"Yazarlık, kendini ifade etmek değil; başkalarının kafasını karıştırmak için kutsal bir bahane bulmaktır." – Umberto Eco"

Ömer Faruk Hüsmüllü

Romantizm Mi,realizm mi?

Mutluluk denilen şey bu muydu?Bu ise ne kadar sürerdi?İşte şu anda çok mutluydu ve bunu bozabilecek bir etken yoktu.Sanki dış dünyanın tüm uyarıcıları bu özelliklerini yitirmişlerdi.Hatta o uyarıcıların olup olmadığından bile haberdar değildi.

Ben Senim;sen de Ben!

Mete ellerini,kollarını,bacaklarını neşeyle salladı,yataktan kalktı ve işe gitmek üzere otobüse bindi.Sabahın alaca karanlığını çok seviyordu,hafiften bir şarkı mırıldandı yol boyunca

Yağmurdan Kaçarken

Önündeki bulanık suya bir baktı.Bunun üzerinden atlayabilir miyim,diye düşündü.Bir ağacın altına saklanmış olan bir çingene kızı oradan çıkıp ona doğru yaklaştı.Elindeki ıslak çiçekleri uzattı:

Gülün Sonu

Ben,kaybetmek nedir bilmezdim;ben terk edilen değil daima terk edendim,ben unutulan değil unutandım.Benimle ilgilenmeyecek,bana bakmayacak bir erkek tasavvur edemiyordum. Benim elde etmek için gayret sarf ettiğim bir erkek hiç yoktu.Tabii o hariç…

Ayda 15 Bin Lira Gelir Getiren Bir İşinizin Olmasını İster Misiniz?

Bundan sonrasını dinlemeye gerek yoktu.Hemen bir dolmuşa atlayıp Sirkecideki adı geçen noterin önüne geldim.Boyacıyı bulmak hiç de zor olmadı.Karşı kaldırımda elinde sigarası, gelen geçene arayan gözlerle bakıyordu. Yanına gittim,taburesine oturdum.Ayağımı boya sandığının üzerine uzatmadığımı görünce elindeki fırçanın tersiyle sandığa vurarak:

Mersin Garı'nda Bir Sabah

Neco herkesin çaylarını verdikten sonra boşalan bardakları bile toplamadan eline süpürgeyi aldı,sanki orada hiç kimse yokmuş gibi bir tutum takınarak tozattıra tozattıra akşamın pisliğini süpürmeye başladı.Gişe memuru söylenmeye başladı:

Baharı Beklerken

Burada hemen hemen hiç arkadaşım da yok sayılırdı.Aynı odayı üç kişiyle paylaşıyordum.Bunlardan birisi altmış yaşlarında bir ev hanımı,diğeri on üç yaşında bir kız,öteki ise geveze bir kadın.Onları sevmeyi gerçekten isterdim.Onlarla konuşmayı da.Bunu başaramadığımı görmek beni üzüyordu.Ya onlarda ya da bende bunu engelleyen bir şey vardı.O nedenle pek birbirimize

Küçükçekmece"de Bir Sabah...

Gölün üzerine incecik bir sis tabakası sanki postu sermiş gibi.Gitmeye hiç niyetli görünmüyor.Firuzköy alacalı bulacalı görünüyor gölün ardında.Evler göle doğru eğilmiş, ağaçlar ise tersine. Köprünün kıyısı boyunca ufacık kaya balıkları koşuşturup duruyor,yedi-sekiz yaşlarında bir çocuk onları yakalamak için oltasını atıyor.Küçükçekmece gölünde bir balıkçı yarı uykula

Ruh Hekimi Fehmi

Ruh hekimi Fehmi,uyku mahmurluğunu henüz üzerinden atamadığı için bir yandan esnemekte,diğer yandan elleriyle gözlerini ovuşturmaktadır.Bu arada gözlerinden gömleğinin üst kısmına düşen bir iki çapağı üfleyerek def etti.Önüne dumanları çıkan çayı koyan hastabakıcısını bile fark etmemişti.

Başa Dön