"İnsan beyni, asla durmayan harika bir organdır; sabah uyanana kadar sürekli çalışır." – Robert Frost"

Gitmişliğindi Bir Tek Giden

Sevincin salt müzik seslerinden ibaret olmadığına….Seninse şarkılarımın arasında sıkışıp kalmış ince bir ses olmadığına….Hiç olmadığına inanmamışlığımla gidiyordun notalarını çizgisiz sarı sayfalarımda bırakarak…

yazı resimYZ

Gecenin en derin yerinde düş yelkenlerinin dibe batma kaygılarından uzaklaşmasında buluyordu uykusuzluk anlamını. Denizlerin yalpalı karartılarında her bir yıldızın aksı salınıyordu ve geceyi üstüne sarmalayan mavi, ninnileri teğet geçerek günaydın şarkılarına hazırlanıyordu.

Belli ki sıkışmış bir karanlığın ardından öteliyordu sabahı.

Sonbaharın son günlerine yakın zamanlardan bir gecenin anısını yazıyordu uzak şehrin bir yerinde bir kalem, ardına bakmadan. Çizgisiz sarı sayfalardaki yalnızlık dansını yarılamadan ve yüklenip sözcükleri yalayarak yüreğinin mürekkebini… Kimsesizlik öykünmelerini bir kıyıya bırakıp, açarak penceresini umutların uçurulduğu gök maviye…

Bu şehirde kara geceye, gri akşamüstlerine, sarı sabahlara, kızıl ikindilere, turuncu çiçeklere, yeşil yapraklara düşüyordu her defasında yalnızlık. Ebemkuşağı oluyor sarıyor, sıkıyor, acıtıyordu.
Havaya… Suya… Toprağa düşüyordu.
Ardından aylara bölünüp Yıllara dönüşüyordu.
Yalnızlık düştüğü her yerde derinlemesine büyüyordu kanatarak cemreleri.

Hayatın felaketlerle doluluğuna, acıların bolluğuna kıvrılıyordu dudak kıvrımlarım. Belki de buselik makamından bir şarkıydı dilimde dönüp dolanan ve ona eşlik edecek bir tutam teli bulamayan…
Sahnesiz, sazsız ve sözsüzdüm.

Yağmur, Öğleüstü ve akşam öncesi zamanlarda kendi ıslaklığının ardına saklanan yedi renge aralanıyordu.
Hayatın gökkuşağından ibaret olmadığını…
Seninse felaketim olmadığını…
Hiç olmadığını ayıklıyordum çamurların içinden.

Yaşama nedeninin bir tek senden ibaret olmadığı dört mevsimli ahenklerden serpişiyordu saçlarımdan aşağı ve ruhumu terk eden bir yalnızlığa karışıyordu ana renkler.

Çoktan gitmişliğinle benden şimdi gidiyordun ve ılık bir ses bırakıyordun giderken. Ara taksimlerinden koşup gelmiş hüzzam peşrevlerinden salınarak gidiyordun ağır aksak bir bulut gibi.

Sevincin salt müzik seslerinden ibaret olmadığına….Seninse şarkılarımın arasında sıkışıp kalmış ince bir ses olmadığına….Hiç olmadığına inanmamışlığımla gidiyordun notalarını çizgisiz sarı sayfalarımda bırakarak…

Gitmişliğindi bir tek giden!

KİTAP İZLERİ

Eşekli Kütüphaneci

Fakir Baykurt

Fakir Baykurt’un Vasiyeti: Kapadokya’da Bir Umut Destanı Bir yazarın son eseri, genellikle edebi bir vasiyetname niteliği taşır; kelimelerin ardında bir ömrün birikimi, son bir mesaj
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön