"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."

Delik Ayakkabı

Karanlık, yağmurlu bir akşamda, yorgun bir insanın eve dönme özlemi... Omuzlarındaki hayat yükü, delik ayakkabılarından içeri sızan soğuk su, ve ailesine kavuşma arzusu arasında sıkışmış bir ruh. Fakirlik ve yorgunluğun sessiz tanığı olan bu yolculuk, sevdiklerine kavuşma umuduyla aydınlanıyor. Taksi çağırma kararı, konfor değil, sevgiye bir an önce ulaşma isteğinin yansıması.

yazı resim

Hava çoktan kapanmış, gökyüzü karanlığı ağır bir örtü gibi şehrin üzerine sermişti. Mesai bitmişti ama günün ağırlığı omuzlarından hâlâ inmiyordu. İçinden tek bir cümle geçiyordu: “Bir an önce eve gitmeliyim.” Çocuklarının sesini, eşinin yüzündeki sıcak tebessümü… Hepsini özlemişti. Sanki o ev, günün bütün yükünü omzundan alıp bir köşeye bırakacak tek yerdi.

Ama yağmur… Ah o yağmur. Sanki gök delinmiş gibi yüzüne, saçlarına, pardösüsüne, hatta ruhuna kadar işliyordu. Her adımda ayakkabılarının içine dolan soğuk suyu hissediyordu. Tabanı çoktan delik olan ayakkabılar artık sadece bir “ayakkabı” değildi; fakirliğin, yorgunluğun ve kaderin sessiz bir tanığıydı.

Kendini kandırmadı: Bu halde yürümeye devam edemezdi. Bir taksi çağıracaktı. Belki pahalıydı, belki gereksiz bir masraftı ama bu havada başka çare yoktu. Çocuklarının kokusu, eşinin sıcaklığı hepsinden önce gelirdi.

Elektrik direğinin yanına doğru yürüdü. Yolun o köşesinde yağmur sularının biriktiğini fark etti ama ne önemi vardı? Zaten ıslanmıştı. Zaten üşüyordu. Zaten hayatının pek çok yerinde çoktan “su almıştı.”

Direğe birkaç adım kala kendini telkin etti:
“Taksiyi çağıracağım… Beş dakika sonra yoldayım… Bir saat sonra sıcak bir evdeyim…”

Sanki bu sözler kendinden çok kaderini ikna etmeye çalışıyordu.

Düğmeye uzandı. O an elinin titremesi sadece soğuktan değildi; belki de günün tüm yorgunluğu, yılın tüm ağırlığı, hayatın tüm yükü birikmişti parmak uçlarında.

Ve…

— Buuuuuuuuuuu neeeeeeee!..

Titreyen sesi yağmurun gürültüsünde yutulup giderken, titreyen sadece sesi değildi. Tüm bedeni kontrolsüzce kasıldı. Elektrik, yağmur sularıyla birleşmiş metalin içinden bedenine bir yılan gibi dolanmıştı. Kaçmak istedi, olmadı. Bağırmak istedi, çıkmadı. Sanki yıllardır içine attığı bütün acılar o anda dışarı çıkmak ister gibi bedenini parçalıyor ama sesi duyulmuyordu.

Yağmur durmadı. O çırpınırken yağmur devam etti. O güç kaybederken yağmur devam etti. O yere yığılırken bile bulutlar acımasızca boşalmaya devam etti.

Direğin dibindeki su birikintisi, şimdi onun hareketsiz bedenini yarım yamalak örten karanlık bir aynaya benziyordu. Bir zamanlar çamura rağmen yürümeye çalışan, delik ayakkabılarıyla hayatı kovalamaya niyetli adam… Şimdi yağmurun sessiz örtüsünün altında yatıyordu.

Kimse duymadı bir anda kopan o haykırışı. Kimse görmedi hayatın bir direk dibinde nasıl bittiğini.

Ve bir tek şey sessizce orada kaldı:
Delik bir ayakkabının içine dolan yağmur suyu…

Bir ömrün ağır yükünü taşıyamayan o eski ayakkabı…

KİTAP İZLERİ

Esir Şehrin İnsanları

Kemal Tahir

Kemal Tahir’in İşgal İstanbul’unda Parçalanan Bir Ruhun Portresi Bir imparatorluk çökerken geride kalanların ruhunda açılan yaraları, bir ulusun en karanlık anlarında kendi kimliğini nasıl aradığını
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön