Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Sadece yazacağım ve hiç bir şey düşüncelerimin sabun üzerinde sörf yapmasına engel olamayacak… Diyerek başladım. İki nokta üst üste tartışmalarımızın ya da kelimelerimizin sonuna, 4 lük sus işaretlerimizi belirttik. Her şeyi belirtmeye o kadar çok alışmıştık ki. Açıklamak değil, belirtmek. Ben hep derdim; açık olan anlatılanlar değil anlatılmayanlardır.. Belki ters düşerdin belki peşimden gelirdin.. Şu an beklentilerimi sıfıra indirgedim yani olabilecek en olağanüstü seviyede umma telaşım.. Ne kadar yeni kelime girebilecekse o kadar doldurdum altın cüzdanımı. İnsanlara tuhaf gelen kaba saba davranışlarım, yolda yürürken yere tükürmeden duramayan salyalı ağzım gösterişli nezaketsizliğimdi… Eğlence yerlerine gittiğimizde tüm kadınsılığımla erkekleri keseceğim yerde kadınları süzen bakışlarımı yakalardım hep. Kıskançlıktan ileri gelerek değil ama. Kendimle gurur duyarak bakardım onlara.. ne kadar istenesi varlıklar olduklarını düşünüp her birinin.. Sonra farkındalık leblebilerimle tekrar baş başa kalırdım. Süslü püslü vazolarıma içinden kan fışkıran güller çizer, sarhoş kadınların arabesk ağızlarını düşler, gömleğinin arasından kılları gözüken erkeklerle gözükmeyen erkekleri karşılaştırır ne kadar yorucu olduğumu düşünürdüm. Ve genele bir kez daha uymamanın getirdiği hazzı yaşardım. Sonra mı?sonra tekrar düşünürdüm.. Acaba genel dediğimiz; devasa bir şekilde görselliğe bağlı o ‘’genel’’ diye tanımlandırdığımız kavramın içindeki anlamından çok daha aklıma uygun ya da bana yakın bir şey olabilir mi diye? Bu kadar onun dışında kalmak istediğime göre ,bu kadar kendimi ondan soyutladığıma göre iyi bir şey olsa gerek diye düşünürdüm .. İyi dediğim şey ayrıksı olandır bana göre.. Benim benimsemekte zorlandığım her şeye ben iyi diyorum.. Yorucu bir günün alt satırlarında dolaşıyordum… Sıkıntılı havalarda yıkıntılı..yakıntılı elbiselerimi giyer ellerimde katil edasında şarap şişemi tutar,salınarak efsaneler yaratırdım.. Nerden estiğini bilmediğim rüzgârlarla paslı anahtarımı çıkarıp eve girer ve şu yazdığım yazının dahi ne kadar birbirinden kopuk olduğunu düşünür tekrar kırılganlığıma döner saten rüyalarımı çıkarır, üstüme geçirir, ter kokan yatağıma uzanır, ağlardım… Gülerek.. Yıkıntılarım annem kadar diktatör..aşklarım babam gibi başıboş… Seyredin beni… Tamam….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Irmak AYDEMİR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |