Sen, daha çiğdemler açmadan açtın yüreğimde ve cümle zaman dilimime yayıldı ıtırın. Artık benim için anlamı sendin baharın. İçin dolduruyordun yazılarımda muhtevanın derkenarın.
Seferlerim, hep senin iklimineydi. Çerilerim hurufattan ayn, şın ve kaf…
Kafdağı masalları kadar gizemli ve güzeldin. Dilimde pelesenk oldu gül dibaceli adın. Adını yalnız meleklere fısıldadım.
Sen, dupduru sular üstünde yüzen, ince narin bir gül yaprağı kadar saf ve günahsızdın. Ben dorukları karlı dağlardan sana bakardım. Sıcak sularına inmeye can atardım. Hasretinle buyardım. Gönlümde ibrişimden hüzün yumakları sarardı doğup batan gün. Uykusuz gecelerime sultandın.
Bu minval üzere geçip giderken devran, aşk adına , çorak topraklarıma yağmur olup yağdın. Her yağmur sonrası, ciğerlerime dolan toprak kokusunda aradım güzelliğini. Sen, bıraktın bu hâlimle eleğim sağmalara kaçtın.
Endamınla tavrınla içimi ısıtan, ellerimi üşüten gizemli bir masalsın sen. Aşkın ser levhası gül dibaceli adın. Gittin lâkin hatıralarımı budayamadın.
Ankara,02.04.2010 İ.K