Kadın “Şu olunca, bunu hissedeceğim.” dediği hiçbir şeyi hissetmemişti. Tahminlerinde yanılmamıştı aslında, yani düşündüğü gibi şekilleniyordu olaylar. Ancak yanıldığı bir konu vardı, belki de en yanılmaması gereken konuydu o; kendini tanıyor olmalıydı, “olaylara vereceği tepki”yi kestirebilmeliydi.
Neyse deyip köşedeki koltuğun üzerine atıverdi şaşkınlığını. Hem, nasılsa bir zararı yoktu tahminlerinde yanılmasının. Darmadağın olmayı beklemese de bir sarsıntı, bir parça altüstlük olması gerekendi. Evet, beklediği buydu; bir parça altüst olmak. Olmadı.
Olgunluk muydu bu, yorgunluk mu? Belki azalmışlıktı, bilmiyordu kadın. Ama iyi bir şey olmalıydı bu, çünkü uzun zamandır hissettiğinden daha güzel hissediyordu kendisini. Bu duruma kendisi de şaşırdı. Ne zaman bu kadar çok değişmişti? İnsan kendinden habersiz değişebilir miydi ki? Bilmiyordu. Gerçi bilmek de pek umurunda değildi. Üzerinde düşünülecek bir şey yoktu, hayat devam ediyordu.
Yoksa “güzel aldırmazlık” dedikleri şey bu muydu? Şu an bunu düşünmeye de enerjisi yoktu. Öyle çok yorgundu ki kalan enerjisini, bu gece güzel rüyalar görmek için yastığının altına saklayıverdi. Sadece uykusu vardı şu an ve kendiliğinden kapanıveriyordu gözleri.
“Öykümü bitirseydim.” diye geçirirken aklından, pervasızca uykuya çekildiğini hissediyordu. Bilinci çoktan devre dışıydı. Öyle alışmıştı ki yaşamaya, öyle güzel kendileştirmişti ki yaşamı… Kendiliğinden yaşıyordu. Her şey kendiliğinden oluveriyordu. Her şey kendiliğinden...
“Cümlemin sonunu getirebilseydim...” derken, zaten karşı koymayı aklından geçirmediği uykunun cazibesine çoktan kapılmıştı bile.
Rüyasında tamamlandı öyküsü. Yarım bırakmayı sevmeyen bilincine bir kıyak geçmişti bilinçaltı: “Hadi, sana değişiminin hediyesi... Direnmemeyi seçtiğin için sana sunduğum bir armağan. Son kez yardımcı oluyorum sana.” diyordu bir ses. “Direnişi hediye ediyorum sana. Kendin kalmayı... Yani aslında.”
Kafan karıştı, anlamadın, biliyorum. Uykuya dalarkenki o güzel tebessümünün yerini, bir şeyi anlamaya çalışırken çativeren kaşların aldı. Uykunda seni rahatsız etmesine izin vermeyeceğim kendimin. Evet, rahatsızlık veriyorum. Ben basit cümleler kurdukça, yeniden gülümsüyorsun.
Anlıyorum; sen artık bunu istiyorsun. Değişime çabalıyorsun. “Anlamadan da yaşayabilirimi” ispatlamaya çalışıyorsun kendine. Ya da ispatlamış olmalısın ki bunu. Ben yavaş yavaş son veriyorum cümlelerime...
Ne istediğini anlıyorum: Sadece yaşamak. Kendiliğinden.
Kafanı karıştırmayacağım. Şimdi boş ver bunları. Uyu sadece. Evet, özgür bırak kelimeleri. Tam olarak bugün yaptığın gibi...
Senin kelimelerinse ve senin yaşamınsa, bir yolunu bulur “sen” kalır onlar. Ve huzurla daldığın uykunun sabahında, uyanıp bir de bakmışsındır ki, tamamdır her şey. Hem de o kadar çok tamam ki, sanki...
(Ses birden kesilir. Kesilmediyse bile duymuyordur artık kadın. Başka bir rüyadadır şimdi, yüzünde kocaman bir tebessüm...)