..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyaya geldiðinden, dünyada bulunduðundan, dünyadan gideceðinden hoþnut olan bir kimse görmedim. -Namýk Kemal
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Tarihsel Roman > Hüsrev Özel




6 Kasým 2008
Tanrý Daðlý Akkartal 4. Bölüm  
Karahanlýlar Dönemi, Türkler Müslüman mý oluyor?Akkartal'ýn Oðlu Türk Þad

Hüsrev Özel


- Bilim düsturu bizde iki türlüdür. Ýlki, kendini tanýmak, ikincisi diðerlerini tanýmaktýr. Kendini tanýmaða merak saranlarýn rotasý uzaklardýr. Tanýdýkça herkes ve her þeyden uzaklaþýr, sonunda salt yalnýzlýða varmak isterler, ki bu hal ölüm deðilse bile, insana hapislik gibidir. Onun için, yaþarken, genelde ýlýmlý bir tarz içinde olunur. Bu saðlanýp, orta yol tutulunca, umumi hayat ve bunun yaþanmasýna dair ilkeler öðrenilir…


:CGDB:
4.Bölüm

KARAHANLILAR

Sultanlarýn ihtilaf içinde olduðu Asya kýtasýnda, zümrüt yeþili yaylalar ve bütün ufuklara hâkim Tanrý Daðý Dergahý’nda, hayat sürüyor, dergahýn Kuzeydoðu cephesine yapýlan kagir evinde, Akkartal, eþi Tangülü ve iki çocuðu ile mutluydu. Gülenay adýný küçük kýzýna hemen vermiþ, ondan altý yaþ daha büyük olan oðul ise, töre icabý, ismini kendi kazanmak zorundaydý.

Dergahtan her mevsim yola çýkan kolaçan ekipleri yurdu dolaþýrken, gidiþata dair her türlü haber ile yanlarýnda yeni öðrencilerle dönüyorlardý. Koca Tuðrul Dergahý'nýn üçüncü piri olarak, kut mihrabý postunu devralan Akkartal, etrafýný çevreleyen Dergah Kurultayý ile danýþýp, geleceðe yönelik tedbirler alýnýyordu.

Ötüken ile aralarýnda uzun zamandýr iliþki yoktu. Bilinenler sadece, ailesini ara sýra ziyarete giden Sunkur’un söylediklerinden ibaret idi. Son gidiþinden beri üç yýl geçen Sungur, bu kez dönmeyip, orada evlenerek, babasýnýn iþlerini devralmýþtý. Yaþlý Arýkbuða iþleri ona devretmiþ, kendi zamanlarýný Ötüken sarayýnda, kurultay üyesi olarak geçiriyor, sabah çýkýp, akþam evine dönüyordu.

Payitaht Ötüken'de, Kýrgýz Kaðaný Tunk Baka, kendisine biat etmeyip, güneyde devlet Kuran’a Kül Bilge'ye içerlese de, halinden memnun görünüyordu. Anasý Uygur kökenli olduðu için, Kýrgýz kaðaný Tunk Baka Tarkan'a karþý, kendisini Uygur devletinin asli varisi sayan Karluk Baþbuðu Kül Bilge, Yaðma ve Argu beylerinin desteði ile yeni bir devlet kurmuþ ve buna “ Karahanlýlar”, adý verilmiþti. Bir süre Sýr Derya ve Çu nehirleri arasýnda kalan Talas ýrmaðý boyunda yaþanmýþ, sonra güneye, Yedisu bölgesinde payitaht kurulmuþtu. (Yýl MS.840)

Akkartal, Kül Bilge Han'a biat ediyordu. Töresel önemi dolayýsý ile Koca Tuðrul Dergahýna çok deðer veren Kara Han, Hükümdarlýðýnýn ilaný için yapýlan kutlama þenliklerine onlarý davet etmiþ, Akkartal yirmi yetiþkin talebesi ile giderken, yardýmcýsý Tardu ve Okyaran, yekunu 350 kiþi olan Dergahýn idare ve güvenliðini üstlenmiþlerdi.

Payitaht Kara-Ordu (Kara Çadýr) yüzlerce çadýrdan oluþuyordu. Gidiþata göre, kalýcý yerleþime baþlanacaktý. Keçe ve keçi kýlýndan, renkli nakýþlarla bezeli büyük otað, çam, ardýç ve köknarlardan oluþan aðaç örtüsünün sarmaladýðý, sol yanýnda yükselen sarp kayalýktan bir þelalenin döküldüðü, yüksek tepenin hemen eteðinde, çimenli bir düzlükte kurulmuþtu. Etrafýnda gece gündüz nöbetçiler dolaþýr, tirendazlar semada izinsiz kuþ uçurtmazlardý. Oradan bakýnca, hafif bir meyille aþaðýdaki büyük düzlükte akan çay kenarýna kadar engebesiz yayýlan arazi, yeþil, mor bir örtüyle kaplýydý. Çayýn suyu bol, karþý tarafa geçiþi bir asma köprü saðlýyordu. Köprü ayaklarýnýn iki tarafýnda kurulu çadýrlarýn önünde, köpekler ve çocuklar oynaþýyordu. Karþý tarafta yükselip, alçalarak, uzayýp giden ufuk çizgisi, baþý dumanlý sýradaða ulaþýyordu. Sonsuz gibi geniþ çayýrlarda at yýlkýlarý, inek, koyun ve keçi sürüleri yayýlýyordu.

Akkartal ve öðrencileri, ulu Tengri Daðý’nýn dolambaçlý yollarýný inerken yavaþ, düzlüðe varýnca dörtnala kaldýrmýþlardý atlarýný. Karaþimþek, yaþý ilerlemiþ olmasýna raðmen idmanlý oluþu sayesinde, hala güçlü ve çevikti. Arkasýndan gelen atlar ona ayak uydurmakta zorlanýyordu. Menzile varýldýðýnda akþam karanlýðý çökmek üzere idi. Onlarý görüp, haber



veren nöbetçiler, karþýlanmalarý için bir sipahi birliði çýkarýlmýþtý. Han Otaðý önünde, dokuz tuðlu sancaðýn altýnda attan inip, ayakta onlarý bekleyen Karahan'ýn huzuruna yürümüþlerdi. Diz kýrýp, baþ eðerek selam veren konuklarýný, iri cüssesi, baþýnda tulgasý ile gülerek karþýlayan heybetli Karahan, ayakta duruyordu.

- Hoþ gelip, sefalar getirdiniz Koca Akkartal ve siz Yiðitler, otaðýmýza onur verdiniz. Þöyle buyurup, sizleri bekleyen sofralara oturunuz.

Akkartal:




-Bu onur bize ait ulu Kaðan, hoþ bulup, sefa gördük. Sizleri yakýndan görmek ne saadet!
- Sað ol Akkartal Beð. Yolculuk nasýl geçti?

Kaðan bunu derken, rengarenk halýlarla döþeli büyük otaðýn sað köþesinde, tahtýnýn çevresinde kurulu sedirler ve yuvarlak masalar etrafýna serili yumuþak tüylü postlarý iþaret ediyordu. Yemekle beraber uzun sohbet edilip, danýþmalar yapýlacaktý. Samanîlerin yurt sýnýrlarýna yaptýklarý baský ve tecavüzler, sorun haline gelmiþti. Bu duruma iliþkin istihbarata göre; Samanîler, Araplardan öðrendikleri yeni din, Müslümanlýðý yaymaðý bahane ederek, ezeli rakipleri, Turan illerinde nüfuz sahibi olmak ve sonra tümünü kendilerine baðlamak istiyorlardý. Bu giriþimlere Baðdat, Abbasi sultaný ve Ýslam halifesi destek veriyordu.

Oysa, Türk Budun’u daima özgür ve bu bütün hayatý boyunca böyle sürmeliydi. Buna karþýn, görgü tanýklarý; etraflarý ansýzýn Samani askerlerince çevrilen oba halklarý ve çobanlarýn esir edilip, Müslüman olma þartýna tabi tutularak, bu öneriyi kabul ve reddediþlerine göre muameleye tabi tutulduklarýný söylemiþlerdi. Þikayetlerin çoðalmasý, tedbir alýnmasýný ivedi kýlýp, pek yakýnda sýnýr boylarýna asker göndermek gerekiyordu. Buna dair karar alýnmýþ, sonra þenliklere geçilmiþti.

Akkartal ok meydanýnda baþlamýþ olan yarýþçýlara doðru yürürken, Tanrý Daðlý tirendazlar oklarýný salýp, hedefi halka ortasýndan vurduklarýnda, etrafý saran seyircilerin coþkun nidalarý duyulmuþtu. Bu hedefe artýk kim cesaret ederdi ok salmaya derken, výnlayarak uçan bir okun, hedefte saplý oklarýn tam ortasýna saplandýðý görülüyordu. Bu duruma çok hayret eden seyircilerin:

-O, oooo! Sesleri yükselip:

- Yaþasýn okçular öncüsü Sançar! Diye, tezahürat yaptýklarý görülüyordu.

Az sonra gelen Akkartal, Sançar’ý bu baþarýsýndan ötürü tebrik etmek için yaklaþýp:
- Yiðidim, bir ok ancak böyle isabet ettirilirdi, helal olsun sana! Demiþti. Bunun üzerine Sançar gözleri yaþararak:
- Sayýn Hocam, bendenizi tanýyamadýnýz galiba. Bundan yýllar önce, bir kez daha karþýlaþmýþtýk.

Akkartal bir an duraksamýþ, hatýrlamaya çalýþýrken, Sançar sözlerini þöyle tamamlamýþtý:

- Bir dere kenarýnda balýk yemiþtik. Ben iþte oyum, çoban Sançar...

- Vay canýna, demek sendin o? Gel seni kucaklayayým Sançar. Ýnanýlýr gibi deðil. Çok sevindim seni tekrar gördüðüme Sançar…

Akkartal memnun olmuþtu bu buluþmadan. Zaten onu hiç unutmamýþtý. Bir gün sonra yarýþlar bitmiþ, Kaðan yeni savaþçýlarý arasýnda Sançar’ý da katmak istediði halde, Akkartal rica ederek, onu istisna yapmasýný saðlamýþtý. Onu dergaha götürmek istiyordu. Durumu öðrenen Sançar, çok seviniyor, bu yaþadýklarýnýn bir düþ olmamasý için dualar ediyor;

“ Tanrým, bu mutluluðu verdiðin için sana sonsuz þükürler olsun” Diyordu. Devresi gün birlikte geri dönüyorlardý. Akkartal ona hitaben:
-      Biliyor musun Sançar, Kara Han'ý senin gibi bir okçudan ediþimizi bedava sanmayasýn. Ýlk seferde yanýnda savaþmaya söz verdik. Anlayacaðýn; elini çabuk tutup, diðer silahlarda da ustalaþman gerekecek.

- Bu dert deðil hocam. Yanýnýzda olduktan sonra, gerekirse ölüme bile severek giderim.

- Biz ölmeni deðil, hayatta kalmaný isteriz. Bunun için seni sert bir hazýrlýk dönemi bekliyor, haberin olsun...

- Ben her an hazýrým hocam.

- O halde vedalaþýp, hemen yola çýkalým.

Böylece kaðan ve oradakilere veda edip, geri dönmek üzere hareket etmiþlerdi. Ayam açýk, kýr çiçeklerinden yayýlan ýtýrlý havayý teneffüs ederek ilerliyorlardý. Dere boylarýndan, ova ve yaylalardan yol alýyor, kestirmeden gidiyorlardý. Akkartal bu yöreleri bir yerci (Kýlavuz) kadar iyi tanýyordu. Düzlüklerde ýlgar ederken, engebeli yollarda yavaþlýyor, konuþarak yol alýyorlardý. Kaðan Sançar’a güzel bir kýratý hediye olarak vermiþti. Karaþimþek ile yol gitmekten hiç þikayetçi görünmüyordu. Ýlk molayý orman eteðinde, küçük gölün kenarýnda verdiklerinde, kuzeydoðu ufkunda yükselen, baþý bulutlu Tengri daðýný zar zor seçe biliyorlardý. Akkartal bunu Sançar’a söylediðinde çok sevinmiþ, gözlerinin içi gülmüþtü. Atlardan inmiþ, onlarý su içip, biraz otlanmalarý için serbest býrakmýþlardý.

Kendileri ise, terkilerinde ki heybelerden azýklarý indirmiþ, kurutulmuþ etleri yiyor, tulumlarýndan kýmýz içip, dinleniyorlardý. Bu sýrada duyulan nal seslerinden sonra, yakýndan geçen bir atlýnýn dizgin kasýp, durduðunu görmüþlerdi.

Atlý onlara sesleniyordu:
     - Hey! beyler! Adým Mengücük, Fergana þarýndan gelir, Koca Tuðrul Dergahýný ararým. Bana yolu gösterebilir miydiniz acep?

Bunu duyan Sançar gülümseyerek Akkartal'a bakmýþtý. Akkartal yolcuya dönerek:
- Biliriz. Biliriz de, oraya gitmedeki maksadýn nedir ey yolcu?

-Baþbuðum Kül Çor'un danýþma isteði var. Onu ileteceðim!

- Ya? Ne hakkýnda danýþmak istiyormuþ peki Baþbuðunuz Kül Çor Beð?

- Beðim, býrakýn beni sorgulamayý, þu yolu tarif eder misiniz lütfen? Ýþim ivedi çünkü.


-Diyelim ki orayý gösterdik, gittin. Peki ama, orda kiminle danýþacaðýný biliyor musun, ey Mengücük?

-Elbette, Koca Tuðrul Dergahýnýn ünlü piri Akkartal ile!

-Pekala öyle ise, atýndan inip, yanýmýza gelebilirsin artýk. Çünkü aradýðýn kiþi karþýndadýr.

- Sakýn eðlenmeyin benimle beyim. Ona cevap bu kez Sançar'dan geliyordu:
- Hiç kuþkun olmasýn bre Mengücük. Karþýnda gördüðün namlý Akkartal'ýn ta kendisidir!

Atlý duyduklarýna sevinmekle beraber, halen kuþkulu, yere atlamýþ, atýný yularýndan çekerek yaklaþýyordu. Ýki adýma gelip, Akkartal'ý yakýndan görmeden atýný serbest býrakmamýþtý. Nitekim Akkartal onu ayakta karþýlamýþ, sonra birlikte yeþil çimene oturmuþlardý.

- Açlýðýn varsa buyur, yoksa ne sormak istiyorsan, onu sor Mengücük.

-Sað ol beyim, açlýðýmý az önce gidermiþtim. Soruma, daha doðrusu beyimiz
Kül Çor'un bilmek istediði konuya gelince, bu Ýslam.

-Ya, demek öyle? Peki ama bunun nesiyle ilgileniyor, ne bilmek istiyor ki böyle?

- Bu din bize yaraþýr mý, diye soruyor, beyim.

- Bu soruya cevap vardýr, lakin, bu neden icap etti, önce onu bilelim.

- Beðim, beyliðimize komþu Samani ve Araplardan sýkça çaðrýlar gelir. Ya onlara uygun cevap, veya her an savaþa hazýr olmamýz söz konusudur. Lakin, onlara karþý koymamýz hayli zor görünüyor.
     - Bu durumu Kaðanlýða bildirdiniz mi peki?

- Evet ama halen bir cevap gelmiþ deðil Karahandan.

- Ýyi, o halde bilesin ki, Kaðan'ýn bu konuya verdiði önemi gözle görüp, kulakla bizzat iþittik. Sizi bu sýkýntýdan kurtaracak adýmlar atýlmak üzeredir. O, din konusundaki tavsiyemize gelince; törenizi terk etmemeniz önereceðiz, zira nasýlsa zor durumda olduðunuzu bilenler için, kabulünüz makbul sayýlmayacaktýr hem. Bilmem anlata biliyor muyum?

- Evet, anlýyorum hocam, sað olunuz.

- Sizler, kaðanlarý tarafýndan terk edilen, soyu, sopu, tarihi olmayan bir güruh deðilsiniz ki, zor karþýsýnda boyun eðip, baþkalarýnca dayatýlan bir þeyi kabul edenlerden olasýnýz.

-Doðrudur bu hocam, ama, karþýmýzdakiler zengin, kalaba ve iyi donatýlmýþ ordularý var. Bütün bunlara sahip olabildiklerine göre, ola ki baðlý olduklarý dini ilkeler de doðrudur, diye düþünenler de yok deðil aramýzda.

-Anlaþýldý. Lakin, bu vaziyet yakýnda deðiþir. Zira Kara Han, yer taþýmaz ordusunu harekete geçirmek üzredir þimdi. Biz dergaha gidiyoruz, dilersen birlikte gelir, birkaç gün konuðumuz olursun. Yoksa gider Kül Çor Beð'e bizden de selam söylersin.

-Destur olursa, öyle yapacaktým hocam?

-O halde yolun açýk, uðurun bol olsun Mengücük…






Dergaha vardýklarýnda gün batmýþ, alaca karanlýkta dergah önünde onlarý karþýlayanlar içinde Adsýz da vardý. Henüz onbir yaþýnda olmasýna raðmen, çevik ve güçlüydü. Kopumu babasýna benziyordu. Ayaðýnda deri çizmeleri, baþýnda kara börkü ile Tardu'nun yanýnda durmuþ, atlýlarýn yaklaþmasýný izliyordu. Atlar durup, gelenler yere ayak basýnca, hemen yanlarýna koþup, Karaþimþeðin yularýný yakalamýþtý. Akkartal onu sevse de, bunu pek belli etmiyor, baþ ve omzunu okþamakla yetinirken, gülerek:

- Hey, dikkat et, sakýn burunlamasýn seni Karaþimþek! Diyordu.

-Yok, yok, beni burunlamaz, üstüne binmeme bile ses çýkarmýyor. Ýsterseniz, yarýn binerim, görürsünüz.




Akkartal, Tardu ve yanýndakilere Sançar'ý tanýþtýrmýþ ve hep birlikte dergaha girmiþlerdi. Koridorlar sessiz, öðrenciler az önce yemek haneden çýkmýþ, etüt için dershanelere girmiþlerdi. Etrafta sadece nöbetçiler vardý. Akkartal kam Ulutolga'nýn özel odasýna, arada bir tozunu aldýrma haricinde hiç dokundurmuyor, orayý olduðu gibi tutuyordu. Kendi makam odasý hemen yanýndaydý. Tardu ve Sançar’la birlikte içeri girmiþ, biraz konuþtuktan sonra çýkmýþlardý. Akkartal ailesinin yanýna dönüp, Sançar, Tardu'nun gösterdiði odaya yerleþmiþti.

Kapý önünde, kucaðýnda küçük kýzý ile bekleyen Tangülü'nü gören Akkartal, onlara gülümsemiþ ve kýzýný yanaðýndan öperek, içeri girmiþlerdi. Adsýz henüz dönmemiþti ahýrdan. Seyislerin yanýnda kalýp, atlar hakkýnda sorular soruyor, bilgi ve görgüsünü artýrmak istiyordu. Akkartal yol giysilerini çýkarýrken, Tangülü eþine seslenerek:

- Acýkmýþsýndýr sanýrým Beð. Taze et suyu ve pilav var. Sen kýzýnla oyalan, ben sofrayý kurayým.

- Acýkmadým, yolda mola vermiþtik. Ama sen hele güzelimi bana ver.

Diyerek, yün yatak serili peykeye kýzýyla birlikte uzanmýþlardý. Henüz altýncý baharýnda olan kýz çok þirindi. Uzun bukleli, kumral saçlarý, ela gözleri, etli dudaklarý, tombul yanaklarý vardý. Kollarý narin ve teni beyazdý. Birden babasýna sarýlarak:

- Baba, ben seni çok özledim! Diyordu.

-Ya, niçin peki, çok olmadý ki ben gideli.

-Olsun, yine de özledim. Bizi býrakýp, artýk hiç gitme emi.

- Yo, bunu isteme, yoksa seni sevmem. Bilirsin, babalarýn uzaklarda her zaman önemli iþleri olabilir. Ýsteseler bile daima evlerinde oturamazlar kýzým.

- Evet ama…
- Tamam, bak þimdi Aða beyin de gelir, onunla ben yokken oynarsýnýz, olmaz mý?
- Olur, ama o benimle oynamýyor ki. Hep atlarýn yanýna veya öteki çocuklarla oynamaða gidiyor.

-Olsun, ben ona söylerim, seni yalnýz býrakmaz.

- Söyler misin?

- Tabii ki.

Onlar böyle konuþurken Tangülü gelmiþ, yanlarýna uzanmýþtý. Teni çok güzel kokuyordu. Baþýný yastýða koymuþ, gözleri evin ahþap döþemesinde geziniyordu. Onun sessizliðinde bir mânâ sezinleyen Akkartal, dönüp yanaðýný okþayarak:
- Ne o güzelim, bu gün biraz mahzun gibisin. Bir þeye mi üzüldün yoksa?
-Bilmem neden, sanki bir haber getireceksin gibime geldi..
-Nasýl bir haber? Evet, evet Sungur'dan, babangilden, deðil mi?
     - Evet, baþka kimim var haber bekleyecek?
-Haklýsýn, ama sebebi biliyorsun. Onlara gidecek olsam, günler sürer. Böyle sabah gidip, akþam dönemezdim, bilirsin.
-Haklýsýn hayatým. Ötüken çok uzak.
-Ama sen yine de üzülme, yarýn bir ulak salar, sana haber getirtirim oradan, olmaz mý?
- Sahi, yapar mýsýn bunu Beð?
-A, aaa, o da söz mü, yaparým tabi. Çocuklar olmasaydý seni bizzat götürmek isterdim.
-Evet, çok iyi olurdu. Ama çocuklar uzun yol için henüz küçük. Sungur dayýlarýný da çok özlemiþler. Deðil mi kýzým?

-Evet baba, Sungur dayým neden gelmiyor artýk bize?

-Kýzým, dayýnýn iþleri var. Ama gelecekmiþ, sen merak etme.

Onlar böyle konuþurken Adsýz da gelmiþ, annesinin koyduðu yemekten yiyerek yatmýþtý. Sabah erken kalkacaðýný söylüyordu. Çocuklar uykuya geçtikten sonra Akkartal Tangülü'ye:

-Bak güzelim, evdeþim, olur ki yakýnda bir haber gelir, uzun yola gitmem gerekir, sakýn merak edip, üzülmeyesin emi?

- Yoksa yine bir yere gitmeðe mi niyetlisin Beð?

-Kaðanýn baþý sýkýntýlý. Bunu her an beklemek lazým. Bizi çaðýrabilirler.

-Savaþ mý olacak yoksa?

-Olabilir.

-Fakat seninle giden savaþçýlar orada kalmadý mý?

-Doðru, ama belki bize de görev düþer.

Böylece konuþarak uyumuþlardý. Sabah güneþinin ilk ýþýklarýyla uyanan Akkartal, kahvaltýyý dergah yemekhanesinde, diðer hocalar ve Sançar’la yapmýþtý. Sonra birlikte çýkýp, sabah idmanýný yönetmiþti. Öðrenciler çok iyi durumdaydý. Pusatlý, pusatsýz vuruþmalarda, atlý talimlerde mahir ve yorulmak nedir bilmiyorlardý. Kaðandan emir gelse, þu anda iki yüz kiþilik bir bölük çýkarmak mümkündü. Sançar daha ilk akþam kýlýç derslerine baþlamýþ, Tardu onun ne kadar istek ve yetenekli olduðunu anlatýyordu.

Dergahta hayat bu minval üzere yürürken, Ötüken'e, haber almak için giden ulak, doludizgin yoldaydý. Ýlk konakladýðý yer Aksu, sonra Kuçay’dý. Önünde Karaþar, Beþbalýk þarlarý ve zorlu Altay daðlarý vardý. Karaþarda verdiði molada yemek ve biraz dinlenmek için girdiði handa, gelen hancý yamaðýna yemek ýsmarlarken, yan tarafta bir masada oturan dört kiþi ve baþlarýnda, ayakta duran arasýnda geçen bir tartýþma vardý. Uzun sakallý, baþý sarýklý, yaþlýca Bezirgan, hemen karþýsýnda duran, ince býyýklý, beli kýlýçlý genç adama hitaben:

- Beð, bu iddialarýn aslý yok, kulaktan dolma, yanlýþ þeylerdir bunlar. Türk kaðanýnýn akrabasýna iftiradan baþka anlamalarý da yok. Horasan diyarýndan þimdi geliyorum, orada bu söylediklerinizi doðrulayan bir kiþi bile çýkmaz.

-Kaðanýmýz, bazý yakýnlarýnýn Müslüman olup, Samanîler ve Arap halifesi ile iliþki içinde olduklarýný zaten biliyor. Ýnkara mahal yoktur Bezirgan. Siz, ipek yolu tacirlerinin onlara çoktandýr bilgi taþýdýðýnýzdan haberimiz var.

-Beð, Müslüman olmamýz sizi kuþkulandýrýp, bu tür iddialarda bulunmanýza dayanak olabiliyor, ama sizi temin ederim ki, bu bizim için doðru deðildir.

-Sus, sus kara Bezirgân, yoksul gençlere verdiðiniz ziyafet ve hediyelerle onlarý kendinize çekip, sonra kaðanýn akrabalarýndan bahsederek, onlarýn da sizden olduðunu söylüyor, bu þekilde cahil gençlerin aklýný çeliyorsunuz. Size, fazla vakit kaybetmeden ülkenize dönmenizi tavsiye ederim.

-Bu yargýya nasýl vardýðýnýzý anlayamadým Beð, þu üç genç bana soru sordu, ben de bildiðim kadarý ile cevap verdim, hepsi o kadar.

- Bu istisna deðil kuþkusuz. Hem dedikleriniz doðru bile deðil. Onlara, dininize geçerlerse bir anda zengin olacaklarmýþ gibi konuþuyor, bol keseden vaatlerde bulunuyordunuz.

-Bana, buralarda çalýþarak sadece karýnlarýný doyurduklarýný söyleyip, daha iyi nasýl para kazana bileceklerini sordular, ben de cevap verdim Beð. Yanlýþ yaptým galiba. Ama söylediðim iþ imkaný gerçektir. Bizim oralarda çalýþarak, çok zengin olmasalar bile, her ay alacaklarý maaþla þimdiki durumlarýndan birkaç misli daha iyi yaþayabilecekleri kesindir.

-Bu, asker maaþý olacak deðil mi? Yani, bir tür köle ücreti alacaklar.

-Bizde askerle köle ayný þey deðildir beyim. Þah Hanedaný ayrý kavimden muhafýzlara iþ veriyor, zira, iç meseleler dolayýsýyla kendi kavminden gelenlerden kuþku duyarlar. Onun için Hint'ten, Yemenden asker getirtirler. Buradan niçin giden olmasýn derim?

-Güldürme insaný Bezirgan, aramýzýn gergin olduðu malum. Kendi milletlerine karþý savaþmak zorunda kalmayacaklarýný, onlarý kalkan veya rehin olarak bize karþý öne sürmeyeceklerini kim temin eder?

-!?

-Hadi, þimdi kalk git. Her Ýlteber Kolcusu böyle davranmaz. Unutma, tacir dokunulmazlýðýnýz bu yaptýðýnýz suçu örtemez.

- Sað ol Beð, bir daha kimseyle konuþmam, söz.

-Hadi gençler, siz de iþlerinizin baþýna. Unutmayýn, nalbant çýraklýðýndan kazanacaðýnýz para az bile olsa, bu, yaban elde kazanacaðýnýzdan iyidir.

Bezirgan sus pus dýþarý çýkmýþ, avluda bekleyen adamlarý ve develeri ile geldikleri yöne hareket etmiþlerdi. Tutumundan ötürü Ýlteber kolcusuna takdirle gülümseyen Küntegin, dýþarý çýkýp, atýna binerek Ötüken yönüne sürüyordu. Atýný mahmuzlayan ulak, tozlu yollarda tokurdayan nal sesleriyle Altay eteklerine kadar mola vermeden gitmiþti. Altuni çimenlerin örttüðü Altay yamaçlarýndan birinde dizgin kastýðýnda, güneþin batmasýna iki mýzrak boyu kalmýþtý. Burada, dulda bir yer bulup, koþumlarýný indirdiði atýný serbest býrakmýþ ve eðeri yastýk ederek, yatmýþtý. Bir süre sonra uyandýðýnda, etrafta ay ýþýðý sütlimandý. Kalkýp, atýnýn koþumlarýný vurdu ve kutup yýldýzýna bakarak Ötüken yönüne sürdü…

KALMUKOÐLU

Bu sýrada, hudutlara giden araþtýrma birliðine Koca Tuðrul Dergahý’nda yetiþme yüzbaþý Kalmukoðlu komuta ediyordu. On kiþilik birimin asýl görevi, düþman hareketlerini gözetleyip, ordu harekata baþladýðýnda kýlavuzluk etmekti. Sarý Türgiþler diyarýnda dar bir geçitte yol alýyorlardý. Taþkent yakýnlarýnda, Sýr derya boylarýnda karþýlarýna bir manga çeri çýkmýþtý. Bunlar, baþbuðlarý Sulu Çor’u öldüren, Komutan Kül Çor'a baðlýydýlar. Oklarýný onlara doðrultarak durdurmuþlardý. Onlarý, Kara Türgiþ önderi Tumoça'nýn adamlarý sanmýþlardý. Kalmukoðlu ve ekibi tacir kýyafetlerine bürünmüþ, yanlarýnda kýlýç, hançer ve yay vardý.

Kül Çor’un askerlerine komuta eden kara börklü, gür sesle;

-Durun! Sakýn pusata davranmayýn, yoksa hedefimiz olursunuz… Þimdi söyleyin bakalým, kimsiniz, buralarda iþiniz nedir?

Cevap Kalmukoðlu'dan gelmiþti:

-Biz taciriz Çeribaþý, yanlýþ anlamayýn. Turfan, Karaþar diyarýndan gelir, Harezm civarýna gideriz.

- Ýyi de, kervanýnýz yok, böyle ne alýr ne satarsýnýz ki?

-Bizim görevimiz oralarda ne alýp, ne satabileceðimizi araþtýrmaktýr. Kervanlarýmýz, oradan salacaðýmýz haberden sonra yola çýkar.

-Konuþtuðunuz duru lehçe, tacirden baþka bir göreviniz olduðunu düþündürüyor. Tumoça'nýn adamý olmadýðýnýz bundan belli. Bizim için önemli olan zaten buydu.

-Bizden emin olabilirsiniz komutan. Biz Kara Han'ýn tebaasýyýz ve o dediðiniz kiþi ile bir baðýmýz yok.

-Bize gelince, Arap Emevilerini Semerkant'ta yenen Baþbuð Kül Çor’un emrindeyiz. Ýzin verin de, sizi baþka bir tehlikeye karþý uyaralým. Araplarýn müttefiki Samani çerilerine yakalanmanýz hiç iyi olmaz!
     - Bize bir þey olmaz, merak etmeyin. Yakýnda mýdýr bunlar?

-Küçük birlikler halinde þu karþý daðlarýn eteklerinde dolaþýr, gelip geçeni sorgudan geçirmeden salmazlar.

-Ticaret erbabý olduðumuzu öðrenmelerinin bir yararý olmaz mý?

-Esasen olmalý, ama onlar keyfi davranabilir, ilk defa yakaladýklarýna da iyi gözle bakmazlar, haberiniz olsun. Size önce dinlerinden bahseder, bunu kabul etmenizi isterler. Sakýn, olmaz demeyesiniz, zira hakaret sayýp, her kötülüðü ederler.

-Anlaþýldý. Uyarý için sað olun!

- Tamam, yolunuz açýk olsun!

Atýný karþý daðlara yönelten Kalmukoðlu, yüksek sesle haykýrarak:

-Deh! Haydin yoldaþlarým, ya devlet baþa, ya kuzgun leþe. Bahtýmýzda ne varsa onu görürüz nasýl olsa...

Böylece yola koyulmuþlardý. Neye mal olursa olsun, þanslarýný deneyeceklerdi. Yolda kalabalýk görünüp, yersiz dikkat çekmektense, iki birime ayrýlmaya karar vermiþ, birbirlerini gözden kaybetmeyecek kadar arayý açmýþlardý. Karþý daðlarýn eteklerine ulaþmak için yarým gün gerekmiþti. Kalmukoðlu'nun baþý çektiði birlik daðýn eteðinde bir deðirmenin yanýnda durmuþtu. Sonra çerilerinden birine hitaben:

-Biz þu pýnarýn baþýnda mola verirken, sen deðirmende kim var, bir bak da gel
Tumrul. Belki müþterimiz olacak birine rastlarsýn.

- Tamam, þimdi gelirim.

Atýný onlarýn yanýnda býrakan Tumrul, koþar adým deðirmen kapýsýna yönelmiþti. Etrafta bol miktarda kavak aðacý bulunup, bunlarýn yüksek dallarý ötüþen kargalarla doluydu. Duvarlarý taþ, çatýsý derme çatma deðirmenin geniþ ve kalýn aðaçtan kapýsý açýktý. Arka tarafýnda yüksek deðirmen oluðundan uðultuyla akan su, deðirmenin dibek taþýný döndürüyordu. Ýçeri adým attýðýnda, karanlýktan kimseyi göremeyip, þaþýrmýþtý. Fakat az sonra karanlýða alýþan gözleri, bir köþede kýl çuvallara un dolduran deðirmenciyi seçmiþ, o da zaten yanýna geliyordu.

-Buyur arkadaþ, bir þey mi istemiþtin?

-Selam deðirmenci, ben ve dýþarýdaki arkadaþlarým taciriz, buralarý pek bilmeyiz, yol sormak için uðramýþtým.

-Öyle mi, peki ne alýr-satarsýnýz?

-Hemen her ihtiyaca cevap verecek mal istiflerimiz olup, buralara özgü ne olsa alýrýz. Lakin kervanlarýmýz sonra gelecek. Biz soruþturmaya geldik.



-Taþýn gürültüsünden sözlerini zor iþitiyorum, istersen dýþarý çýkýp, öyle konuþalým.

-Hakkýn var, ayný þeyi önerecektim.

Böylece üstü baþý unlanmýþ, orta yaþlý deðirmenci ile genç irisi Tumrul deðirmen dýþýna çýkmýþ, orada tahta bir kanepeye oturmuþlardý.

-Nereden gelip, ne tarafa gidecektiniz?

-Þu ilerde, su baþýnda konaklayan yoldaþlarým ile Urumçi diyarýndan geliriz. Ticari erzak ambarlarýmýz Turfan þehrinde bulunur. Babalarýmýz, amcalarýmýz büyük kervanlar koþar, acunun dört bir yanýna, Çin’e, Hin’de, Yemen’e giderler.

-Anlaþýldý. Bizim buralarda kutmu, kumaþ, ipek, baharat, deri eþyalar çok aranýr. Bunlardan getirirseniz muhakkak satarsýnýz.

-Öyle mi, sað ol.

-Deðirmenci baþý, istersen buyur, seni arkadaþlarýma da tanýtayým, dilersen biraz kýmýz içeriz birlikte.

-Kýmýz dediðiniz o içeceðin hamýzlý olduðunu, adamý esrittiðini duymuþtum. Doðru mu?

-Doðrudur. Neden, bir sakýncasý mý vardý bunun?

-Evet, biz Müslüman’ýz, dinimiz bu tür meþrubatý içmekten men eder bizi.

-Anlýyorum. O halde azýðýmýzdan, kurutulmuþ geyik eti, çavdar ekmeði yer, soðuk su içersin. Buyur gidelim.

Buna itiraz etmeyen deðirmenci ile Tumrul, ötekilerin yanýna gelmiþ, çimenlerin üzerine oturmuþlardý. Bu sýrada açýlan heybelerden çýkarýlmýþ olan yiyecekler, bu iþ için kullanýlan keten bir yaygýnýn üzerine dizilmiþlerdi. Su tulumlarýný taze su ile doldurmuþ, isteyen su, isteyen kýmýz içerek sohbet ediyorlardý.

Bu sýrada, onbaþý Koray'ýn yönetiminde olan öteki gurup, biraz ilerde, iki koyun çobanýyla tanýþmýþ, benzeri bir sohbete baþlamýþlardý. Sürülerini dört ehil köpeðe emanet etmiþ olan çobanlar, dere kýyýsýnda konaklayan beþ atlýnýn yanýna gelmiþlerdi.

Daha ilk görüþte, bir birlerinin Fars asýllý olmayýp, Turani olduklarýný anlamýþlardý. Kara Türgiþ boyuna mensup olan çobanlar Samani devletine baðlý büyük bir toprak aðasýnýn emrine girmiþlerdi. Akýllý çoban köpeklerini de kendileri getirmiþlerdi. Uzun zamandýr aðýzlarýna koymadýklarý kýmýzý özlemiþlerdi. Onbaþý Koray, adý Seçegen olan uzun boylu çobana:

-Buralarda durum nedir, Samanîler sizin gibilere nasýl davranýr Seçegen?

-Bize karýþan olmaz. Bizim sahip çok nüfuzlu bir adam. Ýþimizi iyi yaptýðýmýzý bildiði için kimseyi dokundurtmaz bize.

-Müslüman olmanýz konusunda sizi serbest mi býraktýlar yani?

-Teklif ettiler, ama hemen kabul etmemiz yönünde ýsrarlý olmadýlar. Deðil mi Sergüder yoldaþ?

-Doðru, bu konuda kararý bize býraktýlar. Her adýmda bizi gözetleyecek halleri yoktur zaten. Ama þehirlerde yaþayan soydaþlarýmýzýn durumu farklý. Onlarý takip etmeleri mümkün. Çoðu sanatkar, esnaf ve ticaretle uðraþýr. Müslüman olmayanlardan çok vergi alýnýr. Sahi, sizleri bu taraflara getiren sebep nedir, yoksa iþ mi aramaktasýnýz kendinize?

-Öyle sayýlýr, bu tarafýn beyleri bize de iyi iþ verirlerse çalýþýrýz, ama asýl görevimiz ticaret kervanlarýmýza pazar bulup, haber iletmektir geriye.

-Ýþittiðimize göre, Turan Kaðaný, Kara Han, Samani þahýna diþ biler imiþ. Belki savaþ çýkar bu yakýnlarda, ha?

-Bilgimiz yok bu hususta, ama olmaz olmaz. Bu haber size nasýl ulaþtý ki?

-Bizim sahibin konaðýnda çalýndý kulaðýma. Hatýrlý bir kiþidir ya, þahýn adamlarý sýk uðrar konaða, ondan ne kadar asker vereceðini soruyorlardý.

-Þahýn yeterli askeri yok muydu ki?

-Vardýr zahir, ama tam sayýsýný bilemiyorum. Belki yetmez, diye düþünür. Karahan’dan çekindikleri belli. Olabildiðince çok asker toplamak istiyor olmalýlar.

-Bunlarýn ordu merkezleri nerede, çok uzak mýdýr buralara?

-Eh, üç-beþ günlük yol. Çok yakýn sayýlmaz at üstünde, deðil mi? Merv, Horasan, Kirman dolayýnda olduklarýný duymuþtum.

Bu sýrada öteki birlik kalkmýþ, deðirmenciye veda ederek, atlara binmiþlerdi. Onlarý gören Koray ve adamlarý da çoban ýrkdaþlarýyla, tekrar görüþmek ümidiyle ayrýlmýþlardý. Onlar biraz arayý açýnca, yalnýz kalan çobanlar aralarýnda þöyle konuþuyordu:

-Sergüder yoldaþ, bana kalýrsa bunlar birer cengaver ve Kara Han'ýn askerleridir. Bak, gördün mü, beþ yüz adým ilerde de atlýlar var. Hepsi ayný amaç için dolaþmaktalar. Haksýz mýyým?

-Bence de öyle görünüyor. Bizimkiler bu iþleri iyi bilir. Önce bir kolaçan edip, etrafý gözden geçirir, yerleri tanýrlar ve sonra da cenk için ordular gelir.

-Aman aðzýný sýký tut ve kimseye bahsetme sakýn yoldaþ.

-Ýkaza ne hacet? Biz çaðan deðiliz her hal. Aksini yapacak ve etrafa daha çok kulak asacaðým. Olur ya, bakarsýn yine karþýlaþýrýz onlarla.
     -Haklýsýn, kusura kalma, ben de öyle düþünüyorum.

Bu sýrada bizimkiler atlarýný mahmuzlamýþ ve bir orman eteðinde öndekilere yetiþmiþlerdi. Atlar yan yana giderken, Koray ve Kalmukoðlu konuþuyordu:

-Irkdaþýmýz çobanlarýn dediðine göre, Þah'ýn Ordusu toplanmakta olup, karargahlarý Merv veya Horasan civarýndaymýþ. Orayý kolaçan etmeðe ne dersin?

- Evet, bu görevi senin takýma veriyorum. Oraya ulaþýp, topladýðýnýz bilgileri Baþbuð Bazýrarslan'a ulaþtýrýr ve Tanrý diler de Demirkapý'ya dönerseniz, yeniden bir araya geliriz.

- Tamam Kalmukoðlu. Haydi yoldaþlar, topuklayýn atlarý, önümüzde en az üç günlük yolumuz var!

- Güle güle koçlarým, kutunuz bol olsun!

- Sað ol Yüzbaþým, sizin de!

Böylece uzlaþýp, ayrýlmýþlardý. Onlar güneybatýya, Kalmukoðlu ve yanýndakiler Taþkent'e doðru yönelmiþlerdi. Kente yarým günlük yolda karþýlarýna çýkan bir kervandan, orada olan bitenler hakkýnda aldýklarý bilgiye göre; Baþbuð Kül Çor'un hakimiyetindeydi bu kent. Düþmaný olan Tumoça yanlýlarýna karþý mücadele ediyordu. Kalmukoðlu ve adamlarý gelerek bir hana yerleþmiþlerdi. Taþkent büyük ve mamur bir þardý. Bütün binalar taþtan yapýlmýþtý. Yüzbaþý daha ziyade handa kalýp, yeni gelenlere dikkat ederken, ötekiler teker teker handan çýkýyor, akþama deðin kentte dolaþýyor, akþam olup, handa buluþtuklarýnda herkes izlenimlerini aktarýyordu. Toplanan bilgilere göre; halkýn büyük çoðunluðu zuhur eden bu durumdan rahatsýzdý. Kente gelen bezirganlarýn faaliyetleri gençler arasýnda ayrýþmaya yol açýyordu. Bu durum bir süre daha devam eder, müdahale olmazsa, Müslümanlýk yolu ile Samani egemenliðine girmeleri beklenirdi.

Bir gün hana giren bir manga çeri, içerde yakaladýklarý bir Persliyi alýp, götürmüþlerdi. Bu kiþi Kara Türgiþler hesabýna haber taþýyan bir Samani tüccarýydý. Onlarý izleyen Kalmukoðlu Baþbuð Kül Çor'un malikanesine ulaþmýþ ve kendisini tanýtarak, huzuruna çýkmýþtý. Konuþacaklarýnýn mahremiyetini sebep gösterip, Baþbuðla yalnýz görüþüyordu. Kara yaðýz, yanaðýnda derince bir kýlýç yarasý göze çarpan, keskin bakýþlý, geniþ omuzlu bir yiðit olan Kül Çor:

-Bu adamlar bizim için büyük tehlike. Ýkazlarýmýzý hiçe sayýp dini propaganda yapmalarý yetmiyormuþ gibi, bir de düþmanlarýmýza haber taþýyorlar Yüzbaþým. Onu deþifre eden adamýnýza iyi iþ gördü, müteþekkiriz.

- Rica ederim Baþbuðum, bu gibi iþler bizim asli görevimizden sayýlýr.

- Buralarda bulunuþ gayenizi sormayacaðým, ama þundan emin olunuz ki, biz her zaman ulu Kaðan, Kara Han'ýn yanýnda yer alýr, bu civarda tüm olup bitenlerden ona haber uçururuz.

- Eksik olmayýn Baþbuðum.

Kalmukoðlu ve adamlarý bu görüþmeden sonra Taþkent'ten ayrýlmýþ, Demir kapý yolunu tutmuþlardý. Üç gün sonra öteki grup gelmiþ, buluþmuþlardý. Lakin aralarýnda bir eksik vardý. Tim komutaný Tumrul bunu þöyle açýklýyordu:

- Çerilerimizden Kutur'u her ihtimale karþý orada býraktýk. Bir tüccarýn yanýnda çalýþacak ve en uygun zamanda bize yeniden katýlacaktýr.

Bu tedbiri yerinde gören Yüzbaþý, onlarý kutlamýþ, bir süre dinlendikten sonra, toplanan bilgileri yerine ulaþtýrmak üzere Onbaþý ile Batýr adlý çerisi yola çýkmýþlardý.Demirkapý ile Kara Ordu arasýnda doludizgin at koþturup, Narin ýrmaðýna ulaþtýklarýnda, bir köprü baþýnda onlarý bekleyen bir tehlikeden habersizlerdi. Kara Türgiþler'e baðlý bir bölük çeri, onlarý fark etmiþ, siperde bekliyorlardý. Nihayet ok menziline girdiklerinde onlarý tutsak etmiþ ve Baþbuðlarý Tumoça'nýn yanýna götürmüþlerdi.Tumoça düþmanlarýnýn diyarýndan geliþlerini kuþku ile karþýlayarak kötü muamele etmek istemiþ, fakat asýl görevlerini öðrendiðinde özür dileyip, serbest býrakmakla kalmamýþ, kaðana baðlýlýðýnýn iletilmesi ricasýnda bulunmuþtu. Taze bilgilerin ulaþmasýndan sonra ordu Iþýk Göl yakýnlarýnda toplanýrken, kaðanýn büyük oðlu Bazýrarslan Koca Tuðrul Dergahýna bizzat gitmiþti. Akkartal onu kabul etmiþ, makamýnda görüþmüþlerdi. Baþýndan çelik tolgasýný çýkarýp, önünde ki masaya koyan Bazýrarslan:

- Sayýn Hocam, birliklerimiz dört bir yandan sökün etmiþ, ordu batýya hareket etmek için toplanýyor. Kaðan babam, bir diyeceðiniz var mý, diye, sormak için beni gönderdi.

-Orduya iþtirakimiz isteniyorsa, önceden vaat ettiðimiz gibi, buna her zaman hazýrýz Tiginim..

-Hayýr, bizzat katýlmanýz yönünde bir talebimiz yok. Lakin, mahir talebelerinizden oluþan bir bölüðün çok yararlý olacaðýna da kuþkumuz yok.

Bunun üzerine Tardu'yu çaðýran Akkartal, gönüllülük esasýna baðlý olarak, yetiþkin talebelerden yüz kiþilik bir bölük kuþandýrýp, onun komutasýnda orduya katýlmak için gönderiyordu. Bundan ziyadesiyle memnun olan Kaðan, iki gün sonra hareket emri vermiþti.

Tardu ve yiðitleri kaðanýn hassa askerleriyle birlikte, merkezde yer alacaklardý. Kanatlardan birinde Bazýrarslan, diðerinde küçük oðlu Oðulcak Tümen baþlarý olarak bulunacaklardý. Kýrk bin kiþiden oluþan bu muazzam orduya, yarýsý kadar da yollarda katýlým olacaktý. Üç koldan yola çýkmýþ olan öncü birlikler, her biri savaþ deneyimi olan askerler ve biner kiþiden müteþekkildiler. Geçtikleri yerlerde katýlýmlar oluyor, sayý giderek artýyordu. Üzerlerine gelmekte olan devasa Turan ordusunu haber alan Þahý büyük bir korku sarmýþtý. Bütün müttefiklerinden asker istemiþ, en büyük katýlýmý Emevi Araplarýndan görmüþtü. Çünkü Asya’da nüfuz sahibi olmak ve Ýslamý yaymak için Türkleri mutlaka itaat altýna almak istiyorlardý.

Giderek büyüyen bir çýða dönüþen Turan ordusu önünde duracak güç yoktu. Ortalýðý tutan büyük uðultu ve sarsýntý kentte deprem yaratmýþ gibiydi.Tamamen atlý birliklerden oluþan tümenlerin nal sesleri giderek yaklaþýyordu. Ne oluyor? Diyerek, heyecanla evlerinden boþalanlarýn arasýnda, han avlusunda at binen Kalmukoðlu ve çerileri de vardý. Orduya katýlmak için hemen hareket etmiþlerdi.



Bu sýrada Þah ordusunu meydana getiren Samani askerleri Herat yakýnlarýnda konaklamýþ, casus ve ulaklardan yeni istihbarat ulaþýyordu. Verilen bilgiler ürkütücüydü. Kara Han sandýklarýndan baskýn çýkmýþ, dehþetengiz bir orduyla üzerlerine geliyordu. Bir çare bulunmazsa çarpýþma kaçýnýlmaz olacaktý. Belki bir yarar saðlar ümidiyle, seçkin adamlarýndan Mansur'u çaðýran Þah, Kaðana barýþ elçisi göndermek itiyordu. Bu, kýrk yaþlarýnda, iri yarý, bilge bir adamdý. Þah ona hitaben:

-Turan Kaðanýný, ne olursa olsun, savaþmamaya ikna etmen gerekiyor Mansur. Eðer bunu biraz ertelemeði baþarýrsak çok iyi olacaktýr. Þu an saldýrý þevkini bulmuþ olan düþmanýn hevesi kursaðýnda kalýrsa, gelecek sefere bir þeyleri kalmayacak ve onun vaktini biz tayin edeceðiz.

-Þahým, bunu baþarabilsek tabii çok iyi olurdu, ama Kaðaný buna ikna edebilmemiz çok zor. Hem, bunu müzakere için karþýma kimin çýkacaðý bile belli deðil.

- Hakkýn var. Ama, biz sana güveniyoruz. Kara Haný ikna etmek için gereken neyse onu yap.

Kara Hanýn huzuruna ancak bir gün sonra alýnan Samani elçileri, vurgulu bir diplomat saygýsýyla otaða girmiþlerdi. Kara Han onlarý ciddi bakýþlarla süzerken:

- Sizi dinliyorum. Deyin bakalým imdi, Pers Þahýnýn bizden istediði neymiþ?

- Ulu Kaðan, Þahýmýz'ýn samimi saygý ve salamlarýný öncelikle arz etmek isteriz. Kendileri, belki sandýðýnýz gibi, tek bir Budunun hükümdarý olmayýp, Müslüman olan bütün tebaasýný ayný þekilde gözetmekte, bütün halkýn þeref ve mutluluðunu saðlamak için çaba sarf etmektedir. Turan ulu Kaðaný ile savaþ deðil, barýþ içinde yaþamak istediðini bildiriyorlar.

- Þahýnýz, bunu önermek için biraz geç kalmadý mý Elçi baþý? Nice zamandýr beklerdik biz bu çaðrýyý.

-Ulu Kaðan, takdir sizindir yine, ama çarpýþma olursa, yok yere, yüzlerce çeri zayiatý olacaktýr ordularýmýzýn. Buna hiç lüzum yoktur. Aramýzda sürmüþ olan ihtilaftan ne zararýnýz olduysa söyleyin, karþýlýk ödeyelim. Olmaz mý?

- Hah hah, haaaaa!

- Ulu Kaðanýn hoþuna gitti galiba sözlerimiz?

- Evet, hem de çok Elçi baþý. Bize ne zarar verebildiðinizi tam ölçebilmek için bunu kendi aðzýmýzdan duymak istemeniz çok komik. Bu talebin karþýlýðý benim nezdimde tekdir ve bu da savaþtýr. Bize kim bir zarar verebilir ki, sonra tazmin de edebilsin? Bu ne mümkün Elçi baþý?

- Ulu Kaðan, biz size nasýl zarar vermiþ olabiliriz, yok böyle bir þey elbet, lakin, buraya kadar gelmeniz, zahmetlerinize karþýlýk olsun isteriz, hepsi bu.
     - Elçi baþý, bize tabi oluþunuzun gerektirdiði haracýn tutarýný önce siz teklif edecek, sonra bizden onay bekleyeceksiniz. Bunda anlaþamaz veya anlaþýr, sonra teslimde kusur ederseniz elimden kurtuluþunuz yok, bilesiniz!

-Tamam, kabulümüzdür ulu kaðan, çok sað olunuz, siz çok iyi bir Kaðansýnýz…

ANTLAÞMAÐ

Bunun üzerine Samanilerden yýllýk vergi olarak, her yýl 400 deve, 10 bin sýðýr, 500 at , 300bin altýn, ipek, kumaþ almak kaydýyla barýþ anlaþmasý yapýlýp, ordu geri çekilmiþti. Kaðan ve Budun arasýndaki ganimet üleþmesi adil olmuþ, öncesine kýyasla herkesin durumu düzelmiþti. Bu vaziyet ve saðlanan istikrar birkaç yýl böyle sürmüþ, fakat talihsiz bir olay sonucu, sürek avýnda atýndan düþen Kaðan hayatýný kaybetmiþ, ülke derin bir üzüntü ve yasa bürünmüþtü. Kara Hanýn ölümü üzerinden çok geçmeden, Doðunun ve ayný zamanda bütün ülkenin Hakaný saný ile tahta Bazýrarslan geçmiþ, kardeþi Oðulcak Han, ortak kaðan sýfatýný taþýmakla beraber, hükmü sadece batýda geçecekti. Önce kabul gören bu paylaþým, çok sürmeden kardeþler arasýnda gizli bir rekabeti doðuracaktý. Çünkü, batý hükümdarý olan Oðulcak Han, doðu Hakanlýðýna baðýmlý kalmak istemiyordu.

Bu sýrada, Samanîler arasýnda da taht kavgasý baþlamýþ, onlardan alýnan vergiler bu nedenle sekteye uðruyordu. Bu arada çýkan ihtilaftan dolayý zor duruma düþen, Þahýn torunlarýndan Prens Þirzat, eþi ve iki çocuðu ile Oðulcak'a sýðýnmýþlardý.

Oðulcak Han, hemen bütün siyasî, idari konularla olduðu gibi, onlarla ilgilenme görevini de yetenekli yeðen Satuk Buðra'ya vermiþti. Þah varislerinden gelen vergileri de yöneten Satuk Buðra, bunun çoðunu kendi hazinelerine aktarýyor, az bir miktarýný doðu Hakanlýðýna gönderiyordu. Prens Þirzat, ülkesindeki kavgadan galip çýkmak için çareler düþünüyor, benzeri bir ihtirasýný sezinlediði Satuk Buðra ile anlaþabileceðini düþünüyordu. Bir birlerinden yararlanma durumunda olduklarýný fark eden bu iki prens, sýkça buluþup, türlü planlar yapýyorlardý. Günlerden bir gün, Satuk Buðra ve Þirzat, Oðulcak Han tarafýndan Talas ýrmaðý kenarýna yaptýrýlmýþ olan görkemli sarayýn verandasýnda oturmuþ, hem güzel manzarayý seyrediyor, hem konuþuyorlardý:

-Aziz dostum, senin durumun bana nazaran çok iyi. Arkanda, erkek evladý olmayan bir Han dayýn var. Bir gün gelip, tahtýn sana nasip olmasý iþten bile deðil. Ama, ne zaman ve nasýl, sorularýna da cevap bulmak gerek, sanýrým.

-Doðru dersin, ama, sanki senin bir bildiðin var?

-Yanlýþ anlama dostum, bir bildiðim olsa saklar mýyým? Bizim için yaptýklarýnýza ne kadar minnettar olduðumu biliyorsun.

- Ýyi ama, bir düþün, kendini yerime koy. Malum, bir olayý dýþarýdan görmek daha kolaydýr. Belki ben de senin için ayný þeyi yapabilirim. Hadi, bir dene bakalým.

Bu davet üzerine biran düþünen Þirzat:

-Dostum, bana kalýrsa Oðulcak Han yetkilerinin sýnýrlý olmasýndan hiç hoþnut deðil. Ama Töre gereði diye, büyük kardeþine karþý gelmekten imtina etmektedir. Fakat sen istersen bu deðiþebilir, diye düþünüyorum.
     - Nasýl yani?

- Diyelim ki sen bizim de dinimiz olan, Ýslam'a geçip, Müslüman oldun?

- Nasýl yani, o zaman bütün benliðim deðiþmiþ olmayacak mý?

- Hem evet, hem hayýr. Menfi yönde hayýr, deðiþmen söz konusu deðil. Ama görünüþte kazanacaðýn yeni statü, halk nezdinde seni farklý gösterecektir. Bunu ister bir tür kýlýfa, istersen zýrha çevirebilirsin sonra...

- Tam anlayamadým, þunu az daha açar mýsýn dostum?

- Bak arkadaþým, siz Turanlýlar ne yazýk ki, pek ince zekalý deðilsiniz. Bütün iþlerin salt güç ve kuvvetle halledileceðini sanýrsýnýz. Lakin, bu yapacaðýmýz taþtan saray veya köprü deðil, çok baþka bir binadýr oysa...

- Aþk olsun bre dostum, halen bana bilmece anlatýyor gibisin. Biraz açýk konuþamaz mýsýn sen birader?

- Darýlma hemen, ona da geleceðiz, lakin billah ki, bir kez anlatacaðým.

- Tamam, kulaðým sende.

- Güzel, dinle öyleyse: Ýster cidden, ister siyaset icabý olsun, Müslümanlýðý kabul etmiþ olduðunu var sayalým.

- Yok, bence, gerçekten Müslümanlýk çok ilginç bir din.
     
- Neyse, sözümü lütfen kesme, sonunda kararý kendin vereceksin. Müslüman olduðunu önce gizlemen daha iyi olur. Bunu derken, gizli yayman demek istiyorum, anlarsýn tabii ki. Sonra bunu, bütün dostlarýna söyleyecek ve onlarý da sana katýlmaða teþvik edeceksin. Bu durumu, baþta Baðdat Ýslam Halifesi olmak üzere, bütün rakip ülke yöneticilerine bildirecek ve onlardan destek saðlayacaksýn. Bu arada ben de sana her türlü yardýma hazýr olacaðým.

-Ýyi ama, bakalým Oðulcak Han buna ne der?

- Onu bilemem tabii.

- Ama, benimseyip, uygulayacaðýmýz yaklaþým tarzý hakkýnda fikrin vardýr elbet?

- Evet. Bu durumda, Balasagun'da oturan Hakan Bazýrarslan ile aralarýný iyice bozmak gerek. Bunun için görevlendireceðimiz hafiyeler, arada bir karþý tarafa gidip, Oðulcak Han'ýn ulu Hakandan gizli ne iþler tuttuðunu vs. aktaracaklar, ama o casuslarý bizim görevlendirmiþ olduðumuzu, kendileri dâhil, hiç kimse bilmeyecek.

- Yok dostum, bu çok tehlikeli görünüyor. Bana kalýrsa ben önce dayýmla þahsen konuþur, aðzýný yoklayarak, genel durumdan memnun olup olmadýðýna ve niyetine bakarým. Sonra müsait ise, kendi görüþümü açýklarým.



Nitekim bu tahmin doðru çýkar. Oðulcak Han bütün tasarruflarýnda yeðenini serbest býrakýp, her ihtimale karþý da Kaþgar'a taþýnarak, orayý baþkent yapar. Talas'dan Samanilere ulaþan bu haber, onlarýn her türlü desteði ile karþýlýk görür. Satuk Buðra, giderek zenginleþir. Zamanla, Müslümanlardan oluþan bir ordu kurup, nüfuz sahibi olur…

5.Bölüm

AKKARTAL’IN OÐLU TÜRK ÞAD

Bu sýrada Akkartal'ýn Adsýz olarak 17. yaþýna eriþen oðlu, Dergahta ki yaþýtlarý ve daha büyüklere karþý koyabilecek kadar mahir bir savaþçý olmuþtu. Bütün yarýþlarda önde geliþine raðmen, adsýzlýðý arkadaþlarýnýn alay konusu olur. Bu nedenle, herkes gibi ona bir ad koymadýðý için babasýna için için gücenir. Nitekim bir gün, ad kazanmadan geri dönmemek üzere, kimseye haber etmeden dergahtan ayrýlmaða karar verir. Bir sabah erken, atý Bozdoðan’a binip, evden ayrýldýðýnda güneþ henüz doðmamýþtý. Herkes onu avlanmaya veya gezintiye çýktý sanýrken, o Ötüken yolundadýr. Atý, Karaþimþeðin bir sürgünü olup, mahmuza, kamçýlamaya gerek yok, ha diyince uçmaktadýr adeta. Ýlk mola verdiði yer Karaþar civarýnda bir handýr. Hancý Yamtar, bu gencin görkemli pusatlarýna deðil, duruþuna, bakýþýna hayret eder, bir tanýdýða benzetip, sorar:

- Nerden gelir, nere gidersin oðul?

- Sorma be hancý baba, yokluktan gelir, hiçliðe giderim.

- Bu nasýl cevap oðul, bir þey anladýysam Arap olayým.

- Arap dediðin ne ola hancý baba?

- Kara tenli adamlara denir oðul, hiç duymadýn mýydý yoksa?

- Arap adýný duydum da, kara tenli olduklarýný ilk senden iþitiyorum.

- Hýmm… Sen kolay konuþmayacak gibisin. Bari boyunu, soyunu babanýn adýný de be yiðidim, haydi naz etme!

- Babam mý, bana bir ad veremeyecek kadar zayýf ve düþkün adamýn biri iþte. Bilirsin öylelerini. Adýný sanýný boþ ver. Kara budundan biri olmam yetmez mi?

- Tamam oðul, kýzma. Usuldendir diye sorayým dedim.

- Ýyi, þimdi bana biraz yemek, atýma da yem istiyorum.

- Emrin olur yiðidim.

- Peki, o halde hazýrda ne varsa getir, atýma da arpa karýþýk saman ver, yolum uzun, fazla da vaktim yok eylenecek.

Nitekim hancýdan Ötüken yolunu sorup, handan ayrýlan Adsýz'ý Göklerde görünüp, kaybolan ay ýþýðýnda yol alýyordu. Bozdoðan yollarý biliyormuþ gibi, tökezlemeden ilerliyordu. Bir müddet böyle gittikten sonra küçük bir köyden geçerken, köpekler ürüyüp, sakinlerin dikkatini çekmiþlerdi. Bu sýrada aðýldan gelen yaþlý bir adam onu görüp, seslenmiþti;

- Bu vakit nerden gelir, nere gidersin oðul, bir þey mi aramaktasýn yoksa?

-Evet, bir þey aramaktayým Eçi, lakin kaybetmediðim bir þey…

-Çok hoþsun oðul. Ama bu karanlýkta devam edersen, yolunu kaybedeceðin kesin. . Ýstersen gel konuðumuz ol. Evimiz, yerimiz var, iþte þuracýkta. Biraz sohbet ederiz, yemek yer, dinlenir, gecelemek istemezsen yoluna gidersin.

- Sað ol Eçi, senden hoþlandým, önerini kabul ediyorum.

- Çok iyi, buyur oðul, gidelim…

Atýndan inen Adsýz, onu yularýndan çekerek ahýra götüren yaþlý adamý izliyordu. Sonra birlikte evin kapýsýný çalmýþlardý. Ýçerde, köþede yanmakta olan bir yað lambasýndan yayýlan ýþýk, evi aydýnlatýyordu. Evde, kapýyý açan genç ve güzel kýzdan baþka, ocak baþýnda yemek piþiren yaþlýca bir de hatun vardý. Ev sahibi yaþlý adam onlara hitaben:

-Bakýn, Tanrý bize bir konuk gönderdi hatun. Buyur, sen de þöyle ocak baþýna geç oðul. Hava serinledi, ateþ baþýnýn tam zamanýdýr þimdi.

Adsýz orada hazýr bir tahta iskemleye otururken, ihtiyar adamýn karýsý, gözünü
Adsýzdan ayýramayan kýzýna sesleniyordu:

- Gülbahar, kýzým ne bakýnýp durursun, þuradan kýmýz getir, et hazýrla, közleme yapalým konuðumuza. Yoldan gelir, açlýðý vardýr zahir.

- Sað ol hatun ana. Karným acýkmýþ deðil. Ama kýmýz varsa içerdim.

- Olsun, olsun oðul. Kýzým sen dediðimi yap. Yol adamý acýktýrýr. Hem kýmýzýn, hem etin alasý bulunur bizde oðul…

Gülbahar evin iki odasýndan birinin açýk kapýsýndan içeri girerken, ihtiyar adam bir iskemle alýp, Adsýz’ýn karþýsýna oturdu. Karýsý hemen onun yanýnda, kalýn tüylü bir post üzerine oturmuþ, aðrýyan baldýrlarýný ovalýyordu. Adam eþine bakarak baþýný sallamýþ, sonra:

- Sana, artýk baða, bostana gitme derim hatun, ama söz dinlemezsin ki.

- Hamlamýþ olmalýyým bre Karakoç. Hemen baþýma kakýnç etme, bir þeyim yok, gelir geçer nasýlsa…

- Ýyi, iyi haydi öyle olsun bakalým.

- E, eh, haydi sen de kendini tanýt bakalým oðul. Benim adýmý duydun, Karakoç.

- Benim ki de Adsýz!

- Ya? Demek adýn Adsýz.

- Evet. Aradýðým þeyi de böylece öðrenmiþ oldunuz Karakoç Eçi.

- Evet, anladým oðul. Bu eski bir adettir. Dilerim tez zamanda kendine yakýþan ada nail olursun.

-Demek bunun bir töre icabý olduðunu biliyordunuz siz de?

-Elbette. Ama bu adet artýk terk edilip, oðlanlar hazýr adlara konmaktalar oðul.

-Böylesi kötü mü olmuþ yani Eçi Beð?

-Kötü deðilse bile, iyi tarafý da yok bunun oðul. Bu adetin önemli bir nedeni olmasa atalarýmýz böyle yapmazlardý her halde.

Onlar böyle konuþurken Gülbahar kýmýz getirmiþ, çamçaklar içinde sunuyordu. Adsýz kýmýzý alýrken ilk defa kýzýn yüzüne bakmýþ ve içine tatlý bir sýcaklýk o an doluvermiþti. Böyle bir duyguyla ilk kez tanýþýyordu. Gözleri kýzýn güzel gözlerine yönelince, yüreðinde hiç tanýmadýðý çarpýntýlar hissediyordu. Zorlukla gözlerini ateþten yana çevirirken, içinden: “ sakýn sevda dedikleri bu olmasýn?” Diyordu.

Ayný duygular ve benzeri sorular Gülbahar'ýn aklýndan geçiyordu. Ona doðru karþý konulmaz bir þekilde çekildiðini hissediyordu. Henüz onbeþinde idi. Taze goncalar kadar, latif ve albeni sahibiydi. Kýmýzlarý ve bir sahan içindeki etleri önlerine koyarak, annesinin yanýna oturmuþtu. Karakoç olgun adamdý. Göz ucuyla gençlerin halini görüp, için için gülüyordu. Bindiði attan, konuþma ve davranýþ tarzýndan onun soylu bir aileden geldiðini düþünüyordu. Ama hiç bir þey söylemek istemiyor gibiydi o buna dair. Bir süre havadan, sudan konuþarak vakit geçirdikten sonra Karakoç'un daveti üzerine orada gecelemeðe karar vermiþti.

Yan taraftaki odaya serilen yün yatakta gözleri kapalý, lakin düþünüyor, gözüne uyku girmiyordu. Tündükten (pencere) zaman zaman yansýyan ay ýþýðý odayý aydýnlatýp, gözlerini açýnca, bir an Gülbahar'ýn siluetini görür gibi oluyordu. Evin hayatýnda Karakoç ve eþi, diðer odada ise Gülbahar yatýyorlardý. Gülbahar iki kez dýþarý çýkýp, içeri girmiþ, istediði halde onun yanýna gidememiþti. Sabah olup, yataðýndan kalktýðýnda baba ve annesi çoktan ahýra gitmiþ, koyun, keçileri ve inekleri saðýyorlardý. Karakoç çevresinde tanýnan bir adamdý. Gençliðinde kaðanlarýn emrinde çalýþmýþ eski bir askerdi. Gösterdiði yararlýklarýn karþýlýðýnda hatýrý sayýlýr bir konum edinmiþti. Ýki oðlu bir kýzý olmuþtu. Oðullarý Kaðan Bazýraslan'ýn subaylarý arasýndaydý. Yetiþtirdikleri hayvanlar arasýnda birkaç da cins at vardý. Bunlar kaðan ulaklarýnýn ihtiyaçlarýna cevap vermek için beslenir ve daima iki at hazýr tutulurdu. Evinin biraz ötesinde oturan üç çocuklu bir seyis ailesi ona yardým ediyorlardý. Adsýz yataktan kalkýp, hayata çýktýðýnda süt piþiren Gülbahar'ý görüp, gülüþmüþlerdi. Sonra dýþarý çýkan Adsýz, aðýlýn yanýnda baðlý duran atýný ve onu hayranlýkla izleyen iki delikanlýyý rastlamýþtý. Þapo adlý büyük kardeþ Adsýz’a hitaben:

-Bu küheylanýn sahibi sen olmalýsýn aða. Böyle bir ata binmek için, gerçi biraz toy görünüyorsun ya...

-Ne yani, gençler böyle atlara binemez mi, demek istedin yoksa aða?

- Yok aðam, onu demedik elbet, sadece umduðumuzdan daha genç olduðunu görüp, þaþýrdýk. Her halde hünerli biri olmalýsýn.

-Ya sizler, kim ve ne iþ yaparsýnýz aðalar, ola ki Karakoç beyin bahsettiði seyislersiniz?

-Evet, biz onun emrinde çalýþan, kaðanlýðýn seyisleriyiz.

Bu sýrada Karakoç ve karýsý da ahýrdan çýkmýþ, geliyorlardý. Onlarý görünce
Karakoç gülerek:
-Þapo, nasýl, ömrünüzde hiç böyle bir at görmüþ müydünüz?
-Yok Aðam, böylesine rastlamak hiç kolay deðil. Bu yiðit kimdir, Han sülalesinden mi yoksa?
- Asilzade olduðu belli de, kimlerden olduðunu hiç söylemedi.
- Varsýn o söylemesin, biraz sonra büyük seyis Hýzlýkurt gelince nasýlsa bilir. Adsýz bu adý duymuþtu. Karþýlaþma olasýlýðýna heyecanlanmýþtý.
- Hýzlýkurt mu, dediniz?
- Evet, kendisi babamýz olur aðam. Adýný duymuþluðunuz olabilir.
-Evet, namýný duymuþtum, ama nerede ve kimden, bunu þu an hatýrlayamadým.
-Onu tanýmayan ve onun tanýmadýðý yiðit yoktur aðam. Meraklanma, þimdi nerdeyse gelir.

Az sonra karþý kulübeden çýkan uzun boylu, zayýf yüzlü, yaþýna raðmen heybetli bir adam onlara yaklaþýyordu. Yanlarýna gelince önce Bozdoðan’ý incelemiþ ve sonra:
- Karakoç Beð, bu hayvan bana Karaþimþek adlý bir aygýrý hatýrlattý. Yoksa deðil, kesin onun bir sürgünü olmalý. Demiþti.

Hýzlýkurt'un bu tahmini herkeste bir þaþkýnlýk yaratýrken, Karakoç hayretle soruyordu:
- Deme ya, hangi Karaþimþek'den bahsediyorsun sen, yoksa?
- Hangisi olacak, Tanrý daðlý Akkartal'ýn atý Karaþimþek. Hele þunun baþýndaki asalete, bileklerinin inceliði ve belinin kývraklýðýna bir baksana Karakoç aða.

O bunlarý konuþurken, Adsýz hayretten dilini yutacak gibi bakýyordu. Sonra ona dönen Hýzlýkurt, kahkahayla gülerek:

- Bu sürgün de Akkartal'ýn kendisinden olmalý. Yanlýþ mýyým yoksa oðul?

- Ha, hayýr, ama, bütün bunlarý nasýl, nereden biliyorsunuz Eçi?

- Bizim iþimiz emareden anlamak ve neye rastladýðýmýzý bilmektir oðul. Uzun sürer açýklamasý. Þunu bil ki, baban olacak o haylazý gayet iyi tanýrým. Yaþýtým ve bütün yarýþlarda en çetin rakibimiz olmuþtur.

-Ayakta kalmayalým Hýzlýkurt, buyur þöyle hayata geçin, sütlü çorba içerek konuþuruz.
- Hayhay aðam. Önden buyurun.

Çok sürmeden tekrar dýþarý çýktýklarýnda, Þapo'nun beyaz bir kýratý çekerek getirdiðini görmüþlerdi. Niyeti onu denemekti. Bakalým babasýnýn bahsettiði kadar var mýydý bu at ve tabii onun binicisi. Bunu anlayan Adsýz, hazýr bekleyen atýna bir sýçrayýþta binmiþti.
-Haydi bakalým Aða, ilk çýkýþ hakkýna sahipsin.
- Derken itiraz etmeyip, atýný mahmuzlayan Þapo, ardýnda ufak bir toz bulutu býrakarak ileri fýrlamýþtý. Hedef, dere boyunca giden yolu izleyerek karþýda görünen kara tepenin etrafýný dolaþarak gelmekti. Onu Bozdoðan izlemiþ ve tepenin eteðine vardýðýnda arkadan Þapo'ya yetiþmiþti. Bir süre yan yana gitmiþler ve tepeyi dönünce Bozdoðan arayý açmaða baþlamýþtý. Evin önüne vardýðýnda, ilk çýkýþ süresi kadar bir zaman sonra da Þapo gelmiþti. Olan biteni uzaktan izleyen Gülbahar'ýn içi içene sýðmýyor, Adsýzla bir yolunu bulup, yalnýz konuþmak istiyordu. Ötekiler az sonra iþlerinin baþýna dönmüþ, babasý ile Adsýz evin yanýnda duran elma aðacýnýn dibinde oturuyorlardý. Tam sýrasýdýr diyerek babasýna yaklaþan Gülbahar, konukla yarýþmak istediðini söylemiþti. Karakoç kýzýnýn iyi bir binici olduðunu biliyor, ama konuðun ne söyleyeceðini bilmediði için ona bakmýþtý.
Adsýz gülerek:
     -Bence bir mahsuru yok, buyur, çek atýný da görelim nasýl bir binici olduðunu.
Gülbahar:
- Kendine çok güveniyorsun ama, unutma ki, el elden üstündür Adsýz Beð!
- Kabul, haydi bakalým öyleyse.

Derken atlara binmiþ ve topuklamýþlardý. Adsýz bir at boyu arkadan izliyor, onu geçmiyordu. Karatepe’nin eteðine vardýklarýnda, atýný topuklayýp, yetiþerek onun dizginlerine asýlmýþtý. Bir anda frenleyen atlardan ikisi de az kalsýn yere uçuyorlardý. Adsýz ilerde ki büklüðü iþaret ederek:

- Býrakalým yarýþý da, istersen gel þurada iki laf edelim. Atým biraz otlansýn, çünkü yola devam etmek niyetindeyim.

- Olur mu, hemen niçin gitmek istiyorsun ki?

- Ýn de gel, anlatýrým.

Böyle diyerek atýndan atlamýþ ve gemi çýkarýp, onu salývermiþti. Gülbahar yanýna geldiðinde, birlikte bir ardýcýn yanýna oturmuþ, yayýlan atlarý izlerken, konuþmadan düþünüyorlardý. Bir süre böylece oturmuþ, iç geçirerek bir birlerini incelemiþlerdi. Sonra ilk konuþan Gülbahar:
     - Sahi, nereye gitmek istiyorsun. Amacýn nedir bu yolculuktan?

-Dedim ya, adýmý bulup, onu hak etmek için arayýþtayým. Ötüken'e gitmek ve orada ki dayým ve dedemi görmek, onlarýn nasihatini almak istiyorum.

- Yani bu gün gerçekten gidecek misin?

Böyle derken ona dönmüþ ve yüzünde tarifsiz bir acý olduðu görülmüþtü. Adsýz gülümseyerek onun yanaðýný okþarken:

- Gam etme, dönüþte yine uðrarým.

-Olsun, ama hemen gitme ne olur. Derken biçimli, zarif elleriyle onunkilere sarýlmýþtý. Adsýz kenetli ellerini kaldýrýp, yanaðýna götürmüþ, dudaklarýný üzerinde gezdiriyordu. Duyduðu yoðun heyecan ve sevinç, genç kýzýn yanaklarýný al al etmiþti. Sonra göðsünü zorlarmýþçasýna kýsýk bir tonla:

- Senden çok hoþlandýðým ve bunu saklayamadýðým için kusura bakma!

- Ben de seni çok sevdim. Ama önce yapacaðýmýz iþler var. Hem nasýlsa henüz çok genciz.

- Olsun, ben senden ayrý kalmak istemiyorum. Gidersen beni unutur, bir daha dönmezsin diye korkuyorum hem.

Onun güzel baþýný göðsüne yaslayan Adsýz, uzun siyah saçlarýný okþarken:

- Merak etme güzelim, seni unutmam. Seni gördüðümden beri hissettiðim duyguyu baþka hiçbir kýza karþý duymadým.

- Ben de öyle.

Onlar böyle konuþurken, yanlarýndan boyunlarý çýngýraklý bir koyun sürüsü ve çobanlar geçiyordu. Bir süre hiç konuþmadan böyle sarmaþ dolaþ oturmuþ ve bir birlerinin ruhlarýný dinlemiþ, kokularýný içlerine çekmiþlerdi. Otlakta baþlarýný kaldýran atlar, artýk doyduklarýný iþaret eder gibiydiler. Nitekim kalkmýþ ve binerek evin yolunu tutmuþlardý. Karakoç'un avuluna vardýklarýnda geldikleri fark edilmemiþ gibiydi. Karýsý Dudu ana yalnýzdý. Kýzýný mutlu görünce o da sevinmiþ, ama yine de bir þeylerden korkar gibiydi. Çünkü henüz çok genç ve evlenecek yaþta olmadýklarýný düþünüyordu. Bu öyle gösteriyordu ki, çok sevdiði biricik kýzý uzun zaman sevdalýk çekecek, üzülecekti. Adsýz, Hýzlýkurt Eçi ve diðerlerinin yanýna gidince, Gülbahar baþýný annesini dizine koymuþ, gözlerinden yaþlar akýyordu. Bir süre oturup dertleþtiler. Görmüþ geçirmiþ Dudu ana böyle þeylerle nasýl baþa çýkýlacaðýný az çok biliyordu ki, kýzýný teselli etmiþ, yeniden güldürmüþtü. Bu sýrada Adsýz Hýzlýkurt ile sohbet ediyordu. Yaþlý kurt çocuðun niyetini anlayýnca, onu bir denemeden geçirmenin yerinde olacaðýný düþünmüþtü.

-Evlat, bak senin aradýðýn þeyin aslý yiðitlik ve kahramanlýktýr. Adýn gizemli bir yerde yazmýyor ki, gidip onu bulup, alasýn. Ona ulaþmanýn yolu, kimsenin yapamadýðý iþ veya iþleri baþarmaktan geçer. Bildin mi?

-Ýyi ama, hiç kimsenin yapamadýðý ne ve nerededir ki, gidip kendimi deneseydim?

-Kendini buna hazýr hissediyorsan mesele yok. Ben sana bir sürü ödev verebilirim ki, emin ol, bunlarýn yarýsýný yapabilsen, baþaramayacaðýn uðraþ olmaz.
- Ýyi, o halde seni dinliyorum. Buyur bakalým Eçi. Beni çok merak ettirdin.
- Hah hah haaaa!
-Önce pusatsýz olarak savaþmaya hazýr olduðunu görmeliyim. Ellerin, ayaklarýn, kafan, dizin, dirseðin her biri bir pusatmýþ gibi iþe yaramalý oðul.
- Evet, haklýsýn. Ama belki sandýðýn kadar idmansýz olmadýðýmý görünce þaþacaksýn Eçi. Sakýn alýnmayasýn sonra?
-Vay, vay vay! Neler de bilirmiþsin sen bre yumurcak. Pekala, þu karþýdaki çit sýrýðýný görüyorsun, deðil mi?
-Evet.
-Gidip onu ya bir ayak, ya da bir el darbesi ile kýr da gücünü görelim!
- Emrin olur Eçim.

Ýçinde hayvan bulunmayan aðýlýn etrafýný çeviren ayak bileði kalýnlýðýndaki sýrýðýn yananý varan Adsýz. Birkaç saniye sonra bir nara atarak, havaya zýplamasýyla saðlam sýrýðý indirdiði bir el kesmesi ile ikiye biçivermiþti. Bunu gören Hýzlýkurt sevinç kahkahalarý atarak:
-Yaþþa bre Adsýz! Boþ yere babanýn oðlu olmadýðýný pek güzel göstermektesin. Hýzlýkurt, Adsýz’a benzeri bir kaç deneme daha yaptýrmýþ ve her birini
zorlanmadan geçmiþti. Son olarak onu suda denemiþ ve iyi yüzmesinin yanýnda, su altýnda, uzun süre nefessiz kalabildiðini de görünce tam not vermiþti. Sýra kýlýç, ok ve yay kullanmaða gelince, bu dallardaki mahareti Hýzlýkurt'u cidden hayrete sevk etmiþ, bu kadarý da olmaz dedirtmiþti. Hem yorulmak nedir bilmiyor, hem de çok hýzlýydý yaramaz. Taþýdýðý pusatlar gerçek usta elinden çýkmýþ, dengeleri mükemmeldi. Buna bir de gerçek ustalara has blok ve dürtüþ tekniklerini ekleyince, yenilmez bir bahadýr gibi duruyordu. Kendi oðullarýnýn ikisi birden karþýsýna dikilmiþ ve göz açýp kapayýncaya kadar kýlýçlarýndan olmuþlardý. Ok kullanmada hakeza hünerliydi. Denemelerin sonucunu Karakoç'a anlattýðýnda, o bile duyduklarýna inanamamýþtý.

-Bu oðlana ad vermeyen baba olamaz. Oðul þimdi sana tarif edeceðim yere ulaþýr, ulu bir daðýn doruðunda bir maðarada yaþayan o pire bizden selam söyler, meramýný nakledersen. O sana münasip adý verecektir.

Sonra da bahsi geçen yere nasýl ulaþacaðýný tarif etmiþti. Bu durum Adsýz’ýn sýrtýndan büyük bir yükün kalkmasýný saðlamýþ, artýk daha mutlu ve huzurluydu. Gülbahar ve ailesine veda edip, yola çýkmýþ, önce Ötüken'e ulaþmýþtý. Sungur yeðenini sevgiyle kucaklamýþ ve onu kendi çocuklarýna tanýtmýþtý. Dedesi Arýkbuða iyice yaþlanmýþ, pir ihtiyar, torununu görmekten pek memnundu. Gerekçesini açýkladýðýnda, hemen yola çýkmak istemesi normal karþýlanmýþtý. Bir sabah geldiði yöne doðru yola çýkarken, arkasýndan ona seslenen dayýsý:

-Yeni adýný öðrenir öðrenmez bize bildirmeði sakýn unutma oðul! Diyordu.

Bir akþamüstü Karakoç'un avuluna tekrar geldiðinde, Gülbahar gözlerine inanamamýþ, hemen yanýna koþmuþtu. Atýndan inen Adsýz:

- Çok kalamayacaðým Gülbahar, uðrayýp, seni görmeden edemedim.

-Ne yani, hiç mi kalmayacaksýn yoksa?

- Darýlma hemen güzelim, biraz mola verip, sonra gedeceðim.

- Ýyi, o halde atýný þuraya baðla, içeri gidelim. Babamlar bir toyda davetliler. Seyisler þimdi gelip atýnla ilgilenirler.

- Dediðin gibi olsun, ama fazla kalamayacaðýmý söyledim.

Bir iki saat mola vermeði düþündüðü halde, ancak yarýn sabah hareket edebilmiþti Adsýz. Genç sevgilisi onu býrakmamýþ, sevdanýn has bahçelerini dolaþtýrýp, sýnýrý geçmeðe ramak kalmýþtý. Delikanlýydý, arzularý sýnýr tanýmýyordu, ama bildiði, kutsal saydýðý bir töre vardý ve buna göre: Bir delikanlý, istediði ve kendisini isteyen kýz ile dilediðince oynar, ama bir sýnýrdan öteye geçemezdi. Çünkü bu hak sadece evlenenlere ait idi. Aksini yapmak büyük suç ve ispatý halinde cezasý aðýr olurdu. Arzularýna hükmedemeyip, birleþenlerin günahý, ki bu genellikle gebe kalýnca anlaþýlýrdý, kolay kolay affedilmezdi.

Devresi gün yola çýkan Adsýz, üç gün sonra tarif edilen yere varmýþtý. Burasý yedi göller yöresi ve görüþmek istediði kiþi, babasýnýn dostu Kam Bilge Ata'dan baþkasý deðildi. Bir süre, ýsrarý üzerine, Karahan Kül Bilge ile kalmýþ, onun ölümünden sonra kalabalýktan sýkýlýp, eski mekaný ve gerçek dostlarý arasýna dönmüþtü.Yoldaþý kartallarýn haber etmesi üzerine maðaradan dýþarý çýktýðýnda, at üstündeki genç savaþçýyý bir gece önce düþünde gördüðünü hatýrlamýþtý. beyhude deðildi bu hayata katlanmasý. O büyük mutluluðu zerresine kadar hissediyordu. Sonra aþaðý seslendi:

- Hey, Bahadýrým! Kimsin, kimin nesisin, burada ne ararsýn?

Daðýn doruðundan gelen, bu kurt ulumasýna benzeyen sesle bir an irkilen Adsýz, baþýný yukarýya kaldýrmýþtý. Gördükleri inanýlmazdý; iki yanýnda birer iri yapýlý boz kurt, omuzlarýnda iki kara doðan ve hemen baþýnýn üstünde, semada daireler çizen birden çok kara kartal olan aksakallý bir adam. Düþ görüyorum, sanmýþtý bir an. Hýzlýkurt gerçi bir aksakallý Pir'den bahsetmiþti, ama ya ötekiler? Fazla gecikmeden cevaben:

- Ey pirim, kýlavuzu Hýzlýkurt, atasý Akkartal olan bir Adsýz’ým ben!

- Anlaþýldý, anlaþýldý, atýndan in ve yukarýya gel oðul!

Bir lahza sonra, iki boz kurdun beklediði maðaranýn giriþindeydi. Bilge Ata onlarýn yanýnda bekliyordu. Yanýna varýnca, ona hitaben:
     - Gel civaným, gel Akkartalým'ýn oðlu, yeðenim, çekinme gel!

Bu çaðrý üzerine elini kýlýç kabzasýndan indiren Adsýz, ulu Kam Bilge Ata huzurunda yere diz vurmuþ ve sonra onu takiben maðaraya girmiþti. Bilge Ata'nýn sönmeyen ateþi yine yanýyordu. Ocak baþýna oturup, hazýr Zengibar çayýndan içerek, söyleþtiler. Sýra sadede gelmiþ ve onun sormasýna fýrsat bile vermeyen Ulu Kam:

- Adýn Türk Þad olsun oðul, bu sana Gök tanrý’dan bir armaðandýr. Bu ada layýk olarak yaþamaný dilerim…

Günler sonra Dergaha dönen Adsýz’ý tam bir sürpriz bekliyordu. Babasý ve dergah erkaný Kurultay salonunda onun için toplanmýþlardý. Babasý onu yeni adýyla çaðýrarak:

-Türk Þad, oðul adýn kutlu ve uðurlu olsun! Diyince, orada bulunanlarýn hepsinden ziyade Türk Þad þaþýrmýþtý.

- ?!

- Hah hah haaa! Ne o, þaþýrdýn galiba evlat?




-Evet, çünkü bunu henüz benden baþka kimse bilmiyor sanýyordum burada baba.


- Ne demiþ atalarýmýz, Yerin kulaðý vardýr; oðul.

- Haklýsýn baba, baþka türlü nasýl olurdu çünkü bu….
-Eh, anlat bakalým yolculuðun nasýl geçti, kimlerle tanýþtýn, neler yaptýn? Yolda izde yaþadýklarýný kýsaca özetleyen Türk Þad, çok özlediði annesi ve kýz
kardeþini görmek için izin isteyip, eve gitmiþti. Geliþini pencereden görmüþ olan Gülenay,
onu kapýda karþýlamýþ ve boynuna atýlmýþtý.

-O, Tanrým, biricik kardeþim gelmiþ… Hoþ geldin, sefa getirdin aða Beð!

-Hoþ bulduk güzelim, kýz sen ne çok büyümüþsün böyle?

Bu sýrada annesi gelmiþ, oðlunu baðrýna basmýþ, o da elini öpüp, yanýna oturmuþtu. Sonra ortadan kaybolmasýnýn sýrrýný, yaþadýklarýný anlatýp, sözü Gülbahar'a getirmiþti. Annesi gülerek:

- Desene ki yakýnda bir gelin sahibi ve kaynana olacaðým oðul.

-Evet anne, onu çok seveceksiniz.

-Eminim oðul, sen bu kadar sevdikten sonra

O gün Koca Tuðrul Dergahý’nda karar alýnýp, bir hafta sürecek kutlama toyu yapýlacaktý. Karakoç ve Baþ Seyis Hýzlýkurt, aileleri ile bu toya çaðrýlacak, bu görevi bizzat Türk Þad yerine getirecekti. Dört bir yandan seçkin konuklarý çaðýrmak için ulaklar yola çýkarken, gelecek konuklarý en güzel þekilde aðýrlamak üzere hazýrlýklara giriþilmiþti. Kendisine verilen görevi ifa etmek için yola çýkan Türk Þad, Karaþar dolaylarýnda bulunuyordu. Önce Gülbahar ve ailesine, sonra Ötüken’de ondan haber bekleyen Sungur'a haberi verecekti. Karakoç avlusuna bir günlük yolda, yorulan atýný dinlendirmek için mola vermiþ, Yüksek bir yayla üzerinde bulunan yalçýn kayanýn dibinde yükselen yaþlý bir ardýç aðacýnýn altýna uzanmýþtý. Atýnýn eðerini yastýk, minderini kendine döþek yapmýþtý. Bozdoðan yeþil yoncalarla karnýný doyururken, o, yattýðý yerin bahþettiði büyük huzur ile derin uyku ve uzunca bir düþe dalmýþtý…

Uçuyordu atýyla dörtnal gün doðusuna. Bir bahçeden çýkan kýz el sallýyordu ona. Acep kimdir bu güzel, kimin nesidir, derken, meðer bu Gülbahar imiþ, bakýp ona gülerken, þöyle demiþti:

Sendin demek güzelim, Düþlerimin Ayzýt'ý, Özleyip seni geldim, Çalmak için kapýný.
Gülbahar ona þöyle karþýlýk veriyordu: Uzaktan gördüm seni
Düþlerimin Ülgen'i. Ne güzel edip, geldin, Çalsana kapýmýzý…
Birden uyanan Türk Þad, atýný yaný baþýnda bulmuþ ve hemen binerek yola revan olmuþtu. Bir an önce Karakoç avuluna varýp, Gülbahar'ý görmek istiyordu. Bu sýrada acun dönüyor, cadý kazanlarý fokurduyor, Talas ýrmaðý kýyýsýndaki sarayda þunlar konuþuluyordu:

- Bilmem duydun mu dostum, Koca Tuðrul Dergahý'nda büyük toy olacakmýþ?

- Evet, haberim vardý bundan. Koca Akkartal, ne yazýk ki bizi davet etmemiþ. Oðlunun ad veriliþi kutlanýp, yavuklusu ile niþaný yapýlacakmýþ.

- Ýcabet etmeyeceðini düþünüyor olmalý.

-Muhtemelen öyledir. Lakin, böyle bir zamanda orada temsil edilememenin aleyhimize olacaðý da bir baþka gerçek.

-Haklýsýn. O Dergah ve Erkaný'nýn bütün Turan Ülkesi için ne anlam taþýdýðýndan haberim vardýr dostum. Ama yine de, eðer çok istersen, bir yolunu bulur, seni orada temsil ettirebilirdik dostum?
     -Gerçi kolay deðil, ama bunu baþarsak bile, bu durumda orada umduðumuz tesiri yaratacaðýmýzý hiç sanmýyorum.

-Ben de öyle. Ama durum öyle gösteriyor ki, emeline ulaþmana en büyük engel de orasýdýr. Bir yolunu bulup, orayý ele geçirmelisin dostum.

-Ýþte bu, ne yazýk ki imkan harici bir þey. Oraya saldýrmak, bütün Ulus nezdinde senelerdir yaratma çabasýnda olduðumuz itibarýmýzý bir anda sýfýra indirir. Kaldý ki, alabileceðimiz de çok kuþkulu. Bence, Çine savaþ açmak daha az tehlikelidir.

- Peki ama bu dergah hangi kaynaktan beslenir, geçimlerini ne ile ve nasýl saðlarlar dostum?

-Ýþte iþin o yanýný ne ben, ne de baþka kimse biliyor. Onlarý böyle güvenli ve herkesten baðýmsýz kýlan da bu yanlarý olmalý. Oraya nüfuz etmek, sýzmak hiç mümkün deðil. Zira genelde veriyor, yardým almýyorlar kaðandan bile. Ne zaman ve neye ihtiyaç duyarlar, bilinmez.

- Bu tören dolayýsýyla birçok hediyeler gideceði kesindir.

-Kuþkusuz, ama onlar beylerden alýr, yarýþta kazananlara ve yoksul halka daðýtýr, kimseli, kimsesiz çocuklarý alýr, yýllar süren eðitim verirler. Hiç deðilse orada yetiþen birkaç subayýmýz olsaydý.

- Evet, bitmez, tükenmez bir kaynak, bir hazine orasý.

- Aynen öyledir dostum.

- Þaþtým bu iþe vallahi…

Bu sýrada ulu Tengri Daðý’nýn böðründeki yeþil yaylalara sayýsýz çadýrlar kurulmuþ, ülkenin her yanýndan gelen konuklar yavaþ yavaþ toplanýyordu. Türk Þad dönmüþ, Gülbahar ve ailesi, Hýzlýkurt, Sungur ve iki oðlu birlikte gelmiþlerdi. Arýkbuða bu uzun yolculuða dayanacak kadar genç ve zinde olmadýðý için gelememiþ, ama deðerli armaðanlar göndermiþti. Þölenin en önemli konuðu, Doðu Hakaný Bazýrarslan olup, Ulu Tolga’nýn özel mekanýna kondurulmuþtu. Yanýnda getirdiði muhafýz alayý ve bir kolordu, koca daðý ablukaya almýþ, yollarda ve tepelerde gece gündüz nöbet tutuluyordu.

Nihayet bütün konuklar gelmiþ, þölenler baþlamýþtý. Develer, sýðýrlar, koyun ve geyikler kesilmiþ, kazanlar dolusu pilavlar yapýlmýþtý. Kýmýzlar içiliyor, yemekler yeniliyor, türlü dallarda yarýþan gençler gönüllerince eðleniliyordu Bir akþam, Kaðan ve en yakýn adamlarý toplanmýþ, Akkartal ve Dünürü Karakoç ile Hýzlýkurt onlara katýlmýþlardý. Türk Þad ile Gülbahar'ýn niþanlarý takýlýp, konuklara tanýþtýrýldýktan sonra gitmiþlerdi.

Ulutolga’nýn maun makam masasýnda vakarla oturan Hakan Bazýrarslan, yanlarýnda ve karþýsýnda yer almýþ olanlara hitaben:

-Deðerli dostlarým, Türk Budununun yiðit savaþçý ve bilgeleri, sizlere son zamanlarda ülkemizde görülen bir takým gizli-açýk rahatsýzlardan söz edecek ve görüþlerinizi dinleyeceðim.
Diyerek, söze baþlamýþ, bir an ara verdikten sonra þöyle devam etmiþti:
- Bir kardeþimiz olduðunu bilirsiniz. Oðulcak Beð, hakkýnda kötü haberler ulaþýp, yanýt istediðimizde, verdiði cevaplar bizi tatminden uzak, ama acizlik içerdikleri için düzelmesi þartýyla hep mühlet veririz. Bu hayli zamandýr böyle sürüp gitmektedir.

-Ulu Kaðan, bu konuda bize ulaþan bilgiler de var ve bunlar size ulaþanlarla ayný yönde olmakla beraber, biraz daha detay içerir. Destur verilirse açýklamak isteriz?

Bu sözler Akkartal'a ait idi. Kaðanýn baþýyla iþaret etmesinden sonra sözlerine devamla:
-Öðrendik ki, Oðulcak Han'ýn Talas þehrinde olan sarayýný yeðeni Satuk Buðra'ya terk edip, Kaþgar'a geçmiþ. Oysa bu daha önce tamamen keyfi bir seçim olarak duyurulmuþtu. Þimdi anlaþýlýyor ki, orada olan bitenden sorumlu tutulacaðýný düþünüyormuþ. Kendisi yok ama, orada neler olduðunu bilmeyen yok artýk. Zira, ahalinin çoðu Müslüman olmuþ, çünkü Satuk Buðra Beð, sadece Müslümanlardan oluþan ordusunu düzenli maaþa baðlamýþ, bunlar arasýnda bütün uluslardan asker varmýþ.

-Doðrudur Akkartal Hocam, bunun gerekçesini sordurduðumuzda bize verilen cevap: Samanîler iç savaþa girdiklerinden, ülke artýk kimsenin hakimiyet ve sorumluluk alaný sayýlmýyor. Bizimle yapýlan anlaþmayý uygulamakla yükümlü kiþiler, bu arada yönetme erkini kaybettikleri için, bunu yeniden kazanmak çabasýndalar. Biz de, bunca zamandýr onlara yardým ederek, bu sorumluluklarýný bir an önce yerine getirmelerini saðlamak istiyoruz, diyorlar. Bu ifadeleri Oðulcak Beð de aynen onaylýyor.

-Ulu Hakan, görünüþe bakýlýrsa, orada her þey çok iyi ayarlanýp, dýþarýdan müdahaleye fýrsat verilmeyen bir oyuna dönüþtürülmüþ. Bir de, halkýn yýðýnla Müslüman olmasýna ne diyorlar? Onca parayý nereden buluyorlar? Kendisinin Müslüman olup olmadýðý da belli deðil.

-Beni asýl kuþkulandýran da iþte bu. Aralarýnda bulunan, sözde bize baðlý adamlar, kanýmca ikili oynuyor ve bu bize yarardan ziyade, zarar veriyor.

-Sanýrým düþündüðünüz gibidir ulu Kaðan. Doðru bilgi edinme gereði ortada ve bu uðurda bize düþeni yapmaya hazýrýz.

-Bir yolunu bulup, aralarýna güvenilir birkaç adam sokmalýyýz. Aksi halde hakikati açýða çýkarmamýz mümkün olmayacak.

-Bu konuda yardýmcý olmak için gereken neyse yaparýz ulu kaðan, yeter ki siz destur verin.
-Destur verilmiþtir. Ne gerekiyorsa yapýlsýn, ne lazýmsa devlet hazinesinden alýnsýn.


- Elimizde yeterince adam ve imkan mevcuttur bu iþler için, o yanýný bize býrakabilirsiniz ulu Hakan.
     -Sað olunuz Akkartal Beð, bu konuda çok deðerli yardýmlarýnýzý umuyor ve Size, bu kutlu Dergahýn gelmiþ geçmiþ bütün ahfadý adýna, her zaman olduðu gibi, yine minnet duyacaðýmýzý belirtmek istiyorum…

-Siz var olunuz ulu Kaðan, bu görev bizlere, Budunumuz adýna, onur vesilesi olacaktýr.
Aradan bir hafta geçip, þölen bitmiþ, konuklar ayrýlmýþlardý. Bütün hocalara talimat veren Akkartal, kaðana verilen sözün gereðini yerine getirecek elamanlarý seçmek için bir yoklama sýnavý yaptýrmýþtý. Ýki yüz kiþi arasýnda yapýlan ön seçimde üstün baþarý gösterenler on kiþi idi. Bunlar bir hafta süren özel bir kursa tabi tutulup, tekrar eleme yapýlmýþ ve sayý üçe kadar indirilmiþti. Bu birim Pulatoðlu, Karakuþ ve Türk Þad'dan oluþuyordu.

Onlara Akkartal tarafýndan ve üç gün süren son bir tamamlama kursu verilmiþ, bu esnada Müslümanlýðýn temel ilkeleri ve bazý detaylarýna dair konular belletilmiþti. Nitekim göreve hazýr hale geldiðine kanaat getirilen özel birim, Akkartal beraber olmak üzere, bir sabah erkenden yola çýkmýþtý. Akkartal, Balasagun-Talas yol ayrýmýna kadar birlikte gitmiþ, orada vedalaþarak ayrýlmýþlardý. O, kaðana bilgi vermek için Balasagun'a gidecek, birlik Talas'a ulaþýp, bir yolunu bularak saraya girmeðe çalýþacaktý. Üç kafadar, kendi atlarýný Dergah ahýrlarýnda býrakmýþ, sýradan birer atla yola çýkmýþlardý. Her ne kadar Türk Þad onlara buyruk vermiyorsa da, onu önderleri sayýyor, þakalarýnda aþýrýya gitmiyorlardý. Talas'a vardýklarýnda doðruca, çarþýya uzak olmayan bir hana gitmiþ, atlarýný ahýra teslim ederek, karýnlarýný doyurduktan sonra, çýkmýþlardý. Yanlarýnda, herkeste olduðu gibi, birer kýlýç ve hançerden baþka silah bulunmuyordu.

Bir birlerini uzaktan izleyerek, þehri dolaþacaklardý. Þehir çarþýsý, uzun dört ana caddenin ortasýnda yer alan büyük bir meydanda oluþmuþtu. Bu meydanýn kenarlarýný saran kagir, ikiþer üçer katlý binalarýn çoðu beyaz kireç badanalý veya tamamen ahþaptý. Bina giriþ katlarý iþ yerleri, dükkanlar, aþ ve berhanelere ayrýlmýþ, üst katlar meskendi. Sokaklar nispeten kalabalýktý. Çarþýnýn güney yönüne giden cadde, iki yüz adým ilerisinde kurulu bir ahþap köprü ile Talas ýrmaðýnýn iki yakasýný bir birine baðlýyordu. Bu caddede þehrin ileri gelenleri oturmaktaydý. Köprüden karþýya geçmek, gece gündüz yaný baþýnda nöbet bekleyen nöbetçilerin iznine baðlýydý. Çünkü karþý yakada, yüksek çýnar, ceviz ve servi aðaçlar arasýnda muazzam duvar, revaklarý ve çatýsý görünen Satuk Buðra Beð'in sarayý vardý. O yüzden bu caddeye Saray yolu adý veriliyordu. Dükkanlar alýþ veriþ yapan insanlarla doluydu. Seyyar satýcýlar her türlü yiyecek, giyecek ve silah malzemelerini satmak için yüksek sesle müþteri çaðýrýyorlardý. Çocuklar ve finolar bir oyana bir buyana koþuþturuyor, çarþý meydanýnýn ortasýnda yükselen devasa çýnarýn dallarý saksaðan ve alakargalarýn sesleriyle çýnlýyordu. Geçen atlýlarýn ahenkli nal seslerinin yükseldiði caddeler taþ döþeli, meydan çimenle kaplýydý.

Etrafa göz atan serdengeçti hafiyeler, þehri çok beðenmiþlerdi. Çevrede dolaþýrken, bir birlerini kolluyor, onlara dikkat eden var mý, diye bakýyorlardý. Türk Þad, uzun ve gür kumral saçlarýný örten tilki postu bir börk taþýyor, sýrtýnda geyik derisinden yapýlma bir yelek, belinde manda gönü bir kýlýç kemeri ve zývga adýný verdikleri deri ve yün karýþýmý pantolonu diz kapaðýna ulaþan uzun konçlu deri çizmelerinin içinde bitiyordu. Karakuþ'un kuzguni renkli saçlarý tepesinde topuz, iki dudaðýnýn üstünden yanlara sarkan ince býyýklarý, deri yeleðinin kemerinden hançeri asýlýydý. Pulatoðlu'nun giysileri de ona benzemekle beraber, býyýklarý daha gür ve baþýndaki örülü bir tutam saçý, arkasýndan sýrtýna doðru sarkýyordu. Ýlk etapta bunu arzu etmiyorlardý gerçi, ama, ister istemez dikkat çekiyorlardý. Onlara ilk dikkat edenler, etrafta ki evlerin tündükleri arkasýndan bakan, evlenme çaðýna gelmiþ genç kýzlar ve sokaklarda oynayan haþarý çocuklardý. Yanlarýna sokulup, kýlýç ya da hançerlerine ellemek istiyorlardý. Böyle bir anda, çocuklardan en geliþkin olana seslenen Türk Þad:

- Yanýma gel, bak sana ne diyeceðim!

- Ýþte geldim, ne var?

- Þu orta yerdeki çýnar aðacýna týrmana bilirsen sana bir gümüþüm var.

- Týrmanýrým, ama sözünü tutacaksýn, tamam mý?

- Tamam.

Derken meydanýn ortasýnda bulunan dev çýnarýn yanýna gelmiþlerdi. Onlarý gören diðer çocuklar da ayný yere yürümüþlerdi. Çýnar çok kalýn ve tutunacak budaklar çok yukarýdaydý. Çocuk etrafýnda dolaþýp, ulaþabileceði bir budak arandý, ama yoktu.

- Ben buna týrmanamam.

- Neden kabul ettin peki iddiayý, sen er kiþi deðil misin?

- Er kiþiyim elbet, ama baksana hiç budaðý yok.




- Ben anlamam arkadaþ, ne edersen et, týrman, yoksa sözünde durmamýþ olacaksýn.
- Yapma ya aða Beð, sen büyük ve de akýllýsýn, hoþ gör, býrak yakamý gideyim.

- Bir þartla býrakýrým.

- Neymiþ o, sakýn yine böyle imkansýz bir þey olmasýn?

- Yok, bu olasý bir þey.

- Ýyi, söyle bakalým neymiþ?

- Þu karþýdaki köprü yok mu?

- E, eh, ne olmuþ o köprüye?

- Oradan geçeceksin, tamam mý?

-Tamam, ama askerler beni döver.

- Dayak yemekten de mi korkuyorsun?

- Yok, dayaktan korkmam, ama karþýya geçemeyebilirim.
     - Denemekten ne çýkar?

-Tamam, deneyeceðim.

Böylece, önde iddiacý, arkasýnda Türk Þad ve diðer çocuk sürüsü köprüye doðru yürümeðe baþlamýþlardý. Ellerinde kargýlar, bellerinde kýlýçlar, baþlarý miðferli esmer tenli nöbetçiler gelenleri görünce, afallamýþlardý. Nöbetçilerin yanýna varan iddiacý çocuk:

- Sizden bir isteðim var nöbetçi aða beyler!

- Öyle mi, peki neymiþ o?

- Þu köprüden karþýya geçip, sonra hemen geri dönmek istiyorum.

- Olmaz, bu yasaktýr.

- Ama mecburum buna, onurum söz konusu çünkü.

- Onurun mu? Deme ya, onun bununla ne alakasý olabilir ki?

- Var, þu aða beye söz verdim, iddiaya girdim.

- Senin gibi bir sabi ile iddiaya giren o densiz de kim imiþ?

- Ýddianýn aslý bu deðil, meydandaki þu ulu çýnara týrmanmak idi, ama onu baþaramayýnca, çýkar yol olarak bunu önerdi. Yoksa beraat ettirmeyecek beni. Hadi, ne olur býrakýn geçip, geleyim…

- Hýmm. Anlaþýldý, ama olmaz.

Nöbetçi baþý inatçý, ya da üstlerinden azar iþitmekten korkuyor, izin vermiyordu bir türlü. Ama çocuðun haline de acýyordu. Türk Þad’ý kast ederek:

- Hey sen, utanmýyor musun þu bacak kadar çocukla iddialaþmaða?

- Ne o, yoksa sen mi buna talipsin?

- Beni iddiaya mý davet ediyorsun yoksa?

- Neden olmasýn? Örneðin bilek güreþine var mýsýn?

- Varým tabi, ama bu öyle bedava olmaz.

- Tamam, karþýlýk bedelini sen biç!

- O belinden sarkan kýlýcý býrakýrsýn!
     
- Evet, bileðimi yýkabilirsen? Sen kaybedersen ama ben isteðimde serbestim, tamam mý?

- Tamam, gel de boyunun ölçüsünü al bakalým. Bu ders olur sana.

Derken Türk Þad gelmiþ ve bilek güreþi için müsait görünen bir taþýn iki yanýna çömelmiþlerdi. Asker en azýndan yirminci baharýnda olmalý ve yapýlýydý. Rakibini gözü hiç görmüyordu. Fakat daha tutar tutmaz bileðinin taþa çat diye indiðini görünce mosmor olmuþtu. Ýtiraz ederek:

- Olmaz, hile yaptýn, ben tutmadan bastýrdýn, yeniden deneyeceðiz!

- Tamam, tamam, hemen kýzma bakalým.

Tekrar tuttuklarýnda Türk Þad iþi biraz daha aðýrdan almayý yeðledi. Bir an onun yüklenmesini bekledikten sonra, yavaþ yavaþ bastýrmaða baþlamýþ ve nöbetçinin yüzü aldan mora, renkten renge girerek, bileði taþ yüzeyine yeniden yapýþmýþtý. Güreþi seyreden üç arkadaþýna mahcup düþtüðü yetmiyormuþ gibi, bir de çocuk sürüsü önünde rezil olmuþtu. Suratýný limon yemiþ gibi ekþiterek:

- Sen ne istiyorsan söyle ve bas git hemen.

- Ben karþýya geçmek istiyorum.

- Neden, ne yapmak istiyorsun orada?

- Beðinize benim gibi muhafýzlar yaraþýr, senin gibi içi geçmiþ, halsizler deðil.

- Durup dururken tepemi attýrdýðýn yetmiyormuþ gibi, bir de bana hakaret mi ediyorsun?

- Neden hakaret olsun ki, bileðinin nasýl bir þey olduðunu gördük, halini tarif ettim, hepsi bu kadar.

- Ya, demek öyle, peki sen o belinde sallanan þeyi kullanmayý bilir misin, istersen onunla ölçüþelim bu kez de.

- Olur, neden olmasýn?

- Ama bunda kaybedilen kelle olur, biliyor muydun?

- Sen nasýl istersen.

Böylece kýlýçlar kýndan çekilip, karþýlýklý hamleler baþlamýþtý. Nöbetçi giderek kýzýyordu. Esmer yüzündeki öfkeyle açýlan aðzýndan sýkýlan beyaz diþleri dikkat çekiyor, gözlerinden ateþler saçýyordu. Türk Þad birkaç eskiv ile onun hamlelerini boþa göndermiþ, hiç bloke etmemiþ, kýlýçlar hiç çatýþmamýþtý. Bir an rakibinin elinde duran kýlýca ters bir vuruþ yapýp, onu yere düþürmüþ ve kendi kýlýcýný onun çene altýna dayamýþtý. Kýlýç oyunu böylece sona ermiþti. Bilekte kaybeden arkadaþlarýnýn öfkesine gülen öteki nöbetçiler, bu kez surat asmýþ, ellerini kýlýç kabzalarýna atmýþlardý. Bunu gören Türk Þad, sýrýtarak:

- Ne o baylar, yoksa siz de mi boy ölçüsü aldýrmak istersiniz?



- Þu ukalaya bak, kendini Akkartal mý sanýyor bu velet, nedir?

- Vay, demek siz Akkartal'ý da tanýyordunuz, öyle mi?

- Siz sakýn karýþmayýn arkadaþlar, ben bu küstaha haddini bildiririm þimdi.

- Durun!

Bu emirle olaya müdahale eden uzun boylu, kaftanlý, baþýnda ipek sarýk bulunan bir saraylý idi. Meðer köprübaþýnda durmuþ ve kýlýçlý karþýlaþmayý izlemiþti. Sonra yanlarýna gelerek:

- Ne oldu, niçin kavgaya tutuþtunuz?

- Hiç vezirim, durup dururken bu küstah bize sataþmak istedi.

- Ama iyi de sataþtý yani. Söyle bakalým Cengaver, kimsin, karþýya neden geçmek istersin?

- Demek siz Vezirsiniz, o da ne demekse?

- Beð yaverlerine bizde Vezir derler!

- Burasý Arabistan mý ki, böyle diyorsunuz?

- Fazla uzatma, iþ arýyorsan sana verecek iþimiz olur.

- Bunu bir vaat olarak sayalým mý?

- Elbette, yarýn sabah gelir kayýt yaptýrýrsýn. Haydi þimdi git.

- Öyleyse sað ol Vezirim. Kusura da bakmayýnýz.

- Tamam, tamam, yarýn sabah erkenden gelirsin.

Böylece hana dönen Türk Þad'ý arkadaþlarý hayretle izlemiþ, hemen arkasýndan gelmiþlerdi. Karakuþ memnuniyetle gülerek omzunu sývazlarken:

- Helalin var be Türk Þad. Bir an kaygýlanýp, kan dökülecek sandýk, ama iþi çok güzel bitirdin.

- Ben de kutlarým, çok iyi bir atak yaptýn Türk Þad. Artýk bize de bir yer ayarlarsýn, deðil mi?

- Olabilir. Durun bakalým hele yarýn nasýl olacak.

Yemeði odalarýna aldýrmýþ ve o akþam dýþarý çýkmamýþlardý. Yarýn olabilecekler konusunda konuþmuþ ve yatmýþlardý. Sabah erken kalkan Türk Þad, kahvaltýdan sonra doðruca köprüye gitmiþ ve bu kez hiç beklemeden karþýya geçmiþti. Refakat eden bir nöbetçi, sarayýn çift kanatlý yüksek avlu kapýsýndan içeri girilince, saðdaki taþ yapýda kayýt iþleri yapýlan bölüme gitmesini saðlamýþtý. Sonra bir masa baþýnda, yanýnda telek kalem, mürekkep okkasý ve kara ciltli bir defter bulunan adama:
- Baþ vezirimizin emridir, bu arkadaþý muhafýz alayýna kayd edeceksin katip efendi!
- Öyle mi, peki baþ üstüne.

Demiþ ve çýkýp gitmiþti. Kayýtlara adý yazýlan Türk Þad, ilk maaþýný peþin alýp, çýkmýþtý. Dýþarýda bekleyen baþka bir adam, kendisini izlemesini istemiþ ve birlikte muhafýz alayý koðuþuna gitmiþlerdi. Orayý tanýtan adam, o gün izinli olduðunu, isterse akþam gelip, gösterilen yatakta yatabileceðini söylemiþti. Saraydan çýkan Türk Þad, hana gelmiþ ve durumu anlatýp, arkadaþlarýndan ayrýlmýþtý. Mümkün olduðu kadar sarayda kalacak, bir an önce yeni dostluklar kurmaða bakacaktý. Sahip olduðu birçok yetenek sayesinde bunun çok zor olmayacaðýný biliyordu. Ýlk tanýþtýðý kiþinin Vezir Þirzat olmasý bir þanstý. Onun kayýt yaptýrdýðýný duyunca görüþmek için çaðýrtmýþtý. Vezirin makam odasý sarayýn en süslü köþelerinden biriydi. Ýçeri girerken baþýyla selam verirken, eli kýlýç kabzasýndaydý. Vezir askerle iþi sýký tutmak için onda hemen bir kusur bularak:

- Bizde makama girerken kýlýç taþýnmaz, ama madem öyle yaptýn, o halde sað elin sol göðsünde olarak selam durmalýsýn.

- Baðýþlayýn vezirim, bilmiyordum, ama artýk öðrendim.

-     Tamam, bu mesele deðil. E, söyle bakalým, burayý nasýl buldun, çünkü uzun zaman burada yaþayacaksýn artýk?

- Memnuniyetle vezirim. Bu yüzden size daima minnettar kalacaðým. Ýþsiz güçsüz bir serseri gibi dolaþmaktan býkýp, usanmýþtým. Vezirim, sizden bir ricam olacak, destur olursa?

- Tabii, söyle bakalým neymiþ?

- Benim gibi bir yoldaþým daha var, o da iþ arýyor. Ýyi çeri olur, görevde kusur etmez, þayet mümkünse onu da iþe alýr mýydýnýz?

- Olabilir, ama muhafýz alayýnda mevcut þimdilik tamamdýr. Ona göre yer ve yataðýmýz var. Bakalým, gözüm tutarsa, baþka bölümlere alabiliriz. Ona haber ver, yarýn sabah müracaata gelsin. Ben haber býrakýrým.

- Tamam, çok teþekkür ederim sayýn vezirim. Allah sizden razý olsun.

- Allah mý dedin, yoksa sen Müslüman mýydýn?

- Tam sayýlmaz, ama inþallah bir gün bu da olur.

- Ya, çok güzel çok güzel. Arkadaþýn nasýl, o da Ýslam’ý bilir mi?

- Dedim ya vezirim, o da bana benzer. Ýslam’ý yolda bir bezirgandan dinleyip, akla çok yatkýn bulduk.
     - Buna memnun oldum. Arkadaþýna da görev verdireceðim. Umarým memnun olur. Tamam, þimdi git ve ona da haber ver, yarýn birlikte gelirsiniz.

Türk Þad'dan yeni haberi aldýklarýnda Karakuþ ve Pulatoðlu'nun aðýzlarý hayretten bir karýþ açýk kalmýþtý. Devresi gün, Pulatoðlu handa kalmaða devam ederken, zira posta iþini o yapacaktý. Karakuþ kayýt yaptýrmýþ ve sarayýn hassa askerleri arasýna girmiþti. Kendini Kaðan yerinde gören Satuk Buðra'yý merak ediyor, ama iki günden beri göremiyorlardý. O ise Vezir yaptýðý Ýranlý dostu ile kendince çok mühim stratejileri görüþüyor, ondan Ýslam dinini dinliyordu. Genelde oturup, özel konuþtuklarý, nehre bakan balkondaydýlar. Þirzat gülerek anlatýyordu:

- Biliyor musun dostum. Sana iki yeni muhafýz tedarik ettim.

- Ya, nasýllar, nereden geliyorlar?

- Yabancý deðil, Ala Dað veya Altaylar civarýndan geliyor olmalýlar.

- Bizim lisaný çok iyi kavramýþsýn dostum. Ýnsanlarý artýk lehçelerinden de tanýyabiliyorsun.

- Eh, idare eder iþte, az zaman geçirmedim aranýzda. Asýl söylemek istediðim bu çocuklarýn Ýslamiyet'e meyilli olduklarýdýr.

- Bu güzel iþte. Demek, yavaþ yavaþ Ulu Kaðanlýðýn ardýna da dolanýyoruz.

- Evet. Þayet çalýþmalarýmýz baþarýlý olursa sonunda olacak zaten budur.

- Baðdat'a gönderdiðimiz habere müspet karþýlýk geldi. Halife istediðim yardýmý yapacakmýþ. Yola çýkan kervan yakýnda burada olur.

- Umarým gelenler arasýnda Ýslamý öðretecek kiþiler de bulunur. Bu yönde büyük talep olduðunu biliyorsun.

- Umarým. Mektubumda bundan bilhassa söz etmiþ, ricada bulunmuþtum.

Ýki gün sonra beklenen kervan gerçekten gelmiþti. Deðerli hediyelere ek olarak, iki erkek, iki de kadýn hoca gelmiþlerdi. Bunlar ayný zamanda evli eþlerdi. Müslüman olan kadýnlara kadýn hocalar ders verecekti.

Akþamýn belli saatlerinde isteyen askerlere Ýslamiyet'i tanýtýcý konuþmalar yapýlýyordu. Bizimkiler baþ gönüllüler arasýndaydý. Bu þekilde hem öteki askerlerle daha içli dýþlý olabiliyor, hem de Vezirin gözüne giriyorlardý. Çok sürmeden bunun bir sonucu olarak, Türk Þad muhafýz bölüðünün baþkaný olmuþ, Karakuþ birlik komutanlýðýna terfi ettirilmiþti. Yeni konumu Türk Þad'a saray içinde olabildiðince özgür dolaþma imkaný veriyor, herkesle görüþebiliyordu. Bir akþam Türk Þad'ý, Satuk Buðra ve Vezir Þirzat birlikte kabul etmiþ, konuþuyorlardý. Niyetleri yeni komutaný gözden geçirmek ve ona yeni görevler vermekti.

- Komutan, bölük komutalýðýný devraldýðýn günden beri sahip olduðun idare ve eðitim kabiliyeti sonucu gösterdiðin baþarýyý takdir etmeyen yoktur. Çeriler eskisiyle kýyaslanamayacak denli atak ve disiplinli davranýyorlar. Bütün bu sýrlarý nerede veya kimden öðrendiðini doðrusu çok merak ettik

- Ulu Kaðan ve sayýn Veziri, gerçeði saklayacak deðilim. Bendeniz beceri adýna bütün bildiklerimi, sekizinci baharýmda iken götürüldüðüm bir dergahta öðrenmiþtim.

- Deme, sakýn bu Koca Tuðrul Dergahý olmasýn? Diye merak ve hayretle soran Satuk Buðra’ydý. Türk þad sözlerine devam ederek:

- Evet yüce Kaðan, aynen tahmin ettiðiniz gibi.

- E, sonra ne oldu peki?

- Sonrasý efendim, mezuniyete kadar orada kalamayýp, üç yýl sonra istemeden ayrýlýp, bir daha dönemedim.

- Peki buna sebep ne idi? Niçin ayrýldýn oradan?

- Size saçma gelecek belki ama, bendeniz Karaþar’da gördüðüm bir göçer kýzýna tutulmuþ, onsuz yaþayamam kaygýsýyla, dergaha dönmem gerekirken, guruptan ayrýlýp, onlarýn kervana katýlmýþtým.

- Ya! Peki sonra? Bu soru Vezire ait idi.

- Sonrasý büyük hayal kýrýklýðý ve üzüntü oldu, sayýn Vezirim. Çünkü kýzýn babasý ve kardeþleri durumu öðrenince beni ret edip, kýzýn amcazadelerine beþik kertmesi olduðunu açýklayarak, bana yolu gösterdiler.

- Vah vah, sonra ne oldu peki? Diye soran Satuk Buðra idi.

- Bana baþka bir kötülükleri olmadý. Atýmý daðlara, boz kýrlara doðru sürüp, rastladýðým sürü sahiplerine karýn tokluðuna bir zaman çobanlýk, kervanlara muhafýzlýk ettim. Bu arada iþte diðer arkadaþýmla tanýþýp, bildiklerimi ona da öðrettim. Bu duruma eriþince iþte yolumuz buralara kadar geldi.

- Meðer, çok hazin, bir o kadar da ilginç hikayen varmýþ Komutan.

- Sað olunuz Kaðaným, beni sabýr ve anlayýþla dinlediniz.

- Müslümanlýkla ilk olarak nerede ve nasýl tanýþtýnýz peki? Soran vezirdi.

- Arkadaþýmla birlikte, bütün varlýðýmýz olan atlarýmýza binip, pusatlarýmýzý kuþanarak, bize görev vereceðini umduðumuz beylere rastlamak için yola revan olmuþtuk. Mola esnasýnda uðrularýn baskýnýna maruz kalan bir ticaret kervanýna yardým edip, onlarý kovaladýk. Bundan memnun olup, bizi sofralarýna davet ettiler. Burada sohbetlerine katýlýp, merak ettiklerimizi sorduk. Ýlgimizi görünce molayý üç gün uzatýp, bize Müslümanlýðý anlattýlar.

- Peki ikna olup, iman edebildiniz mi Ýslam Peygamberine?

- Buna o an için evet demek mümkün deðildi, ama aralarýndaki davranýþ tarzý, baðlýlýk, adalet ve hoþ görüyü çok takdir etmiþtik. Bütün iyi hasletlerinin müsebbibi olarak, Allah rýzasý ve Peygamber sevgisini zikretmeleri bizi hayli etkilemiþ, bu isimleri gözümüzde daha öznel bir hale getirip, anlam kazandýrmýþtýr.

- Sevgi deðer Komutaným, bu anlattýklarýn deðerli ve makul ifadelerdi, çok memnun olduk, bu vesile ile seni tebrik ediyor, görevinde baþarýlarýnýn devamýný diliyoruz. Þimdi istersen gidebilirsin.

Böylece huzurdan ayrýlan Türk Þad, bütün bunlarý arkadaþý Karakuþ'a nakletmekte gecikmemiþti. Kursta öðretildiðinden, esasen bunlarý o da biliyordu, lakin bu sorgunun yapýldýðýný bilmesi, hazýrlýklý olmasýna saðlayacaktý. Türk Þad yanlarýndan ayrýldýktan sonra konuþmalarýna devam eden Vezir ve Satuk Buðra arasýnda þunlar geçiyordu.:

- Aziz dostum, hatýrlarsan, daha önceki bir konuþmamýzda o dergahtan arzu ettiðin adamlardan bahsetmiþtin. Gördün mü, bak iþte yüce Allah bu dileðine böylece karþýlýk vermiþ oldu.

- Gerçekten öyle. Bu dergah ki, sen bilemezsin, yüce yaratan Tanrý'nýn, sizin ifadenizle Allah'ýn inanýlmaz lütuflarýna yüz yýllar öncesinden beri nail olmaktadýr. Orada eðitilmiþ bir Türk cengaveri bana hazineler deðerindedir.

- Bununla ne demek isteðini tam anlayamadým, biraz açýklar mýsýn dostum?
- Tam deðilse bile, bir þeyler anladýðýn muhakkak, sen onlarý söylemeden benim yapacaðým açýklama eksik olur. Sen þimdi ne anladýðýný söyler misin?

- Tabii, e, þey, nasýl desem bilmem ki, evet, anladýðýma göre, bu dergaha yüce Yaratýcý, bizim lisanýmýz Farisi ifadesiyle Huda, eðer böyle bir lütuf bahþetmiþ ise, ki bu inanýlmaz denli sürpriz olurdu, oradan gelen bilgiler bütünü ile doðrudur, demek istiyordunuz, deðil mi?

- Aynen öyle dostum, dost gibi konuþtuðun için sað ol, aksi halde hemen katlini buyuracaktým.

- Samimiyetimden hala kuþku mu duymaktasýnýz yoksa Kaðaným?

- Þirzat, doðruyu bulmanýn yegane yolu, daima kuþku duyabilecek kuvvet ve kudrete sahip olmaktýr. Bunu bildiðin halde, neden sorarsýn hala?

- Lütfen baðýþlayýn Kaðaným, bir an yanýldý bu serkeþ dilim!

- Ama bu son olacak vezir. Aksi halde ecelinle oynarsýn.

- Tanrý, sizden razý olsun.

- Þimdi git, yarýn bir karara varmýþ oluruz.

Satuk Buðra'nýn nasýrýna basan Þirzat, allak bullak bir suratla ayrýlmýþtý. Yanlýþ ön yargýlarýný, hâkim olamadýðý diline ifþa ettirip, akýbetini muðlak ve vahim bir vaziyete sokmuþtu. Satuk Buðra onun sandýðýnýn ötesinde bir kiþiliðin sahibiydi. Ýranlý, kendini zekaca ondan ilerde sanýp, kendisine tanýnan uzatmalý misafirliðin tolerans sýnýrýný aþmakta beis görmeyip, onun, kendisine daima ihtiyaç duyacaðýný sanmýþtý. Oysaki Satuk Buðra, geleceði, madde ve mananýn sergilediði bütün emarelerden okuyup, neyin, nasýl olacaðýný göremeyecek biri olsa, kuþkusuz ki, böyle pervasýz davranamazdý. Baðdat halifesiyle kurulan irtibatý bundan sonra bizzat yürütecek, bunun için baþka milletten vasýta kullanmayacaktý. Bu aþamadan sonra Ýranlý’nýn yarardan çok zarar getireceðini tahmin ediyor, yarýn onu ülkesine gönderme kararý alýyordu. Devresi gün bu kararýný yürürlüðe koyan Satuk Buðra Han, onu ülkesine götürme görevini Karakuþ komutasýndaki birliðe veriyor ve herkesi bir kez daha þaþýrtýyordu.

Sabah erken yola çýkan kafile Narin ýrmaðý boyunca ve güney batý yönünde ilerliyordu. Menzilde Semerkant vardý. Önde ve arkada okçular gidiyordu. Onlarýn arasýnda iki kýzý ve karýsý þahsi eþyalarýný taþýyan develerle Þirzat vardý. Aðýzlarýný býçak açmýyordu. Semerkant'ta güvende olacaklarý kanýsýndaydýlar. Orada kendilerini destekleyen Þia yanlýlarý çoðunluktaydý. Atýný bir an mahmuzlayan Þirzat, Komutan Karakuþ'a yaklaþarak:

-Sayýn Komutan, içimde bir sýkýntý var, yolda bir saldýrý olacakmýþ gibi ürperiyorum. Sizce ne kadar güvendeyiz?

- Bence çekinecek bir þey yok Þehzadem, neden kuþkulandýðýnýzý anlayamadým.

- Sebebini kestirmek zor, ama düþmanlarýmýzýn yolda olduðumuzu bir þekilde öðrenmiþ olmalarý imkansýz deðil. Kendimden ziyade eþim ve çocuklarým için kaygýlanýyorum. Tam bu sýrada öncülerden biri:

- Arkadaþlar, þuraya bakýn. Karþý tepelerin üzerinde bir gözcü var, iþaret veriyor kollarýyla. Diyerek ötekileri uyarmýþtý. Ayný þeyi hepsi teyit edince dizgin çekip, durmuþlardý. Yanlarýna gelen Karakuþ:

- Ne oldu, neden durdunuz?

- Komutaným, galiba izleniyoruz. Az önce karþý tepelerde bir gözcü vardý. Ýþaretini verip gözden kayboldu.

- Gördünüz mü Komutan, içimde ki sýkýntý boþuna deðilmiþ. Haklýsýnýz galiba, ama bir çaresini buluruz elbet. Kaygýlanmayýn.

O an bulunulan yer, bir yaný ormanlýk, karþý yaný giderek yükselen tepelerin uzayýp gittiði derin bir vadi konumundaydý. Irmaðýn karþý tarafýnda yükselen bu tepelere siperlenmiþ baþka gözcüler de olmalýydý. Muhtemelen, asýl tehlike biraz daha ilerde olmalýydý. Bu bir bölük olabileceði gibi, birkaç yüz kiþiden oluþan bir çapulcu sürüsü de olabilirdi. Durum tespiti yapmak için kafile durup, develer ormanýn kuytusuna çekilmiþti. Karakuþ adamlarýný beþerli dört birime ayýrýp, her bir gruba ayrý görevler vermiþti. Birinci gurup, üzerinde bulunulan güzergahý izlerken, diðer gruplar ikiye ayrýlýp, atlarýný ýrmaðýn iki yakasýndan ve yamaçlardan süreceklerdi. Diðer grupsa önde gidenleri biraz geriden ve aralýklý, tek sýra halinde izleyecekti. Önce yancýlar hareket etmiþlerdi. Keçi gibi çevik ve dayanýklý atlarýyla ýrmaðý sýð yerinden geçip, karþý yakadaki engebeli, çalýlýklarla kaplý yamaçlara doðru sürmüþlerdi. Diðer yancýlar kenardaki ormana dalmýþ, nispeten kýyýyý izleyerek harekete geçmiþti. Onlardan bir müddet sonra ana güzergahta gidecek olanlar atlarýný mahmuzlamýþlardý. Karakuþ, Þirzat'ýn biri kýzlarý ve eþinin yanýnda kalmýþtý. Karþý yakadan harekete geçenler bir süre sonra iki gözcüyü yakalamýþ ama adamlar tek kelime etmiyorlardý. Israr edilince bir tanesi kendini hançerleyip, intihar etmiþti. Diðeri bunu yapamamýþ, ama öldürülse bile konuþmak istemiyordu. Onu yanýna alan bir er, elini kolunu baðlayarak kafilenin bulunduðu yere getirmiþ, bacaklarýndan ve omuzlarýndan bir çam aðacýna baðlamýþtý. Adamý gören Þirzat ve Karakuþ hemen yanýna gelmiþ ve sormaða baþlamýþlardý.

- Kimsin, kimin adýna çalýþýyorsun?

-!

- Konuþ yoksa dilini þu hançerle keserim! Diyen Þirzat idi. Çok heyecanlý, bir o kadar da öfkeli idi.

-!

Onlar böylece gözcüyü sorgulamaða çalýþýrken, güzergah öncülerinden biri atýný tozu dumana kattýrarak gelmiþ ve böðrüne saplanan bir okun tesiri ile atýndan yere düþmüþtü. Zorlukla konuþarak yaþadýklarýný aktarmýþtý. Biraz ilerde kendilerinin on misli bir grupla çatýþýp, birkaç arkadaþýnýn aðýr yaralandýðýný ve saldýranlarýn kim olduklarýný anlamadýklarýný söylemiþ ve son nefesini vermiþti. Biraz sonra diðerleri gelmiþti. Ama sayýlarý yarýya inmiþ, kimisi yaralýydý. Onlarý takip edenler vardý. Az sonra takipçilerin gürültüleri duyulmaða baþlamýþtý. Ormanda gizlenmiþ olan kafilenin yerini keþfetmeðe çalýþýyorlardý. Karakuþ adamlarýný attan indirip, yaylarýný kuþandýrarak etrafa daðýtmýþtý. Korkunç bir insan avý baþlýyordu. Takip edenlerin sayýsý elli civarýndaydý. Yol üzerinde duran atlarý ile ormanda savaþamayacaklarý için yere inmiþ, etraftaki izleri inceliyorlardý. Üzerlerinde hafif savaþ giysileri ve çoðunda Moðol iþi kýlýçtan baþka silah yoktu. Üç okçularý vardý. Karakuþ ve adamlarý biraz yukarda siperlenmiþ, aðaçlarýn arasýndan onlarý izliyor, yaklaþmalarýný bekliyorlardý. Tam bu sýrada aðzýný baðlamayý unuttuklarý esir baðýrarak yardým istemiþti. Onu bir hançer darbesiyle öldüren Þirzat geç kalmýþtý. Takipçiler sesin geldiði yöne hücum etmiþlerdi. Ýlk etapta dokuzu uçuþan oklara hedef olarak yýkýlmýþ, ama sayýlarý fazla olduðu için hepsini durdurmak mümkün olamamýþtý. Kafileye ilk saldýranlarý Þirzat ve Karakuþ kýlýçlarýyla karþýlamýþ, lakin üç kiþinin ayný anda saldýrýsýna uðrayan Þirzat omzundan yaralanmýþtý. Diðerlerinin dördünü okçular, üçünü Karakuþ kýlýcýyla saf dýþý etmiþ, geriye teslim olarak canýný kurtaran iki kiþi kalmýþtý. Þirzat, aldýðý derin kýlýç yarasý nedeniyle çok kan kaybediyordu. Eþi ve kýzlarý aðlayarak yaný baþýna gelmiþ, yarasýný sarmaða çalýþýyorlardý. Utacýlýktan anlayan erlerden biri hemen çevrede daima bulunan þifalý bitkilerden toplamýþ ve yaralýlara yardým etmiþti. Yarasý sarýlan Þirzat büyük tehlikeyi atlatmýþ, ama durumu iyi sayýlmazdý. Esirleri sorgulamak isteyen Karakuþ, konuþmadýklarýný görünce sinirleniyordu. Erlerden birinin aklýna gelmesi üzerine, üzerleri aranan esirlerden birinde kamýþa sokulu bir mektup bulunmuþtu. Bu Farsça yazýlmýþ kýsa bir buyrultu idi. Mektubu eline alan Karakuþ, bu dili okuyamayýnca, onu Þirzat'a uzatmýþtý.. Bir an yazýya göz gezdiren Þirzat'ýn rengi uçmuþtu. Zira buyrultunun sahibi Oðulcak Han ve söz konusu kendi ölüm fermaný idi. Hitap ettiði kiþi, saldýranlarýn önderiydi. Bu durumda Karakuþ esirleri serbest býrakmak gerektiðini düþünüyordu. Fakat Þehzadenin:

-Bunlarý serbest býrakýrsan durumu haber verirler ve sonra baþýnýz benim yüzümden baþka dertlere girer Komutan. Demesi üzerine.

- Galiba haklýsýn Þehzade. O halde onlar da bizimle gelecekler. Ölmek mi, yoksa birlikte mi gelmek istersiniz?

- Görevimizi baþarmadan döndüðümüzde zaten yaþatmazlar bizi. Sizinle geliyoruz.

Bu karar üzerine yeniden toparlanan kafile günler sonra menziline varmýþ ve taraftarlarýnýn gösterdiði büyük bir konaða yerleþmiþlerdi. Onlarý göndermek istemeyen Þehzade Þirzat, önce yorgunluk ve misafirliklerini öne sürüp, bir hafta alýkoymuþ, sonra asýl fikrini açýklamýþtý Karakuþa.

- Size güveniyorum, daha doðrusu sizden çok güvenebileceðim kimse yok Komutan. Lütfen bizimle kalýn.

- Fakat nasýl olur Þehzadem, burada sizi sayan ve geleceðin Hükümdarý olarak kabul eden binlerce taraftarýnýz var?

- Görünüþe aldanma komutan, onlar durumu bilmiyor, Turan kaðanlýðý ile hala sýký iliþkim var, sanýyorlar, bu itibarýn asýl nedeni budur.

- Hýmm, galiba anlýyorum.

Þehzade Þirzat'ýn diðer muhalifleri Horasan, Harezm ve Merv þehirlerini üs tutmuþ, ülke idaresini ele geçirmek için çalýþýyorlardý. Gerek daha önce sahip olduðu ve gerekse Satuk Buðra’nýn vezirliðini yaparken kazandýðý paralar Þirzat'ýn çok geçmeden hatýrý sayýlýr bir ordu kurmasýný saðlamýþtý. Niyeti, Karakuþ'u yetiþkin kýzý Mahpeyker ile evlendirmekti. Karakuþ, nasýlsa istediði zaman buradan ayrýlabileceklerini düþünerek, ona damat ve baþkomutan olma teklifini kabul etmiþti. Zaten Mahpeyker, kara, uzun saçlarý, yay kaþlarý altýnda pýrýldayan kara gözleri, muntazam bedeni ile türlü bahaneler yaratarak onunla görüþüyor, ona olan alakasýný göstermekten çekinmiyordu. Ancak bir sorun vardý, o da din farklýlýðýndan kaynaklanýyordu. Þirzat, nikahýn Müslüman adetleri doðrultusunda yapýlmasýný daha uygun buluyordu.

Bu arada Talas'da, Türk Þad'ýn dalgýn hallerini merak edip, soran Satuk Buðra Han:
-Ne o Komutan, düþünceli bir halin var. Yoksa gizli bir derdin mi var, söyle de çare bulalým?

- Ayýptýr söylemesi, lakin Han'ým, sýla ve yar özlemidir bunun sebebi. Bir yavuklum, bir de anam vardý, yoluma bakan.

- Veda etmeði mi düþünüyordun Türk Þad?

-Evet, izin verirseniz?

- Olur, lakin bir þartým var.

-Tabii, buyurunuz.

Baba ocaðýna varýnca bizden çok selam söylemendir Akkartal'a.

-!?
- Neden þaþýrdýn?
-Demek ta baþýndan beri beni tanýmýþtýnýz Han'ým.

- Elbette, yoksa sana ne diye Komutanlýk verdik sanýyorsun? Niyetiniz neyse, onu öðrendiniz sanýrým artýk. Burayý, bizi nasýl tanýdýysanýz, öyle anlatacaðýnýzdan eminim.

- Bunun için benim oraya gitmeme hiç gerek yok Han'ým. Bütün bunlarý çoktandýr biliyorlar zaten.

-Ya, demek öyle? Peki bundan nasýl haberimiz olmadý bizim?

-Size tanýþtýrmadýðým, Karakuþ’tan baþka bir arkadaþýmýz daha vardý. Biz ona ilettik, o da Dergaha ulaþtýrdý ve oradan da tabii ki ulu Hakan Bazýrarslan ve Oðulcak Han'a…

- Hýmm, anlýyorum. Desene ki bir yerlerden hayýr duaya nail olmuþ ve kimi yanlýþlarýmýzdan kendiliðimizden dönmüþüz.

- Evet Haným, aynen öyle olmuþtur…

Devresi gün Türk Þad yine yoldaydý. Aradan aylar geçmiþ, bütün sevdiklerini çok özlemiþti. Satuk Buðra Han'ýn hediye ettiði soylu atý, onun bu sabýrsýzlýðýný içsel bir duyu ile algýlamýþ gibi, olanca süratiyle ilerliyor, menzile bir an önce ulaþmak istiyordu. Maðaralý, kayalýk bir yerden geçiyorlardý ki, kaya oyuklarýnda yankýlanan bir sesle durmuþ, dinlemeðe baþlamýþtý bu sesi Türk Þad.

Birinci ses:
- Kendim baþta, insanoðlunu aciz ve hakir görürüm! Ýkinci ses kahkaha atarak;
- Bunu, yüksek feragat ve tevazu gibi söylüyorsun ya. Baþta ben, yani sen, olduktan sonra, nerede olacaðýmýn hiç önemi yok. Bu düsturun erdemi neresinde ki yoldaþ?
- Vallahi ben onu, bunu bilmem, peygamberimiz böyle buyurmuþ.
- Sakýn bir yanlýþýn olmasýn?
- Ne derler peki?
- Ýnsan, kendisinin aciz ve küçük olduðunu düþündüðü kadar erdem kazanýr, ve bununla büyür, derler, aslýnda. Þu halde, nereye varacaðýndan emin olduðun için böyle diyordun, peki ya bundan emin olmasaydýn ne yapacaktýn?
- Bilmem. Her halde aklýma ilk geleni.
-Aklýna ilk gelenin ne olacaðýný demediðine göre, biz buna her þey, diyebilir miyiz þimdi peki?
- Lütfen, böyle bir þey yapmayýnýz.
- Neden korkuyorsun ki, yoksa inancýndan kuþkun mu vardý? Doðru yolda ve doðru yaptýðýndan emin olanlarda korku bulunmaz oysa…
- Doðrudur. Ama ya yanlýþ çýkarsa?
- Tamam, tamam, sen baþtan beri kuþku kýskacýnda imiþsin.
     -Elimden gelip, gücümün yettiðince inanmaða çalýþtým. Demek eksiðim kalmýþ, ne yapabilirdim ki buna karþý...
- Hah, bütün mesele iþte burada odaklanýyor; eksiðini biliyor muydun da
yapmadýn, bilmiyor muydun da?
- Ne kadar bilsem de, benden iyi bilenler olabileceðini düþündüm.
-Peki, sence, mutlak, doðru ve hakikat yol hiç mi yok? Nasýl yaþayacaksýn bu sorunun karþýlýðýný bulamadan; hep arayacaksýn bunu çünkü?
- Bilmem, belki vardýr?
- Bana inanacaðýna, beni inandýrmadan, bundan söz etmeyeceðimi belirtmiþ olayým.
-Be hey yoldaþ, bunu senden baþkasýnýn bilemeyeceðine inanmam, neden bu denli imkansýz olsun ki, anlamýyorum?!
- Beni buna ikna etmen, hayli zor görünüyor dostum, bilesin.
- O halde yüce Yaratan aþkýna rica edeyim, lütfen, bana bundan bahseder misin ey Pir-i fani?
-Beni þaþýrtýyorsun. Meðer bu yetenek sende varmýþ. O halde dinle. Bizde insan, bir takým temel deðerlerle ölçülür. Bunlarýn baþýnda Cürüm ve Bilgi düzeyi gelir. Beden ve Tin ile yaþayana Kiþi, yani Adam denir. Cürümü büyüdükçe, buna baðlý olarak, bilgi ve tecrübesi de büyüyüp, yaratý ve söyleme kudreti artar.

- Bilim düsturu bizde iki türlüdür. Ýlki, kendini tanýmak, ikincisi diðerlerini tanýmaktýr. Kendini tanýmaða merak saranlarýn rotasý uzaklardýr. Tanýdýkça herkes ve her þeyden uzaklaþýr, sonunda salt yalnýzlýða varmak isterler, ki bu hal ölüm deðilse bile, insana hapislik gibidir. Onun için, yaþarken, genelde ýlýmlý bir tarz içinde olunur. Bu saðlanýp, orta yol tutulunca, umumi hayat ve bunun yaþanmasýna dair ilkeler öðrenilir…

Konuþulanlarý ilgiyle izleyen Türk Þad, bu seslerin sahiplerini yakýndan görmek için atýndan inmiþ, yaya ilerliyordu. Meðer bunlardan biri, meþhur Bilge Ata ile Müslüman olma eðiliminde olan biriydi. Gayesi, son bir kez de ona danýþmaktý. Az sonra Türk Þad, iri bir kaya yarýðýndan onlarý cismen görebilecek durumdaydý. Bir an konuþmak üzere aðzýný açan Bilge Ata’yý, Türk Þadýn sesleniþi susturmuþtu:

- Esenbolzin Ulular! Baðýþlayýn sözünüzü böldüðüm için. Seslenmeden durmayý evla saymayýp, konuþarak, kendimi belli ettiðimin sebebi, sizleri, sayýn Bilge Atam, tanýmýþ olduðumdandýr.

- Berhudar olasýn ey oðul! Buyur, yaklaþ da görüþelim hele.

Fakat tam bu sýrada, gürültüyle sarsýlan yer ve ard arda baþlarýna düþmeye baþlayan kaya, toz ve topraklar... Bir an yer yarýlýp, üstünde bulunanlarý altýna çekmek isterken, þimdi ortasýnda kurulu mermer sütunlu çeþmenin altýnda, çimenlere oturan Bilge Ata’yý yalnýz görmüþtü

-Bu neydi böyle Bilge Atam? Usum, izaným þaþtý…

- Çekinme evladým, gel Ne oldu, ne gördün ki?

- Az önce yanýnýzda, birlikte konuþtuðunuz kiþi ne oldu, uçuruma mý yuvarlandý?
     - Ha, þu durum o benim aynadaki yansýyan resmimdi. Ayna düþtü, o da kaybolup, gitti. Ama bu seni hiç taciz etmesin evlat.

- Bilge Ata, lütfen, bana burada ikinci bir þahýs yoktu, kendi kendime konuþuyordum, demeyiniz…

- Hah hah haaa! Demek inandýrmak kolay deðildir seni?

- Hâþâ, yanlýþ anlamayýn Bilge Atam, siz yok, diyorsanýz yok demektir. Fakat, var idiyse, nasýl olduðunu açýklamayý, sizin lütuf ve kereminize býrakýrýz.

- Güldürme adamý behey Deli kartal’ýn oðlu. Biri kaybolacaktýysa, onun biz olmayýþýna sevinmekten baþka ne yapabilir, neyi sorabiliriz ki?

- Haklýsýn, çok haklýsýn Bilge Atam.

- Pekala, mademki ýsrarlý olmadýn, o halde sana olayýn aslýný söyleyim oðul.

- Lütfunuz olur Bilge Atam.

- Yapmadýðý olaydan ötürü sorum taþýmayana, nasýl yaptýn? Denemez. Tanrýnýn iþi ve onun takdiri böyle imiþ. Ha, o bir gerçek kiþi idi. Bir adý, soyu-sopu ve bir cismi vardý.

- Hayret bir olay...?

- Tevatür olarak hayrete þayan, ama gerçek. Duygu ve akýl yönlü kararlarýnda sabit olmadýðý için, hiç bir noktaya tutunamayýp, uçuruma yuvarlandý o garip. Ben ise, þu arkamdaki ardýç aðacýna tutunmakta tereddüt etmeyince yerimde, olduðum gibi kaldým oðul. Sen ne ararsýn, nerden gelir, nere gidersin böyle?

- Doðrusu, Bilge Ata, Samanîler diyarýndan gelip, iki seçenek arasýnda seçimsiz kalýp, nereye önce gideceðimi bilmiyordum. Ýyi ki talih seni rastlattý.

- Eeeh, sonra?

- Orada tekmil bilgileri edinerek dönmekti görevim, bu bitti, lakin, eve yalnýz mý, yoksa bir gelin ile mi dönmek arasýnda kararsýzým.

- Ah hah haaaaa! Anladým oðul, anladým ki, hem nasýl. En iyisi bir gelinle dönmektir elbet. Ama bunu nasýl yaparsýn, bilmem?

- O konuda müsterih olabilirsiniz Bilge Atam.

- O halde, haydi rast gelip, uður ola ey oðul. Ocaðýnda, atan ve soranlara selam eyle.

Böylece ayrýlan Türk Þad, yola koyulmuþ, bir an önce Gülbahar'a ulaþmak içi atýný mahmuzluyordu... Saatlerdir yol alýrken, atý yorulmuþ, bir dere kenarýnda mola vermiþti. Etrafta kuþ sesinden baþka ses yoktu. Bir kervana ait olan deve katarý görüldüðünde, Türk Þad, tuttuðu balýklarý kýzartarak, az önce karýn doyurmuþ, þimdi gölgelikte dinleniyordu.

Kervan büyük ve zengindi. Onun için de iyi korunuyordu. Tepeden týrnaða silahlý muhafýzlar at oynatarak öne çýktýklarýnda, dere kenarýnda otlamakta olan cins ata dikkat etmiþlerdi. Ýki kiþi ayný anda;

- Vay anasýný be! Bir at iþte bu kadar güzel olur, kimin ola ki?

Dedikten sonra, atlarýný ona doðru sürmüþlerdi. Yanýna varmýþlardý ki, ansýzýn výzýldayan oklara hedef olan diðer muhafýzlarýn feryatlarýyla geri döndüler. Türk Þad ayaða fýrlamýþ, yay ve sadaðýna el atmýþtý. Az önce yanýna yaklaþan muhafýzlardan birini, vurularak attan düþerken görmüþ, onu vuranlarýn kervaný talan etmek isteyen haydutlar olduðunu anlamýþtý. Yüzü aþkýn haydut sürüsü kervanýn etrafýný sarmýþ, muhafýzlarla aralarýnda ölümcül bir savaþ baþlamýþtý. Sayý bakýmýndan haydutlar daha kalabalýk, fakat muhafýzlar kadar iyi savaþçý deðillerdi. Ýlk baskýn anýnda verdikleri zayiata karþýlýk gelecek sayýda adam kaybetmiþlerdi. Þu anda eþit görünüyorlardý. Kýlýçlar, hançerler konuþuyor, her kalkýp iniþte bir feryat duyuluyor, yaðýz yer kýzýla boyanýyordu. Türk Þad yüz adým ilerisinde sürmekte olan bu kavgayý eli tetikte izliyor, namert bulduðu sinsi saldýrý sahiplerini taraf gözetmeden vuruyordu. Bunu izleyen birkaç kiþiden biri de haydutlarýn lideriydi. Doratýný ona doðru mahmuzlarken, bir eli dizginde, diðeri silahsýz ve havadaydý. Türk Þad onu izliyordu. Yanýna gelince gem kasmýþ, atý þaha kalkarak durmuþtu;

- Selam sana ey mert savaþçý! Niyetim sadece tanýþmaktýr. Kimsin, diye merak ederim.

- Adamlarý can pahasýna vuruþan bir önderin sohbet aþkýna þaþarým. Önce iþini yap, sonra konuþuruz, olmaz mý?

- Seni, bizi desteklemeðe çaðýrsam ne dersin ey yabancý?

- Hýmm, niyetin anlaþýldý harami baþý, ama iþin zor. Çünkü beni buna zorlamaktan baþka çaren yok.

- Yo, sandýðýn gibi deðil. Bu kervanýn kime ait olduðunu ve bizim kim olduðumuzu bilmiyorsun çünkü henüz.

- Tez cevabýný ver de bir düþünelim bunu.

- Bunlar Samanilerdir, Baðdat'a gitmekteler. Bize Türgiþler derler. Bu daðlar ve tüm bozkýrda bizim sözümüz geçer, Han, Kaðan tanýmayýz. Bana Ulukurt derler.

- Tamam, anlaþýldý Ulukurt, ardýndan geliyorum, sür atýný!

Çok sürmeden savaþ sona ermiþ, kervan muhafýzlarý silah býrakýp, teslim olmuþlardý. Esirlerin elleri arkalarýndan baðlanýp, bir zincir oluþturmuþlardý. Kervancý baþýný yakalayýp, ifadesi alýnacaktý. Sorgu ve yargý görevi Türk Þad'a verilmiþti.

- Söyle bakalým Bezirganbaþý, aðýrlýðýnýz nedir?

- Üç yüz deve yükü kumaþ, baharat ve mücevherat vardýr, mal olarak. Bunun yanýnda elli kadýn ve yetmiþ atlý köleden ibaretiz ey Yargýç.

- Nereli, hangi ulustansýnýz peki?

- Biz Filistin Musevîlerindeniz. Ýþimiz ticarettir sadece.

- Ve istihbarat ülkeler arasýnda, deðil mi?

- Buna, evet demekten baþkasý yalan olurdu, evet, ey Yargýç.

- Pekala Bezirganbaþý, de bakalým, geldiðin diyardan, Baðdat'a götürdüðün en mühim, en deðerli istihbarat ne idi?

- Bu ulus, yani Türkistan'da yaþayan sizler, öndersiz, baþýbozuk zamanlarda ve zafiyet içindesiniz. Zafiyetiniz, beylerinizin bir bayrak altýnda toplanmamasýndan kaynaklanýyor. Koca bir kýtayý titreten Göktürk Ordusu parçalanýp, tek baþýna yetersiz bölüklere ayrýlmýþ durumdadýr. Bu özgüven eksikliði, her ulus gibi, sizi de çekingen yapacak, kendinizi koruma güdüsünün kölesi olacaksýnýz bu gidiþle. Bunun sonu malum; baþka uluslarýn iradelerine ram olmanýzdýr...

- Dediklerin yanlýþ deðil, ama mükemmel de sayýlmaz. Baðdat'ýn istediði, Türklerin Müslüman olmasýdýr, deðil mi?

- Evet, çünkü Baðdat Halifesi ancak böyle hâkim olabilir Turan diyarýna. Zira bu milleti savaþta yenmek imkansýzdýr. O halde, Türkleri ikna için kutsal deðerler üzerine kurulu Müslümanlýk bu amaca en uygunudur. Çünkü onurlarýna düþkün olan Türkler, insan nefsini yerdiði kadar öven, erkek dini sayýlan, Ýslamlýðý kabulde pek zorlanmayacaklardýr.

- Türklerin onurlarýna düþkünlüðü neyse, ama, kadýnlarý ayýran, muhalif bir din arayýþý içinde olduklarýný nerden çýkarýyorsun bre Bezirgan?

- Fakat Yargýç Beð, bu teklifle karþýlaþan Türkler, Müslümanlýða hayýr dedirten kadýn hakimiyeti altýnda zaten yaþamýyorlar. Ben bütün Türk illerinde, saraylarýnda bunu gördüm.

- Kadýnlarýmýz, her þeye raðmen baþ tacýmýzdýr. Ýlahelerimiz gibi onlara deðer verir, onlar için yaþar, onlar uðruna ölmekten kaçýnmayýz biz…

- Fakat sayýn Yargýç, Türk kadýnlarý, erkeklerine doðan güneþe bakar gibi bakar, taparcasýna severken, bir baþkasýný görmezler.

- Bize dair gözlemlerin hayatýný baðýþlatýp, yaþayabileceðin kadar mal ve vasýta ile serbest býrakýlmana karar verilmesine amil oldu. Þimdi gidebilirsin.

Türk Þad'ýn kararýný izleyenler arasýndan ileri çýkan Ulukurt;

- Yargýnýz hemen uygulanacaktýr efendi, lakin þimdi kýymetli adýný söyleyip, bizleri þerefyap etmez misin?

- Evet, adým Türk Þad, Tanrý daðlý Akkartal'ýn oðluyum.

- Baþkasý olsaydýn zaten þaþardýk yiðidim. Babanýza bizden de selam götür…



Bu açýklamadan sonra oradan ayrýlmak üzere harekete geçen Türk Þad, izleyenlerin sevinç ve methiye nidalarý altýnda, atýný alýp, tekrar yola revan olmuþtu. Hava, güzeldi. Yüce bir dað eteðinde, uçurumlarla dolu bir vadide güneþ çalýyor, gök yüzü bulutsuz, nal seslerinden baþka ses duyulmuyordu. Bir ara, iki devasa kayanýn kapýlýk ettiði büyük bir maðara çekmiþti dikkatini. Atýný duraksatýp, sonra o tarafa sürdü. Ýçerden ses, seda gelmiyordu. Bir ýslýk çalýp , bekledi. Karþýlýk veren olmayýnca atýndan inip, maðaraya doðru yürüdü. Ýçeri girdi. Beþ adým sonra loþ mekaný aydýnlatan bir ateþ gördü. Biraz ilerde, korlarý görünüyordu. Yaný baþýnda baðdaþ kurmuþ, oturan kiþiyi fark ettiði an eli kýlýç kabzasýna gidip, iki adým mesafede durdu. Ateþin kýzýl ýþýklarý altýnda deruni âlemlere dalmýþ bu garip kiþiye seslendi:

- Esen bulasýn ey Derviþ han!

Yerinden kýpýrdayan adamýn sol eli ona, hemen karþýnda serili pösteki üzerine oturmasýný iþaret ederken, gözleri halen elinde çektiði uzun tespih tanelerinde sakindi. Türk Þad bu sükunet karþýsýnda iþaret edilen yere oturup, beklemeðe baþladý. Bu arada, bu kiþinin, toplumdan uzak, daðlarda yaþayan bir münzevi olduðunu düþünüyordu. Az sonra tefekkür ve zikrini tamamlamýþ olmalý ki, Derviþ:
- Hoþ geldin yiðidim, sefa geldin. Kalkýp seni karþýlayamadýðým için kusura bakma.

- Ziyaný yok Derviþ baba, asýl sen kusura bakma. Destursuz girip, belki ibadetini taciz ettim?

- Yok evladým, bilakis çok memnun ettin. Nicedir bir insanoðlu ile konuþmuþluðum yoktu.

- Sevindim öyleyse. Buyur sor, ne sormak istiyorsan Derviþ baba.

- Ey oðul, kimi kimseyi tanýmam. Hem bana verdiðin o adý da hiç duymadým.

- Batý illerinde, senin gibi, yalnýz, Tanrý ile arkadaþ olan insanlara Derviþ derler.
- Hýmm…

- Derviþ baba, sen kendini peki ne olarak bilirdin?

- Baksý, baksý derlerdi bana bir zamanlar. Gençlikte yaþadýðým toplum böyle bilirdi.

-Kimdi bu toplum?

- Bize Göktürkler, derlerdi.

- Nasýl, anlayamadým. Þimdi kaç yaþýndasýn peki Derviþ baba?

- Bilmem ki, iki yüzden sonrasýný saymadým oðul.

- Dede, sende bir sýr, bir ilaç olmalý, insaný ölümsüz yapan?

- Baþka türlü olmaz mý bu diyorsun yoksa oðul?



- Her halde olmaz, olur mu yani?.

- Ýnsaný ölümsüz yapan bir þey yok, ama ömrünü uzatan çok þeyler vardýr oðul.

- Nelerdir bunlar dede?

-Birincisi, kadýn dýrdýrýndan uzak, kalbini hiç yormayacaksýn sinirlenerek.

-Ya? Baþka ?

- Ýkincisi, en az bir sanat bilip, onda iþlemekten büyük haz duyacaksýn.

-Deme, çünkü benim bildiðim sanat kýlýç sallayýp, ok atmak, adam öldürmek, dede.

- Öyle ise, en kýsa zamanda bir de yaratýcýlýk sanatý öðrenmen gerek oðul.

-Evet, anlýyorum dede.

- Ýster yazý, ister çizi veya boya, istersen musiki ile, görüp duyduklarýný, idrakinde olaný, tarif ve tasvir yapamayan kiþi, eksiði bulunandýr oðul.

- Haklýsýn dede. Bana tavsiyen nedir peki?

- Bunu kendin bilip, seçmelisin.

- Evet ama, þimdi hal vaktim yok bunlar için. Ýþin kötüsü, ne zaman vakit bulacaðýmda kuþkuludur.

- Madem öyle, aklýnda bulunsun yeter.

- Dede, baþkaca bir þey yok mu bu iþte?

- Var elbet, bu hepsinden ziyade hem.

- Nedir o?

- Bu inanmaktýr oðul. Acunu kendi içinde taþýdýðýna inanabilmektir hem.

- Bu imkansýz deðil mi derviþ dede? Bütün acunu kiþi nasýl içine sýðdýra bilir?

- O halde dimaðýný açmalý, bilmiyorsa öðrenmeli. En büyük hacim zenginliði ruhtadýr çünkü oðul. Ruh, kapsadýðý kainatý içinde hissetmekten aciz olup ve bilmiyorsa ne taþýdýðýný; kuþku ile rahatsýzlýk duyar, hastalanýp, tedaviye muhtaç kalýr her zaman…

- Anlaþýldý ama, kadýnlara hiç mi yaklaþmamalý? Ya birini seviyorsak dede?

Kýrýþýk yüz hatlarý bir an gerilen Baksý dede, ilk kez gülerek:

- Ölçü seçiminde hür olduðuna göre, yediðine, içtiðine dikkat edersin artýk.

- Nasýl yani Baksý Dede?

- Ölçülü olmayý bilirsen, bir þey olmaz. Sevmek, ilmini haiz olmak kaydýyla, insan ömrünü kýsaltmaz, uzatýr ayný zamanda oðul.

- Sevmenin de ilmi mi vardýr dede?

- Tabii ki ve her halde oðul. Asýl ilim iþte burada olup, insanoðlunun bu dünyadaki en mühim iþi de bunu baþarabilmektir oðul. Bu ayarý iyi yapamayanýn hayatýna törpü girer, çok sürmez, bitirir çünkü onu...

- Haklýsýn dede. Bir yavuklum var. Yanýmda olmasý haz verse de, uzak kalýþýn acýsý fazla oluyor. Ya onu yanýma almalý, ya da unutmalýyým hepten.

- Bunu sen bileceksin.

- Tamam dede. Destur verirsen þimdi kalkýp, yavuklumun yurduna gideceðim. Belki onu da alýp, birlikte dönerim. Nasihatlerin için teþekkür ederim Baksý dede...

Böylece yola çýkan Türk Þad, üç gün üç gece sonra niþanlýsýný alýp, baba ocaðýna dönmüþ, yapýlan düðüne, baþta Satuk Buðra Beð, Turan ülkesinin diðer beyleri, ulu Hakaný dahi katýlarak, bilmem ne zamana kadar sürecek olan yeni bir dirlik çaðý baþlamýþtý…




-Son –





Hüsrev Özel



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn tarihsel roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tanrý Daðlý Akkartal 1. Bölüm
Tanrý Daðlý Akkartal 2. Bölüm
Tanrý Daðlý Akkartal 3. Bölüm

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Savaþçýnýn Ýntikamý [Öykü]
Askerlik Macerasý... [Öykü]
Açý ve Usta [Öykü]
1.Bölüm: Çatal Yürek [Öykü]
Ademin Akýbeti [Öykü]
[Eleþtiri]


Hüsrev Özel kimdir?

Yazma tutkusu olan herkes gibi, bu yolda bir çok cefayý bedel olarak ödemiþ biriyim.

Etkilendiði Yazarlar:
Bir çok iyi yazar var, lakin H.N.Atsýz ve P.Safa'nýn yeri baþkadýr nezdimde.


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hüsrev Özel, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.