"Her yeni sabah, yazılmamış bir şiir gibi; cesur ol ve kendi dizelerini yarat."

Kesitler -3-

Az ötedeki tepeyi geçerken boynunu büktü;,gözden kayboldu sonra; ağlıyordum!..

yazı resim

Ben bunları düşünürken, minik bir kuş saçlarıma
çarpacak şekilde uçup,az öteme kondu.Ne garip!..
Yerden bir şeyler topluyor, ama toplarken adım atamayıp sadece zıplıyordu!..’Demek kuşlar yürümesini bilmiyor’dedim kendi kendime.Bunca yaşıma rağmen, ilk kez dikkatimi çekmişti bu gerçek. Yalanım yok,kendimdenutandım biraz da.Bakıp da görmeyen gözleri olan biriymişim meğer ben! O an, var gücümle bağırmak ’Özür dilerim senden minik kuş!’ demek geçti içimden.Beni anlamayacağına karar verip vazgeçtim bağırmaktan. Doğu Ekspresi de gelmişti zaten;acı bir düdük sesiyle beraber...Valizimi kapıp atladım içine.Kompartımandaki odalara göz atıp boş bir yer aradım;buldum da!..

Odada üç kişiydiler:üçü de erkek.Birisi uyukluyor,
biri gazete okuyor,diğeri pencereden dışarı
bakıyordu.Valizimi yukarıdaki yüklüğe koyarken yardım etti gazete okuyan yolcu. İçlerinde en genç
olanıydı. İşte dedim, pırıl pırıl, iyilik seven bir
genç!..Yarınlarımı ona emanet edebilirim! İçime oturan
güven duygusunun hafifliği alıp götürdü beklemekten
doğan yorgunluğumu. Oturdum pencereden dışarı bakanbeyin yanına.

Tren İstanbul’un banliyö istasyonlarında bir durup
bir kalkarak ilerledi doğuya doğru: “Tiki tak,tiki
tiki tak!..” Koca şehir arkalarda kalmıştı şimdi!Bir yanda irili ufaklı yerleşim yerleri, dağlar, ovalar; bir
tarafta Marmara denizi! Hep merak ettim bu denizde
yaşayan balıkları ben...Acaba köpekbalığı var mıydı, ya
da balina?...Ama ben biliyordum ki bu denizde pranalar
yaşardı. Adı insan olan pranalar!..Durmadan yiyorlardı
bu denizi. Fabrikalarla açmışlardı ağızlarını!..Dişleri
zehir!..Canım sıkıldı birden, bitmesini istedim Marmara denizinin.Bitti de! Nihayet bir göl kıyısından
geçiyorduk şimdi. Mavi bir sis çökmüştü gölün
üstüne. Rüzgarın etkisiyle usul usul çalkalanıyordu
çukurunda. Rüzgarla sevişiyordu adeta. Derken denize
özgü martı kuşları havalanıp uçtu göl içlerine doğru; kayboldular.Onlar değildi kaybolan, ben yanlış
düşünüyordum aslında.Onlar kendi topraklarında,
kendi sularında yaşamalarına devam edeceklerdi çünkü. Onları orada bırakan, terk eden bendim! Suçlusu ben değildim bu terk edişin, suçlu beni alıp giden bu trendi işte! Keşke onların arasında uçan iki kanat olsaydım.Onlarainat, terkederdim denizlerimi,
göllerimi...Takılırdım özlemlerimin ardına, göğün mavisi bitene kadar uçardım. Gücüm bitince konardım başka sulara, yada düşer ölürdüm!.. Tanır mıydın beni?

Tren duruverdi ansızın! Yerimden kalktım, çantamı
sırtlayıp attım kendimi dışarı. Oysa trenden inmeyi hiç
istemiyordum. Gidebildiği kadar uzaklara gitmeyi,
uğrayacağı bir şehirde aradığım yüze gülümsemeyi,
ona;”Ben geldim, merhaba!” demeyi isterdim.
Umudumu sırtıma yükledim çaresiz, indim
trenden. Trenin kalkarken çaldığın düdük sesi bir ıslık
olup “Hadi gel!” diyordu sanki!..İmkânsızlığımı
unutmuş olacaktı şüphesiz. Az ötedeki tepeyi geçerken boynunu büktü, gözden kayboldu sonra; ağlıyordum! Boştakalan elimle gözlerimi silip el salladım arkasından. ”Doğuya bir selam, bir yudum sevgi götür benden!...” diyerek...

(devam edecek)

Yorumlar

Başa Dön