Koşar durur insan peşinden şöhretin,
Sanır ki bulacak huzuru kariyerde,
Alkış seslerinde arar mutluluğu,
Bilmez ki boştur bu dünya sevdası.
Makamlar, mevkiler, paralar, unvanlar,
Nefsin susuz kuyusuna dökülen su,
Ne kadar çok olsa da hiç doymaz gönül,
Çünkü sonsuzluk özlemi var içinde.
"Tanrısını hevası edineni gördün mü?"
Der Rabbimiz, uyarır kullarını,
Heveslerin zincirinde sürünür insan,
Özgür sandıkça artar esaret.
Birbiriyle çekişen efendilere,
Hizmet eder modern çağın insanı,
Kimi der ki şöhret ol, kimi der zengin,
Kimi der alkışlan, kimi der güçlü ol.
Oysa yalnız bir Rabb'e teslim olan,
Bulur gerçek huzuru kalbinde,
Ne başkasının takdiri onu oyalar,
Ne de dünyanın geçici lezzetleri.
Ölümle birlikte biter tüm makamlar,
Toprak olur şöhretin, paranın hepsi,
Ama Allah yolundaki bir iyilik,
Ebedî hayatta nur olur kalbe.
"Allah'ın rahmeti daha hayırlıdır,
Topladıkları şeylerden" buyurur Mevlâ,
Anlar ki kulluk eden kalb-i selim,
Geçici olanla ebedî arasındaki farkı.
Kurtuluş teslimiyettir, özgürlük itaattir,
Allah'a kulluk en yüce makamdır,
İnsan ancak Yaratanı'na döndüğünde,
Bulur aradığı huzur ve sükûnu.
Ey gönül! Sorgula kendini:
Neyin kölesi olmuşsun bu dünyada?
Heveslerinin mi, yoksa Rabbinin mi?
Cevabın belirler hayatının anlamını.
Gerçek mutluluk Allah'ın rızasında,
Gerçek başarı O'nun hoşnutluğunda,
Bırak geçici olanın peşini koşmayı,
Sonsuz olana yönel, kurtuluş ondadır.