..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peþinden yalnýzca yeni bir bürokrasinin artýklarýný býrakýyor. -Kafka
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Hakan Yozcu




9 Nisan 2022
Güzel Bir Dünya  
Hakan Yozcu
Bu gün de ayný þeyleri görmüyor muyuz? Yolsuzluklar, haksýz kazançlar, sahtekârlýklar, üçkâðýtçýlýklar, düzenbazlýk, tokatçýlýk, adam kayýrma, insan seçme… Peki, bu durum nereye kadar sürüp gidecek? Bu insan, ne zaman deðiþecek? Ne zaman sadece kendini düþünmeyecek? Ne zaman kölesi olduðu paraya deðer vermeyecek? Onun kölesi olmayacak? Bu dünyayý ne zaman güzelleþtirecek? Ne zaman, insan, insaný insan olarak görecek?


:IAG:
Bir Þubat tatili. Büyük bir heyecanla havalimanýndan çýkýyorum. Ýçimde anlatýlamayacak derecede bir sevinç var. Nasýl sevinmem? Yýllar sonra Ýstanbul’a yine geliyorum.
     Ýstanbul, hayal edilemeyecek kadar büyük, güzel ve eski bir þehir. Türkiye’nin nazlý þehri. Güzelliði dillere destan. Melekleri bile kýskandýracak bir güzelliðe sahip. Görkemli, heybetli þehirlerin, baþkentlerin sultaný. Onlarýn baþ tacý. Padiþahlarýn, prenslerin, sultanlarýn, krallarýn rüyalarýný süsleyen þehir. Avrupa’nýn özeti. Tüm þehirlerin gözdesi…
     Bir taksiye atlayýp Bakýrköy’e geçiyorum. Burada deniz otobüslerine binip Bostancý’ya, oradan da Ýçerenköy’e geçeceðim.
     Boðaz’ýn tüm güzelliklerini doya doya seyrederek kýsa bir yolculuk yapýyorum. Adeta cennetten bir güzellik parçasý Boðaz. “Cennet, bu kadar güzel olabilir ancak” diye düþünüyorum. Yarým saat kadar sonra Bostancý’ya varýyorum.
     Liman çýkýþýnda önüme gelen ilk taksiyi durdurarak adresi veriyorum: Karslý Ahmet Caddesi Ýçerenköy.
Þoför “Uzak deðil.” diyor. Aracý trafikte dans ettirerek sürüyor. Þehrin güzelliklerine veriyorum kendimi. Kalabalýk ve gürültülü bir þehir. Deyim yerindeyse devasa bir anakent. Binlerce aracýn arasýndan yüzerek ilerliyoruz. Çok geçmeden araç, verilen adresin önünde duruyor. Ücreti ödeyip iniyorum. Özen Sitesi iþte karþýmda duruyor.
Apartmanlar dev bloklar halinde yan yana. Bu bloklara doðru yürüyorum. A Blok hemen önde. Biraz ötesinde B Blok, onun yanýnda da C Blok var. Ben, C Blok’a doðru gidiyorum.
Ana kapýdan içeri giriyorum. Asansör beni bekliyor. Kapýyý açýp girmek istiyorum. Ama hayal kýrýklýðý yaþýyorum. Kapýda kocaman bir yazý: “BOZUK”
Merdivenlere yöneliyorum. Çaresiz basamaklarý tek tek çýkýyorum. Elimdeki adrese göre 5. Kata kadar týrmanacaðým. Nefes nefese kalýyorum. Bu týrmanma, beni çok yoruyor. Nihayet bitiyor. Kapýnýn önündeyim. Zili çalýyorum. Kapý açýlýyor. Kadir, karþýmda. Þaþkýn þaþkýn bana bakýyor:
-     Aman hocam! Hoþ geldin. Evi nasýl buldun böyle? Ben de her an için gel, beni al dersin diye hazýr bekliyordum. Buyur, içeri gir, diyor.
Ýçeri geçiyoruz. Çantamý uygun bir yere býrakýyorum. Oturup biraz soluklanýyoruz. Merdivenler o kadar yordu ki konuþmaya gücüm kalmadý. Ýçerisi oldukça sýcak. Terlemeye baþlýyorum. Rahatlamamý istiyor. Rahatým.
Sohbete baþlýyoruz. Memleketi, köyü, köylüleri, dostlarý, akrabalarý soruyor. Ben de köyde yaþanan son olaylarý tek tek anlatýyorum.
Kadir:
-     Biraz sonra pazara çýkýp bir þeyler alalým. Ýftara yemek hazýrlayalým, diyor.
Ramazan Ayý içinde olduðumuz için oruç tutuyoruz. Bu yüzden iftara yemek hazýrlamak gerekiyor. Biraz sonra hazýrlanýp çýkýyoruz.
Kadir, Maðusa Türk Gücü’nün saðlam bir futbolcusu. “Efsane” desek yalan olmaz. Ýstanbul’da Spor Akademisi’nde okuyor. Yakýnda o da beden eðitimi öðretmeni olacak. Çok zorda olan biri. Çünkü her hafta sonu Kýbrýs ile Ýstanbul arasýnda mekik dokuyor. Maça çýkýyor, biter bitmez ayný gün Ýstanbul’a geri dönüyor. Doðrusu, bu durum, hiç kimsenin dayanamayacaðý ve çekemeyeceði bir meþakkat.
Pazara geliyoruz. Pazar, hemen evin gerisinde. Kadýköy Belediyesi, halka iyi hizmet veriyor. Hemen hemen bütün yerleþim bölgelerinde bu tür pazarlar kurulmuþ. Buralarda aradýðýnýz her þeyi bulmanýz mümkün.
Ýçeri girerken önde büyük bir levha göze çarpýyor: “Ýçerenköy Sabit Pazarý”
Pazara giriyor ve dükkânlarý gezmeye baþlýyoruz. Yan yana ve karþýlýklý olarak yapýlmýþ onlarca dükkân var. Oldukça kalabalýk. Ýnsanlar, iftarlýk malzemeler alýyor. Genelde bayanlar var. Ellerinde çantalar, geziniyorlar.
Biz de alýþveriþe baþladýk. Patlýcan, domates, soðan, patates gibi sebzeler alýyoruz. Yemeðin yanýna pilav yapma düþüncemiz var. Pirinç almak için küçücük bir markete giriyoruz. Burada genç, orta boylu, sarýþýn, güzel bir bayan bulunuyor. Çok nazik. Tatlý, þirin biri. “Hoþ geldiniz efendim” diyor, çok güzel bir Ýstanbul Türkçesiyle. “Neler arzu ettiðimizi” soruyor. Ben, hemen isteklerimizi arka arkaya sýralýyorum. Kýz, benim, bu hareketime gülüyor. Ben, yanlýþ bir þey mi yaptým diye þaþkýnlýkla bakýyorum. Kýz : “Özür dilerim. Çok içtensiniz. O nedenle güldüm. Size yardýmcý olayým, buyurun.” diyor.
Bizi, pirinçlerin olduðu bölüme götürüyor. Pirinçleri çýkarýp veriyor. Sonra þaþýrarak “Neydi? Baþka neydi?” diye sormaya baþlýyor. Ben de tekrar ediyorum. Ama bu defa tek tek söylüyorum istediklerimi. O da tek tek alýp getiriyor. Alacaklarýmýzýn hepsini alýyoruz.
Pirinççi kýz – çünkü adýný bilmiyoruz- “Salça da ister misiniz?” diye soruyor. Evde salça var mý, yok mu, Kadir, emin deðil. O kadar malzemeden sonra salça almamak olmaz. Evde varsa dahi zararý yok. Kutuda bekler. Bozulmaz. Pirinççi kýz, bu defa da reyondan bir kutu salça alýp getiriyor.
Her þey tamam. Ödemeyi yapýp dýþarý çýkacaðýz. Tam o esnada duvarda asýlý bir resim görüyorum. Bir futbol takýmýnýn resmi: Beþiktaþ.
-     Ýþte bu olmadý, diyorum resmi göstererek. Kýz, gülerek cevap veriyor:
-     Haklýsýnýz. Ben de memnun deðilim. Oraya güzel bir Fenerbahçe posteri yakýþýrdý. Ne de olsa Kadýköylüyüz, diyor.
-     Aman Allah’ým! O hiç olmaz, diye isyan ediyorum.
-     Neden?
-     Çünkü duvarlarý süsleyen en güzel resim Galatasaray’ýn resmidir.

Tam o esnada, içeri baþka bir kýz giriyor. Yan dükkânda çalýþan bir kýz bu. Esmer biri. Beþiktaþlý olmalý ki bize söylemediði kalmýyor:
-     Hoop hop! Ne oluyor abiler? Sizler kendi takýmýnýza bakýn. Biz, Beþiktaþlýyýz. Beþiktaþ’ýmýza laf söyletmeyiz. Kan çýkar, kan!
Sert, haþin ve gaddar bir görünümü var. Hiç þakasý da yok gibi. Doðrusu beni korkutuyor:
-     Aman bacým dur! Gözünü seveyim bizi dövme. Sen ne diyorsan odur, diyorum.
-     Ha þöyle yola gelin. Her kuþun eti yenmez, diyor gülerek.
Bu gülmesi, ortamý biraz yumuþatýyor. Pirinççi kýza dönüp akl-ý selim olmaya davet ediyorum:
-     Sen yine de beni dinle. Galatasaray’dan vazgeçme, diyorum. Gel, Galatasaraylý ol. Hiç piþman olmazsýn, diyorum.
Kýzlar, gülüyor. Onlar da beni, kendi takýmlarýna davet ediyor. Biri Beþiktaþlý, diðeri Fenerli yapmaya çalýþýyor.
Dükkândan çýkýyoruz. Yürüyerek eve geliyoruz. Birkaç saat sonra iftar olacak. Yemek hazýrlamak için Kadir ile kollarý sývýyoruz. Kadir, bu konuda çok tembel. Ancak ayak iþlerini yapýyor. Daha ziyade ben yapýyorum yemekleri.
Biraz sonra yemekler hazýr oluyor. Nefis yemekler yapýyoruz. Çorba, patlýcan yemeði, pirinç pilavý, makarna ve salata var menüde.
Akþam oluyor. Ýþ çýkýþý Mehmet de geliyor eve. Mehmet de bilgisayar mühendisi. Program tasarýmcýsý olarak çalýþýyor. Ayný zamanda da ikinci bir okula öðrenci olarak devam ediyor. Üç ay sonra da bu okulu bitirip çiçeði burnunda bir iktisatçý olacak.
Her ikisi de çalýþkan gençler. Sorumluluklarýný biliyorlar. Büyük bir gayretle çalýþýyorlar. Her türlü takdiri hak ediyorlar doðrusu.
Ýftar vakti geliyor. Oturup afiyetle yemeklerimizi yiyoruz. Sonrasý Kadýköy’e þöyle bir çýkýyoruz. Tesadüf bu ya, bir havai fiþek gösterisine rast geliyoruz. Gökyüzü rengârenk. Adeta bir renk cümbüþü yaþýyoruz. Gördüðümüz bu güzellik karþýsýnda büyüleniyoruz. Baþýmýz hep yukarýda. Patlayýp sönen ýþýklarý takip ediyoruz.
Mc Donalds’ýn bir þubesine oturup çay içiyoruz. Uzun uzun sohbet ediyoruz burada. Saatler geçiyor. Farkýnda dahi olmuyoruz. Kalkma vakti geliyor. Kalkýyoruz. Kadir, sabah erkenden kalkýp Kýbrýs’a gidecek. Cumartesi günü maçý var. Pazartesi sabah sabah da geri dönecek. Bu çark, her hafta onun için ayný þekilde dönüp duruyor.
Yatmak için eve dönüyoruz. Ev, gerçekten çok güzel. Daireler, küçük olmasýna raðmen çok lüks. Bir öðrenci için oldukça konforlu.
Kendi öðrenciliðimle bunlarý karþýlaþtýrýyorum. Ben, Erzurum’da, bunlar Ýstanbul’da. Ben, yoksulluklar ve yokluklar içinde, bunlar bolluk içinde. Ben, soðuklar içinde bunlar, sýcacýk bir yuvadalar.
Hele o yýllarýmýzda “Ýhtiyar” diye takýldýðýmýz, yaþça bizden büyük olan Avanoslu Yusuf’un kaldýðý evi gözlerimin önüne getiriyorum. Taþlardan örülü tek oda. Banyo ve tuvalet yok. Giriþi, mutfak olarak kullanýyorduk. Burasý hol biçiminde dar bir yerdi. Odanýn içinde tek bir ranza, masa ve sandalye vardý. Televizyon yoktu. Küçük bir el radyosu ile dünyadan haberleri öðrenebiliyorduk. Her þeye raðmen en lüks otellerden bile çok seviyorduk burasýný. Gözümüzde “Ýhtiyarýn muhteþem þatosu” idi. Dönüp dolaþýp, “Bizim” diyebileceðimiz küçük bir yuvamýzdý.
Paramýzýn olmadýðý vakitlerde veya yurdun yemeklerini beðenmediðimiz zamanlar, hemen buraya koþuyor, kendimizi ihtiyara zorla misafir ettiriyorduk. Zamanýmýz, neþe içinde geçiyordu. Kaloriferi de yoktu. Nuh devrinden kalma bir sac sobasý vardý. Onunla idare ediyorduk. Odun ve kömürün olmadýðý günlerde bakkaldan aldýðýmýz birkaç tahta kasayý yakýyorduk. Sobanýn üzerinde demlenen çayýn tadýna doyum olmuyordu. Ateþ de sönüp bittiði zaman battaniyelere bürünüp sohbetlerimize öyle devam ediyorduk.
Þimdi ise burada, kýþýn ortasýnda þort - atletle geziyoruz. Hatta terlediðimiz bile oluyor. Kendi kendime “Bu gençler çok þanslý, biz de Ýstanbul’da okusak ne olurdu?” diye düþünüyorum. Oysa Ýstanbul’a yýllar sonra sadece misafir olarak geliyorum. O da bir haftalýðýna. Bu nedenle planlý olmam gerekiyor. Tiyatrolara, sinemalara gitmek istiyorum. Fýrsat bulabilirsem müzeleri gezeceðim. Hafta sonu Galatasaray maçý var. Diðer günlerde Taksim, Beyoðlu, Bebek, Beþiktaþ ilçelerini gezmek istiyorum.
Ertesi gün öðleye doðru uyanýyorum. Kadir, erkenden Kýbrýs’a Mehmet de iþe gitmiþler. Bana dokunmamýþlar. Öyle ki kaldýrmaya kýyamamýþlar.
Kalkýyorum. Yataðýmý düzeltiyorum. Hazýrlanýp dýþarý çýkýyorum. Dolmuþa binip Kadýköy’e iniyorum.
Kadýköy, çok kalabalýk bir ilçe. Ýnsanlar, bir o yana, bir bu yana su gibi akýp gidiyor. Gemilerden inenler, belediye otobüslerinden inenler, yolda yürüyen insanlar, büyük bir kalabalýk oluþturuyor.
Buralara yabancý olduðum için akþam dolaþtýðýmýz yerlerin tekrarýný yapýp bir de gündüz gözüyle görüyorum. Caddeye çýkýp yol boyunca yürüyorum. Karþýma akþamki boða heykeli çýkýyor. Saðýndan yukarý caddeye doðru çýkýyorum. Çünkü kalabalýk buradan akýyor. Yol kenarlarýnda rengârenk çeþit çeþit çiçekler bulunuyor. Çok güzel görünüyorlar. Her köþe baþýnda bir iþportacýya rastlýyorsunuz. Mallarýný satabilmek için alabildiðince baðýrýyorlar. Ýnsanlarýn önünü kesip almaya zorluyorlar. Büyük bir canlýlýk var sokaklarda.
Cadde yanlarýnda sinemalar var. Afiþler asýlý. Durup bu afiþlere bakýyorum. Avrupa’da oynayan son filmler, burada da oynuyor. Ansýzýn gözüme Halk Eðitimi Merkezi çarpýyor. Önde, oynanan oyunun reklamý var. “Deli” adlý bir oyun oynanýyor. Oyunu Refik Erduran yazmýþ. Enis Fosforoðlu Tiyatrosu da sahneliyor.
“Bu oyunu, mutlaka izlemem gerek” diye düþünüyorum. Giþeye yaklaþýyorum. Bilet soruyorum. O gün için oyunun oynanmadýðýný öðreniyorum. Ertesi gün, saat 15.00 için bilet alýyorum.
Giþede görevli memura, “Öðretmenler için indirim olup olmadýðýný” soruyorum. Çünkü Devlet Tiyatrolarýnda böyle bir uygulama var. Giþedeki görevli memur “Kendilerinin böyle bir uygulama yapmadýklarýný, ama istersem, önlerden iyi bir yer verebileceðini” söylüyor. Ýkinci sýranýn tam ortasýndan bir yer veriyor.
Bu sýrada bir genç kýz giþeye yaklaþýyor: “Hoca yok mu?” diye soruyor. “Yok” cevabýný alýyor. Çünkü hoca çekime gitmiþ. Hoca dediði kiþinin Enis Fosforoðlu olduðunu öðreniyorum. Genç kýz, geriye dönüyor. Panodaki resimleri görünce çýðlýk atýyor:
-     Aaa! Bizim oyunun resimleri çýkmýþ, diyor. Ay! Ýnanamýyorum.
Aþýrý derecede bir sevinç sergiliyor. Oyunculardan biri olduðunu anlýyorum. Belli ki daha yeni. Yoksa “Bu kadar sevinç olmazdý” diye düþünüyorum. Tebessümle oradan ayrýlýyorum.
Artýk akþam olmak üzere. Dolmuþa atlayýp eve dönüyorum. Ýftar yemeðini yedikten sonra Mehmet ile sinemaya gidiyoruz. Güzel bir aksiyon filmi izliyoruz.
Çýkýþta bir pastaneye oturuyoruz. Sýcacýk saleplerimizi yudumluyoruz. Küçük bir sohbetten sonra evin yolunu tutuyoruz.
Ertesi gün.
Yine yataktan geç kalkýyorum. Saat tam 13.00. Bu kadar yatma da olur mu diyeceksiniz? Oluyor iþte.
Saat 15.00’ te oyun baþlayacak. En geç, saat 14.00’te evden çýkmam gerekiyor. Oyuna yetiþemeyebilirim. Geç kalmak hiç de iyi olmaz. Çünkü geç kalan bölüme seyirci alýnmýyor. Bekleyip bir sonraki bölümü izleyebiliyorsunuz. O da hiç iyi olmaz.
Geç döneceðimi biliyorum. Bu nedenle alelacele yemeði de hazýrlýyorum. Ýftara yemekler hazýr. Saate bakýyorum: 14.00.
Artýk çýkmam gerek. Zamanla yarýþýyorum. Trafiðe takýlýrsam kötü olur. Oyuna yetiþemem. Evden erken çýkýyorum.
Dolmuþa atlýyorum. Off! O, ne trafik öyle? Oyuna yetiþemeyeceðimi düþünerek içimi bir korku kaplýyor. Oyunun tamamýný izlemek istiyorum. Baþýný izleyemezsem hiçbir iþe yaramayacak.
Dolmuþ, yolda durmadan durup yolcu alýyor veya indiriyor. Bu da vakit alýyor. Adý üzerinde: Dolmuþ. Yolda bulduðu her müþteriyi alýr. Aracý týka basa doldurur.
Þoför, durmadan yolcu alýyor, bindiriyor. Çok geçmeden indiriyor. Tabii yolcu bindikçe o da keyfe geliyor. Eh dolmuþ bu!
Biraz sonra biri baðýrýyor:
-     Köþede inecek var!
Ah be kardeþim! 10 metre geride durdu araç. Arasý ne kadarcýk? Biraz yürüsen ölür müsün? Ne vardý sanki orada inseydin.
Yine hareket. Eyvah! Az ilerde birkaç yolcu daha var. Kesin duracaðýz. El kaldýrýyorlar. Nitekim duruyoruz. Oyuna yetiþelim dedik ya! Yetiþtirmezler.
Yolcu, araca biner binmez kaptana soruyor:
-     Kadýköy mü?
-     Evet.
Diðer biri:
-     Göztepe Hastanesi’nden geçiyor mu?
-     Geçer abi. Atla.
Biniyorlar. Hareket ediyoruz. Biri soruyor:
-     Kadýköy ne kadar?
-     Otuz.
-     Hastane?
-     Yirmi beþ
Paralar, elden ele uzatýlýyor. Þoföre kadar gidiyor. Þoför, bu konuda çok usta. Bir eliyle direksiyonu tutuyor, diðer eliyle para alýyor, bozuyor, üstünü geri veriyor. Bu arada gözleri de yolda. Pür dikkat sürüyor aracý. Tam bir direksiyon cambazý.
Ýn-binler oldukça sýklaþýyor. Anlaþýldý. Oyuna yetiþemeyeceðiz. Çok az bir zaman kaldý. Yaný bu kadar sýk durmasa olmaz mý?
Diðer taraftan da hava çok soðuk. Kar yaðýyor hafiften. Yollar kaygan. Yokuþ aþaðý inerken ödümüz patlýyor. Araç sanki kayarak kendiliðinden gidiyor. Bir yerlere vurdu vuracak. Kýbrýs’ta böyle hava mý görüyoruz?
Saate bakýyorum. 10 dakika kalmýþ oyunun baþlamasýna. Belediye binasýnýn önünden geçiyoruz. Az kaldý. Umutlanýyorum. Yetiþeceðimi düþünüyorum. O da ne? Bu sefer de trafik lambalarýna takýlýyoruz. Kýrmýzý ýþýk. Duruyoruz. Bu, bir anlýk durma ömre bedel geliyor. Tekrar hareket. Rahatlýyorum. Artýk iyice yaklaþtýk.
Cadde ortasýndaki boða heykeli gözüktü. Hemen yukarýsýnda salon var. Þoför baðýrýyor:
-     Öküzde inmek isteyenler burada insin. Saðdan döneceðim.
Duruyor. Bir hamlede dolmuþtan iniyorum. Daha iki- üç dakikam var. Caddede koþmaya baþlýyorum. Sanki herkes bana bakýyormuþ gibime geliyor. Öyle ya! Burasý Ýstanbul. Her çeþit insan var.
Ýþte Boða heykeli. Tam karþýmda. Yanýndan koþarak geçiyorum. Trafik çok yoðun. Araçlarýn arasýndan geçiyorum. Solumda havuz, önümde yokuþ; yol ortasýnda, yolu ikiye bölen demir parmaklýklar var. En önemlisi de insan seli akýyor. Büyük bir þelaleden akan amansýz sulara benziyorlar. Onlara çarpmadan bir saða, bir sola yalpalayarak koþuyorum. Hemen ilerde sinema afiþlerini görüyorum. Ýþte “Moda Sinemasý” iyice yaklaþtým. Vakit hiç kalmadý. Süratimi biraz daha arttýrýyorum. Bu arada yorulduðumu da hissediyorum. Nefesim deðiþmeye baþladý.
Nihayet salon göründü. Koþarak basamaklarý çýkýyorum. Salondan içeri giriyorum. Geç kalmadýðýmý görünce içimi büyük bir sevinç kaplýyor.
Teþrifatçý:
-     Hoþ geldiniz, diyor.
Biletimi ona veriyorum. Bana yerimi gösteriyor. Cebimden çýkardýðým bozuk paralarla bahþiþini vererek, teþekkür ediyorum.
Oyunun henüz baþlamamasý beni keyiflendiriyor. Paltomu ve ceketimi çýkarýp yanýma alýyorum. Ýçerisi sýcak. Etrafa þöyle bir bakýyorum. Hayli de seyirci var. Derken zil çalýyor. Biliyorum ki üçüncü zilden sonra oyun baþlayacak. Demek ki bu üçüncü zil.
Iþýklar sönüyor. Müzik baþlýyor. Perde, adeta dans ederek, yavaþ yavaþ açýlýyor. Sahne aydýnlanmaya baþlýyor. Seyirciler çok sessiz. Kimsede çýt yok. Zannedersiniz nefes dahi almýyorlar. Hareketli bir müzik eþliðinde oyun baþlýyor.
Dekor, zengin bir aile evi biçiminde düzenlenmiþ. Oyuncular sahneye girip çýkmaya baþlýyor. Artýk kendimi iyice oyuna veriyorum.
Enis Fosforoðlu, kadrosuna genellikle gençleri almýþ. Kendisine yýllarýn tecrübeli oyuncusu Suna Keskin ve kýzý Seren Fosforoðlu eþlik ediyorlar.
Gençler, pýrlanta gibi. Kendilerine güveniyorlar. Zaten, Enis Bey, oyunu tek baþýna sürüklüyor. Her sözü, her hareketi ayrý bir espri. Müthiþ bir oyunculuk gücü var. Hayran kalmamak elde deðil. Ýnsan, onu zevkle izliyor. Oyundaki ütün oyuncular, sanatlarýný, en iyi þekilde ortaya koyuyorlar.
Oyun kýsaca, insanlarýn paraya olan aþýrý düþkünlüðünü anlatýyor. Para hýrsýnýn delirttiði insaný, komik bir üslupla eleþtiriyor. Ýnsanýn para karþýsýndaki acizliðini, ona boyun büküþünü anlatýyor. Ýnsanýn ihtirasýný, göz doymazlýðýný dile getiriyor.
Enis Bey, okumuþ, kültürlü birini canlandýrýyor. Biraz da kaçýk biri olarak deðerlendirilmiþ. Paraya, pula önem vermeyen biri. Ýnsan olur da paraya nasýl önem vermez? Bu yüzden deli. Oyunun adý da buradan geliyor olsa gerek.
Paraya olan düþkünlüðü ile Suna Keskin, adý gibi keskin bir çizgi çiziyor. Müthiþ bir kompozisyonla karþýmýza çýkýyor. Doðrusu rolünün hakkýný en iyi þekilde veriyor. Ama oyun sonunda hak ettiði cezayý buluyor. Çünkü kötüler, kesinlikle cezasýz kalmaz.
Aþkýný paraya deðiþmeyen Seren, babasýnýn çizgisinde olduðunu baþarýlý oyunculuðu ile gösteriyor. Gerçek sevgiyi her þeyin üstünde tutan genç bir üniversiteli rolünde. Adeta “Bu yarýþta ben de varým” diyor sanatýyla.
Oyun sýkýcý deðil. Kötü, hiç deðil. Gerçekten hoþça vakit geçirmek için gidilebilecek bir oyun. Hatta aklýmdan “Bu oyun, Kýbrýs’ta da sahnelenebilir” diye geçiyor. Ýþte, organizatörlere iyi bir fýrsat. Benden duyurmasý…
Nihayet oyun bitiyor. Oyuncular, selamlamaya çýkýyor. Ayakta alkýþlanýyorlar. Hele en son Enis Fosforoðlu çýktýðýnda yer, yerinden oynuyor.
Enis Bey, seyircilere:
-     Bu Ramazan gününde bizleri yalnýz býrakmadýðýnýz için hepinize teþekkür ediyorum. Gala gibi bir þey oldu. Çünkü bu ikinci oynayýþýmýz. Umarým beðenmiþsinizdir. Bu arada oyunumuzun yazarý Sayýn Refik Erduran da aramýzda. Kendilerine çok teþekkür ediyoruz, diyor.
Alkýþlar, alkýþlar.
Perde kapanýyor. Salon yavaþ yavaþ boþalýyor. Ben, oyunun yazarýna gidiyorum. Kendimi tanýtýyorum. Ýzin isteyip resmini çekiyorum. Kýbrýslý olduðumu öðrenince memnuniyeti daha da artýyor. Benimle yakýndan ilgileniyor:
-     Buyurun, beraber çekilelim, diyor.
Eþi olduðunu düþündüðüm bir bayana fotoðrafýmýzý çekmesini söylüyor. Birlikte ölümsüz bir hatýraya imza atýyoruz.
Yazara, oyunu soruyorum. Çok kýsa cevaplýyor:
-     Çocuklar, çok güzel oynadý. Beðendim. Bu oyunu, yirmi yýl önce yazmýþtým. Ýnsanlar, hiç deðiþmiyor. Yirmi yýl önceki insanla, bugünkü insan ayný, diyor.
Bu söz, beni çok etkiliyor: “Ýnsanlar, hiç deðiþmiyor.”
Gerçekten de insanlar deðiþmiyor. Yýllar geçse de, yüzyýllar geçse de insan, ayný kalýyor. Ýnsan, ayný insan. Þahýslar, deðiþse de insan, deðiþmiyor. Ayný kalýyor. Çýkar, menfaat kendini düþünme, kendini beðenme, para hýrsý…
Bu gün de ayný þeyleri görmüyor muyuz? Yolsuzluklar, haksýz kazançlar, sahtekârlýklar, üçkâðýtçýlýklar, düzenbazlýk, tokatçýlýk, adam kayýrma, insan seçme…
Peki, bu durum nereye kadar sürüp gidecek? Bu insan, ne zaman deðiþecek? Ne zaman sadece kendini düþünmeyecek? Ne zaman kölesi olduðu paraya deðer vermeyecek? Onun kölesi olmayacak? Bu dünyayý ne zaman güzelleþtirecek? Ne zaman, insan, insaný insan olarak görecek?
Bunun için dünyadaki bütün paralarý ortadan mý kaldýrmalý? Yok mu etmeli tüm paralarý? Yakmalý, imha mý etmeli? Yoksa insanýn içindeki menfaat duygularýný mý köreltmeli?
En iyisi insanýn içindeki bütün; ama bütün kötülükleri yok etmeli.
Güzel bir dünya kurmalý.
Kötüsüz, çirkinsiz bir dünya.
Ýyiliklerle dolu, huzur, mutluluk dolu. Barýþ dolu bir dünya.
GÜZEL BÝR DÜNYA!

Hakan Yozcu
Güzel Bir Dünya
Öyküler
KKTC 1997








Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kadirli'de Bir Gece
Iskadro (Siðil)
Kýbrýs Ada Kýþý
Cassandra Hotel Bodrum
Futbol Maçý
Lahmacun
13. Maaþ
"Kuzucuk Köyü"nde Sabah Kahvesi
Halý
Adanalý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dut Aðacýna Asma Aþýsý
Nur - Iþýk
Ritsa Gölü Efsanesi
Güle Güle Omarým
Sevgisiz Sevgi
Gulit
Ýran’dan Acý Bir Aþk Hikâyesi
Sevginin Adý Baþka
Emanet
Aksilikler

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.