"Yazarın şöhreti, okuyucunun tembelliğiyle doğru orantılıdır." - Mark Twain (kurgusal)"

Di̇nî Söylemden Si̇yasi̇ Meşrui̇yete: "i̇stanbul Mutlaka Fethedi̇lecekti̇r" Hadi̇si̇ni̇n Eleşti̇rel Anali̇zi̇

yazı resim

**Tarih boyunca birçok şehir gibi İstanbul da birçok kez kuşatılmış el değiştirmiş ve farklı siyasi güçlerin egemenliği altına girmiştir. Ancak bu kuşatmaların bazılarının İslam dünyasında özel bir anlam kazanmasının temelinde yalnızca stratejik ya da jeopolitik sebepler değil aynı zamanda dinî söylemler de yer almıştır. Bu bağlamda sıkça zikredilen ve Fatih Sultan Mehmet'e atfen yüceltilen bir hadis dikkat çekici bir örnek teşkil eder:
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden ordu ne güzel ordudur.” (İbn Hanbel, IV, 335)
Bu hadis yüzeyde masumane ve teşvik edici bir nitelik taşır gibi görünse de tarihî ve siyasi bağlamda derinlemesine incelendiğinde farklı anlam katmanları ortaya çıkmaktadır. Rivayet ilk bakışta İstanbul’un fethini öven ve bu fethi gerçekleştirecek ordu ve komutanı üstün kılan bir müjde olarak sunulmuştur. Ancak bu söylem Emevî halifesi Muaviye döneminde ortaya atılmış olup ilk İstanbul kuşatmasına meşruiyet kazandırmak ve kamuoyu desteği sağlamak amacıyla uydurulmuştur. Muaviye döneminde 668–669 yıllarında oğlu Yezid komutasında gerçekleştirilen ilk İstanbul kuşatması hem askerî hem de sembolik anlamlar taşımaktaydı. Bu seferin önemini artırmak ve seferde görev alan askerlerin motivasyonunu yükseltmek adına benzer şekilde bir başka hadis daha rivayet edilmiştir:
"Ümmetimden kim Bizans’a (Kostantiniyye’ye) ilk gazayı yaparsa, onların günahı bağışlanmıştır." (Buhari, Cihad 35; Müslim, İmaret 159)
Bu rivayet de siyasi bir planın parçası olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu hadisi işiten birçok sahabinin sefere katıldığı örneğin Ebu Eyyub el-Ensari’nin bu nedenle İstanbul kuşatmasına iştirak ettiği aktarılmıştır. Dolayısıyla Muaviye hem kendi liderliğini hem de oğlu Yezid’in ilerideki halifeliğini meşrulaştırmak adına bu tarz hadisleri uydurtmuştur. Osmanlı döneminde ise bu hadis Fatih Sultan Mehmet’in fethini kutsamak onu ideal bir "İslam komutanı" olarak göstermek ve Osmanlı'nın ilahî takdirle hareket ettiği izlenimini vermek için sıklıkla kullanılmıştır. Bu söylem hem içerideki meşruiyeti güçlendirmek hem de dış politikada "İslam’ın sancaktarlığı" iddiasını vurgulamak açısından işlevsel olmuştur. Fakat tarihî gerçeklik bu romantize edilmiş anlatıdan oldukça farklıdır. İstanbul Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılındaki fethinden önce de pek çok kez kuşatılmış ve bazı durumlarda başarıyla ele geçirilmiştir. Örneğin:
-M.Ö. 510'da Ahamenişler,
-M.Ö. 408'de Atinalılar,
- 196'da Septimius Severus,
- 313'te II. Maximinus,
- 324’te Konstantin,
- 715’te Opsikion Ordusu,
- 1204’te Haçlılar,
- 1376’da IV. Andronikos tarafından şehir ele geçirilmiştir.
Toplamda 32 kez kuşatılan İstanbul’un sekiz kez el değiştirdiği düşünülürse “mutlaka fethedilecektir” tarzındaki bir söylem olağan tarihsel süreçlerin ilahlaştırılması anlamına gelir. Bu durum dinî söylemin siyasi ya da askerî hedefler uğruna araçsallaştırılmasının tipik bir örneğidir. Bu çarpıklığı daha iyi anlamak için şu örnek çarpıcı olabilir: Eğer aynı söylemi günümüzdeki süper güç olan ABD için kurgulayıp şu şekilde sunarsak “Amerika mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden ordu ne güzel ordudur,” bu ifade doğrudan bir savaş çağrısı ve hedef gösterme işlevi görür. Böyle bir söylem dini emperyalist ya da saldırgan niyetlerin hizmetine sunar ve şiddeti kutsar. Ayrıca 1918-1923 arasında İstanbul İngilizlerin yönetimi altındaydı. İstanbul'u Atatürk İngilizlerden aldı. Aynı hadisi Fatih Sultan Mehmet için kullanırken Atatürk için kullanmamakta bir çelişki oluşturur. Neticede dini söylemlerin tarih boyunca iktidar sahipleri tarafından istismar edilmesi yeni bir durum değildir. Ancak bu tür rivayetlerin sorgulanmadan yüceltilmesi hem tarihsel gerçekliğin çarpıtılmasına hem de toplumsal hafızanın manipülasyonuna neden olur. Bu bağlamda "İstanbul mutlaka fethedilecektir" hadisi gibi rivayetlerin yalnızca dinî değil siyasi ve tarihî bağlamda da titizlikle incelenmesi gerekmektedir.

**

Yorumlar

Başa Dön