Aforizmalar
Sokaklar kentlerin belleğini oluştururmuş / Benim de belleğimde bir sen varsın.
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Sokaklar kentlerin belleğini oluştururmuş / Benim de belleğimde bir sen varsın.
Her gün uyandığımda hep aynı anlar hatırımdaki... Bebekliğim... Annemin kucağı, babamın kolları var. Kalabalığız, halamlar var, teyzelerim, büyükanneler var, büyükbabalar... Babamın omzu var, tepesine çıkışım var, sevgi var; yoğun, katışıksız sevgi. Gülen yüzler var, babamın; annemin gözlerinin ta içine derin bakışı var.
Tutunurken hayata eksiğim, biliyorum.
“Hiç kimse tamamen kötü olamaz; ya onları şartlar kötü biri yapmıştır ya da kötü işler yaptıklarını bilmiyorlardır.”
Film, genel itibarıyla beni çok etkiledi. Her ne kadar, bazı sahnelerinde “bir dakika! kızın bacakları nereye kayboldu?” gibi düşüncelere kapıldıysam da genel itibarıyla dozu yüksek olan erotizm, rahatsız edici gelmedi bana; yine de yaş sınırına kesinlikle uyulması gereken bir film.
Zeki Demirkubuz son dönem bağımsız, minimalist Türk sinemasının, çoğunlukla toplumun dışına itilmiş erkeklerin gözüyle hayatın, aşkın, tutkunun, nefretin, ihanetin, kısacası insan doğasının anlatıldığı karanlık, kirli ve gerçekçi filmlerinin yönetmeni…
Hayatı seç. Bir meslek seç. Bir kariyer seç. Kocaman b.ktan bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinelerini, arabaları cd çalarları ve elektrikli konserve açacaklarını seç. Sağlıklı olmayı, düşük kolesterolü ve diş sigortanı seç. Geri ödemesi en az olan banka faizini seç. Ufacık bir ev seç. Arkadaşlarını seç. İyi bir
Bilmiyorum sıcaklığını, hissetmedim hiç şimdiye kadar. İsteyerek reddettim, sıcaklığını hissetmeyi. Korktum sanırım, alışırım da hep isterim yakınlarımda olmanı diye, belki de. Sende ne çok şeyi sevdim aslında ve ne çok şeyden nefret ettim sende...
Şaşırtıcı, sarsıcı, üzücü, sıkıntı verici ama bir yandan da acıtan bir film
Kırmızı Başlıklı Kız masalı gibi bir film, tek farkla bu filmde fazladan bir avcı yok.
Sophie was back in the game! Pure, raw, explosive pleasure! Better than drugs, better than smack!
Better than a dope-coke-crack-fix-shit-shoot-sniff-ganja-marijuana-blotter-acid-ecstasy! Better than
sex, head, 69, orgies, masturbation, tantrism, Kama Sutra or Thai doggy-style! Better than banana
milkshakes! Better than George Lucas's trilogy,
Ayağına takılan takılacak olan her taş hak yolunun halidir.
Transamerica bir yol öyküsü, bir geçiş öyküsü. Hem erkeklikten kadınlığa geçisin, hem baba/anne(ya da kısaca "banne") -oğul geçişinin, hem baba-anne-kız/oğul (ya da kısaca “koğul”), hem de koskoca bir ülkeyi doğudan batıya geçişin öyküsü.
Yıllarca kendi kimliğini bulmak için savaşmış ve aslında “homo” olurum endişesiyle babasına duyduğu derin hayranlık yüzünden sürekli kendi kimliğinden kaçmış, ya da belki sürekli bu düşünceden dolayı homoluğu kimliği saymaya yakın hissetmiş, annesi tarafından seçilmiş olduğu düşünülen, bu uğurda Quebec’ten Kudüs’e kadar bir içsel yolculuk yapan, (Filmde homoseksüel
Sıcacık bir yağmur siner
kara gecenin içine,
toprak somun gibi kabarır.
Tak tak vurulur kapıma,
kişner kapımda kır atım,
Gitmeyi istemekle, gitmesini istemek at başı giden olgular, bir bakıyorsun giden arkasından yas tutmuşsun, bir bakıyorsun gittiğin halde yas tutmuşsun, acaba gittiğin senden önce gitmiş olsaydı, acın nasıl değişecekti?
Yalnızlık demiştin değil mi?
Yalnızlığına çare olabilirim.
Kendi yalnızlığımı katar da içine çeşni bile yaparım, ama dindirir miyim arttırır mıyım işte orasını bilmem.
Bunca çabuk yitirmeseydik yaşadıklarımızı, çekip gitmeseydi bunca ya da git o halde demeseydim ben, durur muydu acaba? Paylaşır mıydı yaşamımı eskisi gibi yine? Ne zaman başladı bu duygu ya da hep buradaydı da O gidince mi vardım farkına yeni kadınım yalnızlığımın?
Bu şehir ki rüyalarının şehri, ömrünü geçirmek istediği, en büyük aşkının, en büyük acısının yaşandığı, umut insanlarının şehri... Bu şehir ki tüm aşklara yataklık eden suç ortağı, yalnızlığını saklayan orman, umudunu besleyen yağmur, ilk sevdasını koynunda besleyen yılan ve umutsuzların katili...
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, şiddetli bir fırtına, sırları olan on yabancıyı bir araya getirir.
Koca bir girdap Tanrı Kent . 80'li yıllarda Rio'nun en tehlikeli bölgesi haline gelen Tanrı Kent aslında yoksulları kent merkezinden uzaklaştırmak için 60'larda inşasına başlanan bir mahalle, doğdukları andan itibaren çocukların birer suçluya dönmeleri g
Aslında her ne kadar Türkçe yazmayı çok sevsem ve onun gerektirdiği tüm yazım kurallarına son derece dikkat etsem de ismimi küçük harfle başlatıyorum uzun yıllardır ve sonraları öğrendim ki e.e. cummings de öyle yapmış, sevinmeli mi ya da yine birileri benden önce düşündüklerimi uygulamış diye üzülmeli miyim bilmiyorum.
Militan ruhluyum ve bir gün ismimin içindeki bir harfi attım bir kızgın anımda, harfin yerine konacak bir apostrof çıktı sonra "ben buradayım" diye, onu da berime aldım ve reyan oldum, öğrendim ki meğer rey'an Osmanlıca'da herşeyin öncesi demekmiş, reyhanın fesleğen olduğunu bilirsiniz.
Yazın dilinde bu ismi kullanıyorum ve bir çok dostum beni böyle bilir.
İstanbul
Yaşar Kemal ve Cemal Süreya
Benzetmeyi ben değil okuyan yapar bence.
http://http://www.fotokritik.com/profil.php