Türkiye'nin tarım sektörü için ortaya konulan politika metni, yapısal bir dönüşüm iddiası taşıyor. Verim artışından dijitalleşmeye, sulama yatırımlarından örgütlenmeye kadar geniş bir yelpazede hedefler sıralayan bu strateji, kağıt üzerinde oldukça tutarlı görünüyor. Ancak tarım politikalarının gerçek etkisi, ne yazıldığında değil, nasıl uygulandığında ortaya çıkar. Burada 2026-2028 Tarım Stratejik Planının potansiyel etkilerini, taşıdığı riskleri ve başarı için gerekli kırmızı çizgileri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Birinci Bölüm: Stratejinin Temel Eksenleri
- Üretim Kapasitesinin Genişletilmesi
Stratejinin ilk ayağı, mevcut tarım alanlarının etkinliğini artırmak ve atıl kapasitenin üretime kazandırılmasıdır. İki yıl üst üste işlenmeyen arazilerin coğrafi bilgi sistemleriyle tespit edilip uygun çiftçilere kiralanması, teoride mantıklı bir yaklaşım. Ancak burada kritik sorular var: Kim "uygun çiftçi" olarak kabul edilecek? Kiralama süreçleri şeffaf olacak mı? Küçük üreticiler bu sistemde kendilerine yer bulabilecek mi? Sulama alanlarının genişletilmesi ise belki de en çift yüzlü hedef. Sulama, verimi doğrudan artıran en etkili müdahalelerden biri; kuru tarıma göre yüzde 50 ila 150 arasında verim artışı sağlayabiliyor. Ancak Türkiye'nin su bütçesi sınırsız değil. Konya Havzası'nda yaşanan dram bunun en somut kanıtı: yeraltı suları hızla tükeniyor, göller kurumaya terk ediliyor, tarımsal sürdürülebilirlik tehdit altında. - Tarım-Sanayi Entegrasyonu ve Katma Değer
Sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması ve entegre yatırım modellerinin teşvik edilmesi, tarımsal katma değeri artırmanın doğru yolu. Ancak sözleşmeli üretim, çiftçiyi korumadığı sürece bir tuzak haline gelebilir. Tek alıcıya bağımlı, pazarlık gücü olmayan, asgari fiyat garantisi bulunmayan bir sözleşme sistemi, çiftçiyi toprak sahibi taşerona dönüştürür. Organize tarım bölgeleri ve tarımsal kümelenme uygulamaları ise lojistik maliyetleri düşürmek ve tüketici fiyatlarını makul düzeyde tutmak için önemli. Kent çeperlerinde tarımsal faaliyetlerin desteklenmesi özellikle dikkate değer: nakliye, depolama ve aracı maliyetlerini minimize ederek gıda enflasyonuna karşı yapısal bir çözüm sunabilir. Ancak burada da bir tehlike var: kent çevresindeki tarım arazileri arazi rantına açılırsa, tarımı koruma niyetiyle yapılan politika uzun vadede tarımı bitirebilir. - Teknoloji ve Veri Altyapısı
Genel Tarım Sayımı'nın tamamlanması ve kapsamlı bir tarım envanterinin oluşturulması, belki de tüm stratejinin en kritik ayağı. Çünkü "ne kadar arazi var?", "ne ekiliyor?", "kim üretiyor?" sorularına net cevaplar olmadan hiçbir planlama sağlıklı olamaz. Türkiye tarım politikası uzun yıllardır sezgisel ve tepkisel bir yapıda ilerledi. Veri temelli yönetime geçiş, bu alışkanlığı kırabilirse devrim niteliğinde bir değişim olur. Coğrafi bilgi sistemleri, tarım bilgi sistemleri, erken uyarı altyapısı ve iklim senaryolarına dayalı planlama, tarımı rastgele destek yerine hedefli politika üretebilen bir sektöre dönüştürebilir. Ancak bu sistemler ancak veri kalitesi yüksek, şeffaf ve sürekli güncellenen bir yapıda işe yarar. Aksi hâlde "merkezden planlama" felaketleri yaşanabilir: yanlış veri → yanlış ürün → zarar → çiftçinin üretimden çekilmesi. - İklim Değişikliği Uyumu ve Afet Yönetimi
İklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkileri artık yadsınamaz. Taşkınların, kuraklıkların sıklığı ve şiddeti artıyor. Tahmin ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, zarar azaltma stratejilerinin hayata geçirilmesi ve iklim senaryolarına dayalı üretim planlaması, tarımın dirençliliğini artırmak için şart. Bu, kısa vadeli verim kaygılarının ötesinde, uzun vadeli tarımsal güvenlik sorunudur. - Kırsal Sosyo-Ekonomik Kalkınma
Gençlerin ve kadınların tarıma yönlendirilmesi, mesleki eğitim programları ve teknoloji odaklı projeler, kırsalın boşalmasını önlemek için hayati. Türkiye tarımının en büyük sorunlarından biri yaşlanma: genç nesil tarımı cazip bulmuyor, kente göç ediyor. Bu durum tersine çevrilmedikçe, ne kadar sulama yatırımı yapılırsa yapılsın, tarla işleyecek kimse kalmayacak. Üretici örgütlenmesinin desteklenmesi de kritik. Küçük işletmelerin pazara erişimi zayıf, girdi maliyetleri yüksek, pazarlık güçleri düşük. Kooperatifler ve üretici birlikleri bu sorunları çözebilir, ancak sadece destekle değil, gerçek bir özerklik ve yetki transferiyle.
İkinci Bölüm: Olası Olumlu Etkiler
Arz Güvenliği ve Gıda Enflasyonu
İşlenmeyen arazilerin üretime kazandırılması ve sulama alanlarının genişlemesi, toplam üretimi artırır. Özellikle hububat, bakliyat ve yem bitkilerinde kronik arz açıkları daralır. Üretim planlamasının doğru yapılması, bazı ürünlerde sürekli fazla, bazılarında sürekli açık olan dengesiz yapıyı düzeltir. Rekolte tahminlerinin iyileşmesi, ani fiyat şoklarını azaltır. Lojistik maliyetlerin düşmesi ve kent çeperinde üretim artışı, gıda fiyatlarında yapısal bir rahatlama sağlar. Bu, kısa vadeli sübvansiyonlara olan ihtiyacı azaltır ve daha öngörülebilir bir piyasa yapısı oluşturur. Ancak bu etki ancak üretim planlaması gerçekten uygulanırsa kalıcı olur.
Çiftçi Geliri ve Kırsal Canlanma
Sözleşmeli üretim, doğru tasarlanırsa gelir belirsizliğini azaltır ve piyasa riskini düşürür. Küçük işletmelerin örgütlenmesi, pazarlık gücünü artırır ve girdi maliyetlerini düşürür. Tarım-sanayi entegrasyonu sayesinde katma değer artar; aynı üretim miktarından daha yüksek gelir elde edilir. Gençler ve kadınlar için tarımın cazip hâle gelmesi, kırsaldan kente göçü yavaşlatır. Bu, sadece tarımsal değil, sosyal bir dönüşümdür. Kırsal alanların ekonomik canlılığı, Türkiye'nin bölgesel dengesizlik sorununa da katkı sunar.
Çevre ve Sürdürülebilirlik
Topraksız tarım ve dikey tarım gibi uygulamalar, su tüketimini düşürür ve birim alandan yüksek üretim sağlar. Yenilenebilir enerji kullanan organize tarım bölgeleri, enerji maliyetini düşürür ve karbon ayak izini azaltır. Mera ıslahı ve kontrollü otlatma, yem maliyetlerini düşürür ve hayvancılıkta ithalat baskısını azaltır. Ancak bu olumlu etkiler, ancak su bütçesine dayalı planlama ve sıkı denetim varsa gerçekleşir. Aksi hâlde, kısa vadeli verim artışı uzun vadeli ekolojik çöküşe yol açar.
Üçüncü Bölüm: Kritik Riskler ve Yan Etkiler - Su Krizi Riski: Sulama Genişlemesinin Karanlık Yüzü
Sulama alanlarının genişletilmesi, su bütçesi dikkate alınmadan yapılırsa felaket senaryolarını tetikler. Yeraltı suları hızla tükenir, akifer çökmesi ve tuzlanma oluşur, göller ve sulak alanlar kalıcı zarar görür. Türkiye'nin birçok bölgesinde yeraltı suyu seviyeleri zaten kritik eşiğin altında. Bu durumda yeni sulama yatırımları, tarımsal üretimi artırmaz, sadece çöküşü hızlandırır.
Çözüm: Yeni sulama yatırımları ancak havza bazlı su bütçesi üst sınırı tanımlandıktan sonra yapılmalıdır. Yalnızca basınçlı sulama sistemleri, yüksek su verimliliği olan ürünler ve yeraltı suyu kullanımına mutlak kotalar getirilmelidir. Aksi hâlde bu madde, 10-15 yıl içinde tarımsal iflas üretir. - Küçük Çiftçinin Sistem Dışına İtilmesi
İşlenmeyen arazilerin kiralanması, şeffaf ve adil yapılmazsa büyük sermayeli işletmelere yoğunlaşabilir. Sözleşmeli üretim, çiftçiyi pazarlık gücü zayıf taşeron konumuna düşürebilir. Sonuç: küçük çiftçi toprağında işçi hâline gelir, mülkiyet korunur ama iktisadi bağımsızlık kaybolur.
Çözüm: Kiralama üst sınırı getirilmeli (örneğin kişi başı maksimum X hektar). Öncelik sırası: bölge çiftçisi, genç çiftçi, kadın çiftçi. Kiralama süresi uzun ama devredilemez olmalı. Sözleşmeli üretimde asgari alım fiyatı üretim maliyetine endeksli olmalı ve tek alıcıya bağımlılığı önlemek için çoklu alıcı veya kooperatif aracılığı zorunluluğu getirilmelidir. - Veri Merkeziyetçiliği ve Yanlış Planlama
Tarım bilgi sistemleri, veri kalitesi zayıfsa ve yerel gerçeklikler dikkate alınmazsa, merkezden planlama bölgesel mikro iklimleri göz ardı edebilir. Doğru veri yoksa yanlış ürün planlanır, zarar oluşur, çiftçi üretimden çekilir.
Çözüm: Veri şeffaflığı sağlanmalı, tarım verileri kamuya açık olmalı, rekolte ve planlama rakamları denetlenebilir olmalıdır. Yerel bilgi ve çiftçi deneyimi, merkezi veriyle entegre edilmelidir. - Topraksız ve Dikey Tarımın Sosyal Maliyeti
Topraksız ve dikey tarım, yüksek yatırım ve teknoloji maliyeti gerektirir, enerjiye bağımlıdır ve geleneksel üreticinin rekabet edememesine yol açabilir. Bu modeller yanlış yaygınlaştırılırsa tarım sermaye yoğun hâle gelir, kırsal istihdam azalır.
Çözüm: Bu modeller gıda güvenliği için tamamlayıcı olmalı, kırsal tarımın ikamesi olmamalıdır. Enerji maliyeti için yenilenebilir enerji zorunluluğu getirilmelidir. - Meralarda Aşırı Kullanım
Mera ıslahı adı altında aşırı otlatma ve kısa vadeli verim baskısı, denetim olmazsa mera çölleşmesini hızlandırır. Hayvancılık kısa süre rahatlar, sonra daha büyük yem krizleri doğar.
Çözüm: Mera alanlarının taşıma kapasitesi bilimsel olarak belirlenmeli ve sıkı denetim altında tutulmalıdır. - Destek ve Teşviklerin Yanlış Dağıtımı
Desteklerin verim yerine siyasi veya idari ilişkilere göre dağıtılması, gerçek üretici yerine "destek çiftçisine" gitmesi, kaynakların boşa gitmesine, üretimin artmamasına ve kamu maliyesinin yükselmesine yol açar.
Çözüm: Destekler performansa ve veri temelli kriterlere bağlı olmalı, şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır. - Kent Çeperi Tarımında Spekülatif Risk
Kent çevresinde tarımı desteklerken arazi rantı artar ve tarım arazileri spekülasyona açılabilir. Tarımı koruma niyetiyle yapılan politika, uzun vadede tarımı bitirebilir.
Çözüm: Kent çeperindeki tarım alanlarının imarlı hâle getirilmesine katı yasaklar getirilmeli, tarım dışı kullanıma kesin sınırlar konulmalıdır. - Sosyal Politikanın Sembolik Kalması
Gençler ve kadınlar için eğitim sadece "kurs" düzeyinde kalırsa, sermaye, kredi ve pazara erişim yoksa katılım sembolik olur, gerçek dönüşüm gerçekleşmez.
Çözüm: Eğitim programları, finansal destek, kredi kolaylığı ve pazara erişim paketleri birlikte sunulmalıdır.
Dördüncü Bölüm: Kırmızı Çizgiler (Olmazsa Olmazlar)
Bu politikanın başarısı için aşılmaması gereken dört kırmızı çizgi vardır: - Su Kırmızı Çizgisi
Yeraltı suyu seviyesi düşmeye devam ediyorsa → DUR
Göl ve sulak alanlar küçülüyorsa → DUR
Su yoksa tarım yoktur. Bu çizgi aşılırsa tüm program anlamsızlaşır. - Küçük Çiftçi Kırmızı Çizgisi
Küçük işletme sayısı azalıyorsa
Ortalama işletme büyüklüğü hızla artıyorsa
→ Politika sermaye lehine sapmıştır.
Tarım, küçük üreticiyi tasfiye ederek büyüyemez. Sosyal sürdürülebilirlik, ekolojik sürdürülebilirlik kadar önemlidir. - Gıda Enflasyonu Kırmızı Çizgisi
Üretim artmasına rağmen fiyat oynaklığı sürüyorsa
→ Sorun üretimde değil, pazarlama ve tekelleşmededir.
Bu durumda üretim artışı tüketiciye yansımıyordur. Aracı yapısı ve tekelleşme sorgulanmalıdır. - Veri Şeffaflığı Kırmızı Çizgisi
Tarım verileri kamuya açık değilse
Rekolte ve planlama rakamları denetlenemiyorsa
→ Bu plan yönetilemez.
Şeffaflık olmadan hesap verilebilirlik olmaz. Hesap verilebilirlik olmadan başarı ölçülemez.
Beşinci Bölüm: Başarı Kriterleri
Bu stratejinin başarısı dört temel gösterge grubuyla ölçülmelidir: - Üretim ve Verimlilik Göstergeleri
- Dekar başına verim (bölgesel bazda)
- Sulama başına düşen üretim (kg/m³)
- Stratejik ürünlerde öz yeterlilik oranları
Artıyorsa: Doğru yoldayız
Yerinde sayıyorsa: Yanlış ürün veya yanlış su kullanımı var - Sosyal Göstergeler
- Tarımdaki genç nüfus oranı
- Kadın üretici sayısı
- Kırsaldan kente göç hızı
Göç yavaşlıyorsa: Politika çalışıyor
Hızlanıyorsa: Tarım cazip değil - Ekonomik Göstergeler
- Çiftçi gelirinin enflasyona göre reel değişimi
- Girdi maliyetlerinin payı
- Üretici-tüketici fiyat farkı
Makas daralıyorsa: Sistem sağlıklı
Açılıyorsa: Aracı yapısı bozuk - Çevresel Göstergeler
- Yeraltı su seviyesi
- Toprak organik madde oranı
- Mera alanlarının niteliği
Sabit veya iyileşiyorsa: Sürdürülebilir
Bozuluyorsa: Gelecek tüketiliyor
Türkiye'nin tarım stratejisi, kağıt üzerinde oldukça tutarlı ve umut verici. Verim artışı, dijitalleşme, organize tarım, sözleşmeli üretim, gençlerin tarıma yönlendirilmesi... Hepsi doğru hedefler. Ancak tarım politikalarının gerçek etkisi, ne yazıldığında değil, nasıl uygulandığında ortaya çıkar.
Doğru uygulanırsa:
- Gıda güvenliği güçlenir
- Fiyat istikrarı sağlanır
- Kırsal alan canlanır
- Çiftçi geliri artar
- Çevre korunur
Yanlış uygulanırsa:
- Su krizi derinleşir
- Küçük çiftçi tasfiye olur
- Gıda daha pahalı hâle gelir
- Tarım sermaye tekelleşmesine açılır
- Kırsal alan daha hızlı boşalır
Mesele ne yazıldığı değil, neyin kırmızı çizgi kabul edildiğidir. Su bütçesi, küçük çiftçinin korunması, veri şeffaflığı ve sosyal sürdürülebilirlik, pazarlık konusu olamaz. Bu çizgiler aşılırsa, en iyi niyetli politika bile felaket üretir. Türkiye tarımı bir yol ayrımında: ya veri temelli, sürdürülebilir, sosyal olarak kapsayıcı bir dönüşüm gerçekleştirecek; ya da kısa vadeli verim baskısıyla ekolojik ve sosyal çöküşü hızlandıracak. Tercih, sadece politika yapıcıların değil, tüm toplumun sorumluluğundadır. Çünkü tarım, sadece bir sektör değil; gıda güvenliği, su güvenliği, kırsal yaşamın geleceği ve nihayetinde toplumsal istikrarın temelidir.