..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Kendinden daha uyanýk insanlarý iþe aldýðýn zaman, senin onlardan daha uyanýk olduðunu kanýtlamýþ oluyorsun. -R. H. Grant
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Ömer Özyurt




2 Eylül 2022
Balýkçýlar  
Ömer Özyurt
Yaþananlar bir gün aný olur. Gün gelir þiir olur, öykü olur çýkar karþýma..


:GDJ:
BALIKÇILAR

Unutulmaz o çocukluk günlerimizin
anýsýna, bütün arkadaþlarýma ithaf olunur...

Havva Ebe, ineði sýðýra saldýktan sonra, Ömer’in uyuduðu odaya girdi. “Ömeer, haydi kalk, ne yatýp durun, öðlen oldu dýþarýsý” dedi. Tandýr evine geçti. Çay bardaklarýnýn þýngýr þýngýr sesleri geldi. “Haydi kalk” diye yeniden seslendi tandýr evinden.
Ömer, istemeye istemeye kalktý, üstünü giyinirken dýþarýda kuþlar sabah þarkýlarýný söylüyordu. Camdan bir türlü ayrýlamayan kara sineðin kanat výzýltýlarý kulaðýný týrmalýyordu. Gitti, elindeki gömleði þýrrak diye cama vurdu. Sinek sesi kesti. Sedirin üzerine yarý baygýn düþtü.
Çaylarýný içerken Ömer sordu, “dedemle annem nerede ebe” diye.
“Çaya gittiler” dedi ebe. “Domatesleri sulayacaklar, çapa yapacaklar.” Tandýrýn üzerinde yanmakta olan ateþe gözlerini dikmiþ Ömer, bir an için annesine acýdý. “Dedem eþeðin üzerinde, annem arkadan çaya kadar yürüyecek zavallý kadýn” diye düþündü. Ömer Dede domateslere su bulmak için ark boyunca taa yukarýlara kadar gider, saatler sonra su ile birlikte dönerdi, arkýn içinde yavaþ yavaþ akmakta olan suyun yolunu düzelte düzelte. Kezban gelin de, çaresiz O’nu ve suyu beklerdi. Fakat, köylük yerde bunlar olaðan iþlerdi.Onun için fazla üzerinde durmazdý.
Ömer, gözlerini zorla ateþten ayýrdýktan sonra, ebesine döndü, biraz ürkek, biraz emredercesine “peynir ekmek ver bana” dedi. “Nolcamýþ gine o” dedi ebe, biraz hiddetle. Sesinde biraz da þefkat de varmýydý ne.
Ebenin hazýrladýðý ekmek çýkýný ile kapýnýn arkasýnda duran balýk oltasýný alan Ömer, bir çýrpýda merdivenleri indi, avlu kapýsýný vurdu, sokaðý geçip, Uluharman’a çýktý.
Ali ile Nedim de azýklarýný ve oltalarýný almýþlar, Dudu Ebe’nin, kesilmiþ, inþaata hazýr hale getirilmiþ, kurumuþ, duvar dibine istif edilmiþ kavak aðaçlarýnýn üzerine oturmuþ bekliyorlardý. Ali, yine yüzünü yýkamamýþ, gözleri çapak içindeydi.Nedim, belli ki, uykusuzdu. Boþ boþ bakýyordu. “Fehmi’yle Ýsmail gelmedi mi?” diye sordu Ömer. “Cýk” yaptý Ali. Çýktý, Nedim’in yanýna oturdu Ömer de.
Hiç konuþmuyorlardý. Sabah mahmurluklarýný atamamýþlardý üzerlerinden. Ali, elindeki çakýyla, oturduðu kuru kavak aðacýna çentikler açýyordu. Týkýr.Týkýr. Ne yaptýðýný kendisi de bilmiyordu. Can sýkýntýsý iþte...


Bu aðaçlar, Dudu Ebe’nin aðaçlarýydý. Dudu Ebe, Nedim’in ebesiydi. Yani, babasýnýn annesiydi. Köy yerinde, babanýn ve annenin annesine “ebe” der, torunlar. Aðaçlar, evin duvar dibinde durur, köyün bütün çocuklarý burada toplanýr, konuþur, oynar, hayal kurar, burada kavga eder, burada barýþýr ve buradan daðýlýrlardý evlerine, geceyarýlarý...
Hiç aþaðýya inmez, gece gündüz balkonda oturur, hiç uyumaz, yemez içmez, baðýra çaðýra kimseyi evinin duvarýna yaklaþtýrmazdý Dudu Ebe. “Gavurun bebeleri, gidiiin, ellemen duvarýmaa !”
Ýsmail ile Fehmi, Þeytan Süleyman’ýn evinin köþesini döndüler. Uluharman’ý geçip, diðer çocuklarýn yanýna geldiler. Beþ çocuk gözleriyle anlaþýp, Tepecik’e doðru yola koyuldular. “Ekmek aldýnýz mý?” diye sordu Ýsmail, tok bir sesle.“Aldýk” diye baðýrdýlar diðerleri, hep bir aðýzdan

Tepecik’i aþýp, köy görünmez olunca, Nedim, cebinden Asker Sigarasý’ný çýkardý. “Yakýn” dedi. Çocuklar, durup döndüler, önce köye baktýlar. Köy görünmüyordu. Rahat ve güven içinde, Nedim’in uzattýðý paketten birer sigara alýrlarken, “Ali, uçlu sigara ver de onu içelim” dedi Fehmi. “Yok valla” dedi Ali. Tedirgin. “Lan, Gambýr Abca’dan çalmýþýndýr oðlum, saklama iþte” diye çýkýþtý Fehmi.
Ýsmail, ileriden emretti, “Yürüyün be; sýcak bastýrmadan varalým çaya !”
Çocuklar, küçük küçük tepeleri aþarak, dereleri geçerek, çalýlarý dolanarak, vakitsizlikten, þuracýktaki alýçlarý yemeyi bir baþka güne býrakarak, taþlý topraklý patika yollardan, kah koþarak, kah yürüyerek, kah sürünerek, Asar Çayý’nýn, taa aþaðýlarda, derinlerde aktýðý vadinin kenarýna geldiler.
En önde Ýsmail, en arkada Ömer, taþ ve kayalardan, belli belirsiz incecik patikalardan; koþarak, yürüyerek, bazen de düþerek aþaðýya doðru inmeye, yuvarlanmaya baþladýlar.
Ömer, hayranlýkla ve þaþkýnlýkla açýlmýþ gözleriyle, aþaðýlara, Asar Çayý’na bakýyordu. Öylecene. Kýpýrtýsýz. Çay, daðlarýn arasýnda, gelinlik genç kýz saçý gibi, kývrým kývrým olup, akýp gidiyordu sonsuza doðru...

Epeyce uzaklaþmýþ arkadaþlarýnýn arkalarýndan koþtu gitti Ömer.
Hacý Bey’in Eðlen göründü iþte.
Çocuklar, dik yamacý indikten sonra, küçücük düzlüðü bir çýrpýda geçtiler. Eðlenin kenarýndaki kayalýklara çýktýlar.
Kývrýla kývrýla akan çay, ilkbahar ve sonbahar yaðmurlarýyla delilenip, sel olduðunda, kývrým köþelerindeki kayalarýn diplerini oyar.Bu oyuklara doluþan suyun meydana getirdiði küçük su birikintilerine “eðlen” denir.
Köyün bütün erkek çocuklarý, kayalarýn üzerinde, anadan üryan soyunup, kayalarýn tepelerinden kendilerini serin sulara býrakýrlar, yüzerler, oynaþýrlar, eþek þakalarý yaparlar, oltayla balýk tutarlar. Daha büyükleri, dinamit atarlar, sütleðen sýkarlar. Ýrili ufaklý bütün balýklar ölür. Yavru balýklarýn öldüðünü gören Ömer’in içine kan oturur...
Kayalarýn üzerine dizilmiþlerdi balýkçýlar. Ta bu baþtan öbür baþa kadar. Kayanýn bu taraftan en baþýný Ömer kapmýþtý. Onun yanýnda Nedim; Ýsmail, her zaman olduðu gibi yine ortadaydý. Onun yanýnda Fehmi, en sonda da Ali...
Bir telaþ sarmýþtý herkesi. Iþýl ýþýl gözlerden umut fýþkýrýyordu. Deðneklere sarýlmýþ misinalar çözülüyor, mantarlar kontrol ediliyor, oltalara kurtlar takýlýyordu. Suda balýklar þýkýr þýkýr oynuyordu. Bazen karýnlarýný göðe verip, gümüþ gibi ýþýldýyorlardý.
Oltalar, cup cup diyerek indiler suya birer ikiþer. Demin oynaþan, ýþýldayan, cokuþup yumak olan balýklardan eser kalmadý. Gidip her biri bir deliðe saklandý. En son dalgacýk da karþý kýyýda yok olunca, ortalýk sakinleþti. Korkunç bir sessizliðe kesti. O kahrolasý, can sýkýcý bekleyiþ baþladý.
Çocuklardan çýt çýkmýyordu. Hepsi birer heykel olmuþlardý. Hiçbir ses duyulmuyordu, vadiyi doldura doldura, taþlarýn arasýndan çaðýldayan, coþan sudan ve þurada výzýldayýp duran eþek arýsýnýn sesinden baþka...
Güneþ iyice dikilmiþti.Yakýyordu. Výcýk výcýk her yaný tere batmýþ Ömer, gömleðini çýkardý usulcacýk. Sonra, sabýrlý bekleyiþin kollarýna býraktý kendini yeniden.
“Aslaným be” haykýrýþýyla çocuklar yerlerinden zýpladýlar. “Aslaným be, buna balýk derler, balýk” diye baðýrýyordu Ýsmail. Ayaða kalkmýþ, kolunu ileri doðru uzatmýþ, elinde olta deðneði, misinanýn ucunda, suya deðdi deðecek, saða sola can havliyle sýçrayan balýk. Balýk sýçradýkça, bir yeþil oluyor, bir mavi oluyor, bir kýrmýzýya dönüþüyor, sonra, sütbeyaz kesiliyordu. Yorulunca kendisini býrakýyor, aþaðýya doðru, upuzun, ip gibi oluyordu.Sonra, yeniden sýçrýyor, sonra yeniden ip oluyordu.
Ýsmail, hayvanýn caný daha fazla yanmasýn diye, oltadan çýkardý. Yaný baþýnda duran gömleðine sardý. Sýçrayýp da suya kaçmasýn...
Oltaya yeni bir kurt takýp, suya fýrlattý Ýsmail. Kurt, dalga dalga olan suyun derinliklerinde gözden kayboldu.
Yeniden sessizlik, yeniden bekleyiþ, yeniden sabýr...
Fehmi, olta deðneðini bir taþýn altýna koyduktan sonra, kendine özgü aðýr hareketlerle kalktý, Nedim’in yanýna gitti. Eliyle sigara iþareti yaptý. Ýkisi de birer sigara yaktýlar. Fehmi, yine aðýr aðýr oltasýnýn baþýna geldi. Mantara baktý. Suyun üstündeydi. “Cýk cýk” yaptý. Baþýný iki yana salladý. Sonra, Ali’ye döndü,baktý.
Ali, kayanýn üzerine tünemiþ, yumulmuþ, baþýný bacaklarýnýn arasýna sokmuþ, oltayý tuttuðu iki elini de ileriye doðru uzatmýþ, usuldan usuldan türkü söylüyordu. “Cananým canan, cananým canan...”
“Manyak” dedi kendi kendine Fehmi. “balýk yok,ne yok adam türkü söylüyor yav, umurunda mý !”
Ta orada, kayanýn en baþýnda, kýyýda-kenarda, kendi yalnýzlýðý içinde yitip gitmiþ, o ana kadar hiç konuþmayan, oltasýyla balýk yakalamýþ mý, yakalamamýþ mý belli bile olmayan Ömer’in sesi top gibi patladý. “Acýktým !” Sesi, kanyonun karþý kayalýklarýna çarpýp, geri döndü.Acýktým ! Yemek yiyelim”.
Oturmaktan bacaklarý uyuþmuþ, belleri yanlarý kýrýlmýþ diðer çocuklar, “Ne iyi ettin de hatýrlattýn acýktýðýmýzý” der gibi Ömer’den yana baktýlar. Ýþte o an, Ömer’in de orada olduðunun farkýna vardýlar.
Oltalar sudan çekilmedi. Olta deðnekleri kayanýn üzerinde býrakýldý. Saðlam yerlere tutturuldu. Üzerlerine taþlar konuldu. Aç kurtlar gibi ekmek çýkýnlarýnýn üzerine saldýrdýlar. Çýkýnlardan birini sofra bezi yapýp, ekmekleri, katýklarý üzerine saçtýlar. Bütün kanyonu bazlama kokusu, yeþil soðan kokusu, mis gibi beyaz peynir kokusu, yumurta kokusu doldurdu. Bir de, bu kokularý alýp, sofranýn üzerine çullanan eþek arýsý výzýltýlarý...
Yiyecek artýklarý eðlene çýrpýldý. Balýklara yem olsun diye.
“Ýster zengin, ister fukara, yemekten sonra yak bir cýgara” diyen Ali’nin mesajýný alan Nedim, herkese birer Asker Sigarasý daðýttý.
Ayaklarýný eðlene sallayýp, oltalarýnýn baþýna oturdular. Hiçbir oltaya balýk vurmamýþtý. Olsundu. Þimdi sigara içme zamanýydý. Karýnlarý da doymuþtu. Keyifleri gýcýrdý yani. Hepsine bir taze kuvvet gelmiþti sanki. O zamana kadarki uyuþukluklarýndan eser kalmamýþtý.
“Caranýn külünü düþürmeden, kim bitirirse Vehbi Koç’un kýzýný alacak” dedi Fehmi.
O, herkesin bildiði, kanýksadýðý, tanýdýðý bir yarýþtý. Kimi, sýrtüstü yattý, kimi sigarasýný dik tutmaya çalýþtý. En sonunda, ansýzýn esen rüzgar bütün külleri alýp götürdü.
Öðlen sýcaðý altýnda iyice sýkýlan çocuklar, oltalarýný sudan çektiler, derleyip toplayýp bir kenara koydular. Hemen soyunup, sularý fýþkýrta fýþkýrta, kayanýn tepesinden birer birer eðlene atladýlar. Kayanýn diplerinde suyun derinliði boylarýný aþýyordu. Oralara gitmediler. Kenarlarda yüzdüler. Ara sýra çýkýp, kýyýdaki küçük kumsallarda yatýp, güneþlendiler. Güneþten yanýnca, yeniden serin sulara daldýlar. Sonra, yeniden kumlara uzandýlar. Böyle böyle ikindiyi buldular.


Güneþ, batýya doðru yýkýlmýþken sudan çýktýlar. Kendilerine çok bol gelen pantolonlarýný, terden yakalarý kayýþ gibi olmuþ gömleklerini ve soðukkuvularýný giydiler. Ellerine çakýlarýný alýp, karþýdaki söðüt aðacýnýn altýna gittiler. Herkes, kendisine en iyi “çýðý” yapmaya koyuldu. Çöplerin kabuklarýný soyarken, söðüt aðacýnýn koyu, dinlendirici gölgesi gitmelerine izin vermedi. Oturttu onlarý aðacýn dibine. Kimin istediði bilinmeyen, ya da Nedim’in kendiliðinden ikram ettiði sigaralarýný içip, izmaritleri ayaklarýnýn altýnda ezdikten sonra ellerinde çaký ve çýðý çöpleriyle eðlenin kayasýna yeniden döndüler.
Oltalarýný cup cup diye yeniden suya býraktýlar. Yeniden heykel oldular. Ömer, yeniden kendi dünyasýna çekip gitti. Ali, yeniden “cananým canan”a baþladý ve yeniden Nedim,sarý çipil gözlerini oltanýn mantarýna dikti.
Güneþ battý batacak, akþam ezanlarý okundu okunacak, oltalarý sudan çektiler. Misinalarý deðneklerine sardýlar. Tuttuklarý balýklarý büyük bir özenle ve gururla çýðlarýna dizdiler. Bitiren, balýktan dolup taþmýþ çýðýný havaya kaldýrýyordu, ýþýl ýþýl gözlerle. En büyük çýð, Ýsmail’in kiydi. Kimse itiraz etmedi zaten. Oltasýyla en çok balýðý Ýsmail tutardý hep. Bunun sýrrýný da hiç kimsecikler bilmezdi.
Arkalý önlü, kayalýktan inip, küçücük düzlüðü geçtiler. Yamaçtaki taþlý patikaya girdiler. Yine en önde Ýsmail, yine en arkada Ömer, ayaklarýyla taþlarý kaydýra kaydýra zorlu çýkýþa baþladýlar. Kulaklarý saðýr eden kanyonun sessizliði ve suyun çaðýltýsý yavaþ yavaþ duyulmaz oldu. Bazen, durup aþaðýlara taþ attýlar, kim en uzaða fýrlatacak diye yarýþtýlar bazen. Daðý týrmanýp, yukarý, düzlüðe çýkýnca, Ömer, geri döndü, aþaðýlara, Asar Çayý’a baktý. Su, daðlarýn arasýnda kývrýla kývrýla akýp gidiyordu, gümüþ bir tel demeti gibi.
Köye yaklaþtýklarýnda, çocuklar yorgunluktan ölecek gibiydiler. Gözlerinin ferleri sönmüþ, dudaklarý susuzluktan çatlamýþ, yüzleri sararmýþ, çeneleri aþaðýya doðru uzamýþ gitmiþ; Ýsmail’in o heybetli vücudu bile küçülüp, büzülmüþtü.
Dudu Ebe’nin aðaçlarýnýn yüzüne bile bakmadan geçip, Uluharman’a çýktýlar. Gambýr Ýsmail’in Þavrole kamyonu, hafta sonu tatili için gelen Ankara’lýlarý getirmiþti. Kamyonun arkasýnda sessiz ve sakin bir telaþ vardý. Yerlerde öbek öbek denkler, paketler, fileler duruyordu. Ortalýk Ankara kokuyordu, fabrika kokuyordu. Mis gibi caaným somun kokuyordu.
Ýki elinde iki kocaman file, Ankara’da postacýlýk yapan Diden Mustafa,Havva Ebe'nin evinin yolunu tutmuþtu bile...
ÖMER ÖZYURT - ANKARA

















Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Okul Yolundaki Tank

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Senden Önce [Þiir]
Hüzün [Þiir]
Þiir [Þiir]
Sen Gelmeden Önce [Þiir]
Rotasýz Trenler [Þiir]
Eylül Akþamlarý [Þiir]
Yoksan Eðer [Þiir]
Sonbahar Bulutlarý [Þiir]
Bakýr Rengi Akþamlar [Þiir]
Sokakta [Þiir]


Ömer Özyurt kimdir?

"Kýrsal Öykü"ler ve "Aþk Þiirleri" yazýyorum. "Balýkçýlar" isimli öyküm "Külöykü Dergisi"nde ve çeþitli þiirlerim "Yeni Þiirler Yeni Öyküler-2005 Antolojisi"nde yayýmlandý.

Etkilendiði Yazarlar:
Yaþar Kemal, Çetin Altan, Demirtaþ Ceyhun, Nazým Hikmet


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ömer Özyurt , 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.