..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yüz kiþinin içinde aþýk, gökte yýldýzlar arasýnda parýldayan ay gibi belli olur. -Mevlana
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Özgür Yenigün




18 Temmuz 2021
Bir Salgýn Sendromu  
Özgür Yenigün
Ekin ektim Guracý’ya Yoldurmadým Deli Hacý’ya Gel dedim de Haným Bacý Niye gelmiyon


:AABD:
     Otuzlu yaþlarýmý yaþýyorum. Dünyadaki tüm diðer insanlar gibi benim de hayatýmý derinden etkileyen sýra dýþý bir dönem baþlayalý on dört ay olmak üzere. Distopik romanlarda okuduðum, bilim-kurgu filmlerinde izlediðim olaylarý bizzat yaþýyorum. On dört ay öncesine kadar birçok þey yolundaydý. Üç senedir ev borcu ödeyerek eþim ve oðlumla ortalama bir ailenin yaptýklarýný yaparak yaþýyorduk. Arada bir dýþarýda yemek yiyor, pikniðe gidiyor, oðlumla parkta oynuyor, yürüyüþ yapýyor, alýþveriþ merkezinde geziniyorduk. Sonra bir salgýn hastalýk çýktý ve bunlarý daha az yapar olduk.
Çok bilinmeyenli bir denkleme dönüþmüþ hayatlarýmýzýn bilinmeyenleri sürekli deðiþiyor. Deðiþmeyen þeyler de var elbette. Hala evimizden istediðimiz an sýcak su akýyor mesela. Kredi kartýyla da olsa buzdolaplarýmýzý doldurup istediðimizi yiyip içebiliyor, diðer bütün temel ihtiyaçlarýmýzý karþýlayabiliyoruz. Evimizde tuvaletten banyoya, telefondan televizyona her türlü imkânýmýz var. Ama sanki bir þey eksik. Huzur… Huzursuz bir ruh haliyle yaþýyorum epeydir. Bu salgýn bende bir garip sendrom oluþturdu sanki. Salgýn sendromu diyebilirim buna belki. Bu düþüncelerden sýyrýldýðýmda cep telefonumun ekranýna kaç saattir baktýðýmý hatýrlayamadýðýmý fark ediyorum. Bunca zamandýr ne yapýyorum ki ben bu telefonda? Sol alt köþedeki simgeye týkladýðýmda son kullanýlan uygulamalar arasýnda oynamaktan zevk aldýðým kelime oyununu, haber sitelerini ve sosyal medyayý takip ettiðim internet tarayýcýsýný, alýþveriþ listesini, diðer yapýlacak iþlerimi not ettiðim uygulamayý ve anlýk mesajlaþma uygulamasýný görüyorum. Telefonu usulca masanýn üstüne býrakýyorum. Giriþle birlikte beþ kattan oluþan apartmanýn tam orta katýndaki evimin balkonundan dýþarýya bakmaya baþlýyorum. Ýnsanlar yirmi günlük kýsýtlamanýn içinde hiç kýsýtlama yokmuþ gibi arabalarýyla veya yaya dolaþýp alýþveriþ yapýyorlar. Saat dört. Bir saat sonra marketler kapanacak. Dalýyor gidiyorum bu manzaraya.
     Onlu yaþlarýmdayým. Çocuk mu genç mi olduðumu pek anlayamadýðým garip bir geçiþ döneminin ortasýnda. Yaz aylarýný iple çekiyorum ya ipin diðer ucu gelmiþ elime. Niye önemli ki bu ipin yaz tarafýndaki ucu? Yaz demek köy demek de ondan. Peki, köy demek ne demek? Özgürlük… Doya doya gezip tozduðum o özgür zamanlar…
Annemin babasý ben daha bebekken ahrete göçtü. Anneannem kýþý Ankara’da geçirdikten sonra her yaz olduðu gibi köye geldi. Babam çalýþtýðý için annemi, abimi ve beni köye býraktýktan sonra þehre geri döndü. Bir süre sonra izne ayrýlýp geri gelecek yanýmýza. Belki bir hafta, belki on gün, belki iki ay annemin köyündeyiz. Belli bir planýmýz yok. Ne de olsa okul yok.
Avluya adýmýmý atýnca kýsa boylu, zayýf, saçlarý kýnalý ebemi hem evin kapýsýnýn bulunduðu hem de balkon olarak kullanýlan yerde kurutmak için domates doðrarken buluyorum. Sevgiyle gülümsüyor bize. Anneannemin adý Haným… Her zaman bir hitap olarak duyduðum bu kelime aslýnda anneannemin gerçek ismidir. “Anneanne” demem ama ben ona. Hep “Ebe” diye seslenirim. Taþ ve betondan yapýlmýþ dik merdivenden hýzla ama biraz zorlanarak çýkýp elini ve yanaklarýný öpüyorum. O da benim yanaklarýmdan öpüyor ve sarýlýyoruz. Sonra hepimize birden sesleniyor:
-Hoþ geldiniz.
-Hoþ bulduk.
     Annemle ebem konuþmaya dalarken avluya iniyorum. Avlu giriþinin sað tarafýndaki dut aðacý gözüme çarpýyor. Tam yeme vakti… Bal gibi dutlardan yiyorum üçer beþer. Aðacýn ötesinde kerpiçten örülü tuvalet duruyor. Bir kuyu kazýlýp iki yanýna tahta konulan, her girdiðimde içine düþmekten korktuðum tuvalet… Aðacýn berisinde taþlardan örülmüþ, üstünde buðday zamaný bulgur, üzüm zamaný pekmez kaynatýlan bir ocak… Bir de haftada bir banyo için su kaynatýlýrdý bu ocakta. Eðer hava güneþliyse bidonlara su konulur, güneþte ýsýtýlýrdý. Evin arka tarafýna dolanýyoruz abimle. Ufak bir bahçe kýsmý var burada. Bazen nane, yeþil soðan filan yetiþtirir ebem. Bazen de bir þey kurutmak isteyince bir örtü serer, üstüne kurutmak istediðimiz sebzeleri ya da bulguru koyarýz. Birkaç da meyve aðacý… Abimle yeni yeten bir kayýsý aðacýný görüyoruz. Abim bana dönüyor:
-Kayýsý mý, zerdali mi acaba?
-Ne farký var ki?
-Çekirdeði tatlýysa kayýsý acýysa zerdali denir.
-Ebeme soralým.
-Þimdi birer tane yeriz meyvesinden. Sonra çekirdeðini kýrýp bakarýz. Daha çaðla gerçi. Olgunlaþmasý çok yakýn ama. Meyvesi de az.
-Biz yine ebeme soralým abi. Belki olgunlaþmasýný bekliyordur.
Koþuyorum ön tarafa. Ebeme sesleniyorum:
-Ebe, ebe… Þu çaðlalardan yiyelim mi azýcýk?
-Yiyin tabi oðlum. Sen yemeyeceksin de kim yiyecek? Yalnýz hepsini yemeyin. Dayýlarýnýn oðlanlara da kalsýn.
Annem de ayrý tembihliyor:
-Çok yeme bak. Sonra cýrcýr olursun.
Abimle birer tane koparýyoruz. Önce meyveyi sonra da çekirdeðin içini yiyoruz. Tadý acý. Zerdaliymiþ meðer.
-Bu kendi kendine bitmiþtir kardeþim. Biri yiyince çekirdeði buraya fýrlattý herhalde.
-Belki de kuþun biri getirdi.
-Belki de.
Eve çýkýyoruz. Ýki katlý kerpiç evin altýnda kazma, kürek, el arabasý gibi malzemelerle bir musluk var. Üstte ise bizim yaþam alanýmýz… Kapýdan içeri girince terekte kap kacaklarýn olduðu, yemek piþirilip yenilen bir kýsým var. Saðda ve solda birer oda var. Ev bu üç kýsýmdan ibaret… Saðdaki odada üstünde oturup yattýðýmýz sedirler var. Yastýklar, yorganlar, seccadeler de burada. Bir de duvarýn içinde raf olarak kullanýlan bir oyuk… Oyuðun içinde rahmetli dedemin eski radyosu yerli yerinde duruyor. Köydeki tek iletiþim aracýmýz… Odaya girince biri saðda, biri karþýda iki tane pencere; onlarýn önlerinde de üstüne bir þeyler koymak için geniþçe bir alan var. Karþý pencerede üç tane yumurta bir tabaðýn içinde duruyor. Giriþin solundaki odaya bakýyorum. Odanýn bir köþesinde betondan bir yükselti var. Buraya yunaklýk diyoruz. Banyo yaptýðýmýz yer yani. Geri kalanýnda bir pencere var ve ufak tefek eþyalar yerde duruyor. Ne buzdolabý ne de televizyon var.
Getirdiðimiz yiyecekleri ve valizlerimizi bu odaya koyup dinleniyoruz. Kerpiç evin uykusu bir baþkadýr. Yazýn içerisi çok serin olur. O yüzden insan sýcaktan bunalmadan uyur. Hafif bir þekerlemeden sonra ebemle annem yemek yapma derdine düþüyorlar:
-Bulgur pilavý yapýp yufkanýn üstüne devirelim mi, anne?
-Dur o zaman Zeynep’e gideyim de dolabýndan yoðurt alayým. Yanýna cacýk da yaparýz.
Merdivenden aðýr aðýr inerek Zeynep Bibi’nin evine doðru yürüyor ebem. Þehirde teyze, hala dediðimiz yaþlý konu komþuya burada “bibi” diyoruz. Eve varmak üzereyken seslenmeye baþlýyor:
-Zeyneeep! Zeyneeep kýýýz!
Eve varýnca avlu kapýsýnýn kilitli olduðunu görüyor.
-Karaltýn kaybolmasýn, gene mi tarladasýn kýýýz?
Çaresiz dönüyor. Annem:
-Hele biz pilavý piþirelim. O zamana kadar gelir, diyor. Pilav piþtikten sonra tekrar Zeynep Bibi’nin evine giden ebem bu sefer bibiyi evinde buluyor.
-Kýýýz! Çocuklar geldi. Yoðurt alacaktým. Gene tarlaya mý gittin?
-Hee! Tarlaya gittim. Gel al aha yoðurdu.
     Elindeki bakraca doldurduðu yoðurtla dönüyor az sonra. Biz gelmeden köyün içinden topladýðý semizotunu yoðurdun üstüne doðruyor. Þehirde pazarda satýlan yetiþtirme semizotuna benzemez bu. Bu, orada burada Allah’ýn bir hikmeti olarak çýkar. Tadý da nefistir adý da bir baþkadýr. Semizotundan ziyade soðukluk denir köy yerinde buna. Doðrama iþi bitince bir yandan üstüne su eklerken bir yandan da benimle konuþuyor:
-Soðukluklu cacýk çok güzel olur.
-He ebe. Çok severim.
-Afiyet olsun kuzum.
     Pilavýn altýndaki yufkayý yuvarlayýp koparýyorum ve aðzýma atýyorum. Sonra cacýktan bir kaþýk alýyorum. Bir kaþýk daha… Sonra bir yufka parçasý daha… Pilav bitmeden cacýk azalýveriyor. Ne yapacaðýný bilemeyen ebem üstüne tekrar su ekliyor. Abim:
-Yettiði kadar yeriz, dese de az sonra gene azalýyor ve ebem tekrar su ekliyor. Cacýk bir anda dupduru suya dönüyor ve abim sinirlenip sofradan kalkýyor. Köyün meydanýna doðru gidiyor. O gidince ebemle annem bir yandan üzülürlerken bir yandan da gülüveriyorlar.
-Bir buzdolabýn olsa ne iyi olurdu, anne?
-Ýyi olurdu ya yok iþte.
     Yemek bitince ben de abimin peþi sýra gidiyorum. Köydeki üç beþ meraklý yaþlý bizi süzüyor. Zaten kýþýn bu üç beþ yaþlýdan ibarettir köyün nüfusu. Yazýn tatil zamaný bizim gibiler gelince biraz kalabalýklaþýr. Yaþlý teyzelerden biri en sonunda merakýna yenik düþüp soruyor bize:
-Siz kimin uþaklarýsýnýz?
-Dursun Çavuþ’un torunuyuz biz.
-Ha! Haným’ýn torunusunuz. Haným’ýn oðlandan torunu musunuz, kýzdan mý?
-Kýzý Huriye’nin çocuklarýyýz.
-Ýyi! Hoþ geldiniz bakalým.
-Hoþ bulduk.
     Yaþlýlarý geçip köyde biraz daha dolandýktan sonra eve geliyoruz. Gelirken yanýmda getirdiðim, Jules Verne’nin “Denizler Altýnda Yirmi Bin Fersah” ve “Dünyanýn Merkezine Yolculuk” kitaplarýna bakýyorum. Okurken kendimi dünyanýn merkezinde gibi hissettiðim hayal dünyam gece de rüyalarýmý süslüyor. Dünyanýn en güzel uykusunda dünyanýn en güzel rüyasýný görüyorum.
     Sabah olunca ebem evde içmek için su kalmadýðýný söylüyor. Evin musluðundan akan su biraz tuzludur. Anayoldan köye giriþte suyu içilebilen bir çeþme var. Tüm köylü, hatta suyu olmayan yan köyün insanlarý gelip bu çeþmeden su doldurur. Elini çabuk tutup doldurmazsan su kalmaz. O yüzden abimle apar topar kahvaltýmýzý edip bidonlarý el arabasýna yüklüyor ve çeþmenin yolunu tutuyoruz. Bidonlar boþ olduðu için giderken el arabasýný ben kullanýyorum.
     Cep telefonlarý yeni yeni yaygýnlaþýyor. Benim cep telefonum yok. Ama abim üniversiteye gideceði için ona bir tane alýndý. Köyün içinde telefon çekmiyor. Abimle konuþarak çeþmeye doðru gidiyoruz:
-Çeþmenin yukarýsýndaki tepede çekebilir. Oraya çýkýp babamý arayalým mý?
-Olur.
-Balýða da gidecek miyiz abi?
-Oltalar hazýr bile. Ama ona yarýn gideriz artýk. Halaoðullarýmýzla beraber gidelim.
-Tamam.
Çeþmenin baþýna gelince el arabasýný kenara býrakýp tepeye doðru çýkýyoruz. Çok az da olsa çeken telefonla babamý arayýp konuþuyoruz. Hafta sonu izne ayrýlýp geleceðini söylüyor. Telefonu kapattýktan sonra aþaðý inip suyu dolduruyoruz. Allah’tan kimse yok su doldurmaya gelen. Bidonlarýn hepsi dolunca elimi musluðun altýna tutuyorum, aðzýmý da elimin kenarýna dayýyorum ve buz gibi sudan kana kana içiyorum. Tepeye çýkýp indiðimiz için sýcaktan bunalmýþ haldeyim. Baþýmýn tamamýna su çarpýp serinliyorum.
Eve dönüp sularý indirdikten sonra tarlaya gitmeye karar veriyoruz. Adý tarla, ama ebemin ektiði üç beþ sebze dýþýnda pek bir þey yok. Ebem bize hemen yufka, kuru peynir, domates ve biberden oluþan bir azýk çýkýný hazýrlýyor ve hep beraber tarlanýn yolunu tutuyoruz. Hem yol boyunca hem de tarlada muhabbet ediyoruz.
-Ebe, köydeki lakaplarý saysana bize yine.
-Bir Osman vardý. Konuþurken aðzýndan tükürük saçardý. Köpüklü Osman derlerdi.
-Hacý Mamýk’la Kütük Mamýk vardý bir de, deðil mi ebe?
-He ya!
-Mamýk mýymýþ adamlarýn adý?
-Mahmut isimleri de burada Mamýk derler oðlum.
-Haa! Hacca gittiði için Hacý Mamýk demiþlerdir emmiye o zaman.
-Öbürü de üzüm baðýyla ilgilenirmiþ hep. O yüzden Kütük Mamýk demiþler. Bir de Deli Hacý dedikleri var.
Köyde adýna “Guracý” denilen bir tepe var. Bu tepeyi görünce abimle bir türkü uyduruyoruz:

Ekin ektim Guracý’ya
Yoldurmadým Deli Hacý’ya
Gel dedim de Haným Bacý
Niye gelmiyon

Hep bir aðýzdan gülüyoruz. Ebem ektiði sebzelerin dibinin otunu alýyor. Azýðýmýzý da yedikten sonra eve dönüyoruz.
Ebem her gün sabah namazýný kýlar, balkona çýkýp ilçeden her sabah gelen ekmekçiyi gözler. Ekmekçi gelip de arabasýnýn kornasýna basýnca ebem hemen gider, ekmeðini alýp gelir. Köyün imamý da ekmekçiyi tembihlemiþ. Her sabah caminin dibindeki elektrik direðine iki ekmek býrakýr. Bu sabah da aynen böyle oldu. Abimle balýða gitmek için uyanýnca ebemle köydeki diðer yaþlý kadýnlarý þakalaþýr vaziyette görüyoruz.
-Kýz gidip þunun ekmeðini alsak mý? Ýki saattir direkte duruyor.
-Amma da uyurmuþ imam da!
-Adam uyumasýn mý? Elbet gelir alýr ekmeðini.
     Abim kamýþtan oltalarý, oltalarýn ucuna yem diye takacaðýmýz solucan ve ýslak ekmekleri hazýrlamýþ bile. Yanýmýza su ve azýk alýp halaoðullarýnýn yanýna varýyoruz. Annemizin halasýnýn oðlu olurlar. Büyüðü öðretmen… Küçüðü de öðretmen olmak için üniversiteyi kazandý. Hep beraber düþüyoruz ýrmaðýn yoluna. Kamýþlarýn arasýnda konuþlanýyoruz. Abimler oltalarýn ucuna yemleri takýp salýyorlar ýrmaða. Ben meraklý meraklý sorular sormaya baþlýyorum:
-Niye kamýþlarýn arasýnda balýk tutuyoruz?
-Buralarda daha çok balýk olur çünkü.
-Ne zaman gelecek balýk?
-Bak suyun üstünde senin tuttuðun oltanýn mantarý duruyor. Bu mantar batarsa balýk yemi yedi demektir. Hemen hýzlýca çekeceksin oltaný. Ama artýk sessiz olmalýsýn. Balýklar sesimizi duyunca kaçarlar.
-Tamam.
     Ne kadar “Tamam.” desem de dayanamayýp iki de bir mantarýn ne zaman batacaðýný soruyorum. Bu arada kamýþlarýn arasýndaki sivrisinekler her yerimizi yiyor. Bir müddet sonra mantar aniden batýveriyor. Halaoðlu:
-Ýþte battý. Çek hadi hemen, diyor. Tüm gücümle asýlýyorum. Balýðý görüyorum, ama çýrpýnýyor. Bense yeterince güçlü çekemiyorum. Biraz daha cesaretlendiriyorlar ve çekip karaya atýyorum. Hayatýmda ilk defa balýk tutuyorum. Bir anda dünyanýn en mutlu insaný oluyorum. Böyle böyle bir torba balýk yakalýyoruz. Az sonra hava bozuyor. Hiç ummuyorken yaðmur iniveriyor. Hepimiz sýðýnacak bir yer ararken büyük halaoðlumuz üstünü çýkarýp yaðmurun altýnda bekliyor. O yaðmurun altýnda sadece maddi deðil manevi bir arýnma da yaþýyor adeta.
     Akþama köydeki her evde balýk piþiyor. Her yer balýk kokuyor. Tutarken çok mutlu olduðum balýðý yerken mutlu olmuyorum. Irmak balýðýnýn kýlçýðý çok olur. Yerken boðazýma birkaç tanesi kaçýnca yemekten vazgeçiyorum. Belki de balýk böylece intikam alýyor benden.
     Ertesi gün Cuma… Cuma günü köy halký için iki sebepten önemlidir. Birincisi Cuma namazýnda tüm köy bir araya gelir ve sohbet ortamý olur. Ýkincisi ise o gün köye gezici bakkalýn gelecek olmasýdýr. Abimle abdestlerimizi alýp camiye doðru yol alýyoruz. Köyün küçücük bir camisi var. Yazýn cuma namazlarýnda dolar. Abime dönüp þaka olsun diye bir laf söylüyorum:
-Maþallah! Cami de týka basa doldu.
Abimle gülüyoruz. Namazdan sonra gezici bakkalý beklemeye baþlýyoruz. Cebimde az bir para var. Heyecanla bekliyorum. Az sonra araba yanaþýyor. Küçük bir kamyonetin kapalý kasasýnda bir bakkalda bulanabilecek her þey var. Yaþý büyükler sigara, tuz, yað gibi ihtiyaçlarý temin ederken ben ve benim gibi çocuklar þeker, çikolata, bisküvi gibi atýþtýrmalýklarý alýyoruz. Eve gelince iþtahla yiyorum aldýklarýmý.
     Ebem her akþam yatsý namazýnýn okunmasýný sabýrsýzlýkla bekler. Çünkü gün içinde yorulur ve bir an önce namazý kýlýp uyumak ister. Bu akþamda balkonda kulaðýný camiye verip bekliyor. Yarýn babam geleceði için sevinçliyim. Özledim onu. Bunlarý düþünürken köyün yaþlýlarýndan biri ezaný okumaya baþlýyor. Ezaný bitirmeye yakýn “Essalatu hayrun minen nevm.” deyince abimle ben þaþýrýyoruz. Yaþlý amca da yaptýðý hatanýn farkýna varmýþ olacak ki ezaný bitirdikten sonra “Tüh! Yanlýþ okuduk.” diyerek sesi kapatýyor. hep beraber gülüyoruz yine.
     Ertesi gün öðlene doðru babam geliyor. Bulgur kaynatma, kýþlýk sebze kurutma gibi iþlerle uðraþacaklar. Onlar uðraþýrken biz iþin eðlencesinde olacaðýz tabi.
Ýkindiye doðru halaoðlu elinde kelime oyunu ile geliyor. Zaten caným sýkýlýyordu. Oldum olasý kelimelere ve Türkçe dersine hevesli olan ben oyunu görünce heyecanýmý gizleyemiyorum. Bahçeye hemen kilimleri serip oyuna baþlýyoruz. Bazen öyle kelimeler buluyorum ki halaoðlu yanýnda getirdiði sözlükten kontrol etmek zorunda kalýyor. Oyun bittiðinde çok eðlendiðimizi fark ediyoruz.
Köyün iþlerini yapýp eðlenerek epeyce vakit geçirdikten sonra bir Aðustos sabahý bir adamýn sesiyle uyanýyorum:
-Çok büyük deprem olmuþ. Marmara’da þehirler haritadan silinmiþ.
Babamýn yanýna yaklaþýp soruyorum:
-Bizim eve de bir þey olmuþ mudur baba?
-Yok oðlum. Marmara Bölgesi’ni etkilemiþ. Bizim burayla alakasý yok. Ama iþlerimiz bitti zaten. Yarýn evimize döneriz.
     Saatime tekrar baktýðýmda dört buçuða geldiðini fark ediyorum. Ýçerden eþim sesleniyor:
-Markete gitmeyecek misin? Bak, yarým saat sonra kapanacak her yer. Ekmek lazým. Meyve de al. Bir de atýþtýrmalýk bir þeyler al da akþam yeriz.
-Tamam, yazayým telefonun not uygulamasýna da unutmayayým.
-Eþim, balýk yemiyoruz ne zamandýr. Balýkçýlar açýk oluyor mu kýsýtlama günlerinde? Gidip alýrdýn?
-Açýk oluyormuþ herhalde. Oraya kadar gitmeye izin veriyorlarmýþ.
-Bugünkü vaka sayýlarý kaç olacak acaba? Birkaç gündür artýþa geçti gene.
-Nasýlsa ya sosyal medyada ya da haber sitelerinde denk geliriz.
     Telefona bakýnca birkaç tane mesajla karþýlaþýyorum, ama þu an bakacak vaktim yok. Epeyce zamandýr babamlarý ve abimi aramadýðýmý fark edip akþama aramaya karar veriyorum. Oynadýðým kelime oyununda rakibimin hamle yaptýðýný fark ediyorum. Rakibim “salgýn” kelimesini yazmýþ. Kendi kendime konuþuyorum:
-Yine mi salgýn? Her yerde karþýmýza çýkýyor.
     Biraz önce daldýðým hayallerin verdiði ümitle kalkýyorum. Yaþadýðým salgýn sendromunu yarým saatliðine de olsa unuttuðumu düþünerek maskemi takýp dýþarý çýkýyorum. Sanýrým hayallere dalmayý epeyce bir süre devam ettireceðim. Salgýn bitene kadar…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Merdiven Basamaklarý
Yaþlý Bir Adamýn Hasreti

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Salyangoz
Cami Konuþur Mu?
Cýrcýr Böceði Savaþý
Fatma'nýn Koþusu
Ay Gülecek

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Cehennem Cevdet'in Ýpleri [Deneme]
Bursa Bir Devdir [Deneme]


Özgür Yenigün kimdir?

Ne yaþarsam ya da yaþamak istersem onu yazarým.

Etkilendiði Yazarlar:
..............


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Özgür Yenigün, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.