"“Yazmak, kendi kendine mektup yazmaktır. Okursa eğer, bu sefer gerçekten mektuplaşmış sayılırız.” – Cemil Meriç"

Kuantum Fiziği, Bilinç ve Ruh: Evrim Hipotezine Eleştiri

Bu metin, evrim hipotezini eleştirerek kuantum fiziği ile bilinç arasındaki ilişkiyi tartışıyor. Evrim hipotezinin ruhun varlığını açıklamakta yetersiz kaldığını savunurken, kuantum fiziğindeki gözlemci etkisine dikkat çekiyor. Eugene Wigner'in teorilerine atıfta bulunarak, fiziksel gerçekliğin bilinçli gözlemciye bağlı olduğu fikri üzerinde duruyor.

yazı resim

Evrim hipotezi, canlıların zamanla değişen çevresel koşullara uyum sağlayarak evrimleştiğini öne sürer. Ancak evrim hipotezi bir masaldan farksız değildir. Zira bu hipotez ruhun varlığını ve bilinçli deneyimlerin kökenini açıklamakta yetersiz kalır. Kuantum fiziği ve ruhsal bilinç arasındaki ilişki, evrim hipotezinin mekanik ve rastlantısal varsayımlarını sorgulayarak, gerçeklik algımızı derinlemesine yeniden değerlendirmemize olanak tanır. Kuantum fiziği, mikro düzeydeki parçacıkların davranışlarının yalnızca gözlemci tarafından ölçülüp gözlemlendiğinde belirli hale geldiğini ortaya koyar. Bu fenomen, gözlemci etkisi olarak bilinir ve fiziksel gerçekliğin gözlemciye bağlı olarak şekillendiğini savunur. Eugene Wigner'in "gözlemci etkisi" teorileri, evrenin varlığının bilinçli bir gözlemciye bağımlı olduğunu savunur. Bu, fiziksel dünyanın yalnızca gözlemci tarafından algılanan bir model olduğunu ortaya koyar. Bu bakış açısına göre, evrenin varlığı ve yapı taşları, gözlemci tarafından yapılan bilinçli bir gözlemi gerektirir. Bu kavram, klasik fizik ve evrim hipotezinin deterministik ve mekanik anlayışlarını sorgular. Eğer gözlemcinin bilinçli müdahalesi, gerçekliği oluşturuyorsa, bu durum evrimin olmadığını gösterir. Dolayısıyla, gerçeklik yalnızca fiziksel bir yapıyı değil, aynı zamanda gözlemcinin bilinçli müdahalesiyle şekillenen dinamik bir yapıyı içerir. Eğer gerçeklik bilinç ve ruhsal algılara bağlı olarak şekilleniyorsa, evrimin olmadığını bilincin ve ruhun olduğunu kabul etmemiz gerekir. Kur’an'da bu noktaya işaret eden birçok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Hicr Suresi 29. Ayet şöyle buyurur: >"Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde edin." Bu ayet, insanın fiziksel bir varlık olmanın ötesinde, Allah'ın ruhundan üflemesinden yani ruha sahip olmasından dolayı manevi bir varlık olduğunu açıkça ifade eder. Modern nörobilim, bilinç ve dış dünyayı algılamamız arasındaki ilişkiyi açıklamak için karmaşık modeller geliştiriyor. Birçok nörobilimci, dış dünyayı doğrudan deneyimlemediğimizi, beynimizin bir model aracılığıyla dış dünyayı "gördüğümüzü" savunur. Beyin, sinirsel uyarıları ve ışık dalgalarını anlamlandırarak algılarımızı oluşturur. Örneğin: Bir cismi "görmek", aslında beynimizin ışık sinyallerini yorumlama şeklidir. Renkler, dış dünyanın özelliği değil, beynimizin ışığın farklı dalga boylarını yorumlama biçimidir. Bu durum, En’am Suresi 103. Ayet ile paralellik taşır: >"Gözler O'nu idrak etmez. O gözleri idrak eder. Ve O latiftir, her şeyden haberdar olandır." Ayetten de anlaşılacağı üzere, bizim algılarımız sınırlıdır ve gerçekliğin nihai doğasına ulaşmamız mümkün değildir. Bu, evrimin temel dayanaklarını da sorgular. Eğer fosiller, beynimizin oluşturduğu modellerden ibaretse, o zaman evrimsel süreçlerin gerçekliği de bir yorumdan öteye geçemez. Nörobilimsel açıdan da, beynin dış dünya ile kurduğu bağlantı, "gerçeklik" kavramının, yalnızca biyolojik bir modelin ürünü olduğunu gösterir. Evrim hipotezi, insan ve hayvanları benzer bir şekilde ele alırken, insanın bilinçli bir varlık olduğunu ve ruh taşıdığını göz ardı etmektedir. Ancak, kuantum fiziği ve nörobilim, bilinçli varlıklar olarak insanın evrimsel sürecindeki yerini sorgulamamıza olanak tanır. İnsanın bilinçli varlığı, diğer hayvanlardan ve organik varlıklardan belirgin bir fark oluşturur. İnsan, çevresini sadece biyolojik olarak algılamakla kalmaz, aynı zamanda bilinçli bir şekilde anlamlandırır. Kur’an, insanın bu özel yapısını birçok ayette vurgular. Örneğin, Sad Suresi 72. Ayet şöyle der: >"Ona şekil verip ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secde edin." Bu ayet, insanın fiziksel bir varlık olmanın ötesinde, Allah’ın ruhundan üfleme ile yaratıldığını ve bu nedenle manevi bir varlık olduğunu vurgular. Evrimsel bakış açısına göre, insanın bilinçli varlık oluşu, evrimsel süreçlerle açıklanamaz. Bilinç, insanın evrimsel gelişiminin sadece biyolojik değil, aynı zamanda metafiziksel bir yönünü de barındırır. Hayvanlar bilinçten yoksun olduğu için yalnızca birer "görüntü" olarak varlık gösterir. İnsan ise ruhu sayesinde dünyayı anlamlandırır ve bilinçli bir gerçeklik oluşturur. Eğer ruh yalnızca insana özgü bir yapıysa, o zaman evrimsel bir bağ kurmak mümkün değildir. Kuantum mekaniği, evrimsel süreçlerin rastlantısal ya da mekanik olarak gerçekleşemeyeceğini haliyle evrimin olmadığını göstermektedir. Kuantum fiziği, evrim hipotezinin mekanik ve rastlantısal süreçlere dayalı varsayımlarını çürütmektedir. Gerçeklik, gözlemcinin bilinçli müdahalesine bağlı olarak şekillenir. Bu, evrimin olmadığını gösterir. Kur’an, insanın bu bilinçli varoluşunu ve yaratılış sürecini şöyle ifade eder: >"Sizi yeryüzünde halifeler kılan O’dur." (Fatır Suresi 39. Ayet) Bu ayet, insanın bilinçli bir varlık olarak yaratıldığını ve dünyadaki özel konumunu ifade eder. Bilinç, insanın yaratıcı bir şekilde evreni anlamlandırmasını ve gerçekliği yorumlamasını sağlar. Evrim hipotezi, bilinç ve ruhsal yapıyı göz ardı ettiği için insanın varoluşunu açıklamada yetersizdir. Kuantum fiziği ve nörobilim ise gerçekliğin yalnızca fiziksel olmadığını, bilincin ve ruhsal algıların temel bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Kur’an’da ifade edilen Allah'ın ruhundan insana üflemesi insanın manevi bir varlık olduğunu vurgular ve yaratılışın rastlantısal olmadığını, Allah’ın bilinçli bir müdahalesiyle gerçekleştiğini gösterir. Bakara Suresi 117. Ayet: >"Göklerin ve yerin Bedi'sidir. Bir şeye hükmettiği zaman şüphesiz ona sadece ol der hemen oluverir." Bu ayet, yaratılışın tesadüfi olmadığını ve Allah'ın iradesiyle şekillendiğini açıklar. İnsan, ruhu ve bilinci sayesinde Allah’ın yarattığı evreni anlamlandırır ve deneyimler. Bu da evrim hipotezinin öne sürdüğü rastlantısallığı tamamen geçersiz kılar. Yaratılış, ruhun ve bilincin merkezinde olduğu bir süreçtir ve insanın Allah’a olan imanı, bu sürecin gerçek doğasını anlamamıza olanak tanır.

Yorumlar

Başa Dön