý, fermuarlarýný açarak uluorta gösteremediklerinden, delici-kesici silahlarla bu boþluðu doldurmaktadýrlar..." türünden garip yorumlara girmiþti.
Sevici, ‘Seninde diðer erkeklerden bir farkýn yok!... Cinsiyetinizle, kadýnlardan üstün olduðunuzu sanýyorsunuz. Erkek milleti deðil misiniz?... Topunuzun..." diye baþlayarak hakarete ve küfre varan açýlýmlarla konuþmasýný sürdürmüþtü.
Ters tepki gösterdiði takdirde, onu kaybedebileceði korkusuyla tüm savlarýný kabullenir görünmüþ ve onaylamýþtý…
Sevici, tüm teori ve yorumlarýnýn kabul gördüðü sanýsýyla son bir soru yönlendirmiþti kendine.
"Cinsel organýný temsilen mi býçak taþýyorsun?..."
"Cinsel organýný temsilen býçak taþýmýþ olsaydý, organýnýn uzunluðuna eþdeðer býçak taþýmasý gerektiðini... Taþýdýðý býçaðýn sapý hariç uzunluðunun onlarca kez gördüðü organýnýn yarýsý kadar edemeyece-ði..." yönünde biraz abartýlý anlatýmý korktuðu sonun gerçekleþmesini engelleyememiþti.
Býçak taþýmasý Sevici'ye iyi bir ayrýlma bahanesi yaratmýþtý…
Bir daha görüþmemek üzere ayrýlmýþtý Sevil…

Tinercinin savurduðu bir býçak darbesi güzelim pardösüyü sýyýrmýþtý.

Keþke; Sevici’nin erkeklik merkezli; ‘Býçak Teorisi'nden uzunluk yönündeki bölümü kabullenmiþ olsaydý... Belki de erkeklik organý uzunluðunda býçak taþýyacak ve þu an karþýsýnda bulunan rakibine karþý daha þanslý olacaktý.

Ya tinerci çocuk, Sevici’nin bu teoreminden haberdar mýydý?...
Sanmýyordu.
Ama, Sevici bilinçaltýndan da söz etmiþti.
Ya tinerci çocuðun bilinçaltýnda bu tür duygu ve düþünceler varsa?...
Sevici’nin teoreminin gerçek örneklerinden biriyse, elinde taþýdýðý býçaðýn uzunluðu kadar erkeklik organýna sahip olduðunu kabullenmek gerekecekti.
Eðer öyleyse en absürd pornografik filmlerde dahi sahnelenmemiþ bir organa sahip olmalýydý tinerci çocuk...
Elindeki, býçaktan öte yarým kýlýç uzunluðundaydý. Bu uzunlukta bir organa sahip birinin cinsel sorunlarý olmalýydý.
Uzmanlar, 'büyüklük veya küçüklüðün cinsel birleþmede önemli olmadýðýný' belirtmiþ olsalar da onunla seviþmeyi kabul edecek bir kadýn, bu kadar büyük bir organý içine almayý kabul eder miydi?...
‘Olmayacaðý olabilir’ varsayarak böyle bir büyüklüðü kabullenen kadýnýn ‘Zevk alýp almama’ seçeneklerini irdelemesinin ötesinde; ‘Ölümüm mukadder mi, deðil mi?’ sorusuna yanýt aramasý gerekecekti.
Bedenin uygun bir bölümüne yarýsý dahi girdiðinde, vereceði tahribat, ‘Ölümüm mukadder mi deðil mi?...’ sorusunu sorduracak kadar bile zaman tanýmayacaktý belki de...

Býçak savurma sýrasý kendindeydi. Sýrasýný savmamalýydý.
Savmadý...
Salladý...
Tinerci genç, geriye sýçradý.
Aralarýndaki uzaklýk bir öncekine göre artmýþtý.
Sokak lambasýnýn voltajýnýn yükselmesiyle birbirlerinin gözlerini daha net görmeye baþladýlar.

Tinerci genç, böyle bir tepkiyle karþýlaþmasýnýn þaþkýnlýðýný hala yok edememiþti.
Karþýsýnda duran genç adamýn gözlerinde, baþka gözlerden aþina olduðu korkunun ýþýltýlarýný görmekte kýsmet olmamýþtý. Normal bir yurdum insanýyla çarpýþmýyor, iyice tiner çekmiþ biriyle kavga ediyor gibiydi. Onun gözleri, burnunu ve aðzýný bol tinerli bir poþette saatlerce tutmuþ bir insanýn gözleri kadar korkusuz ve vahþiydi.
Kendinden ve tiner çeken arkadaþlarýndan biliyordu. Ciðerlerine çektikleri tinerin etkisiyle –hele birde açlarsa- karlý daðlarda av bulamamanýn verdiði enerjiyle dolaþan yýrtýcý kurtlar gibi olurlardý.
O kurtlardan biri gibiyken, karþýsýndaki adamýn kendinden eksik kalýr yaný yoktu...

Birinin veya her ikisinin etkisiz hale gelmesi anýna kadar devam edecek iki aç kurdun çarpýþmasý olgusuna, bu seçeneklere uymayan üçüncü bir seçeneði katmýþlardý þimdi...
Ara vermiþlerdi...
Fakat ara seans boþa geçmiyordu.
Birbirlerini süzüyorlardý.
Tinerci genç hayýflandý.
Tinerler eski kalitesini kaybetmiþ olmalýydý...
Ya da yeteri kadar almamýþtý...
Genç adam burada bekler miydi; az ilerde bulunan barakada biraz daha tiner çekip geri dönünceye kadar...
Bu mümkün müydü?...
Hayýr!... Ayrýldýðý takdirde tabana kuvvet kaçacaktý o... Emindi.
O, kendisinden bir þey istemiyordu. Beklemesi için bir nedeni yoktu...
Kendisi ondan talepte bulunmaktaydý. Sokaktan geçiþ parasý istemiþti.
Kaçmasý, uzaklaþmasý için daha bir çok neden sýralanabilirdi...
Ýnadýna vermiyordu. Caný bahasýna direniyordu...
Boðaz köprüsünden geçmek için, giþede bulunan çalýþana caný istemese de para vermek zorunda deðil miydi?...
Elbette verecekti...
Vermediði takdirde, boðazdan geçmeme cezasýna çarptýrýlacaktý...
‘Sokak bastý’ parasýný ödeme yapmaya direnme suçunun cezasý ise ölümdü. Þahýs, parasý yerine hayatýný ortaya koyuyordu. Hem de kaybedeceði bir rövanþta... Bu sokaðýn sahibiydi… Ama, Boðaz köprüsündeki giþeciyi tanýyan zihniyet, kendisini tanýmýyordu...
Orada ödediði paraya harç, kendisine ödenmesi gereken paraya ise haraç denirdi...
Harç ile haraç arasýnda sadece bir ‘a’ harfi farký vardý. Bir ‘a’ harfi için para isteyemeyecek miydi?... Bir ‘a’ harfi fazlalýðý yerine, dört harfli ‘ölüm’ gerçeðini tercih ediyordu o...
Hem yolcuya iyilik yapmýþ, sadece cebindekileri istemiþti. Buna bile direnen bu adam, aptal ve salak olmalýydý... Görüntüsü, okumuþ, hatta parmak uçlarý klavye görmüþ birine benziyordu...
Gazete de okuyor olmalýydý...
Tiner etkisiyle kýsýlmýþ gözleriyle, göz gezdirdiði bir gazetede okumuþ olduðu tinercilerle ilgili bir yazýyý anýmsadý.
Psikoloji alanýnda uzman olan birinin, ‘Tiner çekmiþ biri sizden bir istekte bulunduðunda; kaçma imkanýnýz yoksa, ikiletmeden isteðini karþýlayýn. Tinerci gencin þuuru açýk deðildir. Kendinde deðildir. Aþýrý güç ve cesaret hisseder. Karþý koymak yerine istediðini sinirlendirmeden vermek en mantýklý yoldur...’ biçimiyle devam eden ve okuya okuya ezberine aldýðý uzun yazýyý karþýsýndaki adam okumamýþ mýydý?...
Kendine ve meslektaþlarýna yararlý bu açýklamayý içeren gazeteyi alýp saklamýþtý. Yaya, sokaktaki can güvenliðiyle ilgili bu yazýyý okumamýþtý belki de...
Belki de, okumuþ fakat unutmuþtu... Ya da kabullenmemiþti…
Bu yazýnýn aynýsýný para biriktirip ilan yoluyla tüm gazetelerde yayýnlatmak için giriþimde bulunacaktý. Bu yazýyla daha çok kamuoyu oluþturacaktý.
Oluþan kamuoyu bireylerinden istemde bulunmak için, eline býçak almasýna, küfür etmesine gerek kalmayacaktý. Daha kibar olacaktý. Ýnsani iliþkilere girecekti. Belki de iþ sahibi beyaz gömleklilerin giydiði kýyafetlerin benzerlerinden üzerine uyduracaktý.
Sokaktan geçenlere usulca yaklaþacak, ‘Beyefendi! Bendeniz bu sokaðýn aþýrý tiner çekmiþ, bilinci yerinde olmayan bir genciyim. Gazetelerde çýkan ilanlardan da anlaþýlacaðý üzere nasýl davranmanýz gerektiðini umarým biliyorsunuzdur. Cebinizde bulunan aðýrlýklarý rica edeyim....’ diyecekti.
"Ben böyle bir ilan okumadým! Haberim yoktu!" diyen bozguncularda çýkacaktý.
Onlara, yargýlandýðý mahkemelerden birinde öðrendiði bir sözü, tek kelimesini deðiþtirerek söyleyecekti.
‘Yankesicilik suretiyle hýrsýzlýk’ suçundan yargýlandýðý bir duruþmada, affedilmesi için, "Yaptýðý iþin suç olduðunu bilmediðini," söyleyince, mahkeme hakiminin, gülümseyerek söylediði bir söz hala kulaklarýnda küpeydi.
"Yasayý bilmemek mazeret deðildir! "
Bu sözü kullanacaktý; bir kelimesini deðiþtirerek,
"Ýlaný bilmemek mazeret deðildir!" diyecekti…

Karþýsýndaki genç gibilerle yine karþýlaþabilir miydi?... Olabilirdi... O durumda kibar yüzünü, kaba yüze dönüþtürmeye iki saniye yeterli olacaktý...

Yerde yatan arkadaþýnýn sesleniþini duydu.
"Vur onu Lann!!!... Onun a....nýn a..na kooyy!..."

Koyacaktý, tabi... Kolluyordu onun açýðýný...
Býçaðý, onun karnýna doðru salladý, olanca hýncýyla...
Deðmiþti galiba...
Iskalamamýþtý...
Geri çektiði býçaðýn ucuna göz ucuyla baktý. Ýnce bir kýrmýzýlýk vardý.

Özdal, kendi kendini küfürlü uyardý...
Daha dikkatli ve çevik olmalýydý.
Bir anlýk gaflet ve dalaleti pahalýya mal olacaktý. Tinerci gencin salladýðý býçak elinin sýrtýný çizmiþti. Ýsabet almýþtý. Ama acý yoktu...

Özdal, içinden gelen bir düþünceye gülmemek için kendini zor tuttu. Ya býçak darbesi karnýný deþseydi?... Ölseydi?...
Cinayet dedektifleri ve otopsiyi gerçekleþtirecek doktor, -eðer bulunursa- nöbetçi savcý kursaðýnda öðütülmüþ ve öðütülmemiþ yemek artýklarý bulunmamasýna kesinlikle þaþýracaklardý…
Basýn-Yayýn Fakültesi mezunu olduðu anlaþýldýðýnda "Faili meçhul biri ya da birileri tarafýndan býçak darbesiyle öldürülen fakülte mezunu bir gencin kursaðýnda, hiçbir gýda maddesi bulunmadýðý, tamamýyla aç iken hayata veda ettirildiði, otopsi incelemesiyle anlaþýlmýþtýr..." diye basýna beyanat verecekler miydi?...
Sanmýyordu...
Ülke yöneticilerinin onuru, haysiyeti ve þerefi vardý. Yurttaþlar; onlarýn çocuklarýydý. Yöneticiler; yurttaþlarýn babasýydý.
‘Hiç baba çocuklarýný aç býrakýr mýydý?...’
‘Ayýp deðil miydi?...’
‘Aç býraksa dahi söylenecek bir husus muydu?...’
‘Devlet; babaydý. denildiði gibi, Ama bu durum kendi aramýzda kalmalýydý. Seslendirilmemeli, dillendirilmemeliydi!...
Deðiþtirilemez, yok edilemez, deðiþtirilmesi teklif dahi edilemez Anayasal, 'Sosyal Devlet Ýlkesi' tadýnda býrakýlmalýydý.’
‘Sonra elalem ne derdi?...’
Hem o þerefe bir leke kondurmak üzerlerine vazife deðildi.
‘Durumdan vazife çýkarmak!’ kapsamýna bu tür durumlar ise hiç girmezdi. Ne yani birilerinin önündeki yemek alýnmýþ, aç býrakýlmýþ diye görevli ve yetkili yöneticiler, baþka yöneticiler tarafýndan görevden mi alýnsýndý?...
Saçma düþünceler... Hiç olmayacak zamanda aklýna gelmesi ise daha bir saçmaydý... Düþüncelerin, duygularýn da kendine göre bir mekan ve zamaný vardý. Bulunduðu mekan ve zaman ortamý ise bu tür düþünceler için no-müsaitti...

Tinerci genç yeniden baðýrdý.
"Ulan olum! Altý üstü bir çorba parasý verecen. Deger mi lan, Orispi Cociði!..."
Küfürlü uyarý Özdal’ý biraz daha kýzdýrdý. Hamlesini daha bir sert gerçekleþtirdi.
"A.... koyduðumun çocuðu!... Çorba parasý mý var lan bende?..."
"Lan Top!... Ýlk baþta neye söylemisin?..."

Tinerci gencin, Özdal’ýn parasý olmadýðý açýklamasýna inanasý geldi. Doðru söyleme olasýlýðý yüksekti... Onun gözleri, ancak aç insanlarda oluþabilecek bir parlaklýðý taþýyordu...
Yaþam ortamýndan memnun olmayan rahatsýz bir kiþilik ancak bu kadar mücadele edebilirdi.
Peki parasý yoksa bu mücadelesi ne içindi?... Ceplerinin ve varsa cüzdanýn aranmasýna izin verebilirdi. Kanýtlardý kendilerine parasý olmadýðýný... Parasý olmayan bu kiþiyle bu kadar uðraþmaktan kurtulurlar-dý...
Hem arkadaþý kafasýndan darbe almazdý... Hem, onun elini çizmemiþ olurdu...

Galiba, bu da kendilerinden biriydi... Yani, haraç istenmemesi gereken kiþilerden...
Dediði doðruysa, kavgayý devam ettirmek anlamsýzdý...
Anlamsýz mý?...
Onunla kavgayý býrakmak için artýk çok geçti...
Gözleri açýk vaziyette yerde uzanan tinerci arkadaþý, bu olayýn tanýðý olacaktý. Arkadaþýnýn ne kadar dedikoducu olduðunu iyi biliyordu. Onun aðzýna sakýz olmak, yedi düvelin aðzýna sakýz olmakla eþdeðerdi... Duyanlar kendisiyle dalga geçmeye baþlayacaklardý. Hafife alacaklardý... Hatta cesarette bulacaklardý… Bu alemde zayýf görünmek; daha fazla zayýflatýlmanýn yolunu açmak, demekti.
Bu olasýlýðýn gerçekleþmesine izin veremezdi...

"Lan! Paran yoksa satini ver!..."
"Saatim yok!..."
"Paltonu ver!"
"Veremem!"
Veremezdi, Gazi’nin emanetiydi...

Tinerci genç, bir þeyler elde etmeden býrakmayacaktý...
Acaba, Gazi’nin pardösüsünü vermekle ondan kurtulabilir miydi?... Emin deðildi. Onun arkadaþýný yaralamýþtý...
Artýk, üst üste gelen hamlelerden kurtulmakta zorlanýyordu. Ýyiden iyiye tükenmiþti. Bir türlü hamle sýrasý kendisine gelmiyordu. Belki de sýrasýný savýyordu. Sadece saða, sola ve geriye çekilerek býçak darbelerinden korunabili-yordu. Tinerci gencin ise yorulacaðý yoktu. En sonunda zafer onun olacak gibiydi.
Alnýnda oluþan terler soðumaya yüz tutmuþtu…
Kulaklarý çýnlýyordu.
Sanki ölüm çanlarý çalýnýyordu…
Ölüm! Ölüm! Ölüüüüümm!...
Ölmek!... mek!...
‘Ölüm; dirimden daha iyi olur,’ diye düþündü. Ölü bedeni her türlü açlýða kapalý olacaktý. Tüm sýkýntýlarýndan kurtulacaktý...
Bu düþünceyle keyiflendi. Varolan korkusunu alt edebilmiþti. Tinerci genci bir ölüm meleði gibi görmeye baþlamýþtý þimdi.
Tinerci gencin her kol kaldýrýþý, büyük bir kuþun kanat çýrpýþý gibiydi.
Bu kanatlar; gökyüzüne uçuracaktý ruhunu.
Gerçek yaþamda uçmak kýsmet olmamýþken, bu kýsmeti ölüm sonrasý elde edecekti.
Gözleri kaymaya, dikkati daðýlmaya baþlamýþtý... Buna karþýn bedeni doðal reflekslerini sakýnmýyor, saldýrýlara boyun eðmiyordu...

Uzun sürmedi…
Yere yýkýlmýþtý usulca... Elinde býçak olup olmadýðýný hissedemiyor-du...
Kulaklarý dýþ dünyayla iletiþimini tümüyle koparmýþtý…
Görme duyusu da ayný sona uðradý...
Ne tinerci genci ne de baþka bir varlýðý görebiliyordu...

Aniden çevresi aydýnlandý...
Kapalý gözlerinin gördüðü karanlýk aydýnlanmýþtý.

Galiba birkaç darbe almýþ, ruhunu teslim etmiþ, astral bedeni öbür dünyaya geçmiþti...
Bir filmde izlemiþti.
Ölümden sonraki dünyaya seyahatle ilgili fantastik bir öyküyü içeriyordu...
Geçiþ anýnda baþrol oyuncusu da böyle beyaz bir parlaklýðý ve aydýnlýðý görüyordu ...

"Hey! Hey!... Kalk!... Kalk!..." sesleniþini duydu.

Sorgulama baþlýyordu þimdi...
Ýlköðretim döneminde din hocasýnýn anlatýmlarýndan öðrendiði birçok sorular sorulacaktý...
Yanýtýný da biliyordu; sorulacak sorularýn...
Ama, sorulara yanýt verecek gücü yoktu... Açlýðý feryat ediyordu.
"AÇ-IM!... Aç-ým!..." diye mýrýldanmaya baþladý.
O kadar açtý ki, geçiþ yaptýðý dünyada yenilmeye adanmýþ ne varsa yiyebilecek kadar güçlü hissediyordu kendisini...
Burada yiyecek bir þeyler bulunur muydu?...
Bulunuyorsa ikram edilir miydi?...
Her þey þüpheliydi... Zorunlu iskana tabi tutulacaðý yeri dahi öngöremiyor-du... Cennet mi?... Cehennem mi?... Yoksa ikisi arasý mýydý?...
"Bu dünyada yiyecek bir þeyler var mý?..."
"Hadi be, kardeþim!... Çok aðýrsýn. Taþýyamýyorum... Biraz yardýmcý ol!..."
Ses; az önce "Hey! Hey!... Kalk!... Kalk!..." diye seslenen sesin sahibiyle aynýydý.
Kirpiklerini birbirinden ayýrdý.
Sol koltuk altýný omzuyla desteklemiþ, elini beline dolamýþ biri, iki parlak beyaz ýþýða sahip bir nesneye doðru sürüklercesine kendisini götürmeye çabalýyordu.
"Ben neredeyim?..." diye sormadan önce, bacaklarýna güç verdi Özdal.
"Beyoðlu’ndasýn," dedi kendisini taþýyan. ‘Beyoðlu’ndasýn,’ derken gevrek gevrekte gülmüþtü.

Ýki parlak ýþýk, artýk gözlerini almýyordu.
Geçmiþlerdi iki parlak ýþýðý...
Bir arabanýn açýk kapýsýndan içeri sokulmak üzereyken beynini toparlamaya çalýþýyordu...
Koltuða kurulduktan sonra, ýþýðýn gösterdiði sokaða baktý.
Ýki kiþi, birbiriyle sarmaþ dolaþ ve yavaþ adýmlarla sokaðýn sonuna doðru ilerliyorlardý. Ýçlerinden biri, arada geriye dönüp kendilerinin bulunduðu tarafa bakýyordu. Kýsa süren sis perdesi daðýlmýþtý. Az önce olanlarý… Yere düþme anýna kadar olanlarý anýmsamaya baþlamýþtý...
Ýlerleyen iki genç, kendisine saldýran tinerciler olmalýydý...

Otomobilin sürücüsü, koltuðuna kurulmuþtu bile.
Tebessüm ederek, "Þimdi nasýlsýnýz?" diye sordu Özdal’a.
Özdal, minnettarlýðýný hissettiren bir tonlamayla, "Siz olmasaydýnýz öldüreceklerdi beni!" dedi.
Sürücü, gevrek gevrek güldü. Belinden çýkardýðý tabancayý göstere-rek, "Ben deðil! Bu kurtardý," dedi. "Kullanmama bile gerek kalmadan..."
Otomobili hareket ettirirken, "Allah’tan zamanýnda yetiþtim.. Yoksa bol delikli bir bedenle karþýlaþacaktým," diye ekledi.

"Teþekkür ederim," dedi Özdal. Ýçinden ucuz kurtulduðuna dualar ederken.
Birkaç kez derin soluk alýp verdi.
Devam ettiremedi.
Otomobilin göðsünde bulunan ve kendine göz kýrpan bir sigara paketi görmüþtü...
Ýçi bir hoþ olmuþtu. Yýllarý cezaevinde geçmiþ birinin, çýplak bir kadýnla temasý anýndan birkaç saniye önce duyduðu hislerin benzeri oluþmuþtu. Kalbi olanca þiddetiyle vuruyordu göðsüne, pompalýyordu kaný olanca hýzýyla beynine...
Dayanamadý… Söyleyecekti iþte…
"Sigaranýzdan alabilir miyim?..."
Sürücü, yan gözle baktý. Ýki kez baþýný salladý.
"Tabi! Tabi!... Ne demek!"

Sürücünün yolu kontrol eden gözleri, arada saða kayarak Özdal’ý ve sigara içiþini inceliyordu.
‘Sigarayý içmiyor sanki yiyor,’ diye geçirdi içinden.

"Seni hastaneye götürmemi ister misin?"
Önce, "Biþeyim yok saol..." dedi. Sonra, "Elimdeki ufak bir çizik dýþýnda," diye ekledi.
"Karakola?..."
Bu soruya önce þaþýrmýþtý. "Karakola mý?"
"Belki þikayetçi olmak istersin."
"Tinercileri þikayet etmek mi?.. Kalsýn! Ben almayayým. Polisler bile onlarla karþýlaþmamak için yollarýný deðiþtirirken..."
Sürücü, gözlerini yoldan ayýrtmadan, sað elini kaldýrarak, "Sen bilirsin!" dedi.
Sürücü, "Nerede indirmemi istersin?" diye sordu bu kez.
Gerekli davranýþý göstermiþ, yapabileceði bir þey kalmamýþtý. Onu, arabayla gezdirmeye ya da gideceði yere kadar götürmeye ise hiç niyeti yoktu.

Özdal, sürücünün niyetini anlamýþtý. Kendisinden bir an önce kurtulmak istiyordu. Haklý olabilirdi. Ama eve gitmemesi gerekiyordu. Sabaha kadar vakit geçirebileceði uygun bir yeri de yoktu. Yürüyecek mecali de kalmamýþtý. Hafif aralýk camdan gelen esinti, hava tahmininde bulunmasýna gerek býrakmýyordu. Hava iyiden iyiye soðumuþ, bedeninde ki ter de ayný akýbete uðramýþtý. Sýcak bir yer bulmalýydý... Sürücü, iyi birine benziyordu. Riske girerek kendisini kurtarmýþ-tý. Ondan bir iyilik daha yapmasýný isteyebilirdi.

Sürücünün beklediði yanýtý vermedi. "Sahi! Beyefendi sizin yolculuk nereye?.."
Sürücü, istem dýþý güldü. Gülmesi keyiften deðildi. "Benim için mesai devam ediyor. Eklembacaklýlardan’s Istakoz Lokantasýna, ýstakoz götürüyorum."
"Bu saatte lokantanýn müþterileri varsa iþiniz bayaðý iyi olmalý."
"Bu gecenin özel bir önemi var. Körebe Medyasýnýn kuruluþunun 50.yýldönümü nedeniyle kutlama yemeði var. Tahminimizin üzerinde tüketim olunca, ana depodan ýstakoz almak zorunda kaldým."

Özdal, otomobile bindiðinden beri burnunda asýk vaziyette duran, bir türlü çözemediði kokunun kaynaðýný öðrenmiþ olmanýn rahatlýðýna ermiþti. Otomobilde ýstakoz kokusu vardý. Tanýdýk bir koku deðildi, ama hoþuna gitmiþti. Kokuyu sindire sindire birkaç kez daha çekti içine. Yutkundu...
"Hayatým boyunca hiç ýstakoz yemedim."
Sürücü, yan gözle kýsa süreli bir bakýþ fýrlattý. ‘Adam, ya saftirik, ya duymadý, ya da özellikle böyle davranýyor,’ diye düþündü.
"Kardeþ!... Seni nerede indirmemi istiyorsun?... Lokantaya az bir mesafe kaldý. Saðdan ikinci sokaða döneceðim, haberin olsun."

Düþünmekte acele etmeliydi...
Bir þeyler söylemede acele etmeliydi...
Ýkna edici olmalýydý...
Güven verici olmalýydý...
Duygusal vuruþlar yapmalýydý...
Acýndýrmalýydý kendisini...
Olmuyorsa yalvarmalýydý...
Trafik sinyalizasyon ýþýðý, kýrmýzýdaydý. Sürücü, kendisinden yanýt bekliyordu. Sert bakýþlar bunun apaçýk ikinci bir kanýtýydý.
"Fazla olduðumu düþüneceksiniz, biliyorum... Ýyilikten maraz doðar, diyeceksiniz..."
Sürücü sinirlenmiþti. "Söyle be adam!... Bekleyenlerim var!..."
"Bu saatte benim evin yakýnýndan otobüs geçmez."
"Eeeee!!!"
"Taksi paramda yok."
"Eeee?..."
"Ve karnýmda aç!..."
Son cümlesini yeniden vurgulamalýydý. "Hemde çok acým!"
Sürücü, bir kez daha inceledi, Özdal’ý.
"Öðrenci misin?"
"Deðilim."
"Ne iþ yapýyorsun?..."
Sürücü, biraz ileride, döneceði köþede taþýtý park edip, dörtlüleri yaktý...
"Öðrencilik bitti. Basýn-Yayýn Fakültesi mezunuyum… Ama Ýþsizim."
"Madem paran yok! Bu saate kadar Beyoðlu’nda ne iþin vardý."
"Ýþ arýyordum."
"Ne tür bir iþ arýyorsun?... Sana göre Beyoðlu’nda ne iþ olabilir ki?..."
"Ne iþ olsa yaparým, inanýnki... Bulaþýkçýlýk bile..."
"Valla, gerçi bizim restorana bir bulaþýkçý daha alýnacaktý... Ama... Patron seni iþe alýr mý bilmiyorum."
Özdal’ýn gözleri parlamýþtý. "Neden?..." diye sordu.
"Fakülte mezunu almamaya yemin etti."
"Üniversite mezunlarýna takýntýsý mý var?"
"Yok! Öyle deðil. Kendide üniversite mezunu. Senin Fakülteden mezun... Bir defasýnda acýyýp almýþ, sonra iþten çýkarmak zorunda kaldý... Üniversite mezunu çalýþtýrmak zoruna gidiyormuþ."
Özdal, "Garip!" diyerek burun kývýrdý. "Yine de bir görüþsek... Belki ikna edebilirim."
Sürücü, telaþlanmýþtý. "Hayýr!... Hayýr!... Bana çok kýzar..."
Kýsa bir sessizlik oldu.
Sessizlik kýsalýðýyla kaldý. "Dostum!... Ýnmeyecek misin?..."
Sürücü, yine yanýtsýz kalmýþtý.
Özdal, otomobilden inmeye niyetli deðildi.
Sürücü, sinirlendiðini belli etmemede zorlanmaya baþlamýþtý. Zorlada indirebilirdi... Özdal’ý gözü kesiyordu. Ama, o aþamaya gelmesini istemiyordu. Acýmýþtý ona...
Yine de bu gibiler, hiç istemediði halde kötü davranýþý hak ediyordu…
"Benden istediðin nedir?..."
"Sabaha kadar kalabileceðim bir yer... Azýcýkta aþ..."
Beðenmediði bir yanýtta olsa gelmiþti.
"Ya!..." diye baþlayacaktý, vazgeçti. Baþýný saða, sola salladý. Ses vermedi.
Çalýþýr vaziyette bulunan otomobilini, hareket ettirdi.
Bu hareket, Özdal’ýn içinde tuttuðu nefesi, seslice salývermesine neden olmuþtu.


Devamý: 4. sh.da



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn politik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Istakoz Büyüsü / 14. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 10. Sayfa
Kimlik No 666 / Kontes Princ - 1
Kimlik No 666 / Kont Drakula - 1
Kimlik No 666 / Arka Kapak Yazýsý
Istakoz Büyüsü /6 Sh.
Istakoz Büyüsü / 13. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 16. Sayfa
Kimlik No 666 / Baþlangýç Bölümü
Istakoz Büyüsü / 15. Sayfa

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Saddam, kýzý Irak ve tecavüzcü Bush... [Eleþtiri]


Bahattin YILDIZ kimdir?

Soyutlamalarý seviyorum. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Asimov, King, Kafka, Dostoyevsky...


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.