..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir sanatçý baþarýsýz olamaz; sanatçý olabilmek bir baþarýdýr. -Charles Horton Cooley
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Ömer Faruk Hüsmüllü




12 Mart 2010
Nifak - 1. Bölüm  
Ömer Faruk Hüsmüllü
*Bu dönemdeki solcu gençlerin yaþadýklarý acýlarý yansýtan çok sayýda roman sonradan yazýlmýþtýr. *Ancak Ülkücü gençlerle ilgili romanlarýn sayýsý bir elin parmaklarý kadar bile deðildir. *O nedenle bu roman sözünü ettiðimiz alanda yazýlmýþ eserlerin ilklerinden birisi belki de ilkidir. *1980 öncesi gençlik üzerinde oynanan oyunlarýn günümüzde de sahnelenmek istendiðini görerek onlarý bu romanla uyarmak istiyorum. *Çünkü ister saðcý,ister solcu:ister ülkücü,isterse devrimci olsun,onlarýn hepsi bizim çocuklarýmýzdýr.


:CBCC:
Roman Hakkýnda Açýklama:
*Sayýn Okur!
*Bu roman 1979 yýlýnda yazýlmýþtýr.
*Birçok yayýnevine gönderilmiþ olmasýna raðmen “basýlabilir” oluru alamamýþtýr.
*O nedenle 8-9 senedir internet ortamýnda yayýmlanmýþtýr.
*Yaklaþýk 100.000’in üzerinde týklanmýþtýr.
*Kaç kiþi tarafýndan okunduðunu ise bilmek takdir edersiniz ki mümkün deðildir.Týklamalarýn kaçý okumaya dönüþtü bilinemez.
*Çok sayýda övgü almýþ,ama yergi almamýþtýr.
*1980 öncesi Türk Gençliðinin yaþadýðý dramý bir Ülkücü gencin yaþantýsýndan hareketle anlatmaktadýr.
*Bu dönemdeki solcu gençlerin yaþadýklarý acýlarý yansýtan çok sayýda roman sonradan yazýlmýþtýr.
*Ancak Ülkücü gençlerle ilgili romanlarýn sayýsý bir elin parmaklarý kadar bile deðildir.
*O nedenle bu roman sözünü ettiðimiz alanda yazýlmýþ eserlerin ilklerinden birisi belki de ilkidir.
*1980 öncesi gençlik üzerinde oynanan oyunlarýn günümüzde de sahnelenmek istendiðini görerek onlarý bu romanla uyarmak istiyorum.
*Çünkü ister saðcý,ister solcu:ister ülkücü,isterse devrimci olsun,onlarýn hepsi bizim çocuklarýmýzdýr.



N
Ý
F
A
K ...

               

ÖMER FARUK HÜSMÜLLÜ
Ýletiþim: ofh1952@gmail.com


Kasým-1979-Göztepe

MURAT’IN GÜNLÜÐÜNÜN’DEN BÝR SAYFA…
"Ey,Türk Oðlu Türk!Soylarýn en asili, en mukaddesi, en yücesi olan Türk Evlâdý! Varlýðýnýn tehlikeye düþtüðü bu kara günde kadere boyun eðip baþýna gelecek felâketleri tevekkülle beklemektesin. Acz içinde olmadýðýn halde kudretinden þüphe eder gibisin. ..Korkuyu tatmadýðýn halde çekingen ve ürkek gibisin...Tanrý tarafýndan kutsal kýlýndýðýn halde deðersiz görünür gibisin...
Kalk ayaða KOCA TÜRK! Titret dünyayý,þah¬landýr soyunu.Yýk bendini,aþ kendini;daðlara týrman,bulutlara uzan,göklerde uç!Mavi gökler sana dar geldiyse yýrt mavilikleri uzaya çýk!Senin varlýðýnýn yanýnda hiçbir deðeri olmayan ufacýk dünyayý al avucunun içine,dilediðince döndür,döndür...Ýstersen dünyanýn baþýna kuvvetli yumruðunla bir indir.Olsun her þey tarumar, zaten senin hakkýn deðil miydi bu ufacýk týmar?...
Milletlerin içinde en büyüðü sensin;dünya tarihini sen yazdýn o tertemiz al kanýnla; yarýn Tanrý'nýn huzuruna hesap vermek için varacaksýn ak alnýnla.Medeniyeti insanlýða sen öðrettin,insana insanca yaþamasýný sen öðütledin.Açlarý doyurdun,fakirleri giydirdin, hastalara baktýn,çocuklarý ve yaþlýlarý himaye ettin,kimsesizlerin yüzünü güldürdün, zalimlere, vurgunculara, sömürücülere, fýrsatçýlara karþý amansýz savaþtýn,düþmanlarýný maðlûp edip sindirdin,dostlarýný sevindirdin.Ve en önemlisi insanlýða esaret zincirlerinin acýmasýz halkalarýnýn nasýl kýrýlacaðýný gösterip hürriyet denen nimetin zevkini tattýrdýn. Sen,destanlaþan bir hikâyenin ilk ve son kahramanýsýn,sen Tarih'in ilk ve son yapraðýsýn, sen dünyanýn tek hâkimisin,sen dünya var oldukça ebediyen yaþayacaksýn,..
Þehitlerinin mukaddes kanlarýyla yoðrulan þu topraklara bir bak ! Atalarýnýn toprak altýndaki kemiklerini sýzlatmak istemiyorsan "Dünya Liderliði" madalyaný tekrar göðsüne tak!"

***

Vakit öðle üzeri olmalý...Ama bu karanlýk neden?Zamaný tayin etmek için güneþe bakmak lâzým, lâkin güneþi görmek ne mümkün?Koskoca,simsiyah masallardaki canavarlara benzeyen bir bulut, güneþin önünü kapatmýþ, kýskançlýk nöbetleri geçirircesine onu kimseye göstermek istemiyordu.Karanlýk o yüzden olmalýydý,kýzgýn ve azgýn bulut kinini,nefretini dünyayý karartarak belli ediyor gibiydi.
Adlý Týp'ýn önündeki kalabalýk kendilerini yutmak istercesine alçalan bu zalimin emellerinden habersizdi.Ortalýk týklým týklým dolmuþ. Erkekler , kýzlar , gençler , yaþlýlar... Öyle ki Gülhane Parký'nýn kapýlarýna kadar dayanýyor kalabalýk.
Orta yaþlarda iki adam zar zor kalabalýðý yarýp kendilerini Gülhane Parký'nýn içine attýlar ve hýzlý adýmlarla yürümeye baþladýlar.Bir tanesi ceketinin düðmelerini ilikleyip,boynundaki kravatý düzelttikten sonra konuþmaya baþladý:
-Niye birikmiþ oraya bir sürü insan acaba?
-Cenaze için olmalý.Gazetede okumadýn mý,bir genci daha öldürmüþler.
-K im ö1dürmüþ ?
-Bilmiyorum.Hangi vuran belli ki bu da belli olsun...
-Polis vuraný yakalayamýyor mu?
-Polis þimdi kendi canýný bile koruyamýyor,kaldý ki katilleri nasýl yakalasýn...
- Cinayetin sebebi neymiþ?
-Ýdeolojik,siyasî cinayet deniyor þimdi buna.
-Ölen hangi taraftan?
-Komando deniliyor...Diðer adlarý da Ülkücü.
-Bak iþte buna memnun oldum.
-O da niye?
-Çünkü Devrimci olsa üzülürdüm.Ben,bu komandolarý hiç sevmem.Bunlar olmasa memlekette hiçbir karýþýklýk çýkmaz.Tutucu bunlar,gerici yâni.. Ama takdir ettiðim bir yanlarý var,korkusuzlar.Ölmekten korkmuyorlar,öldürmekten de. Sahi, arkadaþlarýný sýrf reklâm olsun diye kendileri öldürmüþ olmasýnlar?Geçende bir gazetede buna benzer bir þeyler okumuþtum.
-Peþin hüküm verme arkadaþým!Sen olsan kardeþini öldürür müsün,sonra da onun ölüsünü propaganda malzemesi olarak kullanýr mýsýn?En önemlisi öldürdükten sonra cenazesinin baþýnda hüngür hüngür aðlar mýsýn?Boþ iddialar bunlar,boþ...Ben derim ki yazýk oluyor bu gençlere,yazýk yazýk!
Sesi gerçeklerin derinliðinde yankýlanarak kayboluyordu.Duyulmayan kara vicdanlara giremeyen bir gerçek daha ses olarak yok oluyordu...
Kalabalýðý oluþturanlarýn aðýzlarýndan çýkan tekbir sesleri ruhlara huzur ve ferahlýk daðýtýyordu. Ruhu sonsuz bir güzellik içinde yaþatan, mutlu kýlan,sabýr ve sakinlik veren ilâhi kuvvetin varlýðýný is¬pat ediyordu.Gönüllere düþmanlýk yerine sevgi,kötülük yerine iyilik, çirkinlik yerine güzellik,ýstýrap yerine saadet dolduran Ulu Tanrý'nýn adý,kendiliðinden dudaklardan sonsuzluk þerbeti olarak dökülüyordu.Bu sonsuzluk þerbeti þehide en güzel bir ikram olarak sunuluyordu kendisini sevenler tarafýndan.
Baþlarý önlerinde düþünen delikanlýlar, ýstýrap dolu bakýþlý kýzlar,dalgýn ve gözleri nemli yaþlýlar sabýrlý bir bekleyiþin içindeydiler.Yavaþ ve saygýlý bir þekilde sessizce konuþanlar da vardý.Hepsinin de konuþmalarý þehit olan arkadaþlarý için övgü doluydu. Kimisi zekasýndan,kimisi cesaretinden,kimisi inancýndan,kimisi bilgi-sinden,kimisi de davasýna olan baðlýlýðýndan bahsediyordu.
Zihinlerde,kalplerde,gönüllerde tek bir ad vardý:Murat. ..Hayatýnýn en güzel anýnda kara toprakla kucaklaþan Murat…Milletini,vatanýný seven, tarihine, örflerine,âdetlerine, geçmiþine baðlý ve saygýlý; Türk'ün muzafffer olmasýný isteyen ve bunu gerçekleþtirmek için üzerine düþün vazifeyi yapan Murat…
Anasýnýn,babasýnýn ümit baðladýðý, ellerinden geldiðince yetiþtirmeðe çalýþtýklarý,yýllarca hasretini çektikleri yavrularý , kahpe bir el tarafýndan acýmasýzca þehit edilmiþti.Kafasýndaki sorulara cevap aramaya çalýþan,fakat bir türlü bulduðu cevaplarla kendini tat¬min edemeyen Murat'ýn babasý Hüseyin, baþýný Adli Týp'ýn kapýsýna dayamýþ öylece duruyordu.Aðzýnda yanmaktan bitmiþ,nerdeyse dudaklarýný yakmak üzere olan sigaranýn bile farkýnda deðildi.Yüzündeki ifade ne hissettiðini anlatýyorsa da tam olarak içindekileri dýþarýya vurmuyordu. Üzüntüsünün yaný sýra küskündü de.Herkese küsmüþ gibiydi.Dostlarýna,tanýdýklarýna, arkadaþlarýna,karýsýna,milletine küsmüþtü.Evladýný elinden alanlara karþý kin duymuyordu,düþmanlýk beslemiyordu,sadece ve sadece kýrgýndý onlara.Yüzlerini görmediði,tanýmadýðý,kim olduklarýný bilmediði bu insanlara olan küskünlüðü diðer insanlardan daha fazla deðildi.
Ýçini daðlayan ateþin koyuluðunu,ýstýrabýn yoðunluðunu azaltmak istercesine Murat'ýn hayalini gözünün önüne getirmeye çalýþýyordu. Kara saçlý,elâ gözlü,esmer tenli Murat'ýnýn hayali onun teselli edicisi olmakta gecikmedi.Ýþte oðlu,gülen gözlerle,ona bakýyordu.Yaklaþtý yavaþ yavaþ,babasýnýn elini aldý öptü,baþýna koydu.Saygýlý bir þekilde geri çekildi,durdu.
Hüseyin oðlunu baðrýna basmak için bir hamle yaptý ise de hayal kayboldu gözlerinin önünden.Tekrar gelir diye beklemeye baþladý.Tanrý'ya durmadan dua ediyordu gelmesi için. Gözlerinden süzülen yaþlarý elinin tersiyle sildiðinde renklerle dolu bir dünya karþýsýna çýktý.Yeþil,sarý,kýrmýzý,mavi,pembe,hepsi de canlý renk-lerdi.O renkli dünyanýn içinde Murat'ýn doðduðu günü aynen eskiden olduðu gibi yaþamaya baþladý.O kadar gerçekti ki,kendisini sarsan karýsýnýn bile o dünyadan buraya nasýl geldiðini anlayamamýþtý uzun müddet.
***
Bu kýþ bir hayli çetin geçeceðe benziyordu.Daha þimdiden diðer köylerle olan irtibatýný kaybeden Pýnarcýk'ta herkes evlerine çekilmiþ, yazýn temin ettikleri yiyecekleriyle karýnlarýný doyururken , yakacaklarýyla da ýsýnmaya çalýþýyorlardý. Dýþarýda karýn yüksekliði bir metreyi aþmýþtý bile.Sokaða çýkmak ise çok zorlaþmýþtý.Çýksan bile ancak birkaç yüz metre gidebilirdin. Gittiðin yerden derhal geri evine dönmek mecburiyeti vardý,yoksa ya orada azgýn tipinin ve soðuðun tesiriyle donarak ölürdün veyahut da gündüz dâhi köye inerek her türlü canlýya saldýran kurt sürülerinin pençesinde can verirdin.
Köye hâkim olan sessizlik,bir ürküntüden ziyade alýþýlmýþ normal bir durum görünüþündeydi.Fakat yine de bir farký olmalý diye düþünüyordu Çakýrlar'ýn Hüseyin'i.Geçen sene bu aylarda çok kolay kahveye kadar gidebildiðini , Durmuþlar'ýn Ahmet'ini,Kosovalýlar’ýn Ömeri’ni Cazgýr Rýza'yla bir olup dört kol piþpirikte nasýl yendiklerini hatýrlýyordu. Dudaklarýndan geçen ve kýsa bir an süren gülümsemesi aniden yok olmuþtu.”Ne kadar da cahilim! ” diye suçladý kendisini.Elbette bir fark olmalýydý geçen seneyle bu sene arasýnda.Hiçbir þey olmasa bile karýsýnýn bugün yarýn diye bekledikleri doðumu vardý ya...Daha baþka bir þey aramaya ne lüzum vardý?
"Çok ters bir zamana rast geldi.Bir aksilik olmasa da karým da çocuðum da kurtulsa!Bu kýþ günü ben hangi ebeyi getiririm?Kimse gelmez, gelse gelse Yavuz'un doðumunu yaptýran Hacer ana gelir.Gelir mi acep? Gelir,gelir.Ýyidir Hacer ana,hoþtur Hacer ana , hem Hatça'ya o gün “Bütün çocuklarýný ben doðurtacam senin!” dememiþ miydi?Valla bir metre deðil , isterse bin metre kar olsun yine de Hacer Ana'yý sýrtýma alýr getiririm eve.Eyisi mi þimdiden gidip getirmeli Hacer Anayý,nasýl olsa bugün-yarýn!.. Hatça'ya bir danýþayým hele.Uyuyo olmalý.Bak hele bak kerataya,bizim oðlan gene üstünü açmýþ.Büyüdü artýk o da.Aslaným, goçum,Yavuz'um benim. Ýnþallah Yavuz gibi böyük gumandan olacak ! Biri Yavuz, öteki de Murat... Galiba olmadan adýný kodum ben.Murat,he ya Murat.O da çok böyük gomutan,o da böyük bir adam.Allah mý söyletiyo beni?Galiba Tanrým bir tane daha erkek evlât verecek bana." diye yattýðý yerde düþünüyordu.
-Gýz, gýz Hatça uyuyon mu?
-Yoo,sen ne zaman uyandýn?Benim gözüme bu gece uyku girmedi.Bir ara dalmýþým azýcýk.Ýþte o zaman çok eyi bir rüya gördüm.Kýsaydý ama eyiydi eyi.Hayýrdýr inþallah de!
-Hayr olsun Hatça .Hayr olsun.Anlat bi bakalým.
-Uzun beyaz sakallý bir ihtiyar gördüm.Elinden nur topu gibi bir oðlanýn tutmuþ karþý Alaca daða doru gidiyordu.Nere böle dede dedim. "Bu oðlanlar esasýnda iki dane,biri bu,öteki Alaca Dað'ýn ardýnda.Ýki¬sini bir araya getirecem. Çünküm bunlarýn yollarý da kaderleri de ayný" dedi.
Ýkisi de su susmuþlardý. Bu rüyanýn yorumuyla kafalarýný meþgul ettikleri belliydi,ama birbirlerine hiç bir þey söylememek için sanki yemin etmiþlerdi.Sessizlik bir müddet sürdü ve sonunda bu sessizliði bozan Hüseyin oldu:
-Hatça benim de içime doðdu sankim,senin rüyan da ikinci bebemizin erkek olacaðýný gösteriyo,ben bizim oðlanýn adýný kodum bile.Bil bakalým ne?
-Nerden bilcem,senin aklýn mýyým ben?
-De bi þey!
-Ne desem ki...
-Aklýna geleni de.
-Bilmem ki Murat mý desem?
-Nasýl bildin?
-Rahmetli babamýn adý geldi hatýrýma da.
-Sahi,senin babanýn adý da Murat'tý ya! Eyi eyi çok eyi! Allah ikimizin isteðini de kabul eder inþallah.
-Ýnþallah...
-Hatça,ben derim ki Hacer anayý þimdiden getirelim.Ortalýk daha fazla bozmadan gelsin bize.Zaten az kaldý di mi?
-Sen bildiðin gibi yap. Hacer anayý getirirken kardaþým Fatma’ya da bir habar sal, o da gelsin. Belkim lüzumu olur .Biz kadýnlar içerki odada yatarýz,senlen Yavuz da aþevinde yatar.
-Ben yavaþ yavaþ yola çekileyim öyleyse,dedi ve Hüseyin yataktan kalktý,hýzla giyinmeye baþladý.
Giyindikten sonra odalarýnýn tek penceresi önüne koyduklarý çuvalý yarýya kadar araladý.Sabahýn ilk ýþýklarý pencereden içeriye girdi.Iþýklar odayý doldurmaya baþladýklarýnda Hüseyin,ýþýklarla birlikte odanýn havasýnýn,görünüþünün de deðiþtiðini hissetti.Biraz önceki o kasvetli hava yok olmuþtu.Aþevi dedikleri odaya girdi ve bir köþede asýlý duran paltosunu aldý.Dýþ kapýya yaklaþtý,kapýyý þöyle bir iteledi.Kapý hafiften sallandý, ama açýlmadý.Bir kere daha denedi,yine ayný.. Bu sefer olanca gücüyle kapýya yüklendi.Korkunç bir çatýrtýyla birlikte bir yýðýn kar da açýlan kapýdan içeriye doldu.Üstüne düþen karlarý eliyle temizledikten sonra kýrýldý mý diye kapýya baktý.Hayýr kapý kýrýlmamýþtý.Dýþarý çýkmak için bir hamle yaptýysa da birden bazý þeyleri almasý gerektiðini hatýrlayarak geri döndü.Un çuvallarýnýn arkasýna koyduðu baltayla küreði alarak dýþarý çýktý.Kapýyý arkasýndan kapattýktan sonra orada biriken karlarý kürekle temizleyip yola koyuldu.
Dýþarýda tahmin ettiðinden de fazla soðuk ve kar olduðunu biraz sonra anladý.Çünkü kar belini çok fazla geçiyordu, burnu ve kulaklarý da hemen üþümeye baþlamýþlardý. Alabildiðine soðuktu hava.Bir an çýkmakta acele edip etmediðini düþündüyse de hemen bu düþünceden vazgeçti. Karlara bata çýka,gerektiðinde küreðini de kullanarak yürümeye baþladý.
Elli üç hanelik köyün bütün evlerinin göründüðü tepeye çýktýðý zaman, þöyle etrafa bir bakýndý. Hiçbir evin bacasýndan duman tütmüyordu,demek ki köylüler , bu kýþ yakacaklarýnýn önemini eskiye nazaran daha iyi anlamýþlardý ve yakacaklarýný boþ yere kullanmamak kararýndaydýlar.Geceden nefesleriyle ýsýttýklarý yataklarýndaki sýcaklýk onlarý daha bir kaç saat idare edebilirdi.
Köyün tâ öteki ucundaki Hacer ananýn evine baktý.Ufacýk ev , her tarafýný kaplayan karlar yüzünden sanki iyice kaybolmuþtu.Ýyi göremeyen bir göz orada bir evin bulunduðunun farkýnda bile olmazdý.
Köyde Hacer ananýn üstüne ebe bulmak mümkün deðildi.Onun üstüne ebe olabilir miydi hiç? Gerçi bir iki ihtiyar daha vardý ama onlar Hacer anayla yarýþamazlardý.Boþuna ona herkes Hacer ana dememiþti.O anaydý,hem de yaþatan bir ana.Çünkü doðurttuðu çocuklarýn içinde þimdiye kadar ölen hiç olmamýþtý.Hepsi de saðdýlar ve hatta birçoðu büyümüþ, adam olmuþ,çoluða çocuða bile karýþmýþlardý.”Ana elini öpelim”,diye bayramda seyranda hepsi koþar gelirlerdi.Dolar taþardý Hacer ananýn evi böyle günlerde.Bakar bakar gurur duyardý Hacer ana bu evlatlarýyla.Hacer ana, kocasý öldükten sonra,en büyük oðlunun yanýnda bir iki ay kalmayý denemiþ, fakat geliniyle geçinemediði için tekrardan kendi evine dönmek zorunda kalmýþtý.
Yavuz'un doðumu sýrasýnda köyde bulunmayan Hacer anadan baþkasýný Hatça istemeyince , Hüseyin atlarý arabaya koþarak alel acele komþu köye gidip Hacer anayý getirmiþti.Üç sene sonra yine Hacer ananýn peþine düþtüðünü ve yine her ne bahasýna olursa olsun onu getireceðini düþündü.
Hacer ananýn evi önüne geldiði zaman kapýyý çalmadan önce biraz dinlendi.Elindeki kürek ve baltayý duvara dayayýp,bismillah çekti ve kapýya olanca gücüyle vurmaya baþladý.Biraz sonra kapýda güleç yüzüne yakýþmayan telâþlý bir görünüþle Hacer ana belirdi;
-N’oldu, deli gibi ne çalýyon kapýyý? Kýracan mý, kýrarsan yapacan mý? Deli oðlan, bu acelen neye?
-Ana,Hatça,Hatça dedi ki...
-Yoksa Hatça aðýrlaþtý mý?Bu havada yola çýktýðýna göre biþeyler vardýr muhakkak.
-Ta o kadar deel ana,ama Hatça bugün-yarýn diyo,ben de ortalýk daha fazla kötüleþmeden seni götürmeye geldim.
-A be oðlum,hiçbir þey yokken ortada neye geleyim?Bu havaya bakma sen,daha ilerki günlerde iyileþecektir.Çünküm býldýr bu aylarda böyle kýþ olmamýþtý. Sen eyisi mi aðýrlaþýnca bana habar salsan...
-Yoook ana,ben seni götürecem,bi yere gitmem sen gelmeden.Aha burda ayazda oturur beklerim sen gelene kadar.
-Aceleci delioðlan! Hatça'nýn bir dediðini iki etmezsin zaten sen.Dur, hazýrlýðýmý yapayým da geleyim.
-Sen hazýrlan,ben de Hatça'nýn gýz kardaþýna bir varayým,onu da yanýmýza katýp gidelim.
Bu konuþmadan iki gün sonra,saat gece yarýsýný geçerken Hatça'nýn durumu gerçekten çok aðýrlaþmýþtý.Hüseyin aþevinde oturmuþ sabýrsýzlýkla neticeyi bekliyordu.Beklerken de içindeki tarifi imkânsýz sýkýntýdan bir türlü kendisini kurtaramýyordu.Ýçeriye kulak kabartýyor,ses gelince rahatlýyordu.Fakat bazen de içeriden hiç bir ses gelmiyordu.Ýþte o zaman Hüseyin,bir þey mi oldu korkusuyla büyük bir telâþa kapýlýyordu. Biraz sonra tekrardan duyduðu mýrýltý halindeki Hacer ananýn sesi onu rahatlatmaða yetiyordu.
Hava ise gerçekten de daha beter olmuþtu.Kýþ etkisini eskisine nazaran bir hayli artýrmýþtý.Öyle ki kapýdan dýþarý çýkmak bile imkânsýz hale gelmiþti.Mübarek yaðdýkça yaðýyor,üst üste biriken ufacýk kar taneleri büyük yýðýnlara dönüþüyordu. Ýki gündür aralýksýz yaðdý, bir an olsun durmadý. Ýþini gücünü yapabilmek için dinmesini bekleyenler boþuna ümitlendiler.
Bu arada Hüseyin'in de yapacak bir sürü iþi vardý.Bu iþlerin baþýnda da bakým isteyen hayvanlar geliyordu.Ahýr beþ altý metre uzakta olmasýna raðmen gidemeyeceðini hisseden Hüseyin,karlarýn altýndan bir tünel açmak zorunda kaldý ve bu tünel yavrusundan faydalanarak hayvanlarýnýn yemlerini,sularýný temin edebildi.Tabiî bu geçit birkaç saat sonra bir-iki yerinden aðýrlaþan kar yüzünden çöktü.Yenisini yapabileceði için Hüseyin buna aldýrmadý bile.
Evin içine sessizlik bütün gücüyle,bütün varlýðýyla hâkim olmuþtu.Her zaman koþuþan,yaramazlýk yapan Yavuz bile bu günlerde garip bir sessizliðe bürünmüþtü.Ýþte yine ortalýkta bir ses yoktu.Ufacýk bir çýtýrtý duymak için kulaklarýnýn alýcýlýðýný çoðaltmak istercesine ellerini kulak kepçelerinin arkasýna koyan Hüseyin, nefesini keserek ortalýðý dinledi.Hayret,hiç bir þey duyamýyordu.Biraz sonra çok uzaklardan gelen kurt ulumasýna benzer bir ses duydu.Bu bile bir þeydi.Fakat biraz sonra bu ulumanýn da kesildiðini fark etti.Üþüyen ellerini ýsýtmak için ocaða doðru uzattý.Ocak da nerdeyse sönmek üzereydi.Yaný baþýnda duran odunlardan ve tezeklerden azar azar ocaða attý ve yere eðilerek üflemeye baþladý.Doðrulduðunda nefes sarf etmekten yüzü kýpkýrmýzý kesilmiþti ve genzine kaçan duman yüzünden de öksürüyordu.Az sonra aþevinin içine çýtýr çýtýr çýkan seslerle birlikte tatlý bir sýcaklýk da yayýlmaya baþlamýþtý. Elini yükselen alevlerin içine doðru uzattý…
Bir týkýrtý duyup baþýný kaldýrdýðý zaman içerideki odadan çýkanýn Hacer ana olduðunu , ölgün lâmba ýþýðý altýnda gördü.Hemen ayaða kalktý:
-Ana oldu mu?
-Dur bakalým oðlum,acelen ne?Ben sana meraklanma diye önceden habar vereyim, bu iþ biraz zor olacaða benzer.
-Deme ana be,niye öyle olacak acaba?
-Bilir miyim oðlum,bilir miyim? Allah'ýn iþi bu! Bizim aklýmýz ermez fazlasýna,
dedi ve bir ibrik suyu alýp içeriye girdi.
Tan yeri aðarýncaya kadar geçen merak,endiþe,ýstýrap,sýkýntý dolu dakikalar ve saatler sonunda yorgunluktan bitap düþen Hüseyin, tam gözlerini kapamýþtý ki bir çocuk aðlamasý duyarak hemen gözlerini açtý. Yavuz aðlýyor sanýp yaný baþmdaki çocuðunun yorganýný kaldýrýp baktý .Yavuz,mýþýl mýþýl uyuyordu.Öyleyse yanlýþ duymadýysa Hatça kurtuldu demekti bu.Ellerini açarak Tanrý'ya dua ettikten sonra ayaða kalkýp aþevinde bir aþaðý bir yukarý dolaþmaða baþladý.Yarým saat böyle gitti geldi,gitti geldi… Nihayet Hacer ana güler yüzle dýþarýya çýkýp müjde¬sini verdi:
-Oðlan,oðlan oldu Hüseyin! Nur topu gibi maþallah!
-Sað ol ana! Hatçamý da oðlumu da kurtardýðýn için sað ol,Allah sen¬den razý olsun.
- Sizler de sað olun,inþallah yavrucak analý babalý büyür.Ha sahi,adýný düþündünüz müydü,ne koyacaksýnýz oðlanýn adýný?
-Murat koycaz ana,Murat olacak Murat.Baþka bi þiy olabilir mi ki, elbette olamaz. Onun adý Murat,Murat…

***
Türk anasý tarih boyunca nice Muratlar doðurmuþtur bu vatan için, ayný Türk anasý nice Muratlarýný gönlüne ve kara topraða gömmek zorunda kalmýþtýr.Muratlarýný kaybetmiþtir çoðunlukla,ama her Muratýný kaybettikçe onun yerini dolduracak Fatihler kazanmýþtýr .Baðrý yanýk,çilekeþ Türk kadýnýn ýstýrabý bugün de bitmemiþtir,biteceðe de benzemiyor.Aðlayan analarý görüp yanýlanlar olabilir,onlar , Muratlarýný her kaybettikçe bilinen gözyaþlarýný akýtmýyorlar,onlarýn gözlerinden akan daðladýklarý yaralarýnýn kanýdýr. Ýþte bir Türk anasý daha,o da kaybetmiþ Muratýný…O da acýlar içinde kavruluyor,o da gözlerinden yaþ yerine kan akýtýyor…
Beyaz ve soðuk mermerin üzerine oturmuþ,elleri Tanrý'ya dua etmek için açýk olan Hatça ana "Amin" dedikten sonra yüzünü sývazlayýp Hüseyin'e doðru baktý.Yanaðýna doðru süzülen gözyaþlarýný silmesi için koynundan çýkardýðý mendili verirken kocasýnýn gözlerine bakmak cesaretini de bulmuþtu.Ortaklaþa sevdikleri bir varlýk için duyduklarý eþit ýstýrap birbirleri için bir þeyler yapabilmelerini engelliyordu.Hatça çaresizliðini en þiddetli bir þekilde þimdi hissediyordu…
Ayaðýnda plâstik mavi renkli pabucu,siyah-yeþil renkli þalvarý,sýrtýnda gri mintaný, baþýnda geçen Kurban Bayramý’nda Murat'ýn elini öptükten sonra hediye ettiði beyaz tülbentiyle, yüzündeki ruhani hava tabii bir uyum içinde bulunuyordu.Hatça, elini baþýna götürdüðünde sanki Muratýna dokunuyor sanýyordu kendini.Ýki elini de baþýnýn üstüne koydu,Murat gelecek ve anasý fark etmeden ellerini tutacaktý .Sonra gülen gözlerle anasýnýn yüzüne bakacak ve ellerinin birisini býrakýp ötekini öpecekti,öpecekti…Yatýlý okula gittiði ilk sene öyle yapmýþtý,duyduðu hasreti anasýna baþka türlü ifade edemezdi.Özlemlerini gidermenin kendince bir yolunu bulmuþtu.
Hatça,Murat'ýn okumak isteðini hatýrladý.Çýlgýnca bir okumak arzusu duyuyordu, bunun için az mý üzmüþtü kendisini?Hatça,düþündü düþündü ve ister istemez kimsenin duymadýðý þu sözleri kendi kendisine fýsýldadý:
"Keþke okumasaydý, belki o zaman Murat'ýmý yitirmezdim,Köye çoban olaydý da yanýmda kalaydý.”
***

Yýl 1960, günlerden 27 Mayýs.
Murat sabahleyin etüdte iken öðretmenleri Tahir Bey'in söylediklerini düþünüyordu: ”Çocuklar bugün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönüm noktasýdýr .Memleketimizde bir ihtilâl yapýlmýþtýr.Ortalýk bu nedenle bir hayli karýþabilir,onun için sizler okulda dersleriniz bittikten sonra hemen çýkýp pansiyona geleceksiniz.Yani çarþýya veya herhangi bir yere gitmek yasaktýr.Saat tam 16’da yoklama yapacaðým ve gelmeyenleri þiddetle cezalandýracaðým" demiþti.
Murat ilkokulu bitireceði sýrada öðretmeni onu bir köþeye çekip "Murat,sen sýnýfýnýn en çalýþkan öðrencisisin, fakat ailenin durumu seni ilkokuldan sonra okutmaya müsait olmayabilir.Onun için devletin fakir ve çalýþkan öðrencileri deðerlendirmek gayesiyle açtýðý Parasýz Yatýlý imtihanlarýna girmek ister misin,diye sormak için çaðýrdým seni!” demiþti.
Murat,konuþulanlarý , öðretmeninin kendisine ne anlatmak istediðini gayet iyi anlamýþtý. Alý al, moru mor bir yüzle öðretmenine mahcup bir þekilde baktý ve "Ýsterim" dedi yavaþça . Öðretmeni Murat'ýn baþýný okþayýp oradan uzaklaþtý .
Murat,ailesine haber vermeden okullarýn kapanmasýndan önce öðretmeninin de yardýmlarýyla Devlet Parasýz Yatýlý Ýmtihanlarýna girmiþti .Murat'tan baþka diðer çalýþkan öðrencileri de toplayýp vilâyete götüren, imtihanlarý sýrasýnda onlardan daha çok heyecanlanan öðretmenleri, sýnava girmeden önce "Hepinize güveniyorum,mutlaka kazanacaksýnýz!" derken Murat'ýn gözlerinin içine manâlý manâlý bakýyordu.
Murat da biliyordu ki ailesine yük olmamak için bu imtihanlarý mutlaka kazanmalýydý.Babasý, abisi Yavuz'un tahsil masraflarýný karþýlamak için bir hayli zorluk çekiyordu, bir de onu okutmasý imkânsýz gibi bir þeydi.Murat bunu bildiði gibi,bâzý þeyler de duymuþtu. Babasýnýn kahvede ,içindeki sýkýntýyý hafifletmek için arkadaþlarýna Murat’ý okutmasýnýn, ortaokula göndermesinin bu sene mümkün olamayacaðýný üzülerek söylediðini biliyordu, "Ýnþallah seneye?” diyordu
Murat , ilkokulu bitirip karnesini aldýktan sonra hemen iþlerin baþýna koþmuþ,bütün yaz durmadan çalýþmýþtý.Bir yandan da Tanrý'ya bol ürün elde etmeleri ve elde ettikleri ürünün iyi para getirmesi için dua ediyordu.Ama ne yazýk ki o sene de ancak karýnlarýný doyurabilecekleri kadardý elde ettikleri.
Okullar açýldýðý zaman, babasýnýn bu konudaki üzüntüsünü ve düþüncesini bilen Murat,okumakla ilgili hiç bir þey söylemedi.Çünkü adamcaðýzýn bu konudaki ýstýrabýný daha fazla artýrmanýn gereksizliðini çok iyi takdir ediyordu.Biliyor ve seziyordu ki babasý bu hususta en az kendisi kadar acý çekiyordu.
Bütün ümidini artýk devlet hesabýna okumaya baðlamýþtý. Günlerce, haftalarca bunu bekledi ve içindeki ümit ýþýðýný bir an olsun söndürmedi. Önceleri okullar açýlana kadar mutlaka bir cevap gelir diye umuyordu. Belli bir zaman süresinin sonunda iþinin belli olacaðý fikri onu rahatlatýyordu.Günler birer birer geçtikçe sonuca doðru yaklaþtýðýný düþünüyor ve için için seviniyordu. Sevincini kendisi biliyor, kendisi yaþýyordu.Kimseye söylememiþ olmasý da sevinçten ve ýstýraptan ayrý bir tat almasýný saðlýyordu. Belki bu bir bencillikti, ama özel bir durum olmasý nedeniyle herhangi bir mecburiyet de hissetmiyordu bu konuda.
Okullarýn açýlmasýna bir hafta kala,bir sabah erkenden uyandý.O gün ilkokula gidip öðretmenini görecek ve neticeyi öðrenecekti.Çok heyecanlýydý.Söze nasýl baþlayacaðýný, cümlenin sonunu nasýl bitireceðini önceden uzun uzun düþündü.Bulduðu ifadelerin hiç birisini beðenmedi.Sonra düþünürüm diyerek,kendisini oyalamak için odunlukta duran baltayý kaptý ve eline geçirdiði odunlarý kesmeye baþladý.Þuursuz bir þekilde kesti kesti...Baltayý tekrar yerine býraktýðý zaman kan-ter içinde kalmýþtý. Odunlara baktý,diðer zamanlar kesmekte zorluk çektiði kalýn odunlarýgörünce hayret etmekten kendisini alamadý.
Kendisini öðretmeninin evinin kapýsý önünde bulduðu zaman, ne söyleyeceðine daha karar veremediðini hatýrladý, ama artýk geri dönemezdi. Kapýyý çaldý, biraz sonra öðretmeni göründü.Heyecanlý bir þekilde öðret-meninin konuþmasýný beklemeden aklýna gelen kelimeleri ard arda dizerek meramýný anlattý. Öðretmen yalvaran gözlerle kendisine bakan öðrencisinin gözlerinden gözlerini kaçýrarak bu konuda hiç bir bilgi gelmediðini söyledi. Murat'ýn ufacýkbedeni ilk defa olarak o zaman þiddetli bir sarsýntý geçirdi. Kaçmak, uzaklaþmak,aðlamak, baðýrmak istedi.Dilediðince tatmalýydý bu duygularý, fakat terbiyesi buna asla müsaade etmiyordu.Þaþkýn gözlerle öðretmenine bakýyordu,öðretmen:
-Ýleriki günlerde belli olur, üzülme Murat.Arada gel bana sor! dediðinde "Peki diyerek boynu bükük ayrýldý oradan.
Daha sonraki günlerde sonuçlarýn açýklanmasý gecikmiþtir,diyerek kendisini avutmaya çalýþtý.Buna raðmen her gün bir ara Muhtar odasýna kendisine bir mektup gelip gelmediðini sormak için uðruyordu.Her gittiðinde de Muhtar bir kahkaha atýp :

-Ulan sen adam mý oldun da mektup beklersin,sen kim mektup kim?Kaybol þuradan Çakýrlarýn veledi! diye cevap veriyordu.
Okullar açýlalý on beþ gün olunca iyice morali bozulmuþtu..Yavaþ yavaþ ümitlerinin kaybolduðunu anlýyordu.Olaðanüstü bir mucize olmalýydý ki dileði gerçekleþebilsin.
O gün dalgýnlýðý iyice üstündeydi, odun keserken baltayý hýzla indirmiþti eline. Oluk gibi kan akan elini tuta tuta içeri girdiði zaman biçâre anasý dövdüðü yayýðý yere yuvarlayarak eline doðru atýlmýþtý.Hemen kocasýnýn cýgara izmaritlerinden bir kaç tanesini boþaltýp tütünlerini kan akan yere bastýktan sonra tertemiz bir tülbentle Murat'ýn elini sarmýþtý.Sonra da baðrýna basýp,sitem dolu,yalvarýþ dolu bir ses tonuyla:
-Muradým,yavrum Muradým! N'oldu sana, niye böle yapýyon oðlum? Ben senin derdini bilmem mi heç,bilirim bilirim de çaresini bulamam. Bidaki seneye mutlak oðlum, mutlak! Kurbanýn olam , bidaki seneye söz.Yapma böle Muradým!Yemem, içmem seneye mektebe verdiririm seni.Kendini, garip ananý yakma oðlum! demiþti.
Murat,bu içten yakarýþa baþýný anasýnýn göðsüne bastýrarakhüngür hüngür aðlayarak cevap vermiþti.Buna zaten çok ihtiyacý vardý. O samimi sýðýnakta,mukaddes kucakta ruhuna huzur ve sükûnet veren bir tabiilik vardý.Anasýnýn saçlarýný okþayan ellerini hissetmek ne kadar da güzeldi...

***

Okullar açýldýktan tam kýrk iki gün sonra Murat , her günkü gibi ikindi vakti yine koþarak Muhtar odasýna gitti.Alýþtýðý kahkahalardan ve hakaretlerden birisinin gelmesini beklerken, bu sefer aksine Muhtar’ýn yüzü hiç görmediði kadar ciddiydi.Muhtar:
-Ulan Çakýrlar’ýn veledi,meðersem dediðin doðruymuþ,aha iþte sana mektup geldi! Heç inanmadýmdý billâ! Kasabadan, yeni getirdim mektuplarý. Al balým, mektup mektup diye günlerdir kafamýn etini yediðin þeyi...
-Benimle eðleþmiyon ya Ahmet emmi?
-Gel,gözlerinlen gör de inan! Bu yaþýmnan bi de yalan mý diyecem artýk?
Korka korka yaklaþtý Muhtar'ýn yanýna. Her þeye raðmen önceden sevinip de hayal kýrýklýðýna uðramak istemiyordu.Muhtar'ýn elinde duran mektuba almadan önce bir göz attý,evet doðruydu Muhtar'ýn dediði.Üzerinde daktilo ile yazýlmýþ kendi adý vardý.Hemen Muhtar'ýn elindeki mektubu kaptý;sanki hemen almazsa Muhtar vermekten vazgeçermiþ gibi... Mektubu aldýktan sonra kaçmak istedi,ýssýz bir yer bulup içinde ne yazdýðýný okumak istiyordu.Muhtar bu düþüncesini anlamýþçasýna:
-Aç da oku,biz de bilelim böle möhüm bi mektubun ne olduðunu,dedi.
-Olur emmi,açayým!
Sarý zarfý açarken yüreði sanki yerinden fýrlayacakmýþçasýna atýyordu. Titreyen ellerini gören de sýtmaya yakalandý zannederdi.En sonunda zarfýn içindeki kâðýdý çýkarmayý baþardý.Okurken sesini kontrol etmeye çalýþýyor,ama bunu pek beceremiyordu.Aðlýyor mu,gü¬lüyor mu belli olmayan bir sesle okumaya baþladý:
"......tarihinde yapýlan Devlet Parasýz Yatýlý imtihanýný kazandýnýz. Okulunuzun yerini öðrenmek ve gerekli iþlemleri tamamlamak üzere velinizle birlikte Maarif Müdürlüðü'ne müracaat etmeniz..."gerisini okuyamýyordu,zaten buna lüzum da yoktu.Kaðýdý itinayla katlayýp tekrardan zarfýn içine koyarken Muhtar:
-Az kaldý unutçaktým. Bu mektup da Ýkizlerin Kemal'e gelmiþ,Sen onu eyi bilirsin,al da geçerken veriver,dedi.
Kemal, gerçekten de Murat'ýn en iyi arkadaþýydý. Ayný zamanda kan kardeþiydi de. Daha ilkokul birinci sýnýfta iken arkadaþ olmuþlar, daha sonra da ellerini keserek çýkardýklarý kanlardan tadýp bu arkadaþlýðý kan kardeþliðiyle pekiþtirmiþlerdi. Kemâl de Murat'la birlikte ayný imtihanlara girmiþ olmasýna raðmen , okullar açýlýnca kasabadaki ortaokula da kaydýný yaptýrmýþtý. Cumartesi, Pazar günleri köye gelir,Murat'a uzun uzun okul hayatýný anlatýrdý.Murat da içinde en ufak bir kýskançlýk duymadan bu hikâyeleri , sihirli havasý içinde mest olarak dinlerdi.Kemal bir an dursa , anlatmasý için onu zorlardý.
Kemal , samimî olarak Murat'a, o olmadýðý iþin eskisi kadar okuldan zevk alamadýðýný söyler,hattâ okulu sýkýcý bulacak kadar ileri bile giderdi.Murat 'ý teselli etmek iþinde de bir hayli tecrübe sahibi olan Kemal, gerçek bir dosttu.
Murat,Kemâl'e gelen zarfa baktýðýnda onunkinin de kendisine gelen zarf gibi sarý renkte olduðunu gördü. "Ýnþallah o da kazanmýþtýr" diye geçirdi içinden.
Olanca gücüyle eve doðru koþmaya baþladý. Koþtu, koþtu… Evi geçtiði halde yine koþuyordu.Esas niyeti eve gitmek deðildi herhalde. Köyün dýþýna geldiði zaman nefes nefese kaldýðýný gördü, kendisini biraz ilerdeki meþe aðacýnýn altýna, sararmýþ otlarýn arasýna attý. Meþe aðacýnýn dallarý arasýndan gri renkli bulutlarla kaplý, yer yer mavilikler de görünen gökyüzünü seyretti.Gökyüzü bu haliyle bile ne kadar da güzel görünüyordu gözüne. Arada bir geçen kuþlarýn uçuþunu estetik bir hava içerisinde konmadan önce yaptýklarý danslarýný, konacaklarý sýrada ayný zarafetteki hareketlerini seyretti.Toprak kokulu sarý otlara yüzünü gözünü sürdü.Bir müddet saða sola döndü durdu.
Ayaða kalktýðý zaman her þeyin çok ama çok güzel göründüðünü hissetti.Dünya ne kadar da aydýnlýk ve canlýydý? Çatýlarý sapla kaplý köy evleri, bulutlarýn sardýðý Alaca dað,tek tük serpiþtirilmiþ gibi duran aðaçlar,rüzgar estikçe yýðýnla dökülen sararmýþ yapraklar,kuþlar, köpekler,tavuklar,görünen ve görünmeyen bütün canlýlar ve cansýzlar ne kadar da güzeldi hepsi! Ýlâhî bir yansýmanýn tabiî,sonsuz,sessiz,hareketli,kalýcý görünüþleri..,

***

Köylerine bir hayli uzakta bulunan ufak fakat çok þirin bu kasabada Kemâl ve Murat öðretmenlerinin gözüne girebilmek için hiç durmaksýzýn ders çalýþýyorlardý.Ayrý ayrý þubelere düþmüþlerdi.Ýkisi de sýnýflarýnýn birincisi durumundaydýlar.
Yatakhaneleriyle,etüd salonlarýyla,yemekhanesiyie askerî kýþlanýn ufak bir modeli olan pansiyondan tatil günlerinin haricinde dýþarý çýkmýyorlardý.Yemek saatleri,ders çalýþma saatleri,uyuma saatleri düzenli bir þekilde hazýrlanmýþtý.Sýký bir disiplin anlayýþý vardý, ama Murat ve Kemâl bu disiplinden diðer arkadaþlarýnýn aksine hiç þikâyet etmiyorlardý .
Bu hayat tarzýnda hoþ olmayan yanlar da vardý,hemen hemen bütün öðrencilerin Amerikan yaðýyla piþirilen yemeklerden memnun olmadýklarý görülüyordu.Hattâ aralarýnda bu yaðlar için "Belki þimdi bir etkisi yok,ama yýllar sonra soyumuz üzerinde birtakým kötü neticeler doðurmayacaðý ne malum?" diye fikir yürütenler bile vardý.Diðer bir þikâyet konusu ise dayaktý.Hem de hiç acýmadan, insafsýzca atýlan bir dayak… Öðretmenleri Tahir Bey 27 Mayýs günü "cezalandýrýrým" derken bundan baþka bir þey kastetmiyordu.
O gün,o Mayýs ayýnýn güneþli günü , öðretmenlerinin çoðu okula gelmemiþti.Bu yüzden derslerinin önemli bir kýsmý boþ geçiyordu. Diðer derslere giren öðretmenler de ders iþlemiyorlar,bir kýsmý önündeki kaðýtlara bakarak , bir kýsmý da yýkýlan iktidarýn aleyhine konuþarak vakit geçiriyor1ardý.
Teneffüse çýktýðýnda Murat , yatýlý olmayan talebe arkadaþlarýndan bâzý þeyler iþitmiþti:
-Babamýn söylediðine göre bu askerin iþiymiþ.Askerî uçaklar bugün Türkiye'nin birçok yerini bombalayacaklarmýþ. Çok insan ölecekmiþ, çok… Annem de babam da beni dýþarýda, duyduklarýmý söylememem için çok sýkýþtýrdýlar.
-Buraya da bomba atacaklar mýymýþ?
-Tabiî atarlar,ama onlar kimin evine atacaklarýný bilirlermiþ.
-Ya yanlýþlýkla bizim eve atarlarsa?
-Peki bizim pansiyona da atarlar mý?
-Orasýný bilmem.Ama belki atarlar...
-Benim babam da diyor ki ,askerler dün gece onlarýn hepsini kýtýr kýtýr kesmiþtir.Kesilecek adamlar da zaten önceden belliymiþ.
-Burada hiç adam kesmiþler mi dün gece?
-Sen de amma cahilsin ha,burada asker var mý?
-Var tabiî,geçenlerde parkta gördüm bir tane…
-Benim anamý-babamý da keserler mi?
-Partisi ne?Söyle partisini kesilip kesilmeyeceðini söyleyeyim.
-Ne partisi?Bundan bir þey anlamadým ben.
-Eðer partiliyseler gittiler demektir,bunu bil...
þeklinde konuþmalar duyuyordu.En son dersin bitiþ zili çalýnca Kemâl'i bulup pansiyona gitmek için acele ediyordu.Okulun çýkýþ kapý¬sýnda beklemeye baþladý,biraz sonra Kemal geldi.Murat:
-Arkadaþlar diyorlar ki her yer bombalanacakmýþ,birçok kiþiyi de asker kesecekmiþ.Köyde anamýza-babamýza bir þey olur mu?
-Bilmem ki...
-Bizim pansiyon da bombalanýrmýþ,ama partilileri öldüreceklermiþ, bizim pansiyonda acaba partili var mý?
-Bilmiyorum,ama akþama âbilere ve öðretmenlere sorup her þeyi öðreniriz.
Birkaç gün sonra her þey belliydi ve memlekette ne asýlan ne de kesilen vardý.Herkes yine istediði þekilde konuþuyor,yorum yapýyordu. ..Halk arasýndaki söylentiler kulaktan kulaða aktarýlýyor, bu söylentileri en iyi bir þekilde ve kendi düþünce tarzlarýna göre yorumlayan çocuklar, hâlâ o korkunç atmosferin içinde yaþamaktan kendilerini kurtaramamýþlardý. Ýhtilâlin ne anlamýndan ne gayesinden ne de hedefinden haberleri olmayan bu yavrular, sadece kendilerinin ve ana-babalarýnýn hayatta kalýp kalmama ihtimalleri üzerinde kafa yoruyorlardý. Ýhtilal kavramýný da zaten hayatlarýnda ilk defa iþitmiþlerdi.Bir de çok sýk duyduklarý "Ak Devrim" deyimi vardý.
Yalnýz çocuklarýn dikkatini çeken bir iki nokta vardý: Ýhtilâlle birlikte gerek toplum içinde ve gerekse öðretmenleri arasýnda sivrilen, kendilerinde birtakým yetkiler bulunduðu vehmine kapýlan bâzý kiþiler vardý ki bunlarýn yanýnda kimse konuþmuyordu. Bu kiþiler gözleriyle sanki "Yakarým hal" diyorlardý. Diðer bir husus ise , hemen hemen bütün öðretmenleri dersi mersi býrakmýþ, sanki sözleþmiþçesine daha önce iþbaþýnda bulunan hükümetin aleyhine konuþuyorlar, verip veriþtiriyorlardý.Olgun insan vicdanýndan daha hassas olan çocuk vicdaný , daima ezilenden yana bir eðilim gösterdiði için , kuvvetlinin ne kudretine ne de hüviyetine bakmadan pasif bir direniþ içine giriyordu.Aleyhteki konuþmalara yer yer çýkýþlar sadece ve sadece çocuklardan geliyordu. Ýþte bu mantýk çerçevesi içinde vicdandan gelen ses, bir yerde korkuyu da yeniyordu .
Murat,matematik öðretmenleri Avni Bey'in konuþmasýný hayatýnýn her devrinde ürpererek hatýrlamýþtý. Öðretmen:
"-Çocuklar,bugünkü dersimizde birkaç gün önce meydana gelen ihtilâl harekâtýnýn üzerinde durmak istiyorum.Aslýnda buna ihtilâl demek yanlýþ olur,bunun adý DEVRÝM'dir.Türk Silâhlý Kuvvetleri yýllardýr ulusumuzu istismar eden Demokrat Parti iktidarýna ve onun yardakçýlarýna dur demesini bilmiþtir.Bu Demokrat Parti denen musibet, memleketimizin baþýna çeþitli belâlar sarmýþtý. Yaptýðý yolsuzluklar, haksýzlýklar sayýlamayacak kadar çoktur. Bütün bunlar yetmiyormuþ gibi kapitalist Amerika'dan saðladýðý borçlarý har-vurup harman savurmuþ ve bizi bu borçlarýn faizini dahi ödeyemeyecek duruma getirmiþtir. Borçlarýmýzý ödeyemediðimiz için Amerika bizi devamlý suretle tehdit ediyordu ve eðer bu devrim yapýlmasaydý Emperyalist Amerika bu güzel vatanýmýzý istila edecekti. Ýþte biz bu korkunç akýbetten bugün kurtulduk. Eski yöneticiler resmen memleketi Amerika'ya satacaklardý. O zaman ne mi olacaktý ?Bu ulus köle gibi çalýþacak ve en sefil þartlarda yaþamaya mahkûm edilecekti."demiþti.
Öðretmenin konuþmasý bitince öðrencilerden birisi öðretmene "Emperyalist ne demektir?" diye sormuþ ve "Vurguncu,sömürücü demektir.Sizin aklýnýz daha buna ermez!" diye bir cevap almýþtý.
Murat o gece büyük önder Atatürk'ün Gençliðe Hitabe'sindeki "Ey Türk
gençliði, birinci vazifen Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafâa etmektir” sözüyle, öðretmeninin söylediklerini karþýlaþtýrdý.Bu çok aðýr bir ithamdý ve gerçekten doðruysa bunu yapanlar çok aðýr, affý mümkün olmayan bir suç iþlemiþ sayýlýrlardý.Heyecanla, zevkle, arzuyla bu sözleri bir kere daha tekrarladý: Ey Türk gençliði, birinci vazifen Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir...Burada kendisine de bir vazife verildiðinin idrakine vardý.Sanki tek baþýna Türk'ün istiklâl ve Cumhuriyetini koruyabilecekmiþ gibi bir güç hissediyordu kendisinde. Gönül rahatlýðýyla uykuya dalmadan önce birkaç defa Türk Milletini, Türk Vatanýný, Türk Ýstiklâlini ve Türk Cumhuriyetini koruyacaðýna dair yemin etti.

***

O senenin son günü pansiyondaki öðrenciler bütün hazýrlýklarýný tamamlamýþlar memleketlerine gitmek için bekliyorlardý. Yer yer tahta kurularýnýn yediði dolaplarýn bazýlarýnýn kapaðý yarýya kadar, bazýlarýnýn da de tamamen açýktý.Yerlerde bir hayli çöp birikmiþti.Bavullar sýra sýra dizilmiþ, önceden alýnan biletlere bir yanlýþlýk olmasýn diye defalarca bakýlmýþtý.
Son gün olmasýna raðmen bu gece de etüd yapmalarý gerekiyordu. Oysa öðrencilerin hiçbirisi bunu istemiyordu.Bir koca seneyi arkada býrakmanýn verdiði duyguyla kendilerini büyümüþ hissettikleri için , bu gece için izin verilmesini arzulayanlarýn sayýsý çoðunluktaydý.
Yatýlý çocuklardan bir kýsmý daha gündüzden etüdü kýrmak konusunda karar vermiþlerdi.Çünkü kasabanýn dýþýna bir çadýr gelmiþti ve oraya gideceklerdi.Murat'la Kemâl’e kendileriyle birlikte gelmeleri için teklifte bulunmuþlar,ýsrar etmiþler ve hattâ "Amma da korkaksýnýz,korkmayýn hiçbir þey olmaz.Son gün diye hiç bir öðretmen sesini çýkarmaz. Çadýrda çok deðiþik þeyler var.Yarýsý balýk, yarýsý insan bir yaratýkla beraber, maymunlar, aslanlar, filler var.Bir de numara yapýyorlarmýþ ki çok heyecanlý: Koskocaman bir taþý kuvvetli bir adam, bir kadýnýn göbeði üstünde balyozla kýrýyormuþ.Nazlanmayý býrakýn da gelin!" þeklinde hem alay etmiþler hem de kaçýþý cazip hale getirmek istemiþlerdi. Fakat her ikisi de gerçekten çok merak etmelerine raðmen gitmemiþlerdi.
Etüd salonuna girdiklerinde en az beþ-altý kiþinin gelmediðini gördüler.Biraz sonra da o gün nöbetçi öðretmen olan Ali Bey içeri girdi. Gelmeyenleri tesbit ettikten sonra çýktý, gitti. Çýkmadan önce de Murat'a etüdten kaçanlarýn geldiklerinde mutlaka kendisini görmelerini söyledi.
Öðrenciler kitaplarýný valizlerine yerleþtirdikleri için ,kimisi uyuyordu,kimisi düþünüyordu, kimisi de bulduklarý kâðýt parçalarýyla çeþitli oyunlar oynuyorlardý. Hepsinde de bir can sýkýntýsýyla birlikte garip bir heyecan da vardý.
Ýkinci etüdün ortalarýna doðru bu altý kiþi gülerek,konuþarak salonun kapýsýný açtýlar.Halâ yok o kadýn o taþýn altýnda ölürmüþ,bu iþte bir hile olmalýymýþ,o balyoz insaný mahvedermiþ,yarýsý balýk yarýsý insan bir varlýk olurmuþ-olmazmýþ þeklinde bir tartýþma sürdürüyorlardý. Etüd salonunda bulunan öðrenciler, þaþkýn gözlerle onlara bakýyorlar, fakat hiçbirisi de bir þey söyleyemiyordu.Çünkü Ali Bey'in nasýl sert bir adam olduðunu ve çaðýrdýðý talebeyi de muhakkak dövdüðünü çok iyi biliyorlardý.
Haber verme görevi Murat'ýn olduðu halde bir türlü aðzýný açýp da söyleyemiyordu.Etüdteki çocuklardan birisi dayanamayýp "HepinizAli Bey'i göreceksiniz!" dediði zaman, kaçanlardaki neþenin yerini derin bir sessizlik ve üzüntü aldý. Düþünceli bir þekilde etüd salonunu sýrayla terk ettiler.Biraz sonra da tâ salona kadar gelen þu sesler duyulmaya baþlandý:
-Ooff anammm,valla bi daha yapmayacaðým öðretmenim.
-Ben arkadaþlarýn sözüne kanýp gittim,inanýn ki bir suçum yok.
-Aç avucunu terbiyesiz herif,yoksa kafana indiririm odunu!
-Affedin öðretmenim.
Þýrrrrraaaaak...
Birisi etüd salonunun kapýsýndan kafasýný uzatmýþ,kapýsý açýk olan öðretmen odasýndaki arkadaþlarýnýn dayak yemelerini seyrediyordu.Diðerlerine gelmeleri için sesleniyordu:
-Gelin bakýn,Ali Bey'in elindeki sopa masa bacaðýna benziyor.Vurduðu adam iki büklüm olup ellerini bacaklarýnýn arasýna kýstýrýyor.
-Görürse seni de onlarýn yanýna çeker.
dedi bir tanesi.Hepsinin tüyleri diken diken olmuþtu.Sinirleri son günün heyecaný ve dayaðý yüzünden iyice yýpranmýþtý.
O günün dayak bilânçosu adam baþýna sekizer deðnekti.Dayak yiyen çocuklarýn yüzleri kýpkýrmýzý, avuç içleri patlak patlaktý...
Ýkisi de ertesi sabah karneleriyle birlikte birer tane de takdirname almýþlar ve orta ikiye geçmenin verdiði sevinçle bütün öðretmenlerinin ellerini öpüp ,allahaýsmarladýk dedikten sonra pansiyona koþmuþlardý. Otobüsün hareket saatine daha bir hayli zaman vardý,ama onlar bir an önce çýkmak için acele ediyorlardý.Valizlerini alýp aþaðýya indikleri sýrada pansiyon aþçýsýný gördüler,onun da elini öpüp,neredeyse kendileriyle ayný boyda olan aðýr valizlerini sürüklemeye baþladýlar...

***
Köylerine geldiklerinde birbirlerine veda ettiler ve evlerine giden tozlu topraklý,eðri büðrü yollarda yürümeye baþladýlar.Murat eve gelir gelmez önce anasýný gördü ve boynuna sarýldý.Daha sonra elinde kazmayla ahýrýn arkasýndan babasý göründü.Murat babasýna doðru koþtu, elini saygýlý bir þekilde öptükten sonra,vakit kaybetmeksizin sordu:
-Baba sen partili misin?
-O da nerden çýktý oðlum?
Anasý da þaþkýn þaþkýn oðluna doðru soran gözlerle bakýyordu.O da bunun sebebini anlamamýþa benziyordu.Murat yine üsteledi:
-Söyle baba ne olur,partili misin deðil misin?
-Deelim, amma niye sordun?
-Hiiç....
***
Ýki genç duvarýn dibine oturmuþlar,yavaþ bir sesle konuþuyorlardý. Birisi:
-Þehit arkadaþý tanýyor musun? diye sordu. Diðeri:
-Hayýr tanýmýyorum, ama tanýmama da zaten lüzum yok. Çünkü nasýl olduðunu kýrk yýllýk dostu, arkadaþý gibi biliyorum, daha doðrusu tahmin edebiliyorum. Temiz bir Anadolu çocuðu,köyde büyümüþ, parlak ve zekî bakýþlý, kalbi vatan aþkýyla yanan bir genç...Onu benden, senden daha iyi tanýyanlar da vardýr.Fakirlik edebiyatý yapan, öte yandan fakiri sömüren,sömürdüðü yetmiyormuþ gibi onu kahpece öldüren, ölüsünden bile öc almaya kalkýþan; ölülerin kanýyla gargara yapýp boðazlarýný temizleyen köpek sürüleri , onu bizden çok daha iyi tanýyorlar.Tanýdýklarý için de ondan, senden, benden korkuyorlar, korkak bunlar,korkak…
Bin an sustu ve tekrar hýrsla, zaman zaman da sesini yükselterek konuþmaya baþladý.Bir yandan da parmaklarýyla farkýnda olmadan bir anahtarlýðýn demirini eðiyordu:
-Fakirlik ha, fakirlik!Diþleriyle kuru bir ekmek parçasýný koparmaya uðraþan, kopardýðýný da çiðnemeye çalýþan ufacýk bir yavru…
dedi ve elindeki anahtarlýðý cebine koyup,hayalindeki çocuðun ana hatlarýný elleriyle havada çizip konuþmasýna devam etti:
-Yanýk yüzü,tozdan topraktan kirlenmiþ saçlarý,çalýlarýn ve dikenlerin kestiði,çizdiði elleri,çýplak ayaklarýyla bastýðý sýcak,susuzluktan çatlamýþ topraðýn altýnda bulunanlarý elbetteki düþünebilecek bir durumda deðildir bu çocuk.Onun bütün gayreti o sýralarda fizyolojik ihtiyaçlarýný giderebilmek ve bu suretle hayatta kalabilme mücadelesi verebilmektir.Tabiatýn kanunu bu.Ama yarýn,ferdi olduðu toplumun terbiyesine göre þekillenecek ve milletinin karakteristik vasýflarýný þahsiyetinde yansýtacaktýr.Aslýnda o,bu vasýflara daha þimdiden sahip, soyunun özelliklerini bu küçücük yaþýnda bile yansýtýyor. Bundan kimse þüphe etmesin, çünkü görünüþ daima bizi aldatabilir.Bakýn ve görün þu gerçeði: O ne býkmak bilmez mücadele gücüdür ki yokluklara ve zorluklara bugüne kadar dayanabilmesini saðlamýþtýr . Kim bilir bugüne kadar doktorsuz, ilâçsýz yoksul hayat þartlarý içinde kaç tane hastalýðý alt etmiþtir?..Yarýn mý? Tabiî yarýn da deðiþik yerlerde,deðiþik þartlarda ve deðiþik biçimlerde temelde bugünküne benzeyen bir mücadele göstereceði muhakkak. Soyuna yakýþan bir mücadele olacak bu,.. Çalýþacak, çabalayacak, acý çekecek, üzülecek... Ve bir gün bütün yaptýklarýna karþýlýk verilecek mükafaat, sadece istenen yeni fedakârlýklar olacaktýr. Tehlike mi var, çile mi var, ölüm mü var, iþte oraya oraya sürülecek!... Bu benim insanýmýn kaderi mi dersin?Hayýr bu Türk evladýnýn kaderi olamaz. Olsa olsa bu Türk'ün ateþle, kanla, ölümle imtihanýdýr. Her zaman olduðu gibi, bugün de Türk milleti bu imtihaný baþarýyla vermesini bilmelidir,bilecektir...
-Söz fakirlikten açýldý. "Fakirlik ayýp deðil" diye bir söz vardýr.Belki bu söz tek tek fertler için geçerlidir, ama bir millet için geçerli deðildir. Fakirlik gerçekten çok ayýptýr, hem de ayýplarýn en büyüðüdür. Türk toplumu bu ayýbýný örtmek için fakir evlâtlarýný kurban edeceði yerde, kendi içindeki fakir düþmanlarýylauðraþsýn, onlarý yok etsin...

***

Ýçeri girme zili çalýnca yüzlerce çocuk, bahçeden okul kapýsýna doðru hücum ettikleri sýrada az kalsýn arada sýkýþýp boðulanlar olacaktý.Merdivenleri koþarak hýzla çýkmaya çalýþanlarýn birkaç tanesi de yere kapaklanmaktan son anda kurtulabildiler. Nöbetçi öðretmenin o gürültüde cýlýzlaþan sesi , az da olsa duyuluyordu:
-Çocuklar,çocuklar yavaþ olun ! Düþecek bir tarafýnýzý kýracaksýnýz,dikkat edin! Evet,siz kapýda bekleyenler, haydi bakiim içeri. Öðretmen zili bile çaldý, siz hâlâ dýþarýdasýnýz. Ýçeri,içeriii!..
4--B sýnýfýnýn en haþarý, en tembel çocuklarý her zaman olduðu gibi yine en son sýnýfa girmiþler ve Edebiyat öðretmenleri geldiði halde yerlerine oturmadan ayaküstü konuþmalarýna devam ediyorlardý. Öyle ki bu ayakta duran öðrenciler yüzünden orta ve arka sýralardaki öðrenciler, öðretmenin sýnýfa girdiðini fark etmemiþlerdi.Neden sonra Edebiyat öðretmeni Aydýn Bey'in sesiyle öðretmenin sýnýfa girdiðini anladýlar:
-Arka sýradakiler,öðretmen derse girince ayaða kalkmak yok mu?
Ayaða fýrlayan çocuklar bu arada aceleyle sýra kapaklarýný da yerlerinden oynatmýþlar ve sýnýfý anormal bir gürültü kaplamýþtý.
Öðretmenin geldiðini fark etmeyenlerden birisi de Murat'tý.Ýkaz da gururuna dokunmuþ olacak ki, ayaða kalktýðý sýrada garip bir huzursuzluk içindeydi.

Öðretmenin "Oturun!" demesiyle bütün öðrenciler yerlerine oturup önlerindeki Edebiyat kitaplarýna bakmaya baþladýlar.Hepsinde de bir gerginlik, bir sinirlilik hali seziliyordu, çünkü Aydýn Bey bir hafta önceki derste bugün için sözlü yoklama yapacaðýný söylemiþti. Öðrenciler, öðretmen not defterini eline alýnca "Acaba kim?" sorusunu zihinlerinden geçirdiler.Öðretmen not defterine bir müddet göz gezdirdik¬ten sonra cebine koyarken öðrencilerin gözlerinde dolaþan sevinç parýltýlarýný görmemek imkânsýzdý.
-Arkadaþlar,bugün sizlere Arý Dil'le ilgili birkaç tane kelime vereceðim ve bu kelimeleri hep birlikte, bu dersimizde ,öðrenmeye çalýþacaðýz.Kelimeleri öðrenebilmenin en iyi yolu da onlarý cümle içinde kullanmakla olur.Siz de defterlerinizi çýkarýp yazýn bakalým!
Acun : Dünya Yapýt : Eser Olanak : Ýmkân
Önlem :Tedbir Olasýlýk : Ýhtimal Devinim : Hareket
Öykü :Hikâye Yaþam : Hayat
-Þimdi,bu yazdýðým kelimeleri diðer bir deyiþle sözcükleri ,cümle içine yerleþtirecek olan var mý?Peki,söyle Nuran !
-Çalýkuþu,Reþat Nuri'nin bir yapýtýdýr.
-Evet oldu,sözcüðü doðru kullandý arkadaþýnýz,yalnýz baþka yazarlarýmýzýn yapýtlarýndan da örnekler verebilmelisiniz.Örneðin devrimci yazarlarýmýzdan...
-Diðer sözcüklere örnek verecek kim var?
-Bir olasýlýk daha var,o da ölmek mi dersin?
-Dalga mý geçiyorsun , ciddiyetimizi muhafaza edelim!Ciddi olun,lâubalilik istemem.
-Hayýr hocam öyle bir niyetim yok inanýn.Aklýma gelen ilk þarký sözü o oldu.Hem ben bu þarkýyý çok severim de...
-Burjuvalara özgü heveslerden kaçýnmanýzý salýk veririm.Türk Sanat Müziði tek sesli bir müzik olduðu için hiçbir memleketin gözünde bir deðer taþýmaz. Ýlkel bir müzik, çok sesli müziðin yanýnda elbette deðersiz olacaktýr.
-Yaþamýmýn sonuna dek devrimci olarak kalacaðým.
-Çok çok güzel!
-Hýrsýzlýðý önlemek için tedbir,pardon önlem almak gerekir.
-Allah acunu insanlar için yarattý.
-Nee?Arkadaþlar, bunun tartýþmasýný daha önce de sizlerle yapmýþtýk.O zaman da söylediðim gibi Burjuva sýnýfýnýn emekçi sýnýfý sömürmek için uydurduðu birtakým öykülerdir bunlar.Böyle,Allah'tý,dindi gibi yapmacýk öykülere inanmayýn.Arkadaþýmýz diyor ki, Allah acunu insanlar için yarattý.Burada Burjuva kökenli bir þartlanma olduðunu sizlere kanýtlayacaðým.Dünya herhangi birisi tarafýndan yaratýlmamýþtýr,çünkü yaratýcý diye gösterilen Allah yoktur.Allah denen soyut kavramý insanlar kendileri yaratmýþlardýr...
Konuþmasýnýn burasýnda öðretmenin varlýðýna aldýrmayan öðrencilerin hepsinin dudaklarýndan "hâþâ" kelimesi döküldü.Bu ses yankýlanarak öðretmenin kulaklarýna kadar ulaþtý.Ýþte bunu duyar duymaz, bu yýkýlmaz inanç kalesinden bir tuðla dahi koparmayý kâr sayan öðretmenin kan beynine hücum etmiþti.Fikirlerini ispat etmek için cüretkârlýðýný daha da arttýrarak konuþmasýna devam etti:
-Bir dakika,bir dakika.Ben þimdi delillerle huzurunuzda kanýtlayacaðým.Var olan
bir þeyin görülmesi gerekir deðil mi? Söyleyin , görülmesi gerekmez mi? Peki içinizde Allahý gören var mý?Gördüðünü iddia edecek bir delinin içinizde bulunacaðý olasýlýðý bile saçma geliyor bana.Sonra ,sorarým size Allah,sizin inandýðýnýz gibi varsa , bütün isteklerinizi ve arzularýnýzý da duymasý gerekmez mi? Ýsteyin bakalým "Allahým bana bir ekmek ver;" diye. Ýsteyin hadi, ne duruyorsunuz, istesenize!
Sýnýfta çýt yok.Öðretmen öðrencilerin gözlerine bakar,hiçbirisi de ikna olmuþa benzemiyordu.Arka sýralara doðru ilerledi ve Murat'a hitaben:
-Yatýlý,iste bakalým Allah sana bir ekmek verecek mi?
Murat hemen ayaða kalkar,ama aðzýndan hiçbir söz çýkmaz.
-Ne o,yatýlý yoksa dilini mi yuttun?Ýste,emrediyorum sana,iste diyorum!..
Yine ses yok.Bu sefer öðretmen daha da hiddetlenerek:
-Son defa söylüyorum, dediðimi yapacak mýsýn yapmayacak mýsýn?dedi.
Murat,tir tir titriyordu,ama sanki kilitlenmiþçesine dudaklarý açýlmýyordu. Öðretmen deli gibi kýzgýn bir þekilde Murat'a bakýyordu. Hâla susan çocuða vurmak için elini havaya kaldýrmýþken son anda bundan vazgeçti. Bütün sýnýftaki öðrencilerin baþlarý ve gözleri arka sýraya doðru dönmüþtü,hepsi de heyecandan sýrýlsýklam ter içinde kalmýþlardý.Öðretmenin kendilerine doðru yürümeye baþlamasýyla birlikte önlerine bakmaya baþladýlar.Öðretmen ufak-tefek, çelimsiz, zayýf bir kýz olan Emine'nin yanýnda durdu ve ona da istediðini söylemesini emretti. Kýz korka korka söyledi.
-Bekle biraz,bakalým isteðin yerine gelecek mi?Allah sana ekmek verdi mi?
-Hayýr,vermedi hocam.
- -Þimdi, benden bir lira para iste!
-Bir lira verir misiniz hocam?
-Al sana bir lira... Söyle bize, senin isteðini Allah mý yerine getirdi yoksa ben mi?
-Siz hocam...
Dedi ve baþýný eðerek hayatýnda hiç bu kadar zevkle dinlemediði zil sesini dinlemeye baþladý.Ondan sonra öðretmen bir müddet daha bir þeyler konuþtu,ama ne dedi ne söyledi hiçbir öðrencinin umurunda bile deðildi.
Teneffüste hepsi Murat'ýn baþýna üþüþtüler.Her kafadan bir ses çýkýyordu:
-Amma da inatmýþsýn ha?Söylesen ne olur sanki...
-Az kalsýn dayak yiyecektin.
-Çok korktun mu,ben oturduðum yerde senin hesabýna çok korktum.
-Bu adam sana takarsa hapý yuttun demektir.
-Taktýðý adamý Eylül'de bile geçirmediðini söylüyorlar.
-Kompozisyondan zaten 5'ten yukarý not alamamýþtýn!...
-Ben sana demedim mi kompozisyon yazýlýlarýnda fakirlikten,fukaralýktan, sömürücülükten,köylerin yoksulluðundan bahset diye...Dediðimi yaparsan 10 bile verir, yapmazsan bundan sonra 5’i de zor görürsün...
Onlar konuþuyorlardý ama Murat bunlarýn hiç birisini duymuyordu. Çünkü o eskiye,anasýnýn anlattýklarýna dönmüþtü.Tarih dersinde de hep bunlarý düþündü,bunlarý tekrar tekrar yaþadý:

"Murat henüz 7 yaþýndaydý ve ilkokul birinci sýnýfta okuyordu.Bir gün okuldan çýkmýþ eve gelirken kendisinden çok büyük bir çocuk tarafýndan sebepsiz yere dövülmüþtü. Aðlayarak eve gelip durumu anasýna anlattý. Anasý:
-Allah onun cezasýný verir,dedi.
-Ana,Allah nasýl ceza verir?


-Oðlum,o,bu dünyada olan her türlü eyiliði de kötülüðü de görür. Kötü olan kimseleri öteki dünyada cezalandýrýr.Eyilik edenleri de sevindirir.
-Öteki dünyada ne var ki ana?
-Ahiret dünyadan göçen insanlarýn toplaþtýðý, 'Tanrý huzuruna çýktýðý yerdir.Orada günahý olanlar cehenneme giderler çatýr çatýr yanarlar , sevaplýklar cennete gider,cennette çok güzel þeyler vardýr.Irahat bi hayat var orda.Dinimiz Müslümanlýk iþte böle der.
-Ana biz Müslümanýz deel mi?
-Elhamdülillah Müslümanýz,ama müslümaným demekle olmaz.Her bir Müslümanýn onun þartlarýný bilmesi ve yerine getirmesi de ilâzým.
-Hangi þartlarý?
-Namaz kýlmak,oruç tutmak,zekatýný vermek,hacca gitmek,Kelime-i Þehadet getirmek.Tam beþ tene.Bunlarýn hepicini yapacan,o zaman müslüman olursun.Amma bunlarý yapmakla da kalmýycan,dinimize göre anana ,babana hörmet göstermezsen,cümle ademleri sevmezsen,insanlara eyilik etmezsen, baþkasýnýn malýna-ýrzýna göz dikersen gene cennetlik olamazsýn.
-Cennetlik olmak için baþkaca biþiy yok mu?
-Var,olma mý?Doðruluk,dürüstlük,çalýþkanlýk,namusluluk,ahlâklý olma...
-Þartlarý ben nasýl yapacam ana?
-Hele bi böyü,hepicinin zamaný var.Ýstersen þindilik sana Kelime-i Þehadeti deyivereyim:
-"Eþhedü en la ilahe illallah ve eþhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûluh" Bunu eyi belle.Kendi kendine tekrarla.Belledikten sonra gel bana de bakalým.Eðer eyice,yanlýþsýz bellersen sana ne istersen verecem.
Anasýyla aralarýnda geçen bu konuþmadan sonra Murat,o gece hiç durmadan kendi kendisine Kelime-i Þehadet'i tekrar etti durdu.Yanýldýðý yerleri anasýna yahut babasýna soruyordu.Öðrendiklerini aradan biraz zaman geçince unutabiliyor,fakat yeniden öðreniyor,tekrar tekrar yüksek sesle söylüyordu.Ertesi sabah anasýna iyice öðrendiðini ispat etmek için yanýna gitti ve aklýnda kaldýðý kadarýný söyledi.Yanlýþlarýný annesi düzeltti ve bunun karþýlýðý olarak elle örülmüþ güzel bir çift eldiveni mükafaat olarak oðluna verdi.Murat'ýn sevincine diyecek yoktu,ilk çalýþmasýnda ilk mükafaatýný almýþtý çünkü.
Bir sene sonra da Murat babasýyla birlikte Bayram namazýna gitti. Bu olay Murat'ýn en güzel hatýralarýndan birisiydi. Bayram namazýndan birkaç gün önce babasý, Murat'a nasýl abdest alýnacaðýný, nasýl namaz ký-lýnacaðýný uzun uzun anlatmýþ ve birçok defa tecrübe de yaptýrmýþtý. Bayram sabahý gelince de anasýnýn sandýkta sürpriz yapmak için sakladýðý tertemiz elbiselerini giyerek, babasýnýn elinden tutup camiiye koþmuþtu. Ne kadar da mutluydu o gün! Katkýsýz , gölgesiz bir mutluluktu o. Artýk büyümüþ, camiide namaz kýlmaya hak kazanmýþtý, elbiseleri yepyeniydi, cebi þeker dolmuþtu, cebi para görmüþtü, o tarifi imkânsýz sevinç ve mutluluðu ah þimdi de yaþayabilseydi...
Birden ruhunda bir aydýnlýk belirdi,bedbinliðin yerini ümit almýþ, dalgýn bakan gözlerinin içine bahtiyarlýk dolmuþtu.Ulvî bir havayý doyasýya teneffüs ediyordu, kendinden geçmiþ, tüm varlýðýnýn boþlukta hür bir þekilde uçtuðunu hissediyordu; "De ki: Allaha karþý yalan uyduranlar hiçbir vakit iflah olmazlar. Onlar dünyada da biraz sebeplendikten sonra Bize dönerler; Biz de onlara, inkârlarýndan dolayý en þiddetli azabý tattýracaðýz" Ýmamýn Kutsal Kitap Kur’an'ý Kerim'in Yunus Suresi'ni açýklarken söylediklerinden hatýrýnda kalanlardý bunlar...Bir kere, bir kere daha tekrarladý bu sözleri ve o gün yapýlanlarýn hepsini Allah'a havale ederek, mutluluk ve huzur dolu bir þekilde Tarih dersini takip etmeye baþladý.
Murat'ýn Aydýn Bey'le olan anlaþmazlýðý tam üç buçuk ay devam etti. Murat'a karþý olumsuz tutumunu deðiþtirmeyen öðretmen, her vesileyle onun gururunu kýrýcý, arkadaþlarýnýn gözünde küçük düþürücü sözler söylüyor ve hattâ "Leyli misin parasýz yatýlý mýsýn nesin, hem devletin ekmeðini yiyorsun hem de tembel tembel yatýyorsun. Devlet de sizden fayda umuyor, sizin için harcadýklarýnda baþýnda tüy bitmemiþ yetimlerin hakký var!" þeklinde hakaretler bile ediyordu.
Lisede sadece Aydýn Bey deðildi parasýz yatýlýlarla kafayý bozan, bir-iki hoca hariç hepsi de hangi sýnýfa girseler ilk iþleri "Parasýz yatýlýlar kimler bu sýnýfta?" diye sorup, numara alarak devlet hesabýna okuyan öðrencileri tespit etmek oluyordu.Daha sonraki derslerde de sözlü yapýlacaðý zaman herkesten önce bir Parasýz Yatýlý tahtaya çekiliyor, en zor sorular soruluyor ve eðer kalkan öðrenci iyi bir numara alamazsa , bir sürü imalý sözler söylenerek yerine oturtuluyordu. Verilen dersi sýnýfta çalýþan olmadýðý takdirde de hoca, doðru bir Parasýz Yatýlý'nýn yanýna gidiyor ve "Sen de mi?" diye soruyordu. Bütün bunlar yetmiyormuþ gibi, teneffüste diðer öðrencilerin alaylý konuþmalarýna da tahammül etmek gerekiyordu. Kimisi "Siz niçin parasýzsýnýz?" "Devletin yardýmýna muhtaç olacak kadar fakir misiniz?" "Köyde bir dikili aðacýnýz da mý yok?" gibi sorular sorarken,kimisi de "Sen de mi Brütüs? " deyimini deðiþtirerek "Sen de mi Parasýz Yatýlý?" þekline dönüþtürmüþtü.
Bütün bunlardan baþka ayný örnek, Sümerbank kumaþ¬larýndan dikilmiþ elbiseleriyle, ayakkabýlarýyla alay eden arkadaþlarý¬nýn yaný sýra ,elle tutulamayacak kadar ufalmýþ kalemleri, bitmiþ silgileri sadaka verir gibi Parasýz Yatýlýlarýn önüne fýrlatanlar da vardý.
Teneffüste çocuklar birbirlerini çiðneyerek kantine doluþuyorlar, gönüllerinin çektiðini alýp yiyorlardý.Kantinde her türlü yiyecek ve içecek maddesinin bulmak mümkündü.Bir hayli de çok getiriliyordu.Buna raðmen getirilenlerin hepsi de o gün bitiyor,hattâ son teneffüse hiçbir þey kalmadýðý zamanlar da vardý.Kantinde Parasýz Yatýlýlardan birisine rastlamak imkânsýzdý.Eðer tesadüfen birisine rastlanýrsa onun ya memleketten parasý gelmiþtir ya da gündüzlü bir arkadaþýnýn davetlisi olarak orada bulunuyordur.Þayet ikinci ihtimalle orada bulunuyorsa þaþýp yanýlýp gelmiþ demektir ve bir daha da ayný hataya katiyen düþmeyecektir.Zira þýmarýk çocuklarýn , dibinde bir yudum kalmýþ gazoz þiþesini,çikolatasý yenmiþ jelatini,ufacýk bir simit parçasýný uzatmalarýna tahammül edemeyip kaçanlarýn sayýsý çoktu.
Parasýz Yatýlýlar,okulda öðretmenlerin ve öðrencilerin aralarýna kabul etmedikleri ikinci sýnýf vatandaþ durumundaydýlar.Hiç kimseye bir kötülükleri dokunmuyordu,çalýþkan ve terbiyeliydiler ,fakat toplum her nedense onlarý bünyesinden soyutluyordu.
Aydýn Bey,Murat'a karþý derslerdeki davranýþýný aynen yazýlýlarda da gösteriyordu.Kompozisyonu da Edebiyatý da 4’le 5 arasýnda gidip geliyordu.Oysa sýnýfýn en çalýþkan öðrencisiydi.Buna raðmen Aydýn Bey'in derslerinden ikmale dahi kalmasý mümkündü.Olanca gücüyle bu derslere çalýþýyor,diðer derslerden notlarýnýn düþmesine aldýrmýyordu.Çünkü ikmale kalmasý her bakýmdan telâfisi mümkün olmayan zararlara yol açacaktý. Verilen notlara ise itiraz etmek aklýna bile gelmiyordu,çünkü çok iyi biliyordu ki bundan hiçbir olumlu sonuç alamayacaktý.Okullarýn kapanmasýna bir ay kala bahçede Aydýn Bey'i gören Murat, ceketinin önünü ilikleyip terbiyeli bir þekilde selâm verip giderken arkasýndan bir ses iþitti:
-Murat,bir dakika gel buraya;
-Buyurun efendim.
-Sen benim derslerimde nedense baþarýsýz bir öðrencisin,halbuki diðer derslerde çok iyi olduðunu söylüyor arkadaþlar.Sanýyorum ki Kompozisyona ve Edebiyat'a hakkýyla çalýþmýyorsun!
-Fýrsat buldukça çalýþmaya gayret ediyorum hocam.
-Kitap okuma olanaðýn var mý?Çünkü bu derste baþarýya tesir eden en önemli etken yardýmcý kitaplardýr.
-Kütüphaneden bu hususta faydalanmaya çalýþýyorum.
-Sen yarýn beni gör,ben sana okuman için bâzý kitaplar getireyim. Belki onlarý okuduktan sonra bu derslerini de düzeltirsin.
-Olur,görürüm efendim.
Ertesi gün,Aydýn Bey'i gören Murat,ondan bir kucak kitap aldý.Teþekkür edip yanýndan ayrýldý.Daha sonra hemen pansiyona koþtu ve aldýðý kitaplarý itinalý bir þekilde dolabýna yerleþtirdi.
Akþamleyin etüdte,nöbetçi öðretmenin göremeyeceði bir þekilde,dizlerinin üstüne koyduðu kitabý okumaya çalýþýyordu,çünkü ders haricinde herhangi bir konuyla meþgul olmak veya roman okumak kesinlikle yasaklanmýþtý.O gece,kitaplardan bir tanesini bitirinceye kadar uðraþtý.Hattâ etüd bittiði halde gece biraz daha çalýþmak istediðini nöbetçi öðretmene söyledi.Son yazýlýlarýn yapýldýðý sýralarda bu tür taleplere öðretmenler hayýr demezlerdi.Ýzini alýnca memnuniyet içinde salona döndü .Kendisi gibi birkaç arkadaþýnýn daha ders çalýþmak için beklediklerini görünce :
-"Arkadaþlar ben hocaya söyledim,çalýþmamýz için izin verdi.Yalnýz yatarken uyuyan arkadaþlarý rahatsýzetmememiz þartýný da ileri sürdü." diyerek sýrasýna oturarak romaný okumaya devam etti.
Okudukça hayretler içinde kalýyordu,neler neler yoktu romanýn içinde...Murat'ýn okuduðu bir devrimci yazarýn hayalen kaleme aldýðý bir köy romanýydý.Köyle ve köy gerçekleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan bu tür romanlar,belki köyü ve köylüyü bir kere dahi görmemiþ olan þehirli çocuklarýnýn ilgisini çekebilir,onlar tarafýndan beðenilebilirdi; fakat Murat gibi katýksýz bir köy çocuðu olan ve köyün bütün özelliklerini þahsiyetinde yansýtan bir okuyucu,romandaki açýk noktalarý, fazlalýklarý,mübalaðalarý,eksikleri ve hattâ yalanlarý kolaylýkla görebilirdi.
Köylerimizin fakir olduðu gerçeðini Murat da kabul ediyordu,ama bu fakir olan bir insanýn baþkasýnýn malýna göz dikmesini gerektirmez, diye düþünüyordu.Hele hele fakir olan bir insan, bir miktar menfaat karþýlýðýnda vicdanýný satýp ahlâkýndan fedakârlýk edemezdi.
Ya o köylü kýzlarýmýzýn namuslarýyla,iffetleriyle ilgili yazýlanlara ne demeliydi?! Yazar,köylü kýzlarýnýn yoksulluðunu,periþanlýðýný anlattýktan sonra, para sahibi zenginlere nasýl kendilerini sattýklarý konusunu iþliyordu.Bu sahneleri uzattýkça uzatýyor,uydurma ve hayalî seviþme sahneleriyle kendisi gibi sapýk okuyucularýn takdirini kazanmak için akla hayale gelmeyecek þeyler yazýyordu. Bir an kitabý fýrlatýp atmak geldi Murat'ýn içinden, ama bu rezaleti sonuna kadar okumasý, bilmesi gerektiði için bundan vazgeçti.
Herkes gitmiþ,yatmýþtý.Murat ancak saat 2'yi geçerken romaný bitirebildi. Romanýn kapaðýný kapatýp sýradan kalktý ve bir kat üstteki yatakhaneye doðru yöneldi.Merdivenleri çýkarken, dolabýnýn önünde pijamalarýný giyerken, lavaboya giderken ve yataðýna yatýp uyumak için gayret sarf ederken hep okuduklarýný düþünüyordu. Köylüye karþý yapýlan bu haksýzlýða isyan etmek ve gerçekleri haykýrmak için sabýrsýzlýk içindeydi .Kendisine bu romaný veren öðretmeni görme arzusuyla doluydu.Ona neler söyleyeceðini þimdiden zihninde tasarlýyordu.Demek ki köylü ahlaksýz,köy kýzý namussuz,köy imamý riyakâr,köy muhtarý sahtekâr,bütün zenginler de vurguncu ve sömürücü ha...Bunlarý düþünürken elli kiþilik yatakhaneden yükselen horultular arasýnda kendisinden geçerek uykuya daldý.
Sabahleyin alt ranzada yatan Kemâl'in þiddetle sarsmasý sonucunda ancak uyanabildi.Gözlerini ovuþturarak açtýðýnda Kemâl'in giyinmiþ olduðunu gördü.Heyecanlý bir þekilde:
-Sabah etüdü baþladý mý? , diye sordu.
-Hayýr,baþlamak üzere.Acele et de geç kalma, diye cevap verdi Kemâl.
Sabah etüdü bittiðinde bütün yatýlý çocuklar,en alt kattaki yemekhaneye gitmek için neþe içinde kitaplarýný toplamaya baþladýlar. Çoðunun zihninde sabah kahvaltýsýnýn ne olduðu hususunda bir soru vardý .Genellikle çocuklar sabahlarý verilen çorbadan hoþlanmýyorlardý.Son zamanlarda sýk sýk çayla birlikte verilen Amerikan yaðýndan da hoþlanmayanlarýn sayýsý bir hayli çoktu.En ideal kahvaltý olarak gördükleri çayla beyaz peynir veya zeytindi.Yemekhanenin kapýsýna geldiklerinde garsonlarýn henüz masa servislerini hazýrlamamýþ olduklarýný gören çocuklarýn yüzünde bir memnuniyetsizlik belirdi.Hele bir tanesinin:
-Vallahi,gene çayýn yanýna Amerikan yaðý çýkarmýþlar, diye baðýrmasý memnuniyetsizliklerini iyice artýrmýþtý.Biraz sonra kapý açýlýp da içeri girip,herkes masaya oturduðunda yaðý býrakýp çayla ekmeði katýk edenler çoktu.Zevksiz ve kýsa süren bir kahvaltýdan sonra yemekhaneyi terk edenler çýkarken karatahtadaki o günün öðlen ve akþam yemeklerine göz atmadan edemiyorlardý:
Öðle:Kuru fasulye,pirinç pilâvý,üzüm hoþafý . Akþam:Patates, makarna.
O gün Murat,boþu boþuna aradý Aydýn Bey'i.Bütün söyleyeceklerini tekrar tekrar zihninden geçirmiþ,soracaðý sorularý titiz bir þekilde hazýrlamýþtý.Bir öðretmeninden Aydýn Bey'in o gün dersi olmadýðýný öðrenince aramaya son verdi. Ertesi gün ise bu konuda konuþmaya eskisi kadar istekli olmadýðýný anlayarak öðretmeni gördüðü halde hiçbir þey söylemedi.
Bir hafta sonra,romanlarý ve çeþitli sol görüþlü fikir kitaplarýný okumuþ bitirmiþti.Aydýn Bey’eteþekkür ederek iade ettiði sýrada öðretmen sormuþtu:
-Nasýl,bir þeyler öðrenebildin mi?
-Evet,hem de çok þey öðrendim hocam!
-Seneye de sana çok faydalý kitaplar veririm.Bu sene artýk bitti sayýlýr.Onlarý okuduktan sonra fikirlerinin deðiþtiðini göreceksin.
-Teþekkür ederim efendim.
Bu konuþmayý takip eden günler her zamanki gibi alýþýlmýþ bir þekilde geçti.Günler bittikçe Murat'ýn içini garip bir sýkýntý kaplýyordu.Sebebini bilmediði bu durumdan kendisini bir türlü kurtaramamýþtý. Nedense sene sonu yaklaþtýkça kötü bir durum ortaya çýkacakmýþ gibi bir his vardý içinde.Ortaokuldan beri hep dikkat etmiþti, senenin sonuna doðru mutlaka kötü bir þey oluyordu, bu sene de mutlaka olacaðý hususunda duyduðu endiþe Murat'ý iyice huzursuz ediyordu.Bir fobi olarak zihnine yerleþen bu düþünceden kaçmak, kurtulmak istiyor, baþka iþlerle meþgul olup bu konuyu unutmaya çalýþýyordu.Fakat ne mümkün?...
Nitekim, okulun kapanmasýna üç gün kala öðlen yemeðini yiyen çocuklarýn bir kýsmý top oynuyor, bir kýsmý oradan oraya koþuyor, bir kýsmý da aðaçlarýn gölgesine oturmuþ istirahat ediyorlardý. Murat da gündüzlü bir çocukla birlikte çeþitli konulardan konuþarak vakit tüketiyordu. Arada bir dalýyor, köyünü, anasýný, babasýný, abisini düþünüyor ve onlara kavuþacaðý þu birkaç günün de çabuk geçmesini diliyordu. Arkadaþý hararetli hararetli gittiði en son filmi anlatýyordu ki , bir an Murat'ýn kendisini dinlemediðini fark ederek ne düþündüðünü sordu. O da aklýndan geçenleri bir bir söyledi, bunun üzerine hýrçýn bir sesle arkadaþý :
-Ben, ailemden kurtulmak için can atýyorum, oysa sen ailene kavuþmanýn hayalini kuruyor, rüyasýný görüyorsun. Senin duyduklarýný ben de duymak isterdim , þüphesiz hepsi güzel ve yüce duygular, ama ben onlarýn , o duygularýn var olduklarýný bildiðim halde, tatlarýný alamýyorum. Daha doðrusu hayatýmda hiç yaþamadýðým için o anlarý bilemiyorum.Benim tek istediðim kimsenin bana karýþmadýðý bir hayatým olsun. Ne annem ne de babam bana karýþsýnlar, dilediðim gibi hayatýmý yaþayayým. Dersler konusunda bana baský yapýlmasýn, ders dediðin de nedir ki?.. Önemli olan bir diploma almak deðil mi? Bu nedenlerle annemden ve babamdan bazen nefret bile ediyorum, ayýp olduðunu anladýðým zaman piþmanlýk duygularý içinde mahvoluyorum. Etrafýmda, çevremde gördüðüm anne ve babalar çocuklarýnýn her istediklerini yerine getiriyorlar, bir dediklerini iki etmiyorlar.Onlarýn çocuklarý yani benim arkadaþlarým, partiden partiye, sinemadan sinemaya, eðlenceden eðlenceye koþuþuyorlar. Yaþamak onlarýn hakkýysa benim de hakkým, onlarýn anne babalarý bunu saðlýyorlarsa benim de annem ve babam ayný imkânlarý bana saðlamak zorundadýrlar , diye düþünüyorum, dedi.
Murat,olgun bir insana has bir üslûpla:
-Ýnsan, anasýnýn babasýnýn deðerini bu dünyada yaþarken bilmeli, yoksa onlarý kaybettikten sonra deðerini anlarsa....
dediði anda sözünü tamamlayamadý. Çünkü kendilerine doðru koþarak gelen bir arkadaþlarý,heyecanlýheyecanlý bir þeyler anlatmaya çalýþýyordu:
-Çocuklar,duydunuz mu,Aydýn Bey dün bir trafik kazasý geçirmiþ?
-Kim,kim?
-Aydýn Bey...
-Bizim Edebiyat öðretmeni Aydýn Bey mi?
-Evet o! Zaten kaç tane Aydýn Bey var okulda?
-Durumu çok mu aðýrmýþ?...
-Ben de hademeler konuþurken duydum. Hastaneye yatýrmýþlar, çok aðýr yaralanmýþ diyorlar. Ameliyat etmiþler, bir bacaðýný kaybetme ihtimali dahi varmýþ.
Ertesi gün hastaneye ziyarete giden öðrenciler arasýnda Murat da vardý.Hastaneninbeyaz mermer kaplý, soðuk görünüþlü merdivenlerini çýkarlarken alýþýlmýþ ilâç kokularý burunlarý yakýyordu.Arkada¬þýnýn birisi Murat'a dönerek:
-Senin Aydýn Bey'le aran iyi deðildi, belki de sevinmiþsindir kaza geçirmesine!
-Bir insanýn acý çekmesi baþka bir insana zevk veya sevinç veremez. Aksine çok üzüldüm.
-Ben olsam sevinirdim. Ziyaretine de gelmezdim. Bana yaptýklarýnýn cezasýný buldu, diye düþünürdüm.
-Bunun sonucunda kazancýn ne olurdu?O ýstýraptan, acýdan kývranýrken geçmiþte kalan kýrgýnlýklarý nasýl hatýrlar da intikamýnýn alýndýðýný düþünerek memnun olursun? Ýnsanlýða yakýþan davranýþ bu mudur?
diye,yüksek sesle âdeta baðýrýyordu Murat. Birden parmaðýný aðzýna götürmüþ "Sus!" iþareti yapan hemþire resmini görünce , hata ettiðini anlayarak konuþmasýný kesti.
Beyaz rengin hâkim olduðu üç kiþilik koðuþa girdikleri zaman, iki gün önce o canlý kanlý, sert hatlý, saðlam vücutlu öðretmenlerinin yüzünün solduðunu, gözlerinin sönükleþtiðini, bitkin ve âciz bir varlýk olarak yatakta yattýðýný görünce , öðrenciler insanoðlunun zavallýlýðýný ve zayýflýðýný belki de hayatlarýnda ilk defa idrak ediyorlardý. Karþýlarýndaki insanýn, ayný adam olup olmadýðý hususunda þüpheye düþenler bile vardý.
Öðrenciler,ufacýk koðuþa zorlukla sýðmýþlardý, hattâ birkaç kiþi kapýnýn dýþýndan öðretmenlerini görebilmek için ayaklarýnýn ucuna basarak yükselmeye uðraþýyorlardý. Aydýn Bey’in, "Geçmiþ olsun" dileklerine teþekkür ettikten sonra baþucuna kadar yaklaþan Murat'ýn gözlerinin içine bakarak þöyle dediðini bütün çocuklar hayretler içinde duymuþlardý:
-Beterin de beteri vardýr, Allah daha beterinden korusun.Buna da þükür...


***
(Devam edecek)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn politik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Nifak - 3. ve Son Bölüm
Nifak - 2. Bölüm
Usta Bir Kalemden Nifak Romaný Eleþtirisi

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ücretsiz Kitap Daðýtabileceðim Ýstanbul’da Bir Mekan Arýyorum
Bir Edebiyatçý Gözüyle Maðaranýn Kamburu - Yorum: 4
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Maðaranýn Kamburu – Yorum: 6
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Maðaranýn Kamburu
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Bir Romanýn Anatomisi: Maðaranýn Kamburu
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Siyasi Taþlama: Neþezâde - 2 [Þiir]
Siyasi Taþlama: Karamsarzâde [Þiir]
Kusurî"den Týrtýklama [Þiir]
Zam Zam Zam... [Þiir]
Týrtýklama (Kazak Abdal'dan) [Þiir]
Yoklar ve Varlar [Þiir]
Ýstanbul,sana Âþýk Bu Kul [Þiir]
Âþýk Dertli"den Týrtýklama [Þiir]
Namuslu Karaborsacý [Þiir]
Dostlarým [Þiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yýldýrým adýný kullanarak çeþitli forumlara yazý yazdým. Ýddiasýz iki romaným var. Çok sayýda siyasi içerikli yazýya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öðretmeniyim. Yazmaya çalýþan her kiþiye büyük bir saygým var. Çünkü yazýlan her satýr ömürden verilen bir parçadýr.

Etkilendiði Yazarlar:
Az veya çok okuduðum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.