Tutunamayanların Edebi Ayaklanışı
Oğuz Atay'ın anıtsal eseri "Tutunamayanlar", 1972'de yayımlandığında Türk romanında bir deprem etkisi yaratmıştı. Yarım asır sonra bile, bu sarsıntının artçıları edebiyat dünyasında hissedilmeye devam ediyor. Atay'ın bu ilk romanı, yalnızca bir kitap değil; zihinsel bir labirent, acı dolu bir kahkaha ve aydının kendi varoluşuna yabancılaşmasına dair yazılmış en cüretkâr manifestodur. Berna Moran'ın ifadesiyle "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olan bu eser, üzerinden geçen yıllara rağmen tazeliğini ve meydan okuyan tavrını koruyor.
Roman, görünürde basit bir izleği takip eder: Mühendis Turgut Özben, üniversiteden arkadaşı Selim Işık'ın intiharını gazeteden öğrenir ve bu ölümün ardındaki sır perdesini aralamaya karar verir. Ancak bu arayış, klasik bir dedektiflik hikayesinden hızla uzaklaşarak, Turgut'un kendi benliğine, küçük burjuva hayatının sahte konforuna ve aydın olmanın trajikomik çıkmazlarına doğru yaptığı varoluşsal bir yolculuğa dönüşür. Turgut, Selim'in geride bıraktığı yazıları, tanıdığı insanları ve anıları bir araya getirmeye çalıştıkça, aslında sadece Selim'in değil, kendi "tutunamayan" ruhunun da parçalanmış haritasını çıkarmaktadır.
Atay'ın dehası, bu basit konuyu ele alış biçiminde ortaya çıkar. 1970'ler Türkiye'sinde toplumcu gerçekçi köy romanlarının ağırlıkta olduğu bir edebi iklimde, "Tutunamayanlar" adeta başka bir gezegenden gelmiş gibidir. James Joyce, Dostoyevski ve Nabokov gibi Batılı modernist ustaların yankılarını taşıyan roman, geleneksel anlatı kalıplarını dinamitleyip yerine tekinsiz bir yapı inşa eder. Bilinç akışı, iç monolog, parodi, şiirler, mektuplar, günlük parçaları ve hatta ansiklopedi maddeleri gibi farklı türleri bir araya getiren bu karnavalesk yapı, okuru pasif bir alıcı olmaktan çıkarıp metnin içine çeker. Atay, romanın daha ilk sayfalarında, "Hayatı ve Eserleri" türündeki beylik önsözlerle alay ederek kendi metninin kurallarını kendi koyacağını ilan eder:
> “‘Hayatı ve eserleri’. Hiç bıkmıyorum bunları tekrar tekrar okumaktan. ... Yalnız, yazarlar arasında bir birlik bulunmaması beni yoruyor. Hiç olmazsa önsözleri yazanlar, yılda bir kere toplanmalı ve aralarında ortak esaslar tespit etmeli."
Bu ironik ve öz-farkındalığı yüksek dil, romanın geneline yayılmıştır. Atay, bir mühendisin titizliğiyle Batı'dan aldığı edebi teknikleri, yerli bir duyarlılıkla ve acı bir mizahla harmanlar. Romanın kahramanları Selim Işık ve Turgut Özben, bu coğrafyanın aydınının trajedisini somutlaştırır: Ne tam olarak Batılı olabilen ne de kendi toplumunun değerlerine "tutunabilen", sürekli bir sıkıntı ve anlamsızlık hissiyle yaşayan bireylerdir. Selim, bu acıya dayanamayıp kendini yok ederken, "tutunan" Turgut ise onun izini sürerken kendi düzenli hayatının ne kadar kof olduğunu fark ederek "tutunamayan" birine dönüşür.
"Tutunamayanlar" kolay bir okuma vaat etmez. 700 sayfayı aşan hacmi, parçalı yapısı ve felsefi derinliğiyle pek çok okur için yıldırıcı olabilir. Ancak Atay'ın amacı da tam olarak budur. Okuru rahat koltuğundan kaldırmak, zihnini konfor alanından çıkarmak ve onu karakterlerin sancılı iç dünyalarında uzun bir yürüyüşe zorlamak ister. Bu zorlu yolculuğu tamamlamayı göze alanlar içinse ödül, paha biçilmezdir: Türk edebiyatının en özgün ve sarsıcı eserlerinden biriyle yüzleşmiş olmanın ve kendi "tutunamayan" yanlarını keşfetmenin ayrıcalığı.
Oğuz Atay, genç yaşta hayata veda etmesine rağmen, "Tutunamayanlar" ile kendisinden sonraki kuşakları derinden etkilemiştir. Yayımlandığı dönemde hak ettiği ilgiyi tam olarak göremese de, zamanla bir kült esere dönüşmüş ve Türk edebiyatında postmodernizmin kapılarını aralayan kurucu metinlerden biri olarak kabul edilmiştir. UNESCO tarafından 2002'de İngilizce'ye çevrilmesi gereken eserler listesine seçilmesi, onun evrensel değerinin bir kanıtıdır. "Tutunamayanlar", sadece bir roman değil, aynı zamanda modern insanın varoluşsal sancılarının, ironi ve hüzünle yoğrulmuş bir ansiklopedisidir. Okurunu zorlayan, sarstığı kadar da zenginleştiren, tamamlandığında bir daha asla eskisi gibi olamayacağınız bir edebi tecrübedir.