Mantığını Oluşma 6
Varlık belirmedir. Belirme Planck sabiti kadar sayısal nicelikle türlü türlü oluşla aynı andalıktır. Bu nedenle çokluk ta teklik, teklikte de çokluk asıl olan ve asaldır.
"Edebiyatın acımasız kuralıdır: Okur, yazarın ölüsüyle dans etmekten daha çok zevk alır." – Edgar Allan Poe"
"Edebiyatın acımasız kuralıdır: Okur, yazarın ölüsüyle dans etmekten daha çok zevk alır." – Edgar Allan Poe"
Varlık belirmedir. Belirme Planck sabiti kadar sayısal nicelikle türlü türlü oluşla aynı andalıktır. Bu nedenle çokluk ta teklik, teklikte de çokluk asıl olan ve asaldır.
Her bir bey erki kendi içinde yeni bir sosyo toplumsa kültürler olmakla, El anlayışının kendine özgü farklı düzenlenin seremonilerine sahiptiler. Yani bunlar oligarşi yapı içinde oligarşiye göre; eş deyişle panteonlar birliğine göre putlar olacaktı. El olan, kültürlerin ve ritüellerin varyasyonlarıydı. El anlayışlı bay erki hep izole kalamazdı. Eşyanın
Üreten ilişkiler de farklı kritik eşik değerlerinin kendi aralarındaki seviye basınç farkı üzerinde girişir. Bu fark girişme ile yükümsen olur. Yükümlülük olur. Yüküm eşme olur. Birbirleri arasında EŞDUYUM bağlacı üzerinde taahhüttü. Bu yüküm doğrudan birbirine dönüşen, birbirine değişen enerji oluyordu.
Bunu niye anlattık? El de insanlık tarihinde olup biten gerçekliğin; sosyal elli semboller dilidir. El dili Matematik dili gibi doğaya genel kılınamaz. İnsanın bir semboller dili daha vardır ki o da bilimdir. Doğaya genelleşir. Matematik te bilimin içindedir. El bu haliyle bilimdışıdır. Ancak El sosyal alan içinde gerçeklikle
Doğa içinde var olmaya çalışıyoruz ama bir türlü doğanın bir parçası olduğumuzu kabullenemiyoruz.. .İlk çağda yada bu gün değişmeyen tek şey. Beyinde gerçekleşen kimyasal elektriksel bir takım süreçlerin parmak uçlarımızda gerçeklik bulmasıdır.
Görsel olarak baktığımız durumlar bize türlü biçimle yansır. Büyük küçük; uzun kısa; renkli renksiz; eğri düzgün; biçimli biçimsiz; yakında uzakta; burada orada gibi birçok üssü durumlarla yansır. Bunlar siz ölçmediğiniz sürece belirsizdirler.
Elbet çobanlar da yağmurda, yaşta; sıcakta-soğukta oluyorlardı. Çoban sık sık oturup dinlenebiliyordu. Çoban kaval çalacak vakit buluyordu. Yine çoban sakin sakin düşünmeye zaman ayırabiliyordu. Oysa kâfir çalışmada arta kalan zamanda kendi koşum hayvanını da kendi doyurmak zorunda.
Her şeyin sınırı olduğu bir dünyada, büyük ya da küçük şekilde sınırsız sahip olma güdüsüyle yaşamak, hayvandan daha aşağı bir varlık demektir.
Fakir Baykurt