..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapýsý deðil bu kapý. / Nasýlsan öyle gel. -Mevlânâ
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Ersin KURT




17 Eylül 2020
Yerli Malý Arif  
Ersin KURT
Nadiren de olsa mahallemizde, çevremizde, yöremizde yaþayan sivri akýllý ve varlýklý tiplerin hayatýna deðinen bir anlatý...


:AHCB:
O kadar uzun bir zamandýr iþsizdim ki tek meþguliyetimin ezelden beridir iþ aramak olduðunu düþünür olmuþtum. Babamýn bitmek bilmeyen dýrdýrýndan ve can sýkýcý nasihatlerinden nasibimi almamak için erkenden çýkýyordum evden. Çýkmaktan da ziyade, kaçýyordum. Babam eve gelene dek de dönemiyordum eve. Evden babamla birlikte çýkýyor olsak da, babam, 'bu haylaz benden sonra tekrar eve gelir de koca gün yatar,' diye anahtarýmý almýþtý çünkü.


Sabahýn köründe kendimi sokaklara atýnca gideceðim tek yer de kýraathane oluyordu mecburen. Allah'tan Casper ocakçýydý da kýraathaneyi o açýyordu. Kýraathaneye gittiðimde birkaç emekli ihtiyar ve Casper'dan baþka kimsecikler olmuyordu kýraathanede. Casper da benim gibi yalýn ayaðýn tekiydi. Ona neden ''Casper'' dediklerini hiç sormadým. Zaten bir görünüp bir yok olmasýndan dolayý lakabýný sorgulamam da gereksiz diye düþünüyordum. Kuru götlü, oradan oraya koþturan, üç gün çalýþýp beþ gün yatan bir iþe yaramazdý kendisi. Hâl böyle olunca da en çok beni seviyordu. Kýraathanenin sahibi gelmeden önce çayýmý getiriyor, sýcacýk iki simitle de karnýmý doyuruyordu sað olsun. Hatta, bir önceki akþam da kýraathanenin sahibine kýzmýþsa, dört adet üçgen peynirle kýraathaneciyi cezalandýrýp beni ödüllendiriyordu. Hakkýný yiyemem, iyi çocuktu Casper.



Öðlene doðru mahalledeki bütün aylak adamlar kýraathaneye doluþuyorlardý. Ben de göz ucuyla kýraathaneciye bakýnýyor, gelmemiþse piþti atýyordum. Cebimde beþ kuruþ para olmadýðýndan kýsa oyunlarý tercih ediyordum sürekli. Kýraathaneciyi görünce de el çabukluðuyla masadaki kâðýtlarý toplayýp yenilirsem hesabý ödemeyim diye hükmen maðlup saydýrtýyordum kendimi. Sonra da kâðýtlarý ve yazbozu çaktýrmadan Casper'a verip baþka masalarda sineklik yapýyordum. Zamanla bu duruma rakiplerim de alýþmýþlardý.


Kýraathaneden sýkýlýnca aheste aheste Eti Parký'na, köpek gezdiren zengin kýzlara bakmaya gidiyordum. Çalýlýklarýn ve aðaçlarýn arasýna gizlenmiþ banklar vardý parkta. Sotede genç liseliler öpüþüyorlardý sürekli. Parka öyle uzun zamandýr gidiyordum ki, hangi köpek hangi çalýnýn dibine kokusunu býrakýyor ezbere biliyordum. Lakin Eti Parký'nýn müdavimi olmama raðmen köpeðini gezdiren güzel kýzlardan bir tanesinin bile bir gün olsun yanýma oturmuþluðu yoktur. Ne hikmetse, nerede bir kokona teyze varsa hep o çöreklendi yanýma. Bende þans ne gezer!



Yine bir gün, gündüzleyin kýraathanede oyalandýktan sonra akþama doðru Eti Parký'na gittim. Birkaç iþ ilânýna baþvurup olumsuz yanýt aldýðýmdan caným çok sýkkýndý. Casper'dan aldýðým borç para ile en ucuzundan bir þarap aldým. Bir yandan þarabý kafaya dikiyor, diðer yandan da 'bir þarapçý olmadýðýn kalmýþtý, onu da oldun sonunda,' diye kendime kýzýyordum. Þarap içmenin adabýný bilmediðimden yarým saatte bitirdim þiþeyi. Üstüne cila olsun diye üç de bira içince içim alev alev yanmaya baþladý. Eve gitmek için kalktýðýmda baþým döndü ve düþmemek için tekrar bank'a oturdum. Biraz vakit geçince yeniden kalktým ve eve gitmeden önce ayýlabilmek için güzergâh olarak uzun olan yolu tercih ettim.



Köprübaþý'na geldiðimde baþýmýn dönmesi nispeten azalmýþtý. Hamamyolu'na doðru yöneldim. Orta yerinden yarýp geçtim Hamamyolu'nu. Hedefimde Akarbaþý'na ulaþýp oradan eve geçmek vardý. Odunpazarý'na gelince Mal Hatun Parký'na zor attým kendimi. Önce fýskiyeli havuzun dibine kustum sonra da parkýn amfi tiyatro þeklindeki oturma yerlerinin üzerine...



Kusunca rahatladým biraz. Çimenlerin üzerinde yattým bir süre. Ne vakit sonra kendime gelir gibi olunca ayrýldým parktan. Balmumu Müzesi'ne yaklaþýrken ileride bir kargaþa olduðunu gördüm. O kargaþada bir sokak serserisi, yanýnda eþi olan kadýnýn çantasýný kaptý ve hýzla bana doðru koþmaya baþladý. Kadýnýn ''Ýmdat,'' çýðlýklarý sarhoþluðumun son tortularýný da attý üzerimden. Kadýnýn kocasý kapkaççýnýn peþinden koþsa da kapkaççýya yetiþmesi pek mümkün gibi görünmüyordu. Kapkaççý öfkeli kocadan kaçarken hýzla bana doðru yaklaþmaktaydý. Üzerime doðru gelirken birden pantolonunun kýç cebinden bir sustalý çýkarýp kendince bana gözdaðý verdi. Ýki seçeneðim vardý. Ya kenara çekilecektim, ya da kapkaççýnýn üzerine atlayýp kahraman olacaktým.



Düþünecek fazla vaktim yoktu ve sarhoþ sayýlabilecek bir kafayla doðru bir karar vermem de olanaksýzdý. Üzerimdeki yazlýk montu çýkarýp Tatar Ramazan Sürgünde filmindeki ''Abdurrahman Çavuþ,'' gibi doladým koluma. Yaptýðým hareketten sonra kapkaççýnýn gözlerindeki paniði görmek hoþuma gitti. Kapkaççýyla aramýzda iki üç adým mesafe kalýnca kapkaççýya kolumla müdahalede bulunacakmýþým gibi yapýp feyk attým. Bir elimle kaldýrýmýn kenarýndaki demirlerden tutunup güç aldýktan sonra saðlam bir çelmeyle þerefsizi yüzüstü yere kapakladým.



Adam yere düþünce hemen çullandým üzerine. Koltuk altlarýndan kollarýmý geçirdim ve ellerimle de baþýný kaldýrým taþýna bastýrdým. Bu hareketi Fikri abiden öðrenmiþtim. Manyak herif, ne zaman kýzlara hava atacak olsa üzerimde bu hareketi uygulardý. Nasýl caným yanmýþsa artýk yýllardýr unutamamýþým o gýcýk hareketi. Adam altýmda ecel terleri dökerken geriye dönüp maðdur olan çifte doðru bakma ihtiyacý duydum. Ne de olsa kahramandým artýk. Aradan birkaç dakika geçince ilkin öfkeli koca geldi yanýmýza. Sonrasýnda da korkmuþ ve paniklemiþ karýsý. Çok az bir zaman sonra da polis otosundan inen iki polis memuru...



Þaþkýn gözlerle polislere bakarak ''Siz ne çabuk haber aldýnýz da geldiniz memur bey. Cidden muhteþemsiniz!'' dedim. Polislerden birisi ''Haber almadýk. Karþýdan kargaþayý izliyorduk. Olay nihayete erince de geldik iþte,'' dedi. Heyecandan karakolun burnumuzun dibinde olduðunu unutmuþtum. Tabii her zamanki gibi polislerin de olay bitince olay yerine geldikleri gerçeðini de...



Bir süre sessizlik oldu. Sonra diðer polis ukala bir ses tonuyla ''Hadi aslaným burasý Kýrkpýnar deðil. Ýn adamcaðýzýn üzerinden de adam bir nefes alsýn,'' dedi. Ýçtiðim bir þiþe þarabýn ve üç biranýn hakkýný verip o cümleyi polise yediresim geldi ama baþýmý kaldýrýp resmî üniformayý görünce götüm yemedi. ''Tamam,'' deyip kalktým adamýn üzerinden.



Polislerin nezaretinde kapkaççý, maðdur çift ve ben karakola gidip ifade verdik. Ýfadelerimizden sonra kapkaççý mahkemeye sevk edilmek üzere karakolda kalýrken; ben, evli çiftle birlikte çýktým karakoldan. Evli çifte bakýp ''Ne akþamdý ama!'' dedim, kasýla kasýla. Kadýn elimi sýkýp teþekkür etti. Ýri yarý kocasý da sýmsýký sarýldý. Adam sarýlýrken kemiklerim kýrýlacak diye korktum. Çam yarmasý gibi bir adamdý kadýnýn kocasý. Yüzünde bir þeyler söylemek isteyip de söyleyemiyor gibi bir ifade vardý. Karýsý, ''Arif!'' diyerek, konuþmasý için adamý cesaretlendirdi ve adam:


''Size ne kadar teþekkür etsek az. Sizin yerinizde bir baþkasý olsa asla bu cesareti gösteremezdi. Eþim ve ben size minnettarýz,'' dedi.


''Estaðfurullah. Ben sadece yapmam gerekeni yaptým. Abartýlacak bir þey yok, büyütmeyin n'olur.'' diye durumu vatandaþlýk göreviyle baðdaþtýrdým.


''Olur mu öyle þey! Hayatýnýz pahasýna adamýn önüne atýldýnýz. Gerçekten hakkýnýzý ödeyemeyiz,'' þeklinde sonuçlandý diyalog.



Adam konuþtukça içim bir tuhaf oldu. Ýlk kez birisi tarafýndan övülüyordum. O an hiç bitmesin istedim. Adam kahramanlýðýma sayýsýz methiyeler düzdükten sonra cüzdanýndan çýkardýðý kartvizitini uzatýp mutlaka iþ yerine beklediðini söyleyerek karakolda isminin Perihan olduðunu öðrendiðim eþiyle gecenin karanlýðýnda uzaklaþtý yanýmdan. Ben de Akarbaþý'na, ev istikametine doðru yürüdüm.



Eve geldiðimde söverek kapýyý açan babamýn yüzü kýpkýrmýzýydý. Babam ne zaman bir þeylere kýzsa kýzarýr. Çoðunlukla da kýzgýnlýðýnýn sebebi benimdir zaten. Babamla göz göze gelmemeye çalýþarak ürkek bir hâlde ''Selamünaleyküm,'' dedim. En çok da böyle anlarda arýyordum annemi. Babamla aramda hep tampon görevi görmüþtü annem, beni buna alýþtýrmýþtý çünkü. Ama artýk öyle bir þansým olmadýðýný bildiðim için böyle durumlarda sýklýkla odama kaçmayý tercih eder olmuþtum. Yine ayný þeyi yapmak için odama doðru yönelmiþken ''Nerdesin lan sen bu saate kadar? Nerelerde sürtüyorsun oðlum sen? Sen hiç adam olmayacak mýsýn it herif!'' diye baðýran babam, güvenli limana sýðýnmama mani oldu.



Sorularýn art arda gelmesinden ve son sorunun sonuna ''it herif'' gibi aþaðýlayýcý bir ifade eklenmesinden dolayý bu sefer 'iþ ciddi,' dedim içimden. Öðlene kadar kýraathanedeydim öðleden sonra da parkta köpek gezdiren kadýnlarý dikizledim diyemezdim. Bunlarý desem bile içtiðim bir þiþe þarap ve üç biradan sonra anlatacaðým olaya inanmazdý babam. Gerçi ben anlattýktan sonra ''Siktir lan ordan!'' deyip yatmama müsaade edeceðini bilsem tereddütsüz anlatýrdým da, yaþadýklarýma inanmazdý iþte. O, þarap içip sarhoþ olduðuma takýlýr, sonrasýný da kýçýmdan uydurduðumu düþünürdü. Çünkü babamýn bana karþý hiç güveni yoktu. Kýsa zaman zarfýnda, holde bu düþünceler geçti aklýmdan.



Kardeþim gürültüye uyanýnca çölde serap görmüþ gibi sevindim. Babamýn zaafýnýn olduðu tek canlý, kardeþimdir. Uyku mahmurluðuyla ''Neler oluyor baba, ne bu gürültü gece gece?'' dedi, Emre. Kardeþimden cesaret alarak ''Yok bir þey kardeþim, sen yat uyu. Ben de yatýyorum. Yarýn görüþürüz. Cümleten Allah rahatlýk versin,'' dedim ve cümlemin karþýlýðýný beklememin tamamen aleyhime olacaðýný bildiðim için de jet hýzýyla odama girdim.



Benim odama girmemden sonra Emre de hemen kendi odasýna çekilmiþ olmalý ki, gözlerinden ateþ çýkan babam odama girip ''Salona çýk. Daha konuþacaklarým bitmedi. Bu saate kadar neredeydin hesap vereceksin,'' dedi. Haftalarca uyuyabilecek kadar uykum olduðu hâlde pijamalarýmý giyip salona çýktým. ''Evet, seni dinliyorum. Söz savunmanýn,'' dedi. Kýraathane, Casper, piþti, masalarda sineklik yapmam, Eti Parký, köpekler, sarýþýn ve güzel kýzlar, dolgun kalçalar, liseliler, öpüþmeler... O kadar çok þey vardý ki aslýnda babama anlatacaðým. Ve bu akþam da ilk kez þarap içmem ve azýlý bir hýrsýzýn elindeki çantayý sahibine teslim etmem. Karakol, polis ve ifadeler... Ama ben babama sadece ''Hiç,'' diyebildim.



''Ne hiçi lan? Oðlum sen beni delirtecek misin? Bugün, bütün gün neredeydin ve neler yaptýn? Sorum gayet açýk ve net. Ve emin ol yaptýklarýný adam gibi anlatana dek uyumayacaðýz. Bu akþam bu mesele hallolacak!''



''Hiç dedim ya baba. Sabah erkenden çýktým birkaç iþ baþvurusu yaptým. Sonra da Rýfkýlarla takýldýk biraz.''


''Baþka?..''


''Bu kadar iþte baba. Baþka atraksiyon yok. Zaten cebimde para mý var ki bir þeyler yapabileyim? En fazla saðda solda oturuyorum. Hepsi bu.''


''Çalýþýrsan paran olur itoðluit! Ben senin yaþýndayken... Býrak þimdi masal anlatmayý da iþ buldun mu, iþ?''


''Þey...''


''Yarýn sabah erkenden kalkýp Reþadiye Cami'nin önüne, amelelik yapmak için beklemeye gidiyorsun. Bundan böyle inþaatlarda amelelik yapacaksýn. Ameleye ihtiyacý olan vatandaþlar gelip seni caminin önünden alacaklar. Bir yerden baþlaman lazým. Yeter artýk bu kadar serserilik! Ýyi bir iþ bulunca da ameleliði býrakýr yeni iþine baþlarsýn.''


Babamýn bu sefer þakasý yoktu. Kendimi inþaatlarda amelelik yaparken hayal edince sanki ölü bir kuþ uçamadýðý için beynimden düþüp mideme çakýldý. Telaþlandým. Gözümü karartýp anlýk bir kurtuluþ uðruna ''Henüz cümlemi bitirmeme izin vermeden geleceðim hakkýnda radikal kararlar alýyorsun baba. Bugün aradýðým iþi buldum ben. Aslýnda sürpriz olmasý bakýmýndan sabah erkenden sizinle kahvaltý etmek için kalkýnca söyleyecektim ama sen bu kadar ýsrar edince ben de dayanamayýp þimdi söylüyorum iþte,'' diyerek, babama yalan söyledim. Babam çok sevindi ama belli etmedi. Nedense, öfkesini cömertçe belli eden babam sevincini sürekli kendi iç dünyasýnda yaþayan bir adamdýr.



''Ne iþi bu? Kaç para maaþ alacaksýn? Servis var mý? Sigorta yapýyorlar mý? Yemeði orasý mý verecek? Fabrika mý? Vardiyalý mý?..''



Babamýn endiþe ve mantýk kokan sorularýna hayranlýk duymamak elde deðildi. Lakin ben daha çalýþacaðým iþi bile bilmiyordum. Arif'in bana verdiði kartvizite bakma gereði bile duymadan kartviziti cebime koymuþtum. Zaman kazanmak için hemen odama koþup gömleðimin cebimde duran kartviziti kaptýðým gibi babama uzattým. ''Baya havalý bir yer baba. Kartvizitler falan, baksana,'' dedim. Babam bir süre parýl parýl parlayan kartvizite baktýktan sonra ''Kartvizite bakýlýrsa adam iþine baya önem veriyor. Yüksek mimar olmasý da çok çok iyi. Yalnýz, 'J.' ne sikim bir soy ismidir oðlum? Belli ki Arif olacak yavþak yabancý kökenli birisi,'' dedi. Yaptýðým en kusursuz þeye dahi illaki bir kulp bulan babamýn takýla takýla adamýn soy ismine takýlmasýna hiç þaþýrmadýðýmdan ''Olsun, maaþýmý versin de hangi milletten olursa olsun,'' dedim. ''Aferin,'' dedi babam ''bak, þimdiden kafan çalýþmaya baþladý. Ýþ hayatý böyle bir þey iþte. Ýþ bulur bulmaz olaylara bakýþ açýn deðiþti. Hadi git yat, sabah erken kalkacaksýn!''



Sabah erkenden kalkýp babam ve kardeþimle birlikte kahvaltý yaparken babam anahtarlýðýndan söktüðü kapý anahtarýmý büyük bir marifet yapýyormuþçasýna tekrar, bana iade etti. Yüzündeki ifade iki yüzlü dönek siyasetçilerin kurayla ev sahibi yaptýklarý fakir ailelere geniþ bir basýn ordusu karþýsýnda daire anahtarlarýný teslim ederlerken takýndýðý ifade ile birebir aynýydý. Bildiðin copy-paste. Babamýn bu gereksiz þovuna cümle kurma ihtiyacý hissetmediðimden ''eyvallah'' mahiyetinde baþýmý salladým. O kadarcýk da havam olmalýydý. Nihayetinde bugüne bugün ben de çalýþan birisiydim(!) ve bu yüzden, bu durumun gerektirdiði haklarý sonuna kadar kullanmalýydým.



Babam ve kardeþimi yolcu ettikten sonra uzun bir aranýn ardýndan evde yalnýz kalmanýn tadýný çýkardým. Babamýn kötü gün için sakladýðý sigaralarýndan bir tane yakýp ciðerlerimin en dip noktasýna kadar dumana boðuldum. Caným akþama kadar yatmak istese de saat 11.00 sularýnda çýktým evden. Akþam yediðim boku temizlemem gerekiyordu. Niye durup dururken yalan söyledim ki diye çok kýzdým kendime. Ama yalanýn gerekliliðini hatýrlayýnca kýzgýnlýðým geçiverdi hemen. Kartvizite bakýp Arif'in iþ adresini öðrendim ve derin bir oh çektim. Çünkü Arif'in mimarlýk bürosu Kýzýlcýklý Caddesi'nde idi. Kýzýlcýklý Caddesi de bütün gün oturduðum Eti Parký'nýn hemen arkasýnda... Arif'in iþ yeri yakýn bir yer olduðundan, önce dün akþam baþýmdan geçenleri Casper'a anlatmalýyým diyerek kýraathaneye gitmeye karar verdim. Ýnsanýn en azýndan gerçekleri tüm çýplaklýðýyla anlatabileceði bir kiþi olmalý hayatýnda. Bu yüzden de Casper benim için bulunmaz bir nimetti.



Kýraathaneye girdiðimde ocakta baþka birisini görünce iþkillendim. Masalara baktým, Casper yoktu. Ocaða gittim ve kýraathanede ilk kez gördüðüm ocakçýya ''Casper?'' nerede diye sordum. ''Casper yok artýk, tarih oldu. Bundan sonra bu kýraathanenin kapýsýndan içeriye adýmýný atamaz,'' dedi, yeni yetme ocakçý. Ocakçýnýn lakayt tavýrlarýna çok sinirlendim. Sen kim oluyorsun da böyle konuþabiliyorsun diyecekken kýraathanenin sahibi, ''Oðlum askýdan ceketimi getir. Ben toptancýya gidip çay, þeker falan alayým,'' deyince, sustum. En azýndan kýraathanenin sahibi gidince olup bitenleri oðlundan öðrenebilirim diye düþündüm. Kýraathane sahibinin katý yürekli, despot ve acýmasýz birisi olduðunu çok iyi bildiðimden öz oðlu dýþýnda kimseye ''oðlum'' diye hitap etmeyeceðini gayet iyi biliyordum. Düþüncemde de yanýlmadým. ''Soner abi baban mý?'' soruma ''Evet,'' diye cevap verdi yeni, uyuz ocakçý.




Çocuða sert bir bakýþ attýktan sonra; ''Bana bir çay ver bakalým, orta demlikten olsun,'' dedim. Casper, hatýrý sayýlýr müþteriler çay söylediðinde ''Orta demlikten olsun'' diye baðýrýr, sonra ocaða geçer çayý kendisi doldururdu. Yeni yetme ocakçý da kahve kültürümün olduðunu bilsin, beni boþ beleþ birisi zannetmesin diye o þekilde söyledim çayýmý. Çayýmý getirince de ''Anlat bakalým, Casper neden bir daha bu kapýdan içeri giremezmiþ?'' dedim. Orta demlik raconu iþe yaradýðýndan çocuk ''Abicim,'' diye baþladý cümlesine. ''Abicim, Casper denilen þerefsiz hýrsýzýn tekiymiþ. Babam kýraathanede olmadýðý vakitlerde ocaða doðru dürüst marka atmaz, çay paralarýný cebine atarmýþ. Arkadaþlarýndan da hiç para almýyormuþ ibne,'' deyince, hakikatin karþýsýnda çaresiz kaldým bir süreliðine. Sustum. Fakat susmanýn suçu kabullenmek anlamýna geldiðini bildiðimden ''Külliyen yalan! Kim bilir hangi karaktersizin uydurmasýdýr. Casper o zihniyette bir çocuk deðil. Hem, sen gözünle gördün mü yaptýðýný?'' dedim. Çocuk gayet kendinden emin bir þekilde ''Ben görmedim ama görenler olmuþ abicim. Onlar söylemiþler babama. Babam da ansýzýn baskýn yapýnca bütün foyasý meydana çýkmýþ itin. Zaten ateþ olmayan yerden duman çýkmaz,'' deyince, baktým pabuç pahalý bir an önce kaçmak için Casper sayesinde hiç ödemediðimden dolayý, ''Çay kaç para abicim?'' diyerek, ayaklandým. Çocuk o kadar zekiydi ki, sorum dolayýsý ile benim de Casper'ýn beleþçi tayfasý arkadaþlarýndan olduðumu anlamýþ gibi hissettim. Çocuk, yaþýndan beklenmeyecek bir esnaflýkla ''Çay benim ikramým olsun,'' abi dedi. Kýraathaneden çýkarken 'vay þerefsiz Casper, aslýnda ne kadar da iyi insanlarmýþ kýraathanenin sahipleri. Hýrsýz köpek,' diye mogurdandým. Eti Parký'na doðru giderken yeni yetme ocakçýnýn esaslý bir çocuk olmasýna karþýn artýk gidebileceðim bir kýraathanemin de olmadýðýný adým gibi biliyordum.



Kýraathaneden çýktýktan sonra ayaklarým ezber ettikleri üzere direkt beni Eti Parký'na götürdüler. Parkta saati sorduðum kadýndan vaktin epey ilerlediðini öðrenince çaresizlik ve mahcubiyet içinde Arif'in iþ yerine doðru yürümeye baþladým. Hiç aramadan, elimle koymuþ gibi buldum Arif'in iþ yerini. 'Ar-Per Mimarlýk' tabelasý yaratýcýlýktan çok uzak bir biçimde gözümün önünde durmaktaydý. Bir süre boþ boþ baktým tabelaya. Sonra 'millet doðuþtan þanslý anasýný satayým,' derken Perihan çýktý bürodan. ''Aaaa... Siz, bu ne hoþ sürpriz. Lütfen buyurun içeriye'' diyerek beni büroya davet etti.



''Ne hoþ oldu gelmeniz. Biz de babamla az önce sizi konuþuyorduk. Deðil mi babacýðým?''


''Bu genç yoksa akþamki o kahraman genç mi? Helal olsun sana evlat. Senin gibi adamlar kaldý mý bu devirde?''



Bir süre duraksadým. Ýki gün üst üste bu kadar övgüyü hak edecek ne yaptým diye düþünürken tok sesli ihtiyar yerinden kalktýðý gibi birkaç adýmda yanýma geldi ve:



''Ben Arif'in babasýyým delikanlý. Ýsmim Nüvit. Ben de mimarým ama artýk bizlerden geçtiði için iþi oðlum Arif'e devrettim. Deli doludur ama iyi çocuktur Arif. Perihan da gelinim. Eksik olmasýn burayý çekip çeviren Perihan kýzýmdýr. Gelinim dedim ama kýzým gibidir Perihan. Akýllýdýr. Arif gibi aklý bir karýþ havada deðildir. Çenem düþtü yine. Sahi senin adýn ne, ne içersin? Çay, kahve, soðuk bir þeyler...''



Konuþmasýndan anladýðým kadarýyla kalender bir adamdý Nüvit Bey. Ýsmi icabý da gizemli birisi olduðu muhakkaktý. Sayesinde ilk kez duymuþtum Nüvit ismini.


''Ýsmim Talat, Nüvit Bey. Çay içerim zahmet olmazsa.''



Nedendir bilmem birden cümlelerimi kýsa tutma gayreti içerisine girmiþtim. Perihan ve Nüvit Bey'in dýþýnda büroda iki kiþi daha vardý. Nüvit Bey'in ''Bize üç çay,'' diye seslenmesinden sonra bürodakilerden bir tanesinin çaycý olduðunu anladým. Diðeri ise týfýl, çelimsiz bir çocuktu. Çaylarýmýzý içerken Nüvit Bey; ''Eee ne iþ yapýyorsun bakalým sen evlat? Nerelisin, kaç yaþýndasýn, nerede oturursun, evli misin, baban ne iþ yapar, tahsilin nedir?.. gibi bir sürü soruyu peþ peþe sýraladý.



Iþýk görmüþ tavþan gibi kaldým bir süre. Beþ para etmez bir adam olduðumu haykýrmak geldi içimden. Nüvit Bey'in hangi sorusuna ne cevap vereceðimi bilemediðimden bir müddet aptal aptal çay kaþýðýyla oynadým. Sonra Nüvit Bey'in sorularýndan ve iþsiz olduðumu akþamleyin bir þekilde öðrenecek babamýn akþamki hýþmýndan kaçýþ olmayacaðýný anlayýnca ''Hiçbir iþ yapmýyorum Nüvit Bey, iþsizim,'' dedim 'þ' harflerine abanarak.



Konuþmam bitince ortama acayip bir sessizlik hükmetti. Göz göze geldiðim týfýl çocuðun bile bana acýr gibi bakýyor olmasýndan dolayý utanç duydum. Ne diyeceðimi bilemezken birden Arif girdi kapýdan. Denizin ortasýnda boðulmak üzereyken imdadýma yetiþen cankurtaraný görmüþ gibi sarýldým Arif'in boynuna. Bir an için olayýn þokunu yaþayan Arif kendine gelince hunharca ittirdi beni. ''Sen de kimsin be adam, durup dururken boynuma sarýlýyorsun deli misin nesin?'' diye de azarladý. Þok üstüne þok bu olsa gerek! Utancýmý spatulayla kazýmak için yere eðilecekken Nüvit Bey koþtu yardýmýma.



''Çabuk özür dile Arif! Sen ve ailen için hayatýný tehlikeye atan birisine böyle mi teþekkür ediyorsun sen? Böyle mi yetiþtirdim ben seni?



Sersemlik bakýmýndan benimle eþit seviyeye gelen Arif bana donuk bir ifadeyle baktýktan sonra ''Siz akþamki beyefendi misiniz yoksa?'' dedi, büyük bir þaþkýnlýkla. Gözlerinden samimiyet okunan Arif'e masumca bir bakýþ atarak ''Evet, ta kendisi,'' dedim büyük bir gururla. Ýstediði cevabý alan Arif'i, bir önceki akþamdan sarýlmýþ olmamýzdan ötürü yüzünü görmesem bile þýp diye tanýyabilirdim, yeniden. Adam döver gibi bir sarýlýþ nasýl unutulur ki?



Týfýl çocuk da dahil olmak üzere beþimiz çaylarýmýzý içerken inþaat sektörü üzerine koyu bir sohbet döndü masada. O esnada týfýl çocuðun üniversite öðrencisi olduðunu, büroda da part time olarak çalýþtýðýný öðrendim. Ýþ muhabbetinden bunalan Arif biraz soluklandýktan sonra babasýndan para istedi ve alamayýnca da öfkeyle kapýyý çarpýp çýktý bürodan. Aðzým açýk olanlarý seyrederken Nüvit Bey Arif'in terbiyesizliðini omuzlanarak:



''Bak Talat. Madem ki akþam bizimkilerin malý uðruna canýný feda edip yardým etmiþsin gel seninle bir pazarlýk yapalým. Ben seni bu büroda iþe alayým, sen de aileden birisi gibi ol ve burada olup bitenleri, gördüklerini, yaþadýklarýný sakýn ola ki kimseye anlatma. Zaten Hayati üniversite öðrencisi. Bir var bir yok. Sen bizim devamlý çalýþanýmýz ol. Getir- götür iþleriyle, faturalarla, belediye yetkilileriyle görüþme iþleri vs. iþlerle ilgilen. Bir de Arif'le tabii...''



Ýstediðim iþi umduðumdan da kolay bir þekilde elde etmiþ olsam da aklým; ''pazarlýk'' kelimesine, ''Burada olup bitenleri, gördüklerini, yaþadýklarýný sakýn ola ki kimseye anlatma'' cümlesine ve Arif'le ilgilenecek olmama takýlmýþtý. Sonuçta okumuþ, yüksek mimar olmuþ birisiyle nasýl ilgileneceðimi çözümleyemedim. Görmüþ geçirmiþ Nüvit Bey yüzümdeki ifadeden akýl karýþýklýðýmý çözmüþ olacak, beni aydýnlatmak maksatlý tekrar söze baþladý:



''Endiþelerini anlýyorum Talat. Daha önce hiç görmediðin birisinin seni iþe almak konusundaki þartlarýna takýldýn. Haklýsýn da... Lakin deðil mi ki sana aileden birisi gibi olacaksýn dedim o hâlde bu þartlarý da sunmak zorundayým. Bak evlat! Dediðim gibi Arif iyi çocuktur, hoþ çocuktur fakat yarým akýllýdýr. Sen þimdi diyeceksin ki madem yarým akýlldýr, bu adam nasýl oldu da yüksek mimar oldu? Öyle deðil! Zekidir zeki olmasýna ama saçma sapan iþler yapar. Kumar oynar, bir hafta eve barka uðramadýðý olur, saða sola senet imzalar, herkesin her dediðine inanýr. Kýsacasý yarým akýllýdýr iþte ve de hayýrsýzdýr.''



Nüvit Bey'in aðlamaklý hâli içimi acýttý ve demagoji yapmadýðýna da bütün samimiyetimle inanýnca ''Tamamdýr Nüvit Bey. Þartlarýnýz kabulümdür. Yarýn sabah kaçta iþe geliyorum siz onu söyleyin,'' dedim. Cümlem biter bitmez varlýklý, donanýmlý ve eðitimli, koskocaman Nüvit Bey büyük bir sevinçle boynuma sarýldý ve: ''Sekizde evlat. Sabah sekizde burada ol,'' diyerek ofisin anahtarlarýný ve 100 TL'yi ne olduðunu anlamama fýrsat vermeden elime tutuþturdu. Parayý tekrar geri uzatsam da sert bir yüz ifadesiyle bunun mümkün olmayacaðýný belirtmesinden sonra; ''Peki. O hâlde bana müsaade. Sabah görüþmek üzere. Ýyi günler,'' diyerek ayrýldým ofisten.



Daha bir gün öncesine kadar cebinde hüviyetinden baþka hiçbir þeyi olmayan bir adam olan benim, artýk ev ve iþ yeri olmak üzere iki ayrý kapý anahtarým vardý. Tabii bir de yüz lira param...


Ýþe baþlamýþ olduðumdan ilk iþ günüm sayýlabilecek günde eve eli boþ gitmemek adýna tatlýcýya uðrayýp Emre'nin sevdiði tatlýdan aldým. Yemek bittikten sonra buzdolabýndan tatlýyý alýp gelince babamýn duygulandýðýný, Emre'nin sevinçten gözlerinin içinin parladýðýný gördüm. Babamýn ne yapýp edip bir þekilde maaþ konusuna mutlak suretle gireceðini bildiðimden de ''Bugün epey yoruldum. Yarýn da erken kalkýp iþe gideceðim. Size iyi geceler,'' deyip, Emre'yi öpüp yattým.



Sabah bir baþka türlü kalktým yataktan. Omuzlarým kabarýk, göðsüm dik, alným ak... Ofise gittiðimde yalnýzca çaycý vardý. Biraz sohbet ettikten sonra Perihan'la Arif geldiler. Hayati'nin izinli olduðunu, okulda olduðunu çaycýdan öðrenmiþ olduðumdan Arif ve Perihan'a sorma gereði duymadým. Perihan'ýn suratý sirke satýyordu. Arif iki sokak ötedeki fýrýna, ''Simit almaya gidiyorum,'' deyince, Perihan'ýn moral bozukluðunu öðrenme fýrsatým oldu. Gece sabah 03.00 sularýnda eve gelmiþ Arif. Perihan üzerine gidince de baðýrmýþ çaðýrmýþ ve salonda yatmýþ. ''Gözünü seveyim bugün Arif'e mukayyet ol,'' dedi, Perihan, yalvarýrcasýna. Perihan'ýn içini rahatlatmak ve onu daha fazla yormamak için sadece, ''Hay hay. Sen merak etme,'' dedim.



Simitlerimizi yiyip çaylarýmýzý içtikten hemen sonra Nüvit Bey geldi. Onun gelmesiyle Perihan'ýn ve hatta çaycý kadýnýn bile kendisini güvende hissettiðini sezinledim. Ben tam da Arif'in uykulu hâline dikkat kesilmiþken Nüvit Bey bana doðru baktý ve: ''Ýlk iþ günün hayýrlý olsun evlat. Allah utandýrmasýn inþallah,'' dedi. ''Amin,'' dedikten sonra teþekkür ettim ve iþim hakkýndaki detaylarý Perihan'dan dinlemek üzere Perihan'ýn yanýna geçtim. Yapmam gerekenleri genel hatlarýyla anlattý Perihan. Birkaç önemli noktaya parmak basmak üzereydi ki; Arif ''Ben çýkýyorum,'' diyerek konu bütünlüðünü bozdu.


Arif kapýdan adýmýný atar atmaz Nüvit Bey endiþeli bir ses tonuyla:



''Býrak þimdi iþi evlat. Ýþi ne zaman olsa öðrenirsin. Sen Arif'in yanýnda git. Asýl mühim mesele budur. Unutma! Arif'e kardeþ olacaksýn, arkadaþ deðil!'' diyerek, beni Arif'in peþinden yolladý. Yanýnda yürüyor olmamdan hoþnut olmayan Arif kan çanaðý olmuþ gözlerini belerterek; ''Seni babam yolladý deðil mi? Ne halt yiyor bu çocuk, git öðren diye de tembihledi,'' dedi. Tahmininde yanýlmayan Arif'e kardeþ olabilmek için ona karþý dürüst olmam gerekli diye düþündüðümden ''Evet, hatta daha da fazlasý var,'' dedim. Hiç beklemediði cevabým karþýsýnda afallayan Arif'in yumuþak karnýný bulduðumu hissettiðimden geçmiþine sondaj yapabilmek için iþi ajitasyona döktüm.


''Sadece ne halt yiyor bu çocuk demedi baban. 'Baþýna bir iþ gelmesin sakýn. O, benim için her þeyden önemli' de dedi. 'Arif bir yana dünya bir yana. Onun týrnaðýna zarar gelse ben mahvolurum, ölürüm, biterim. Arif benim tek çocuðum, caným, ciðerim' de dedi,'' dedim.


Duygu yüklü cümlelerimin olumlu etkisinden sonra bir yumak gibi çözüldü Arif.


''Talat ben beþ para etmez adamýn tekiyim. Babasýnýn gölgesinde yaþayan bir korkak. Bir iþe yaramayan basit bir mimar. Benim kafam çalýþmadýðýndan beni paralý üniversitede okuttu babam. Diplomam falan hikâye. Bir boktan anladýðým yok benim. Ama yýlarca 'Gel Arif, git Arif' yönettiler beni. Eðitemediler ama yönettiler. En baþta da karým Perihan yönetti... Hâlâ da yönetiyor. Ama Arif mal ya, bir boktan anlamaz ya... O yüzden hiçbir sorun yok! Babasý da zengin. Ohhhh! Onun için ben de iþi deliliðe vurdum. Kumar oynuyorum, içki içiyorum, iþle ilgilenmiyorum, eve gitmiyorum... Yapmak istediðim her þeyi yapýyorum. Hatta kimseden habersiz bir iþe bile girdim biliyor musun? Oto kurtarma iþine girip çekici sürdüm. Bundan hiç kimsenin haberi yok. Çalýþtýðým esnada arkadaþlarýmýn tavsiyesiyle espri olsun diye çekicinin arkasýna 'Gülümse çekiyorum' yazdýrýnca iþten kovuldum. Kim ne yapsýn ki beni zaten. Þimdi de akþam arkadaþlarla konuþtuðum üzere, pavyona bodyguard olmak için iþ görüþmesine gidiyorum. Her zaman takýldýðým pavyona...''



''Bak Arif baþka bir iþ yapmayý denemiþsin ama olmamýþ. Onun için daha baþka iþler yapmana ne gerek var ki? Mis gibi kurulu düzenin var. Pek çok müteahhit ile de anlaþmanýz var. Daha baþka ne ister ki insan? Sen arkadaþlarýnýn dolduruþuna gelme. Emin ol, hepsi senin yerinde olmak için can atýyorlardýr.''



Arif dediklerimden hiçbir sonuç çýkarmamýþ olacak ki; ''Ben iþimi severek yapmýyorum Talat. Onun için de sevdiðim iþi yapmak istiyorum. Ben pavyonu seviyorum ya, o yüzden pavyonda çalýþmak da sevdiðim iþi yapmak anlamýna geliyor benim için. Herkes öyle olursa daha mutlu olacaðýmý söylüyor,'' dedi. Ýlk baþta taþak geçiyor diye düþündüm ama Arif'in kararlý duruþu bu düþüncemi hýzla çürüttü.


Aklýmdan ilk geçen düþünceler ''Ýyi de o öyle deðil iþte Allah'ýn malý! 'Sevdiðin iþi yapmak' ifadesinin anlam karþýlýðý o deðil. Sen pavyonu seviyorsun geri zekâlý, pavyonda çalýþmayý deðil'' olsa da, Nüvit Bey'in güzel hatýrýna sustum. Oluruna gidiyormuþ gibi gözükmek için de ''Haklýsýn Arif. Madem ki bodyguardlýkta mutlu olacaksýn, bodyguard ol,'' dedim.



Nüvit Bey'in ýsrarla karþý çýkmasýna raðmen pavyonda bodyguard olarak çalýþmaya baþladý Arif. Nüvit Bey, çoðu akþam Arif'e göz kulak olayým diye beni de pavyona yolluyordu. Pavyonda takýlmam için hayli para da verdiðinden zil zurna sarhoþ oluncaya kadar içiyordum Arif'in sayesinde. Benim içtiðim saatlerde ise Arif kapýda dikiliyor, dev gibi cüssesiyle gözünün tutmadýðý tipleri içeri almýyordu. Pavyon sahibi de Arif'in varlýklý olduðunu bildiðinden Arif'in kararlarýna pek müdahil olmak istemiyordu. Arif'in pavyona almadýðý on müþteriden kazanacaðý parayý Arif ve benden kazanýyordu zaten. Arif çalýþýrken bile dünya hesap ödüyordu pavyona. Kapýda dikilirken pavyonun en 'taþ' konsomatrisini de beraberinde kapýda esir ediyordu. Kadýnýn içkisiydi, sigarasýydý, müþteriye çýkmamasýydý derken epey bir para ödüyordu.



Bir gün garsonlardan birisine Arif'in tutulduðu konsomatrisin ismini sorduðumda ''Jale,'' dedi. Böylece Arif'in hayatýndaki bir sýr perdesini daha aralamýþ oldum. Arif'in soy ismi Fecifirari olduðuna göre kartvizitte soy ismi hanesinde yazan ''J.'' kýsaltmasý Jale'nin kýsaltmasý idi. Önceleri bunu Arif'e birkaç kez sorduysam da çakalca konuyu deðiþtirip beni geçiþtirmiþti. Nüvit Bey'de ''Kim bilir nereden aklýna esti çatlaðýn. Böyle soy isim mi olur dedim ama illa olacak diye ayak diretti. Baktým olacak gibi deðil ben de ziyaný yok diye kabul ettim,'' demiþti bir konuþmamýzda. Ama asla yýlmayýp sonunda Pandora'nýn Kutusu'nu araladým ve ''J.'' nin gizemini çözmeyi baþardým. 'Meðer 'J.' kýsaltmasý ile sevgilisinin ve kendisinin isimlerini kartvizitine bastýrmýþ. Vay çakal Arif vay!' diye söylendim.



Biz Arif'le pavyonda günümüzü gün ederken Perihan iþleri yetiþtireceðim diye harap oluyordu kadýncaðýz. Mümkün mertebe ofisle de alakadar olmaya çalýþsam da Arif bütün enerjimi alýyordu. Eve sabaha yakýn geldiðimden öðlene doðru yataktan zor kalkýyordum. Babam da ''Ýyice boku çýktý bu iþin. Nasýl mimarlýk iþiymiþ aklým ermedi arkadaþ,'' diye habire söyleniyordu.



Arif'in bodyguardlýk iþinde üçüncü ayýydý. Takvimler 11 Ekim'i gösterirken soðuk da yavaþ yavaþ bir kâbus gibi çöküyordu þehrin üzerine. Günlerden cumartesiydi ve ertesi gün iþe gitmeyeceðimden dolayý Arif'in yanýna gitmek istedim. Bu defa gönüllü olarak ve eðlenmek maksatlý gideceðimden Nüvit Bey'in verdiði parayý almadým. Zaten pavyona gideceðim zamanlarda harcayacaðým paranýn çok fazlasýný veriyordu adamcaðýz. Baba olarak o da iyice yýpranmýþtý Arif'in macera hevesinden ve sorumsuzluklarýndan. O yaþýnda torun sevmesi ve keyif sürmesi gerekirken Arif'in yüzünden cefa çekiyor olmasýna içim parçalanýyordu.



Pavyona gittiðimde her þey olaðandý. Arif ve 'Bayan J.' bir yandan öpüþüyorlarken diðer yandan da içkilerini yudumluyorlardý. Arif'e selam verip girdim pavyona. Herkes gibi ben de eðlencenin doruðundayken, gece saat 02.30 sularýnda dýþarýdan üç el silah sesi duyuldu. Orkestra bir anda sustu. Millet panikle saða sola kaçýþýrken aklýma kapýnýn önündeki Arif geldi. Hýzla locadan aþaðýya indim ve dýþarýya çýktým. Bir adam kanlar içinde yerde hareketsiz yatýyordu. Nabzýna baktým ve adamýn öldüðünü anladým. Arif'e döndüðümde elindeki silahý görünce buz kesildim. Arif de olayýn þokundan olacak kaskatý duruyordu. Hiç kimse hiçbir þey yapamýyor ve donuk bakýþlarla Arif'i izliyorken Arif'e sert bir tokat atýp:


''Silahý nerden buldun? Vurduðun bu adam da kim?'' dedim.


Ýþe yeni baþlayan bir garson üzerime yürüyecekken diðer garsonlar beni tanýdýklarý için yeni garsonun bana müdahale etmesine izin vermediler. Birkaç dakika sessizlikten sonra;



''Silahý ne olur ne olmaz diye bir arkadaþýmdan almýþtým. Silahý bana satarken 'baktýn zor durumdasýn sýk gitsin anasýný satayým' demiþti. Yerde yatan adam ise pavyona girmek istediðini söyledi ve ben de içeriye almadým. Pavyonun eski müdavimlerindenmiþ herif. Sürekli sözümü kesip içeriye girmekte ýsrar etti ben de uygun bir dille olmayacaðýný söyledim her defasýnda. Jale'yi de eskiden beri tanýyormuþ. 'O zaman ben de kapýda Jale ile takýlýrým hadi sen de bize içeriden içecek bir þeyler kap da gel' dedi. Jale'yi elimden alacaðýndan korktuðum için zor durumdaymýþým gibime geldi ve ben de silahý adama doðrulttum ve üç el sýktým.''dedi Arif.


Arif'i yakinen tanýyor olmasam anlattýklarýna asla inanmazdým ama maalesef artýk Arif'i çok iyi tanýyordum. Aklýma Perihan, çocuðu ve Nüvit Bey geldi hemen. Ne yapacaðýmý bilemez bir hâlde olduðumdan babamý aradým. O esnada polisler gelip Arif'i tutukladýlar ve Çarþý Karakolu'na, sorguya götürdüler. Babam karakola gelince Arif'in bana anlattýklarýný babama anlattým. ''Nüvit Bey'i arayýp haber verelim mi?'' diye sordum ama babam; ''Gecenin bu saatinde öðrenmesin adamcaðýz. Yaþlý da zaten, maazallah baþýna bir þey gelir. Bir de ona üzülmeyelim sonra,'' dedi.



Sabah olduðunda kötü haberi alan Nüvit Bey ve Perihan periþan bir hâlde geldiler karakola. Nüvit Bey fenalaþýnca derhal ambulans çaðýrýp hastaneye götürdük. Tansiyonu çýkmýþ. Hemþireler ilaç verip serum baðladýlar.


Aradan epey zaman geçip de mahkeme günü geldiðinde Arif, Hakim Bey'e olay gününü anlatýrken araya giren hakim:



''Ýyi de oðlum sen okumuþ, mimar olmuþ adamsýn. Hazýr ofisini de açmýþsýn, iþlerin de yolunda. Ne demeye pavyona bodyguard olmaya kalktýn ki?'' dedi.


Arif büyük bir soðukkanlýlýkla:


''Talat bodyguard olmamý istedi ben de oldum. Talat bizim çalýþanýmýz. Bir gün Talat'la dertleþiyorduk. Talat'a her þeyden sýkýldýðýmdan, mutsuz olduðumdan bahsetmiþtim. O da; 'Madem ki bodyguardlýkta mutlu olacaksýn, bodyguard ol,' diye söyleyince ben de bodyguard olmaya karar verdim. Bodyguard olma fikrini aklýma sokan Talat'týr. Hatta Talat'ýn karým Perihan'da da gözü olduðunu düþünüyorum. Bana kumpas kurdu adi. Belki o gece öldürdüðüm adamý da pavyona Talat yollamýþtýr,'' dedi. Bana, mutsuz olduðu günden bahsederken onu rencide etmemek için oluruna gittiðim cümlemi cýmbýzlayarak. Hakim, yaþadýðý müddetçe babasýnýn götüyle osuran Arif'in ifadesini aldýktan sonra sýrayla hepimizi dinledi. Sað olsunlar Nüvit Bey ve Perihan bana arka çýkýnca olaydan yakamý sýyýrdým. O iyi hâl, bu iyi hâl derken ve Arif'in öldürdüðü adamýn pek de tekin birisi olmadýðý gerçeðini de göz önüne alarak Arif'e on bir küsür yýl ceza kesti hakim. Jandarmalar Arif'i cezaevi arabasýna bindirirlerken ''Seninle hesabýmýz bitmedi Talat. Göreceksin sen. Hele bir içeriden çýkayým dünyayý zindan edeceðim sana,'' diye baðýrýyordu adi.



Nüvit Bey'in hatýrý sayýlýr tanýdýklarýný araya sokmasýyla cezaevinde iki kez ziyaret ettim Arif'i. Deli saçmasý sözlerle beni tehdit etmeye devam edince üçüncü ziyaretimi yapmamaya karar verip hiçbir þey yaþanmamýþ gibi, normal yaþantýma geri döndüm. Benim haberim yokken eve mektup yollamýþ, bana türlü küfür ve hakaretlerine yine devam etmiþ manyak! Çok sonralarý babamdan öðrendim bunu. Hatta babam haberim olmadan Arif'in beni affetmesini bile saðlamýþ. (Neyimi affedecekse artýk.) Arif'le babam gel zaman git zaman bildiðin mektup arkadaþý olmuþlar. Yaptýklarý hesaba göre de babam emekli olduktan altý ay sonra Arif de içeriden çýkýyormuþ. Anlaþýp, birlikte bir iç çamaþýrý dükkâný açmaya bile karar vermiþler. Kasaya da buram buram seks kokan 'Bayan J.' yi de oturttular mý bu iþ tamamdýr. Bakalým. Arif'le ortak iþe girince babamý nerelerden toplarýz artýk Allah bilir. Seni tanýdýðým o güne lanet olsun. Baba dostu, mal Arif!
















Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn gülmece (mizah) kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kýz Babasýndan Dost Olmaz

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yalnýzlýk
Biz Kaç Kiþiydik?
Seyyar Sevici

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Seviþme Zamaný [Þiir]
Zamansal Yaklaþým [Þiir]
Zapping [Þiir]
Hodri Meydan [Þiir]
Çatýþma [Þiir]
Uykusuz [Þiir]
Kýyamet [Þiir]
Olsa Olsa Ayrýlýyoruzdur [Þiir]
Yakarýþ [Þiir]
Ýyisi mi Uzak Duralým [Þiir]


Ersin KURT kimdir?

Yayýmlanan Kitaplarým: 1. Geliþigüzel (2014) 2. Farzýmuhal (2016) 3. turnuSOL (2017) 4. Darbýmesel (2018) 5. Kül (2018) 6. Begonvil (2019) 7. Aklýevvel (2020)


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ersin KURT, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.